- İstihâze özür kanının hükmü

Adsense kodları


İstihâze özür kanının hükmü

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Thu 3 February 2011, 02:55 pm GMT +0200
 

İstihâze (Özür) Kanının Hükmü:


Hamne bt. Cahş, özür kanı hakkında Rasûlullah’tan (s.a.) fetva istedi. Rasûlullah (s.a.) ona pamuk tıkamasını söyledi. Kadın akıntının çok olduğunu söyleyince de, ayrıca ağzını sıkıca gemle­mesini (bağlamasını) öğütledi ve onu iki şey arasında muhayyer [1009] bıraktı. [1010]

Bence bu konuda asıl şudur: Rasûlullah (s.a.) baktı ki özür kanı, sağlık problemiyle ilgili bir şeydir. Kan geldiği sürece nama­zın bırakılması ise, onun uzun süre terkedilmesi gibi bir ihmale yol açmaktadır. Bu yüzden o, kadını kendilerince bilinmekte olan şey üzerine yöneltti.

İstihâze konusunda iki ihtimal bulunmaktadır:

i. Gelen kan, aslında nerede olduğu belli olmayan gizli bir derdin sonucu bir damardan gelmektedir, hayız kanı değildir; ay­nen burun kanaması gibi bir şeydir. Rasûlullah (s.a.), bunun hük­münü kadının sıhhat haline döndürdü; sıhhat halinde iken kaç gün hayız görüyor kaç gün temiz kalıyor idiyse, aynı şeyin hesap yoluyla özür kanı görülürken de yapılmasını istedi. Bu durumda hayız kanının, özür kanından ayrılması gereklidir. Bu da ya kanın rengi ile -ki daha siyah renkte olan hayız kanıdır-, ya da kadınca belli olan âdetin dikkate alınmasıyla bilinir.

ii. Gelen kan düzensiz bir hayız kam olabilir. Bu ihtimalde görülen kan hayız kanı olduğu için, her namaz için, eğer bu im­kansızsa her iki namaz için bir gusül abdesti alması emrolunması uygun olur. Düzensiz olduğu için namaza mani değildir.

Pamuk tıkama ve gemlemedeki hikmet ise, akmakta olan ka­nın tutulması ve etrafa taşmasının, bedeni ve elbiseyi kirletmesi­nin önlenmesidir.

Fukahanın büyük çoğunluğu, bir mazeret olmadıkça bu iki şıktan birincisi doğrultusunda fetva vermişlerdir.

 

Cünüp Ve Abdestsiz İçin Mubah Olan Ve Olmayan Şeyler:
 

Allah’ın nişanelerine saygı göstermek vaciptir. Bu nişanelerin en başında da namaz, Ka’be ve Kur’ân gelir. Saygının en üst sevi­yesi, kişinin saygı gösterdiği şeye tam taharet üzere olmadan (abdestsiz) ve nefsini yeni bir fiille uyarmadan yaklaşmamasıdır. İşte bu yüzden namaz, Ka’be ve Kur’ân’a ancak temiz (abdestli) olan kimsenin yaklaşabilmesi vacip olmuştur.

Kur’ân’ın okunması için abdestli olma şartı aranmamıştır. Çünkü her Kur’ân okuma esnasında abdestli olma şartının aran­ması, Kur’ân’ın ezberlenmesi ve öğrenilmesi işini zorlaştırır ve ona bir engel teşkil eder. Halbuki bu kapının açılması ve üstelik teşvik de edilmesi, onu ezberlemek isteyenlerin işinin kolaylaştırılması gerekmektedir.

Büyük hades konusunda emrin daha bir ciddiye alınması ge­rekir ve bu halde sadece Kur’ân’ın okunmasına da cevaz verilmez.

Cünüp ya da hayız halindeki birinin mescide girmesi de caiz olmaz. Çünkü mescidler, namaz ve zikir için tahsis edilmiş yerler­dir. Bu özelliğiyle mescidler İslâm’ın nişanelerindendir ve bir tür Kâ’be numunesi olmaktadır.

Rasûlullah’ın (s.a.) meclisinde taharet üzere bulunulması şart koşulmamıştır. Çünkü herşeye uygun bir saygı biçimi vardır. Ra­sûlullah (s.a.) da, diğerleri gibi bir insandı; cünüplük ve abdestsizlik halleri onun da başına gelirdi. Bu takdirde onun huzurunda bulunurken abdestli olunması şartının aranması, durumu tersine çevirmek olurdu.                                                                                     

Rasûlullah (s.a.} şöyle buyurmuştur:

“Melekler, içinde suret, köpek ya da cünüp bulunan eve gir­mezler.” [1011]

Bu hadisten maksat şudur: Bu sözü edilen şeylerden melekler nefret eder. Onlar, meleklerin taharet, putataparlardan nefret gibi özelliklerine ters düşen hallerdir.

Rasûlullah (s.a.), geceleyin cünüp olan bir kimse hakkında:

“Abdest al, cinsel organını yıka sonra uyu!” [1012] Buyurmuştur.

Cünüplük hali meleklerin özellikleriyle bağdaşmayacak bir haldir. Bu yüzden bir mü’minden yapması beklenen şey, cünüp iken uyumak, yemek gibi ihtiyaçlarını karşılamamasıdır. Eğer boy abdesti alma işi zorsa, hiç olmazsa küçük temizlikte bulunmalıdır. Zira her ikisi de aslında aynı şeydir; şu kadar ki Şâri’ Teâlâ, onları büyük ve küçük hadeslere karşılık tutmuştur.



[1109] Müslim, Salât, 14.

[1110] Nesâî, Ezan, 14 ; İbn Mâce, Ezan, 5.

[1111] Kenzu'l-ummâl, 7/20904.

[1112] Kaynağı bulunamamıştır.



Rüveyha
Sun 27 March 2016, 04:08 pm GMT +0200
Esselamu aleykum ve rahmetullah..Önemli konular İnşaAllah..Rabbim razı olsun kardeşim