- İstediğimiz Edebiyat

Adsense kodları


İstediğimiz Edebiyat

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Wed 15 September 2010, 03:26 pm GMT +0200
İstediğimiz Edebiyat


2 Nisan 326 -1910

Şayanı dikkattir ki;

Altıyüz bu kadar senedeniberi mevcudiyet-i millîyesini bütün cihana karşı, müdafaa eden Osmanlıların, siyasî tarihi devir devir, fasıl fasıl zengin hamaset sayfalariyle pirayedar iken tarihi edebiyatında o gözleri kamaştıran ve zihinleri dolduran maziyi mefahirden [2] sönük bir lem´a, nâçiz bir hatıra olsun yok!

Şarka, garba hâkim olduğumuz edvarı şevketimizde [3] bile lisanımız, istiklâlini temin edebilmek şöyle dursun, bir mevcudiyet, lâkin kaydi taklidden [4] âzâde bir mevcudiyet göstermemiş. Evet, biz daima mukallit, hem fena mukallit olmuşuz. O zamanlar bütün ulûm, bütün fünûn şarkta olduğu için Osmanlılar arasında yetişen ilim ve edeb erbabı arap ve acem lisanlarını hakkiyle öğrenirler, bu lisanlarda yazılmış bütün eserleri okurlarmış.

Her kavm için kendisinden meziyetli gördüğü diğer bir kavmi taklit etmek pek tabiîdir. Osmanlılar bu hususta bir istisna teşkil edemiyeceği için onlar da taklide başlamışlar. Lâkin arabın kadim şiiri ki garbın edebiyatı hakikiye mesleğine tamamiyle´ muvafıktır, eski şairlerimizin nazarı iltifatım bile celbedememiş!

Malûmdur ki, “cahiliye” namı verilen o eski devrin arap şiirleri tabiat levhaları tasvirlerinden, âlemi bedahet [5] sergüzezştlerinden; hamaset, şecaat menkıbelerinden ibaret olup hikmete nadiren tercüman olur. Halbuki lisanı mübini Kur´an, arabın cihani edebinde gayet azim bir inkılâp husule getirdiği için islâmm doğu­sundan sonra yetişen şairler seleflerinin mesleğini kâfi görmeyerek hikmetle hamaseti karıştırmış, ve lisan-ı bülend-i şiiri ilâya başlamışlar. Maateessüf bizimkiler bunları da beğenmemişler!

Daha sonraları Endülüsün o feyizli toprağında yetien şairler hissiyatı garam ve şevki musavvir, gayet rakik, gayet nezih şiirler meydana getirmişler. Fakat nedense bizim şairlerimiz o yolda hissî eserleri de iyi bulmamışlar! Onlar, ancak îran şairlerini muk-teda ittihaz [6] etmişler.

Şurası gariptir ki edebiyatlarının en zengin olduğu devirlerde arabı taklide özenmeyen eslâfımız, sonraları, yani arap edebiyatı Iran edebiyatının seyyie-i temasiyle [7] mazmunculuk vadisine girdiği, tabiri sahih ile münkariz [8] olduğu bir zamanda; kalkarak arapları taklid etmişler. Evet, edebiyat nüktecilik, mazmunculuk vadisine döküldüğü gibi mahvolmuş demektir.

İnsaf edilsin, matbu, gayrı matbu yüzlerle, belki binlerle sayılan divanlarımızı birer birer nazar-ı tetkikten geçirsek bulabileceğimiz hakikî, hamasî, hikemî, ahlakî, hissî şiirler bir müntehabat mecmuası meydana getirebilir mi? Harabatı okuyan bir osmanlı edibi için sıkılmamak, müteessir olmamak kabil midir? Ziya paşa merhumun araptan, acemden bulduğu bedayiin yanında bizim osmanlı şairlerinin sözleri ne kadar sönük durur!

îmriülkays´ın, Nabığan´m, Anterînin, Ceri´nin, Mütenebbînin, Elbu Tammam´m, Buhturî´nin, îbni Farzın, Ebul-Beka Salih´in, Zülevzareteyn´in, Tihamî´nin, Îbni Züreykin karşısına çıkaracak hangi şairimiz var?

Gazeliyatımızm hali malûm, kasaidimiz ya bir takım küçük ekâbire dalkavukluk etmekten, ya fahriye unvanı altında kendi menafiîni (menfaatlarını) dinlemekten ibaret. Vakıa araplar da hem kendilerini, hem de başkalarını methetmiş değiller. Lâkin öyle medihalara canlar feda! Onlar memduhlarını öğdüklerini bizim gibi insanın haricine çıkarmamışlar. Kâmil insan nasıl olmak lâzım gelirse o surette göstermişler. Fahriyeleri ise bütün tariki mealîde [9] ilerlemek için ne gibi şedaide [10] göğüs gerdiklerini tasvir eder. Mütenebbînin kasideleri insana ahlâk dersi verir. En hissiz yüreklerde mealiye [11] meyi uyandırır. En yüreksiz mahlûklara, hayatı istihkar edecek kadar celâdet bahşeder.

îran üdebasından kimleri mukteda addetmişiz? Onlardan da meselâ Senai gibi ilâhî bir şair dururken Enverî´nin yalanlarını meşk ettihaz eylemişiz. Sa´diler´in mesleki hikmetini hiç taklide heves etmemişiz. En muktedir şairlerimiz bir takım muaramaci sen-bolistleri üstad tanımış.

Hele edebiyatın ahlâk ile münasebeti olmak lâzım geleceğini, bir heyeti içtimaîyeyi tehzib [12] edecek en başlı vasıta olacağını hatırımıza bile getirmemişiz. Avamın ağıza almaktan istihya edeceği [13] üryan bir yığın rezaili, havas-ı udebamız mazmunlarla, cinaslarla telleyip pullayıp edebî eserler namı altında büyük büyük mahfillerde inşad etmekten hiç çekinmemiştir.

Hülâsa bizim böyle taklid yolunda meydana getirdiğimiz asarı edebiyemiz, insanı ya miskin yapar, ya ahlâksız.

îşte vaktiyle şarktan nasıl istifade edememiş, zarar görmüşsek bugün de garp edebiyatından Öylece mutazarrır oluyoruz. Bir iki edebî güzînimizin, [14] eserleri istisna edilirse garbın bedayi-i edebi namına aldığımız şeyler hiç işimize yarayacak mahiyette değildir. Biz bugün heyeti içtimaiyemizin gözünü açacak, hissiyatını yüksel­tecek, hamiyetini galeyana getirecek, ahlâkını tehzib edecek, hülâsa bize her manasiyle edeb dersi verecek bir edebiyata muhtacız... [15]