- İstanbul’un 100 Hamamı

Adsense kodları


İstanbul’un 100 Hamamı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 9 August 2012, 03:30 pm GMT +0200
İstanbul’un 100 Hamamı
Ahmet BİRLER • 86. Sayı / KİTAP


İsminin böyle olduğuna bakmayın, aslında İstanbul’da faal durumda olan hamam sayısı bu sayının neredeyse yarısı kadar. Ama hasbelkader ayakta kalmış, şöyle böyle bir duvara, bir arsaya, bir tabelaya sahip olanlar da dâhil edilince bu sayı kitapta 100’e tamamlanmış. Yazar, tarihçi dostumuz Akif Kuruçay’ın hazırladığı bu kitap, “İstanbul’un 100’leri” gibi bir dizinin son kitabı olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları arasından çıktı.

Kitap sayesinde İstanbul’un bugün iyiden iyiye görünmez olan bir yüzüyle karşılaşıyoruz. Bir zamanlar, hemen her mahallede bir, hatta birden fazla olan hamamlar, bugün kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. İçlerinden bir düzine kadarı işletme mantıklarını yenilemeyi başararak, biraz da mevki olarak avantajlı oldukları için turistik bir hüviyet kazanmış. Ama bunların dışındaki, özellikle semt hamamı denilen küçük örnekler, pahalı su kullanımı, müşterisizlik, restore edilememe gibi sorunlarla boğuşuyorlar. Balat Arabacılar Hamamı sahibi Hüseyin Yıldırım ağabeyle konuşmuştuk bu mevzuları. Kendisi, bundan 40-50 yıl kadar evvel, mesela arefe günleri kapıda sıranın oluştuğunu, içeriye müşteriyi sırayla aldıklarını hatta bu izdihamı bir düzene sokabilmek için emniyet güçlerinden yardım istediklerini söylemişti. “Bugün?” dedim. “Bugün, bazı günler siftahsız akşamı ediyoruz.”

Evliya Çelebi’ye bakılırsa, kendi zamanında İstanbul’da 14 bin hamam varmış. Bu abartılı sayıya saray, konak, tekke vb. hamamlar da dâhil edilmiş olmalı. Öyle olsa bile, bir zamanlar İstanbul’un, hamamlar açısından da başkent olduğunu söyleyebiliriz. Zaten malumdur, “Türk hamamı”, özellikle Batılı gezginler tarafından hep çok etkileyici bulunmuş ve Batı’da öve öve bitirilememiştir. Biz de hep kendi aramızda, “Batı temizliği bizden öğrendi” filan diye, birbirimize propaganda yaparız ama şurası kesin ki bu temizlik kültürünün yapı taşlarından biri olan hamamlarla adeta vedalaşıyoruz.

Kitap sayesinde, hamamın sıcaklık, ılıklık, soğukluk, camekân, külhan gibi bölümleri dışında, göbek taşı, halvet, kurna, cehennemlik gibi unsurlarını; tellak, natır, külhanbeyi gibi insan kaynaklarını da öğrenmiş oluyoruz. Yine hiç beklenmedik bir biçimde, hamamlar ve makamlar arasında da bir mutlu bir irtibatın kurulduğunu öğreniyoruz: Üsküdar Bulgurlu Hamamı’nda Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri yıkanırmış ve orada ona ait bir kurna bugün bile hala makam olarak korunuyormuş. Ve de Kocamustafa Paşa Hamamı’nda Sümbül Efendi’nin bir halveti yani özel kurnası varmış. Üzerinde de Sümbül Efendi hazretlerine atıfta da bulunan bir kitabe. Halen yerli yerince duran bu kurna, arefe ve bayram günleri haricinde halka kapalı tutuluyormuş.

Beni bir semt hamamına ilk kez rahmetli babam götürmüştü. Gelenek dediğimiz böyle bir şey işte. Onun sayesinde ben bugün hamamların varlığından haberdarım, içlerinde Koca Sinan’a ait olan çok önemli mimari anıt eserlerin bulunduğu bu yapıların geleceği hakkında bugün kaygılanabiliyorum. Bence siz de bir gün oğlunuzun elinden tutup onu bir hamama götürmelisiniz.

Akif Kuruçay,
İstanbul’un 100 Hamamı
İ.B.B. Kültür A.Ş., 2012, 217 s.