- İsrailoğullarının Çöl Hayatı

Adsense kodları


İsrailoğullarının Çöl Hayatı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
meryem
Fri 10 December 2010, 04:11 pm GMT +0200
IV- İSRAÎLOĞULLARININ ÇÖL HAYATI


Kuranda, İsrailoğullarının Çöl Hayatı:

 
"Musa,   milletine:   "Ey  milletim!   Allahın  size  olan nimetini anın;  İçinizden peygamberler çıkarmış ve sizi hükümdarlar   yapmıştı.   Başka   milletlerden   kimseye vermediğini size vermişti.

Ey milletim: Allahın size yazdığı kutsal yere girin, ardınıza dönmeyin, yoksa kaybedenler olarak dönersiniz" demişti.

Ey Musa! Orada zorba bir millet vardır, onlar oradan çıkmadıkça biz oraya girmeyeceğiz, eğer çıkarlarsa biz de gireriz, demişlerdi.

Korkanlar arasında bulunan, Allanın nimete erdirdiği iki adam: Üzerlerine kapıdan girin, oradan girerseniz şüphesiz yenersinîz, eğer inanıyorsanız Allaha güvenin,

demişlerdi.

Ey Musa: Onlar orada oldukça biz asla oraya girmeyeceğiz, sen ve rabbin gidin savaşın, şüphesiz biz burada oturacağız, demişlerdi.

Musa: Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum, artık bizimle yoldan çıkmış bu milletin arasını ayır, dedi.

Allah: Orası onlara kırk yıl haram kılındı, yer yüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen, yoldan çıkmış millet İçin tasalanma, dedi."[246]

 Öykünün Özeti:
 
Yüce   Allah,   Israiloğullarmı   Firavun'dan   kurtardı. Hz.Musa liderliğinde Sina yarımadasına çıkardı ve burada onlara büyük bir nimet verdi.Onlara taştan oniki pınar çıkardı, bulutla gölgelendirdi, yiyecek olarak da onlara kudret helvası ve bıldırcın eti verdi.

Hz.Musa onlardan kutsal yer olan Filistin'e girmelerini istedi,    orada   yerleşen   düşmanlarına   karşı   Allahın kendilerine zafer vereceğini ve görevlerinin Allah yolunda savaşmak olduğunu söyledi.

Fakat korkaklık ve zilletle yoğrulmuş yahudiler, cesaret ve yiğitlik yolunu bilmediklerinden Hz.Musa'nın emrini yerine getirmediler.Orada zorba bir milletin bulunduğunu, onlara karşı koyamıyacaklarını ve onlar oradan çıkmadıkça oraya girmeyeceklerini söylediler.

Aralarından Allahın cesaret ve kuvvet verdiği iki adam çıktı ve Israiloğullarınm korkak tavırlarını yadırgadılar. Onlara savaş ve zafer yolunu gösterdiler. Kapıdan girin ve onlara Önce siz   saldırın - zafer önce savaşa başlayan ve saldıranındır- böyle yaparsanız onları yenersiniz, zaten Allah size zafer vereceğini söylemiş. O halde Ona tevekkül edin ve zaferi ondan isteyin, dediler.

Yahudiler, iki adamın kendilerini susturduğunu ve bütün gerekçelerini boşa çıkardığını görünce, küstahlık ederek Musa'ya başkaldırdılar ve şöyle dediler: "Onlar orada olduğu sürece asla oraya girmeyeceğiz, git, sen ve

rabbin savaşın, biz burada oturacağız"

Hz.Musa, Yüce Allaha yönelerek şöyle dedi: Allahım! Kendim ve kardeşimden başkasına sözüm geçmiyor. Bizimle bu sapık milletin yolunu ayır.

Yüce Allah, o korkak yahudi neslini cesaret ve cihad onurundan, zafer zevkinden ve kutsal yere girme erdeminden yoksun bırakarak cezalandırdı. Kırk yıl Sina çölünde dolaşmalarını kararlaştırdı. Bu da o korkak, küstah ve ödlek neslin ölmesi, yerine çöl atmosferinde üstünlük, onur ve cesaret ruhuyla büyüyen, kafirlerle savaşan ve Allanın vereceği zaferi hak eden yeni bir neslin yetişmesi için yeterli bir süredir.

Yüce Allah Hz.Musa'ya, Kutsal toprak onlara kırk sene haramdır, kırk yıl yer yüzünde serserice dolaşacaklardır, yoldan sapmış millet için hiç üzülme, dedi.[247]

 Çöl Hayatı İle İlgili İsrailiyyat Haberler:
 
Kimi tefsirciler ve haber nakledenler öykünün ayrıntılarını doldurmak için israiliyyattan bazı sözler ve rivayetler nakletmişlerdir. Bu haberlerin bir kısmı masal, mitoloji ve uydurmadır.

Bunlardan biri, Hz.Musa'nın girmelerini emrettiği şehrin Filistin'in ortasında bulunan Eriha olduğunun söylenmesidir.

Biri de, yahudilerin zorba bir millet olarak andıkları milletin miktarının belirlenmesidir. Bu rivayetlerde şöyle anlatırlar:

Hz.Musa, zorba milletin durumunu tesbit etmek için Israiloğullarından oniki kişi göndermiş, bunlar şehrin banliyölerine kadar gitmiş, zorba milletten gelen bir adam görmüşler, ondan korkmuşlar, ekin ve otlar arasında gizlenmişler, kocaman adam tarlaya gelmiş ve oniki yahudiyi cüceler gibi görmüş, alıp takkesine ve ceplerine doldurmuş ve kralın sarayına kadar götürmüş, yanındaki yahudileri kral ve adamlarının önüne saçmış, onlar da yahudilerin küçüklüklerine şaşmışlar, kral bunların kim olduğunu sormuş ve insan olabileceklerine inanamamış, yahudilerden olduklarını öğrenince ikramda bulunmuş ve tanesi bir adamı doyuran üzüm salkımından her birine bir parça vermiş!

Bu zorba milletin arasında mitolojik ve tuhaf bir kişi olan Avc Ibn Anak varmış, yalancı masalcılar Avc Ibn Anak'ın Hz.Nuh kavminden kafirlerle beraber olduğunu ve yüksek dağların zirvelerine kadar çıkan büyük tufanda boğulmaktan kurtulduğunu, büyük tufanın Avc'ın topuklanna bile varmadığını, tufanın ortasında emniyet ve selametle dolaştığını, acıktığı zaman elini denizin dibine kadar uzatıp oradan balık aldığını, sonra elini yukarıya kaldırarak tuttuğu balıkları güneşin sıcaklığında pişirdiğini anlatırlar!

Yalancı israiliyyat masalcıları Avc Ibn Anak'ın Israiloğulları zamanına kadar yaşadığını, zorba milletin bulunduğu Eriha şehrinde yaşadığını ve onlarla beraber Hz.MUsa'ya karşı savaştığını da anlatırlar.

Avc'ın üçbin üçyüz otuz üç arşın ve yirmi santim uzunluğunda olduğunu da söylerlerler. Musa'yı Öldürmek için Avc'ın orduya saldırdığında Hz.Musa'nın ve ordusunun başına indirmek için büyük bir kayayı yerinden söktüğünü, bir kuşun gelerek o kocaman kayayı gagaladığını, böylece kayanın tasmaya dönüşerek Avc'ın boynuna geçtiğini, Hz.Musa'nın ona saldırmak istediğini, ancak on arşın aşağıya atladığını,' on arşın boyundaki Musa'nın elinde tuttuğu on arşm uzunluğundaki sopa ile Avc'ın topuğuna ulaşarak onu vurup öldürdüğünü de anlatırlar.Bu şekilde tufanın öldürmeye güç yetiremediği Avc İbn Anak'ı güya Israiloğullan öldürmüş olmaktadır.

Bu zorbaların büyüklüğünü anlatırken de, her birinin ayakkabısının gölgesinde Israiloğullarmdan yetmiş kişinin gölgelendiğini ve göz çukurunda yavrularıyla beraber bir sırtlanın oturduğunu söylerler."[248]

 İbn Kesir Bu İsrailiyyatı Red Ediyor:
 
Bu israiliyyat ve mitoloji haberlerle ilgili ibn Kesir'in söyledikleri ne kadar yerindedir! Şöyle diyor:

"Birçok tefsirci bu konularda asılsız ve uydurma bir sürü isriliyyat anlatmıştır. Bunları ne akıl, ne nakil kabul eder. Güya sözkonusu zorba millet, çok büyük ve korkunç şekillere sahipmiş!'1

Bu  israiliyyattan bazılarını  belirttikten  sonra şöyle devam etmektedir: "Bunlar Nevf el-Bekkâli'den rivayet edilmektedir.     İbn     Cerir    onları     İbn    Abbas'tan nakletmektedir. Ondan rivayet edildiği şüphelidir.

Ne olursa olsun, bütün bunlar israiliyyattır ve israiloğullarmın cahilleri tarafından uydurulmuştur. Onlarda yalan haberler çoktur. Doğru ve yalan olanı da birbirinden ayırmazlar. Bu söylenenler doğru olsaydı, israiloğulları onlarla savaşmamakta mazur olurdu. Halbuki onlarla savaşmadıkları için Allah israil oğullarını kınamış, onlara karşı cihad etmedikleri ve peygamberin emrini tutmadıkları için çölde yaşatarak cezalandırmıştır."[249]

 Başka Bir Millete Vermediğini Size Verdi:
 
Hz.Musa,Israiloğullarına   Ailahın   verdiği   birtakım nimetleri hatırlatarak şöyle demektedir:  "Ey millmetim! Ailahın size olan nimetini anın. Aranızdan peygamberler çıkarmış ve hükümdarlar yapmıştı.Ve başka bir millete vermediğini size vermişti"

âyete baktığımızda Yüce Allahın Israiloğullarına yaptığı nimetlerden şunları belirttiğini görüyoruz:

1- Aranızdan  peygamberler çıkarmıştır:  Aralarından peygamberlerin çıkması, Ailahın onlara yaptığı iyiliklerden biridir.Çünkü onları iyiliğe yönlendiriyor, hak ve adaletle yönetiyor ve mutlu olmaları için çalışıyorlar.

b- Sizi hükümdarlar yapmıştır: Bütün fertlerin hükümdar olmaları mümkün olmadığı için hepsinin hükümdar olduklarını göstermez.Çünkü millet bireylerinin tümü hükümdar olamaz. Yoksa, kim halk, kim hükümdar olacaktır? Sizi hükümdarlar yapmıştır, sözünün anlamı, uygun şartlar bulunduğu taktirde hükümdarlık yapma ehliyetine sahip kılmıştır, demektir.

Rağıb Isfahanı şöyle demektedir:  "Hükümdarlık iki türlüdür; Biri, iktidar ve egemenliktir. "Hükümdarlar bir kasabaya girdikleri vakit bozarlar"[250] âyetindeki anlamı budur. Diğeri de, iktidar olsun olmasın, bu güce sahip olmaktır.    "Sizden    peygamberler   çıkarmış   ve    sizi hükümdarlar   yapmıştır"   âyetindeki   anlamı   budur. Peygamberliğin özel, hükümdarlığın ise genel olduğunu belirtmiştir.  Onun için buradaki hükümdarlığın anlamı; yönetime aday olmaya ehil kılan güçtür. Yoksa, hepsinin yönetici olması demek değildir. Çünkü böyle bir şey doğru değildir.    Zaten    başkanların    çokluğu    iyi    değildir, denilmiştir"[251]

c- Başka bir millete vermediğini size vermiştir: Yüce Allah, Hz.Musa zamanında başka bir millete vermediğini onlara vermiştir .Onlara güç ve zafer vermiştir. Firavun ve askerlerinden kurtarmış ve kafir düşmanlarını yok etmiştir.

Bu nimet, yahudilerin iddia ettiği ve başkalarını buna inandırmaya  çalıştığı  gibi,   her  yerde  ve   her  zaman yahudilere verilen bir nimet olmayıp belirli bir zaman ve belirli bir nesille sınırlı bir nimettir. Yahudiler, Allahın başka bir   millete   vermediğini  bize  vermiştir,bu   da   sadece kitabımız olan tevrat'ta değil, Kur'an'da da belirtilmektedir, Yahudi olmamızdan dolayı Allahın bu vergisi bizim için kıyamete kadar sürecektir, derler.

İsrail'in bu propagandalarına kimi insanlar aldana bilirler. Halbuki "Başka bir millete vermediğini size vermiştir" sözünün anlamı, "Sizi başka milletlerden üstün yaptım" sözünün anlamına yakındır. Sözü edilen milletler, Firavun ve askerleri gibi, kutsal toprakta oturan kafirler gibi, kafir milletlerdir.

Yüce Allah, Israiloğullarını, soyları ve ırkları sebebiyle değil, iman ve inançları sebebiyle o milletlerden üstün yapmıştır.Kafir milletler arasında inananlar onlardı. Allahın müminleri kafirlerden üstün yapması ve başka bir millete vermediğini onlara vermesi doğaldır.

Ama o dönem geçtikten sonra Allah, yahudilerin bu üstünlüğünü kaldırmıştır. Bu da yahudiler küfrettikten, azgınlık ve bozgunculuk yaptıktan sonra olmuştur. Allah, Muhammed'i peygamber olarak göndermiş ve islamı milletlerin dini yapmıştır. Müslümanlar da insanlar için çıkarılmış en iyi ümmet olmuşlardır.[252]

 Allahın Size Yazdığı Kutsal Yer:
 
Kutsal yerden maksat, Filistin'dir. Yüce Allahın " Kulunu Mescidi Haram'dan, etrafını kutsal yaptığımız Mescidi Aksa'ya geceleyin götüren Allah her türlü eksiklikten uzaktır"[253] diyerek belirttiği yerdir.Bu yer için Yüce Allah, Hz.İbrahim öyküsünde de "Onu ve Lut'u alemler için kutsal kıldığımız yere götürüp kurtardık"[254] demektedir.

Hz.Musa, milletine seslenerek şöyle demiştir: " Ey milletim! Allahın size yazdığı kutsal yere giriniz ve gerisin geri dönmeyiniz, aksi halde kaybetmiş olursunuz" Daha önce "Başka bir millete vermediğini size verdi" sözü ile ilgili olarak söylediklerimizi Allahın onlar için yazdığı kutsal yer için de söylüyoruz.

Yahudiler, Kutsal yer olan Filistin'deki haklarının kıyamet gününe kadar kalıcı olduğunu ve haklarını istedikleri zaman Allahın kendilerine yazdığı bir hakkı istediklerini, o yere döndükleri zaman da Allahın kendilerine verdiği yere dönmüş olacaklarını ve bu çağda Filistin toprağına dönüp orayı işgal etmelerinin, halkını oradan sürmelerinin ve İsrail devletini orada kurmalarının haksızlık, saldın ve yasadışı olmayıp Aüahın kendilerine verdiği sözü gerçekleştirmek olarak gördüklerini söylüyolar.

Dünya halklarını bu yaygaralarla inandırmaya, bu âyetleri delil olarak göstermeye çalışıyor ve bunu Kur'anm söylediğini, kendilerine tanınan topraklara geri döndükleri için başta Araplar olmak üzere bütün rnüslümanların karşı çıkmaya haklarının olmadığını söylüyorlar.Kimi insanlar da yahudilerin bu propagandasına kanmakta, bu aldatma ve demagojilerine inanmaktadır.

Filistin, kutsal bir yerdir. Evet, bu doğrudur. Yüce Aîlahın onu geçmişte Israiioğullarına yazdığı da doğrudur. Ama Yüce Allahın bu toprağı kendilerine verdiği İsrailoğullan kimlerdir? Bu yazma kalıcı ve sürekli midir? Bu yer kıyamete kadar her yahudi için midir?

Yüce Allahın kutsal yeri kendilerine yazdığı kimseler Hz.Musa'ya iman eden, onunla beraber Mısır'dan çıkan, Hz.Musa'dan sonra gelip Hz.Davud ve Hz.Süleyman gibi peygamberlere inanan ve tabi olan Israiloğuilandır,

Yüce Allah, tsrailoğullarından bu kutsal yeri yazmışsa, soy, cins ve renkleri için değil, din ve imanları için yazmıştır.

O gün israiloğullan Mısır ile Filistin arasında kafir toplulukların ortasında mümin bir topluluktuiar.Yüce Allahın müminleri kafirlere tercih ettiği bilinmektedir. Onun için Yüce Allah bu kutsal yeri îsrailoğullarından müminlere vermiş ve imanları sebebiyle onlara yazmıştır.

Ama ondan sonra yahudiler değiştiler. Allahın Rasulünü yalanladılar. Getirdiği hak dini kabul etmediler. Zalim ve azgın kafirler oldular. Böylece kutsal topraktaki haklarını yitirdiler. Nitekim yüce Allah o yeri kendilerinden almış ve salih mümin kullarına vermiştir.Bu da Yüce Allahın yeri salih kullarına vermesi konusundaki değişmez yasası gereğidir. Bu yasayı kararlaştıran ve bu gerçeği açıklayan apaçık âyetlerdir. Mesela Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"İbrahim'i rabbi birtakım emirlerle denemiş, o da onları yerine getirmişti. Allah, "Seni insanlara Önder yapacağım" demişti.O, soyumdan da, deyince, "Bu sözüm zalimler için geçerli değildir" buyurmuştu"[255]

"And olsun ki Tevrat'tan sonra Zebur'da da "yer yüzünde ancak iyi kularımın mirasçı olduğunu yazmıştık"[256]

"Rabbin, kiyamet gününe kadar onları kötü azaba uğratacak kimseleri üzerlerine göndereceğini bildirmişti. Şüphesiz, rabbin cezayı çabuk verir. Elbette o bağışlar ve merhamet eder.Bîz onları yer yüzünde iyiler ve aşağılıklar olarak bölük bölük ayırdık. İyiliğe dönerler diye güzellikler ve kötülüklerle sınadık"[257]

Yüce Allah, müminleri kafirlere tercih etme yasasına uygun olarak, kutsal yeri Eski îsrailoğullarından mümin olanlara vermiştir.Bu yasasının gereği olarak da onların torunları olan kafir yahudilerden kutsal yeri almış ve mümin başka kullarına vermiştir.[258]

 Orada Zorba Bir Millet Vardır:
 
Hz.Musa, İsrailoğullarmın kutsal yere girmelerim ve düşmanlarına karşı galip geleceklerinin kesin olduğunu söylediği zaman, Israiloğulları savaşmaktan korktular ve kutsal yere girmeyi red ettiler.

Kutsal yere giremiyeceklerini ve orada bulunan zorba milletle savaşacak güçte olmadıklarını belirterek " Ey Musa! Orada zorba bir millet vardır" dediler.

Kimi tefsirciler bu zorba milletin şeklini tasvir ederken tamamen mitolojik ve tuhaf hayallere dalmış, böylece makul alandan çokça uzaklaşmışlardır. Çünkü, sözkonusu milletle ilgili israiliyyat haberlere değinirken bir kısmını belirttiğimiz kocaman ve acaip şekiller canlandırmışlardır.

Bu hurafecilerin doğru yoldan saparak makul araştırma metodundan .ayrıldıkları ve Kur'anın bildirdiklerinin dışına çıkarak batıl mitolojik masallara daldıklarını görüyoruz. Keşke    Kur'anın    söyledikleri    çerçevesinde    kalarak kendilerini  ve  başkalarını  bu   gibi  masallarla   meşgul etmeselerdi!

"Zorba millet" sözü, zorbalığın vücudun iriliği ve şeklin büyüklüğü ile olmasını gerektirmez.Çünkü cüce yapılı, küçük hacimli ve sıska vücutlu bir kişinin de bir diktatör, bir zorba ve bir azgın olabildiğini görüyoruz. Kaldıki bir insanın vücudu çok iri ve şekli büyük olmasına rağmen güçsüz ve aciz de olabilir.

Kutsal yerde bulunan insanların boyu uzun veya kısa olabildiği gibi, iri yapılı ve şişman yahut zayıf ve sıska da olabilirlerler. Önemli olan, bu insanların zorba olmalarıdır. Sonra, zorba olmaları, yahudilerin onlara bakışı ve kuvvetlerini algılamalarına göredir.Bu değerlendirmede yahudilerin doğru olup olmadıklarını kim bilebilir? Zorba dedikleri insanların gerçek şeklinin bu olduğunu kim söyleyebilir?

Yahudiler tasvirlerinde abartmış olamazlar mı? Onlarla savaşmamakta mazur görünmek için vücut yapılarını iri göstermiş olamazlar mı? "Orada zorba bir millet vardır" cümlesini korkaklıkları ve ödleklikleri sebebiyle söylemiş olamazlar mı? Bu korku onların gözünde düşmanı iri yapılı ve olduğundan başka göstermiş olamaz mı? Çünkü korkak ve zayıf kişinin hayali, çok korkması ve ürkmesi için gözünde eşyayı büyük gösterir. Korkarak kaçan kişiyi şair Mutenebbi şu beytinde ne güzel tasvir etmiştir!

"Yer onlara öyle dar geldiki, kaçanlar var olmayan bir şeyi bile adam sanırlardı ".[259]

 Onlar Çıkmadıkça Oraya Girmeyeceğiz:
 
Şöyle dediler: " Ey Musa! Orada zorba bir millet vardır. Onlar   çıkmadıkça   biz   oraya   girmeyeceğiz.Oradan çıkarlarsa, biz gireriz".

Yahudilerin korkaklığı onların gözünde düşmanın şeklini büyütmüştür. Onlarla savaşmaktan alıkoyan da kendi korkaklıklarıdır. Aynı şekilde, kutsal yere girmelerini engelleyen de korkaklıklarıdır. Bu korkaklıkları sebebiyle savaş olmadan zorba milletin kutsal yerden çıkabileceklerini hayal etmişlerdir. Onun için oturup zorba milletin kutsal yerden çıkmalarını, onlar çıktıktan sonra oraya girmelerini beklemişlerdir. "Oradan çıkmadıkça biz girmeyeceğiz, oradan çıkarlarsa, biz gireriz" demişlerdir.

Asla girmeyeceğiz! Bir işin gelecekte hiç olmayacağını belirten bir ifade! Kendimiz oraya hiç girmeyeceğiz.Zorba milletle savaşmayacağız ve çıkarmak için çarpışmayacağız. Onlar   çıkmadıkça,    biz   oraya   girmeyeceğiz.    Yani çıkmalarını   bekleyeceğiz.Onlar   çıkarsa,   biz   oraya gireceğiz.

Cümlede tekrar tekrar kullanılan muzari kipi dikkatimizi çekmektedir. Fiilin kipi geçişli olup Öznesi vav zamiridir. Bu zamir zorba millet isminin yerini tutmaktadır.

Fiilin geçişli olmasının bir espirisi şudur: Zorba milletin kendisinin kutsal yerden çıkması, hiçbir kimsenin baskısı ve zorlaması  olmadan  kendi  iradesiyle  isteyerek  oradan ayrılmasıdır.Çıkmaları   için    hiçbir   kimsenin    onları zorlamamasıdır.

Korkak yahudilerin güç ve zafere bakışı budur. Allah onlara kutsal yeri vadetmiş, ama onlar savaşmadan ve çarpışmadan   o  yere  sahip  olmak  istemişler.Yerlerini almaları için sahiplerinin oradan çıkmalarını beklemişler.

Korkak ve ödlek her tenbelin bakışı budur.Halbuki milletlere karşı bu şekilde savaşılmaz ve topraklar bu şekilde kurtarılmaz. Galip ve muzaffer hiçbir milletin kendi isteğiyle zaferden ve galibiyetten vazgeçtiği ve işgal ettiği topraktan kendi isteğiyle çekildiği görülmemiştir.

Yahudiler, savaşmadan toprak sahibi olmak istiyorlar ve  oraya  girmek  için  sahiplerinin  oradan  çıkmalarını

bekliyorlar.

Ne yazıktır ki yahudilerin zillet ve korkaklıklarını sergileyen bu anlayış, günümüzde başta Araplar olmak üzere genelde müslümanların anlayışı olmuştur. Yahudiler Filistin'i ve müslümanların başka topraklarını işgal etmiş, Araplar ve çoğu müslümanlar ise zayıflamış ve yahudilerle savaşarak kutsal topraklan onlardan kurtarmaktan korkmuşlardır. Korkaklık ve zayıflıkları onlara ancak hayalperest, kuruntu ve rüya görenlerin inanacakları bir anlayış aşılamıştır. Bunlar, yahudilerin bugüne kadar işgal ettikleri topraklardan kendi istek ve iradeleriyle çıkma lütfunu göstereceklerini ve mazlum Araplara bu toprakları bırakacaklarını hayal etmektedirler.

Bu zayıf Araplar "Onlar çıkmadıkça biz o yere girmeyeceğiz, oradan çıkarlarsa, gireriz" demek istiyorlar.[260]

 Kapıdan Onlara Saldmn-Savaş Taarruzdur:
 
Korkak Israiloğulları  kutsal yere girmeyi red  edip sahiplerinin    kendi    istekleriyle    oradan    çıkmalarını bekleyince, aralarından iki erkek kalkarak   onlarla nasıl savaşacaklarını ve  nasıl galip geleceklerini  öğretmeğe başladı.

"Korkanlardan Allahın kendilerine nimet verdiği iki adam şöyle dedi: Kapıdan onların üzerine yürüyün. Kapıdan girerseniz, şüphesiz galip gelirsiniz. Mümin iseniz, sadece Allaha tevekkül ediniz"

Kutsal yere girmekten korkanların arasından Allahın cesaret ve sebat nimetini verdiği iki erkek korkuyu yenmiş, zayıflık ve korkaklığı üzerinden atmıştır.

İçinden cesaret ve kuvvet sahibi ancak iki erkeğin çıktığı bu zelil ve korkak topluluğa insan şaşıyor! Kim bu topluluk? Yüce Allanın Firavun'dan kurtardığı ve kutsal yerin kapılarına kadar getirdiği, buna rağmen korku ve ürkekliğin ruhlarını sardığı, kalplerini işgal ecierek esir aldığı Israiloğulları topluluğu!

Erkek iki adam! Bu konumda onların erkek adam olarak nitelenmelerinin açık bir Önemi vardır. Bunlar, erkekliği bitmiş ve yiğitliği tükenmiş bir topluluğun içinden çıkan iki erkek adam! Dişiliğin zıddı erkeklik ile cesaret, kuvvet ve izzet anlamındaki erkeklik arasında fark vardır. Her erkek adamdır, ama her adam erkek değildir. "Müminlerden verdikleri sözü tutan erkek adamlar vardır"[261] buyuran Yüce Allah bu gerçeği ne güzel belirtmektedir!

Bu iki erkek adam, korkak ve ürkek topluluğa ne dedi?

Kapıdan onların üzerine yürüyün, dediler. Bu doğru söze iyice baktığımız zaman cihad, yani savaş ve zafer konusunda   Önemli   işaretler   ve   öğretiler   içerdiğini görürü2.Şöyleki;

a-Bu söz, savaşta önemli bir taktik olan taarruz savaşına işaret etmektedir. Askeri uzmanlar bunun zafere götüren bir yol olduğunu söylüyorlar.Kim savaşı kazanmak istiyorsa taarruzla başlaması ve düşmanına bulunduğu yerde saldırması gerektiğini belirtiyorlar.Kapıdan onların üzerine yürüyün!

Kur'anı Kerim'in cihad ve taarruzla ilgili bu tesbitini şu âyetler de pekiştirmektedir:

"Ey müminler! Yakınınızda bulunan kafirlerle savaşın.

Onlar sizde bir güç görsünler"[262]

"Düşman milleti kovalamakta gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da sizin çektiğiniz gibi    acı    çekiyorlar.    Oysa    siz,    onların    Allahtan beklemedikleri şeyleri bekliyorsunuz"[263]

Hz.Peygamberin   cihad   taktiği   Kur'anın   öğrettiği "Kapıdan üzerlerine yürüyün" taktiği olmuştur.Genellikle l^endisi   düşmana   taarruz   eder,   bulundukları   yerde üzerlerine yürür ve ansızın saldırırdı.Özellikle Medine ve civarında yahudilerle yaptığı savaşları bu şekilde olmuştur. Kaynuka,   Nadr,   Hayber   ve   Kureyza   yahudileriyle savaştığında bu taktiği uygulamıştır. Mekke'nin fethinde, Hevazin'le savaştığında,  Tebuk'e sefer düzenlediğinde, Mute'ye   asker   gönderdiğinde   ve   Üsame   ordusunu hazırladığında izlediği yol budur.

Ashab, Kur'anın bu işaretini kavramış ve rasulullahtan bu dersi öğrenmişlerdir. Savaşlarında Kur'anın işaret ettiği bu taktiği uygulamışlardır. Hz.Ali şöyle demiştir : "Yurdunda saldırıya uğrayan her millet mutlaka yenilmiştir".

Çağımızda yahudiler bu savaş taktiğini kavramış ve Araplara "kapıdan üzerlerine yürüyün" ilkesini uygulamış lardır. Araplara ansızın saldırmış, savaşa onlar başlamış ve Araplara ilk darbeyi vurmuşlardır. Araplar ise onların saldırılarını zayıf, güçsüz ve yetersiz bir savunma ile karşı lamı şiardır. Onun için yahudiler savaşları kazanmış ve Araplar kaybetmişlerdir. Zira saldıran güçlü konumunda iken, savunan zayıf konumda olmaktadır.

Araplar "Kapıdan üzerlerine yürüyün" taktiğini bir defasında uygulamayı düşündükleri, yahudilere ilk darbeyi vurdukları zaman onları ansızın yakalamış, şaşkına çevirmiş ve savaşın başında yenmişlerdir. O savaştan önce ve savaş esnasında oynanan oyunlar, dönen dolaplar, gizli ittifaklar, yapılan hainlikler ve emperyalist süper güçlerin desteği olmasaydı topraklar ve insanlar işgalden kurtulmuş olacaktı.

Bu, Ekim 1973 Arap- israil savaşında oldu. Arap askerleri Süveyş Kanalı boyunca yahudilerin yaptıkları ve uzmanların aşılmaz dedikleri Barlev şeddini aşarak Sina çölünün içlerine kadar İlerlediler.[264]

 Onlar Orada Bulundukça, Biz Girmeyeceğiz:
 
Güçlü iki erkek adamın teşvikiyle korkak ve ürkek yahudi topluluğu ne yaptı? Verdikleri öğütten yahudiler ne kadar etkilendiler? Taarruz taktiklerine karşı tavırları ne oldu?

"Ey Musa! onlar orada bulundukça, hiçbir zaman oraya girmeyeceğiz.   Git,   sen  ve  rabbin  savaşın.Biz  burada oturacağız, dediler".

Hz.Musa'nın kendilerinden ümit kesmesini, teşvik etmeyi bırakmasını, savaşa teşvik edeceğim diye kendini yormamasını istediler. "Orada bulundukça, oraya hiç girmeyeceğiz"   dediler.   Girmeyeceklerini,   pekiştirme

belirten "Ebed" ve gelecekte kesin olumsuzluk belirten "len" sözcükleriyle kat kat vurgulayarak açıkladılar.

Hiç girmemelerini, o milletin orada kaldığı süre ile sınırlandırmışlardır. Oranın halkı orayı terkedecek olursa, yahudiler oraya gieceklerdir.

Savaşmayacaklarını kesin olarak belirtmeleri, askeri seçeneği tercih etmediklerini, erkeklik, yiğitlik, izzet, şehitlik ve cennet yolunu istemediklerini, onun yerine zillet, meskenet, zayıflık ve korkaklığı seçtiklerini göstermektedir. Savaştan ve cihaddan nefret edip teslimiyeti ve oturmayı tercih etmelerinin sebebi korkaklıkları ve zilletleridir.

Yahudilerin izlediği bu yolu izieyen her milletin hastalığının temeli bu gevşeklik, korku ve zillettir. Bunlar cihad, çarpışma ve şehit olma yolunu red ederek zillet, zayıflık ve teslimiyet yolunu tercih ediyor, yapılacak direkt veya dolaylı görüşmelerle yahut barışçı baskılarla düşmana karşı galip geleceği kuruntusuna kapılıp hayal ve kuruntularla avunma yolunu seçiyorlar. Yahut düşmanın lütfen ve güle güle işgal ettiği topraklardan çekilmesini bekliyorlar. Bu mantığı da zeka, kavrayış, deha, gerçekçilik ve itidalin zirvesi sayıyorlar.

Yahudilere bakışlarında ve 1967 savaşından itibaren işgal ettikleri toprakları onlardan kurtarmada Araplardan özellikte yönetim kadrolarının tavrı bu şekilde değil midir? Bu kısır anlayış, basit düşünce ve geri zekalılık sebebiyle Filistin davasının gün geçtikçe geriye gittiğini ve bütün alanlarda yahudilere karşı Arapların bu davayı kaybettiklerini görüyoruz.

Halbuki bunlar diğer yolu; "Kapıdan üzerlerine yürüyün" yolunu tercih etselerdi, problemi daha çabuk çözer, davayı daha çabuk kazanır, düşmanı yener ve vatanı kurtarırlardı.Çünkü bu yoldan başka bir çözüm yoktur. Araplar ve bütün müslümanlar bunu yapıyor mu? Bunlar doğru yolda yürüyorlar mı? Kapıdan üzerlerine yürüyorlar mı? Toprakları, kurtarıyorlar mı? Yahudileri yeniyorlar mı?[265]

 
Git, Sen ve Rabbin Savaşın, Biz Burada Oturacağız:

 
Yahudiler Hz.Musa'ya askeri seçeneği red ettiklerini ve cihad etmeyeceklerini bildirdiler.Keşke bu korkaklık ve ürkeklike yetinselerdi! Ama ne gezer! Ondan daha utanç verici ve yüz kızartıcı bir cinayeti işlediler. "Git, sen ve rabbin savaşınız, biz burada oturacağız" dediler. Bu ifadelerine baktığımızda şunları görürüz:

a- Yahudiler korkaktır.Korkaklıkları cihad etmelerini engellemiştir. Çünkü zelil ve korkak kişi, ne kadar teşvik ve destek görürse görsün, cihad etmez.

b- Yahudiler, Hz.Musa'ya karşı küstahlık ve edepsizlik ederek "Git, sen ve rabbin savaşınız" dediler.

Şüphe yok ki korkak kişide utanmamak ve küstahlık birlikte bulunabilir. Bu korkak sıkıştınlırsa, yüzünde bütün kapılar kapanırsa, batıl bütün çözümleri ve özürleri geçersiz olursa, açık ve kesin delillerle susturulur ve yüzünde bütün kapılar kapanırsa, küstahlık ve edepsizlik yaparak sövmeye kadar işi götürebilir.

c- Yahudiler peygamberleri, kurtarıcıları ve önderleri olan Hz.Musa'yı tek başına savaşmak üzere terketmişlerdir. Korkak kişiler her zaman samimi mücahidlere böyle yaparlar.Aşırıdır, ölçüsüzdür ve taşkındır, gibi bahanelerle onları yüzüstü yalnız bırakırlar.

d- Hz.Musa'ya "Sen ve rabbin git" dediler. Tekil kipiyle Rabbin! Sanki onların da rabbi değil, sadece onun rabbidir! Bu da Allaha karşı edepsizlikten başka birşey değildir.Sanki savaşıp çarpışmalarını isteyen bu rabbi onlar istemiyorlar gibi! Onun için yalnız Hz.Musa'nın rabbi gibi görmek istiyorlar.

Zayıf korkaklar sorumluluk, fedakarlık ve meşakkat istemezler. Onun için böyle yükümlülüklerden ve Allah yahut peygamber de olsa,onları kendilerine yükleyenlerden hoşlanmazlar.

Günümüzde   nice   zayıf   ve   korkaklar   davetçi   ve mücahitlere    yahudilerin    Hz.Musaya   söylediği   gibi söylemekte, onlara "Gidiniz, siz ve rabbiniz savaşınız, biz burada   oturacağız"   demekte,Yahudilerin   Filistin'den çıkacaklarına, onları yenebileceğinize ve Allanın sizlerle beraber   olduğuna   gerçekten   inanıyorsanız,   gidiniz, rabbinizle beraber yahudilerle savaşınız ve gücümüzün yetmediği şeyleri bize yüklemeyiniz, demektedirler.

e- Biz burada oturacağız.Bütün teşvik, destek ve telkinlere rağmen orada oturdular. Ama niçin oturdular? Çünkü azim ve gayretleri kalmamıştır. Kalplerinde iman bitmiştir. İçlerinde izzet ve şeref duygulan körelmiştir. Cihad etme ve Allah yolunda şehit olma arzulan tükenmiştir. Yükümlülüklerin en ucuzunu ve fedakarlıkların en azını tercih etmiş, onu da oturmakta görmüşlerdir. Bunun için zelil ve korkak olarak oturmuşlardır. Şartların tümü mevcut olmasına rağmen cihad etmekten kaçınan ve cihad etmek yerine oturmayı tercih eden bütün korkaklar böyledir.[266]

 
Ancak Kendime ve Kardeşime Söz Geçire Biliyorum:

 
Hz.Musa, korkak milletin savaşmama konusunda kesin kararlarını dinledikten, kendisine ve Allaha karşı küstahlıklarını gördükten sonra Allaha yönelerek milletinin kendisine karşı isyanlarını şikâyet etmiştir.Ancak kendisme ve kardeşine söz geçirebildiğini belirterek "Rabbİm! ancak kendime ve kardeşime söz geçirebilîyorum" demiştir.

Israiloğulları topluluğuna söz geçirememekte, görev verememektedir. Çünkü bu topluluk ona başkaldırmış ve emrini dinlememiştir.

Hz.Musa'ya niçin başkaldınp isyan ettiler? Hz.Musa onlardan ne istemişti? Başkaldınp isyan etmelerine yol açan nedir? Hz.Musa onların kutsal yere girmelerini, savaşıp cihad etmelerini söylemiş, izzet, şeref ve egemenlik yolunu seçmelerini söylemiştir.Böyle bir şey başkaldırmaya ve isyana yol açabilir mi? Şüphesiz böyle bir şeyi ancak korkak ve zelil kişiler yapabilir.

Hz.Musa onları ne zaman defterden silmiş ve ilişkilerini kesmiştir? Mısır'da ve Sina'da onlarla beraber uzun yıllar yaşadıktan, eğitmek ve yola getirmek için çok sıkıntılar çektikten, psikolojilerine ve karakterlerine iyice vakıf olduktan sonra onlarla bağları kesmiş ve umudu tükenmiştir.

Hz.Musa onlaria ilişkileri kestikten sonra Yüce Allahtan yollarını ayırmasını istemiş ve " Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum, artık bizimle bu yoldan çıkmış milletin arasını ayır, dedi"

Artık yahudiler, Hz.Musa'nın beraberliğine layık değildirler.Onunla beraber olma şerefini taşımaya layık değildirler.Çünkü ona başkaldırmış ve yoldan çıkmış insanlardır.Korkak ve alçak kimselerdir.Böyle olanlar mücahid kişilerle beraber olmaya layık olamaz.[267]

 O Yer Onlara Haramdır:
 
Yüce Allah "Orası onlara haramdır" dedi.Cihad etmek ve savaşmaktan korktukları için Allah o yeri onlara yasakladı.Orayı kurtarma ve içinde yaşama onurundan onları yoksun bıraktı.Yüce Allahın kendilerine yazdığı kutsal toprak artık onlar İçin haram oldu. Niçin?

Hz.Musa, onlara kutsal yeri kurtarma ve içinde yaşama yolunu göstermiş, ama kendileri oraya giden biricik yolu

kabul etmemişlerdir. Hz.Musa onların yarar ve çıkarını istiyordu, izzet, şeref, üstünlük ve egemenlik sahibi olmalarını istiyordu. Başkalarına efendi ve üstad olmalarını istiyordu.Bütün bunların tek yolu da cihad etmek ve savaşmaktı. Ama bunları kabul etmeyince bütün güzel meyvelerinden mahrum oldular.

Canları, kanları ve hayatları onlara çok tatlı geldi.Allah yolunda onları feda etmediler. Garantilenen büyük sonucun ücreti olarak bunları vermediler.

Cihadda fedakarlıkların zor olduğunu, yolun çetin ve uzun olduğunu biliyoruz. Kur'amn belirttiği gibi, insan bütün bunlardan hoşIanmaz.Hepsinin doğru olduğu inkar edilemez.

Ama cihadın sonucu da büyüktür. Değeri istenen ve arzu edilen bir şeydir. Hedefiyücedir. Bunların tümü cihad için yapılan bütün fedakarlıklara , onun için yapılan bütün harcamalara değmektedir.Onun için mücahid müminlere canlan, malları, kanları ve sahip oldukları her şey basit gelmekte, her şeyi inanarak, severek ve isteyerek bu yolda feda etmektedirler.

Ne   zamandan   beri   fedakarlık   olmadan   zafer  ve üstünlük   kazanılmıştır?   Ne   zamandan   beri   vergisiz kahramanlık ve yiğitlik olmuştur? Ne zamandan beri hayat sıkıntısız ve meşakkatsiz olmuştur? Ne zamandan beri cennet ücretsiz ve karşılıksız olmuştur?

Oturdukları   yerden  zafer  ve   kurtuluş  bekleyenler avuçlarını yalasınlar! Korkakça ve alçakça hayat sürerken izzet,üstünlük ve egemenlik isteyenler düş görmektedirler. Cihad etmeden ve şehid olmadan Allahın cennetini arzu edenler hayal içinde yüzerler.

Yahudiler,   korkakça   ve   alçakça   oturmayı   tercih ettikleri   için   seçimde   başarısız   olmuş   ve   sınavda kaybetmişlerdir. Onun için kutsal yeri kurtarma şerefinden yoksun   olmuşlardır.   Üstünlük,   erkeklik,   hürriyet   ve egemenlik    yolunda    yürüme    onurundan    mahrum kalmışlardır.  Halbuki bu yol,  yiğit erkeklerin  özlediği, canlarının çektiği ve dört gözle beklediği bir yoldur.

Çağımızda yahudiler kutsal topraklan işgal etmiş, Arap olan ve olmayan müslümanlar onlarla savaşmaktan korkmuş, izzet, yiğitlik, kurtuluş ve zafer yolunu, kısaca cihad yolunu red etmiş,onun yerine zillet, zayıflık ve dilencilik yolunu terih etmiştir.Basit bir toprak parçası da olsa yahudilerin işgal ettikleri vatandan bir parça tasadduk etmeleri için hem onlardan hem başkalarından dilencilik yolunu seçmişlerdir. Kılıçlarını kınlarına sokmuş, silahlarını bırakmış, zeytin dallarını kaldırmışlar, barış güvercinleri uçurmuşlar, ama ellerine hiçbir şey geçmemiş ve geçmeyecektir de!

Bu aldatıcı serabı kendi istekleriyle seçtikleri için cihad ve şehit olma yolunu yitirmişler, vatanı kurtarma şerefini kaybetmişler, zillet, meskenet ve korkaklık yolunu tercih etmişlerdir. Böylece Allah onları cihad etme ve vatanı kurtarma şerefinden mahrum bırakmıştır. "Onlara haramdır" sözü sanki bunlar için söylenmiştir.

Şüphesiz cihad etmek, vatanı ve kutsal değerleri kurtarmak büyük bir onurdur, üstün bir madalyadır, rabbani yüce bir iütuftur.Yüce Allah bunları layık olmayanlara vermek istemez. Hezimet nesli zafer kazanamaz, zilletin sloganları izzete götüremez.[268]

 
Yer Yüzünde Kırk Yıl Dolaşmaları:

 
Yüce Allah, bu korkak yahudileri cihad, kurtuluş ve kutsal toprakta yerleşme şerefinden yoksun bıraktı ve Sina çölünde kırk yıl dolaşmaya mahkum etti. Niçin kırk yıl?

Kırk yıl, iki neslin hayatını içerir. Bu belirlemeden amaç, hiçbir teşvik, tahrik ve desteğin yarar vermediği Israiloğullarından bu korkak neslin tükenmesidir. Kendisinden cihad etmesi beklenmeyen bir nesildir. Çünkü .hiçbir gayreti ve şahsiyeti kalmamıştır. Bu neslin ölümüne kadar beklenecek ve kendisinden sonra cihad ve kurtuluş ruhu taşıyan yeni bir nesil gelecektir.Kırk yıl, bu kuşağın tükenmesi için yeterli bir süredir.

Ecelinin yaklaştığını beklerken bu nesil ne yapacaktır? Yapacağı şey, Sina çölünde kırk yıl dolaşmaktır. Kırk yıl yer yüzünde dolaşacaklardır.

Sina çölünde dolaştılar. Çölde yaşadılar. Hayatın zorluklarını çektiler ve geçinmenin sıkıntılarını tattılar. insan, bu korkak neslin başına gelenlere şaşıyor!

Allah, onlara erkeklik ve izzet yolunu açmış, ama o yolda yürümeyi red etmişler. Cihad etmek ve bedelini ödemek şartıyla kutsal toprakta bolluk ve rahatlık içinde yaşamaya çağırmış, ancak kendileri bunu göze alamamışlardır. Onun yerine Allah kendilerine çölde dolaşmayı vermiştir.

Kutsal yere bedel, çölde dolaşmak! Bu bedeli nasıl kabul ettiler? iyi olanı nasıl kötü olanla değiştirdiler? Böyle zarar eden bir ticaret yapmalarının sebebi nedir?

Şüphesiz  sebep  korkaklık,   zayıflık,   gevşeklik  ve umursamazlıktır. Yaşama hırsıdır. Çölde yaşamayacaklar mı? Canlan ve kanları korunmayacak mı? Canlarını ve anlarını   kurtardıktan   sonra  kutsal  yere  gitmek  için ;endilerini neden tehlikeye atsınlar? Kutsal yeri bıraksınlar ve yaşamalarını sağlayacak çölü kabul etsinler! Yüce Allah onlar için " Yaşamak için insanların en düşkünü olduklarını görürsün"[269]   derken,   bu   gerçeği   ne   güzel   dile getirmektedir!

Çölde dolaşmanın birtakım hikmetleri olduğunu görüyoruz. Şöyle ki:

1- Çöl, kutsal yerin karşılığıdır. O halde üçüncüsü olmayan sadece iki yol vardır;

Ya izzet ve şerefle düşmanla savaşma, zaferle toprağı kurtarma ve egemenlik sahibi olarak yaşama yolu.

Ya da korkaklık, zillet ve ne şekilde olursa olsun yaşamaya düşkünlük, can ve malda fedakarlığa yanaşmama yolu. İşte bu yol, sapmaya, kaybolmaya ve çölde yaşamaya götürür.

O nesil bu ikinci yolu seçmiş ve sonucunu haketmiştir. Bu da cihad yolundan gitmeyen ve kahraman mücahitlerin yolunu izlemeyen herkes için kaçınılmaz bir sonuçtur.

Allah   yolunda    cihad   emeyenler   ve   düşmanla savaşmayanlar   kaybederler,   kaybolurlar   ve   çöllerde dolaşmaya mahkum olurlar. Görüldüğü gibi, ümmet cihad yolunu  seçmediği  zaman   hayatından,   varlığından  ve gücünden ne kadar kaybetmektedir!

Genel bir zarar ve tam başıboş bir dolaşma! Cihad yolunu tercih etmeyenler mallarını, zamanlarını, ömürlerini, yeteneklerini, güçlerini, enerjilerini, imkanlarını, emeklerini, emellerini, gençliklerini, vatanlarını, tarihlerini, varlıklarını ve mutluluklarını yitirirler.Cihadı bırakmakla ne kadar zarar ederler!

Çağımızda    İslam    ümmetinde    gördüğümüz    ve yaşadığımız budur. Müslümanlar, savaşma yolunu red ettiler ve zillet içinde çetin barış yolunu seçtiler. Onun için her yönden kuşatan bir çöl, genel bir kayıp ve kapsamlı bir zarar içine düştüler.[270]

2- Çölde dolaşma, o korkak kuşağın ölmesi içindi. Çünkü zelil ve korkaklar, ne kadar yerinde ve haklı olursa tolsun, cihad çağrısını kabul etmezler. Onun için insanların cihad yolunda yürümesi isteniyorsa, mutlaka korkak neslin bir yana bırakılması gerekir.Ölmesi ve yerine yeni bîr neslin yetişmesi için o nesil terkedilir.Çünkü inşaları yormakta, ayakbağı olmakta ve birlikte yürümemektedir.

Meyve vermesi için çabaların yeni bir ruh ve yeni yöntemlerle yetişecek yeni bir nesle yönelmesi gerekir.

Niçin bazı kişiler korkak insanlara seslenmeyi sürdürerek kendilerini yormakta,boşuna emek çekmekte, cihada ve topraklan kurtarmaya çağırmakta, projeler sunmakta ve onlara umutlar bağlamaktadır?

Korkak insanlar bu dilden anlamazlar, bu sesi işitmezler ve bu çağrıya icabet etmezler. "Doğrusu, seslendiğin kişide hiçbir hayat yoktur. Ölüye yara hiçbir acı vermez"

Vakitlerinizi ve çabalarınızı yeni bir nesi! meydana getirmek İçin harcayınız! Yiğitlik ruhu ile yetişen, zillet ve

korkaklığı yenen, cihad etmeyi ve şehid olmayı özleyen yeni bir nesil! Konuşmanın yarar sağladığı ve eğitimin ürün verdiği nesil budur.

3- Çölde dolaşmanın hikmetlerinden biri de şudur: Sina, hayat şartları çok zor olan bir çöldür. Tabiat şartları çetindir. İçinde hayat zordur. Yüce Allah, Israiloğullarından yeni bir yetişme ile yetişecek olan yeni bir nesil için orayı seçmiştir. Kutsal yere girmesini ve zorbalardan kurtarmasını sağlayacak özel bir disiplinle hazırlanması için çölde yetişmesini dilemiştir.Nitekim öyle de olmuştur.

Bu da bize cihad edecek nesli meydana getirmenin ve cihad ruhu ile yetişmesi için gerekli uygun ortamları hazırlamanın önemini hatırlatmaktadır.

Her şeyden Önce lüksü, israfı ve aşağılık yaşamayı bırakmak,    eğlenceden,    anlamsız    yaşamaktan    ve tükenmekten kurtulmak, nazlı yaşamayı, ahlaksız eğlenceyi ve öldürücü lüks tüketimi terketmek, heveslere ve zaruri olmayan şeylere kulluğa son vermek gerekir.

Cihad neslinin bu zorunlu olmayan tüketim şekillerini en aza indirmesi, dünyaya bağlanmamayı öğrenmesi, dünyevi zevk, lezzet, aldatıcı ve saptırıcı şehvetlerinin üstüne çıkması, onlara esir olmaması, onları cihada tercih etmemesi, bu lezzet ve şehvetler içinde yaşamayı düşünerek düşmana karşı cihaddan korkmaması için bunlardan uzak yetişmesi gerekir.[271]

 Yoldan Çıkmış Bir Millet İçin Üzülmeğe Değmez:
 
"Yoldan çıkmış bir millet için  üzülmeğe değmez" Milletinde    beklediği    himmeti    bulamayınca    üzülen Hz.Musa'ya Yüce Allahtan bir tessellidir bu. Yoldan çıkmış millet için üzülmemesi ve yas tutmaması için ona yapılan rabbani bir yönledirme!

Hz.Musa, onları eğitmede ve teşvikte kusur etmedi. Ama onlar Hz.Musa ilei işbirliği yapmayı red ettiler. Söylediğini kabul etmediler. Çünkü yoldan çıkmışlardır. O halde onlar için neden üzülsün!

Bu cümle, Hz.Musa'nın söylediklerini red etmelerinin sebebini de göstermektedir. O da fasık olmaları, yani yoldan çıkmış olmalarıdır.

Fasıklık,   Allanın   emirlerini   tutmamaktır.   Farenin deliğinden çıkmasına sözlükte fasıklık denir. Israiloğulları da fasık olmuşlardır.Allahın kendilerine belirlediği sınırların dışına çıkmış ve verdiği emiriere başkaldırmalardır.

Bu öyküde "Fasıklar" sözcüğü iki defa geçmektedir. Birincisi, Hz.Musa'nın "Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebifiyorum, bizimle fasık olan milletin arasını ayır" deyişinde geçerken, ikincisi de Yüce Allahın " Fasık olan millet için üzülme" sözünde geçmektedir.

Onlar fasıktırlar.Musa onlardan ilişkilerini kesti.Fasık oldukları için de Yüce Allah onlar için üzülmemesini söyledi. Bütün fasıklar her zaman böyledir.[272]

 Öyküden Alınacak Dersler:
 
1- Öykü, yahudilerin yoğruldukları zayıflık, korkaklık ve zillet karakterini ortaya koymaktadır.

2- lsrailoğullarınm   Hz.Musa'ya   başkaldırmasını   ve emirlerini yerine getirmeyi red etmesini anlatmaktadır.

3- Yüce Allaha ve Hz.Musa'ya karşı İsrailoğullarının gösterdiği küstahlık ve samimiyetsizliği belirtmektedir.

4- Kutsal yer olan Filistin topraklarını Yüce Allah yahudiierden belirli bir dönemde yaşamış belirli bir sınıfa yazmıştır.Bunlar da iman ve yiğitlik üzere yetişen mümin kişilerdir. Ama onlardan sonra gelip hakkı kabul etmeyen, onunla savaşan torunlarının kutsal topraklarda hiçbir hakkı yoktur.[273]

5- Yüce Allanın İsrailoğuüarını başka milletlere üstün kılması ve hiçbir millete vermediğini onlara vermesi, genel ve    sürekli    olmayıp    yalnızca    Hz.Muhammed'in peygamberliğinden   önce   yaşamış   mümin   kişilerine özgüdür.

6- Yahudilerin korkaklık ve ürkeklikleri cihad yolu ile çözümü bırakmaya, onun yerine hayali çözümü tercih etmeye götürmüştür. Çünkü onlar oturdular ve kutsal topraklardaki zorba milletin kendi istekleriyle orayı boşaltmalarını umarak beklediler.

7- O korkak neslin içinden inanmaları sebebiyle korkmayan sadece iki erkek çıkmıştır.

8- Yalnızca Allahtan korkmak ve başkasından korkmamak,Yüce Allahın kullarından dilediği kişilere verdiği büyük bir nimettir.

9- Öykü, savaşta kazanmanın en iyi yolunun taarruz olduğunu anlatmaktadır. Kur'an âyetleri bunu açıkça belirtmektedir.

10- Şüphesiz bir yere yerleşenler kendi istek ve iradeleriyle yerlerinden çıkmazlar. Bugün Filistin'de yahudilerin yaptığı gibi, haksızlık ve zulümle işgal etmiş de olsa, galip olan kişi kendi irade ve isteğiyle zaferini bırakmaz, işgal ettiği yerlerden lütfen ve bağış olarak çekilmez.

11- Korkak ve tenbel kişi çalışmak ve cihad etmek yerine, oturmayı tercih eder.

12- Tenbel, zayıf ve korkak kişi savaşma, toprakları kurtarma ve şehid olma şerefinden yoksun kalır. Layık olmadığı için de bu erdemlerden yoksun olurlar.

13- Hezimet nesli bağımsızlık ve toprakları kurtarma neslinden başkadır. Zillet ve korkaklıkla yetişen kişilerden cihad yapması beklenmez ve onlara ümit bağlanmaz.

14- Savaşı ve cihadı terketmek çölde dolaşmaya ve yok olmaya götürür. Ümmet, hayatının bütün alanlarında bunu yaşamaktadır. Onu birleştirecek, şaşkınlığını giderecek, serserice dolaşmaktan kurtaracak ve sözbirliğini sağlayacak tek şey, bunlar için savaşmaktır.

15- Cihad edecek, şehid olacak,ümmeti ve kutsal topraklarını kurtaracak nesli uygun cihad ortamında cihad ruhu ile yetiştirmek gerekir.Bu ortamda lüks ve eğlenceyi bırakması, şehvetine ve uçkuruna düşkün olmaması, ciddi ve yiğitçe hayat sürmesi, şehid olmayı ve cenneti arzu etmesi için böyle bir eğitimle bu neslin yetiştirilmesi gerekir.[274]


[246] Maide,20-26 Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/206-207.

[247] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/207-208.

[248] Bakınız.Suyuti, ed-Durru'l-Mensur,6/48-49; ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 1/277-278 Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/208-210.

[249] İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye,1/278 Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/210-211.

[250] Neml.34

[251] İsfahanı, el-Mufredat fi Ğaribi'l-Kur'an,472

[252] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/211-213.

[253] jsra,1

[254] Enbiya, 71

[255] Bakara, 124

[256] Enbiya, 105

[257] Araf,167-168

[258] Müslümanların onüç asır Filistin topraklarına sahip olmaları, Allarım onu kiyamete kadar kendilerine yazdığını iddia eden yahudilerin iddiasının yalan olduğunu gösterir. Nitekim ondan önce de Babilliler, Persler ve Romalılar gibi değişik devletler taralından Filistin işgal edilmiş ve yahudiler yer yüzünde göçmen kuşlar gibi dağılarak - tıpkı adam olmadıkları için Sina çölünde, kırk yıl yaşamaya mahkum oldukları gibi-yaşamak zorunda kalmışlardır. Allanın değişmez yasası budur.

İsrailoğuları Allaha itaat ettikleri sürece Allah onları başka milletlerden üstün yapmış ve Filistin'de egemen olmuşlardır. Ama Allaha isyan ederek saptıkları zaman da egemenliklerini o gün salih kullar olan müslümanlara kaptırmışlardır. Çağımızda da müslümanlar o günün İsrailoğulları durumuna düştükleri için egemenliklerini yahudilere kaptırmış ve Filistin tekrar yahudilerin eline geçmiştir. Ne zaman müslümanlar tekrar iyi kullar olurlarsa, Allah onları yeniden oraya mirasçı kılacaktır.Bu, yüce Ailahın değişmez yasasıdır" O günleri insanlar arasında böyle değiştiririz" (Ali imran,140), (And ûlsun ki Tevrat'tan sonra Zebur'da da yer yüzüne ancak iyi kullarımın varis olacağını yazmıştık" (Enbiya,105). (çeviren) Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/213-216.

[259] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/216-217.

[260] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/217-219.

[261] Ahzab,23

[262] Tevbe, 123

[263] Nisa, 104

[264] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/219-222.

[265] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/222-223.

[266] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/223-225.

[267] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/225-226.

[268] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/226-228.

[269] Bakara, 69

[270] Bütün Arap ülkelerinde mülteci olarak yaşamağa mahkum olan Filisiin halkının akıbeti acaba Sina çölünde yaşamaya mahkum olan is.eiloğuilarından farklı mıdır? Bunun da sebebi, başla iman alanında olmak ürere, müslümanların gerilikleri ve korkaklıkları değil midir? Müslümanlar bunu kendilerine uygulayıp baksınlar. Acaba bugün dünyanın her yerinde müslümanların maruz kaldığı baskıların sebebi, içine düştükleri zillet, meskenet, korkaklık ve ne pahasına olursa olsun yaşama düşkünlüğü değil midir? Biraz araştırsalar sebebin, mücadele yolu yerine, zillet ve kölelik yolunu seçerek ötmeyecek gibi dünya zevklerine dalmak ve Ailahın öğretilerinden uzak bir hayat sürmek olduğunu göreceklerdir. Kutsal topraklarını kurtarmak için mücadele etmeyi kabul etmeyen İsrailoğulları, aynı yolu seçen bütün ümmetler için örnektir,(çeviren)

[271] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/228-232.

[272] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/232-233.

[273] Hz.Adem'den Hz.Muhammed'e .kadar bütün peygamberlere inanan insanlar mümin, herhangi bir peygambere inanmayan insanlar da kafir olduklarından Hz.Muhammed'e inanmayan yahudiler müsiüman olmadıklarından islam hukukuna göre mümin atalarına mirasçı olmaları sözkonusu değildir. Bilindiği gibi İslam hukukuna göre mümin ile kafir arasında varis olmak yoktur. Peygamberlerin bazılarına inanmamakla yahudiler miras haklarını da kaybetmişlerdir,   (çeviren)

[274] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,  (2.Baskı) Konya 2005: I/234-236.


bahrişan 8/b
Thu 15 January 2015, 05:41 pm GMT +0200
HZ.MUHAMMED HAYATINDA BİR ÇOK YERİ GEZMİŞTİR BİRİSİDE ÇÖL HAYATIDIR
ALLAH RAZI OLSUN PAYLAŞIMDAN