- İsrail oğulları bahsi

Adsense kodları


İsrail oğulları bahsi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Sat 18 June 2011, 02:38 pm GMT +0200
İSRAİL OĞULLARI BAHSİ


933- Huzeyfe'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: «Deccal çıktığı zaman yanında su ve ateş bulunacaktır. Fakat in­sanların gölüne ateş görünen soğuk sudur. Soğuk su görünen de ya­kıcı ateşdir. Sizden kim Deccal zamanına yetişirse, ateş olarak göı.1-düğü tarafa düşsün Aslında O, (ateş değil) soğuk ve tatlı sudur.» Huzeyt'e der ki, Hazreti Peygamberin şöyle buyurduğunu işittim: «Sizden önceki bir devirde yaşayan bir adama, canını almak içlin melek geldi. Sonra (kabirde) kendisine soruldu: Hayırlı bir iş işledin mi? Bilemiyorum, cevabını verdi. Ona, bak (düşün), denildi. Adam dedi ki: Bir şey bilmiyorum, ancak ben dünyada insanlarla alış veriş yapardım. Onlara ikramh verir, varlıklı olanı sıkıştırmaz ve eli dar­da olam geçerdim (alacağımı   bağışlardım). Bu yüzden Allah onu cennete koydu.»

Yine Huzeyfe der ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in

şöyle "buyurduğunu işittim:

«"Bir adam, Ölümü yaklaşıp hayattan ümidini kesince çoluk ço­cuğuna vasiyet etti: Öldüğüm zaman benim için bir yığın odun toplayarak bir ateş yakınız. Ateş, etimi yiyip kemiğime dayanarak kemiklerimi de yakınca, yanmış kemiklerimi alın. Bunları, Öğütün. Sonra rüzgârlı bir gün bekleyin. Onları o günde denize saçın. Ada­mın vasiyetini yaptılar. Allah, onun parçalarını bir, araya getirdi ve ona sordu: Bu vasiyeti niçin yaptın? Adam-. Bunu senden korkduğum için yaptım, dedi. Allah da onu bağışladı.»

Ukbe bin Amir der ki, ben de bu hadîs-i şerifi Peygamber Sallal-lahu Aleyhi ve Sellem'den işittim; o adam da kefen soyucu idi.

Mütercim:

Başlta bir hadîâ-i şerifte: Deccalin hükmünde cennet ve cehen­nem gibi, azab ve mükâfat vasıtaları bulunacak. Fakat herkesin cennet sandığı şey, cehennemin kendisidir. Cehennem sandığı şey­de aynen cennettir, diye varid olmuştur.

 

934- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu   Anh)  rivayet edilmiştir!

«İsrail Oğullarını peygamberler idare ederdi. Bir peygamber Ölünce, onun yerini başka peygamber alırdı. Şu bir gerçek ki, benden sonra hiçbir peygamber yoktur. Fakat benden sonra halifeler gele­cek ve sayıları artacaktır.» Ashab sordular:

— (Ya Resûllllah) bize ne emredersin? Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

«Sıralarına göre, onlara yaptığınız biati (n gereklerini) yerine getiriniz ve onlara haklarını veriniz. Çünkü Allah Tealâ Hazretleri onları, idare ettikleri kimselerden sorumlu tutacaktır.» (Halk, idare­ciye karşı sorumlu olduğu gibi, idareci de, idare ettiklerinden dolayı Allah'a karşı sorumludur.)

 

935- Ebû Saîd (Radıyallahu Anh) der ki.

«Muhakkak ki siz, sizden öncekilerin (kötü adetlerine) yollarma kans arsın arşın uyacaksınız. Hatta onlar, keler deliğine gireceksiniz.» Ya Resûlallah! dedik. Bizden ön ümme^r Yahuli ve Hıristiyanlar mıdır? Hazreti   Peygamber:

Başka kim olabilir? (Gayet tabi ki, onlardır» buyurdu.

 

936- Ebû Amır'dan  (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: «Benden, bir ayet olsun tebliğ ediniz. İsrail Oğullarından da ri­vayet ediniz. Bunda bir sakınca yoktur Her kim benim adıma kesden yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın.»

Mütercim :

Bu hadîs-i şerif üzerinde alimler birbirinden ayrı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazıları, yalan hadîs   uydurmayı, din aleyhinde olan sözler olarak değerlendirerek haramdır, diyorlar. Helali haram ve haramı helal veya farzı inkâr gibi şeyleri uydurmak cehennem aza­bını gerektirir. Fakat dinimizde meşru olan bir şeyi değerlendirmek ve ona rağbet kazandırmak için uydurulan hadîslerden dolayı bunu yapanlar o azaba layık değillerdir. Meselâ: Kâfirûn sûresini okuyan kimse, dünyada ne kadar kâfir varsa onların sayısınca sevab kaza­nır, diye hadîs rivayet eden gibi. Bu gibi uydurma hadisler Beyzavl tefsirinde vardır. Diğer va'z ve nasihat kitaplarında ise, bunlar sa­yılamayacak kadar çoktur. Bunlar dinin aleyhinde   olmayıp doğru olan sözlerdir. Çünkü Kâfirûn süresini okuyan kimsenin bu okuyuşu Allah katında makbul olursa, değil dünyada bulunan kâfirlerin sa­yısı, belki bütün dünyada bulunan tüm yaratıkların sayısı kadar. sevab kazanabilir. Zira bu okuyuş sebebiyle hem dünyadan ve hem-de dünya içinde bulunanlardan daha hayırlı olan cennete girebile­cektir.

Bir de hadis-i şerifin manas! ve hükmü     0££ lafizlan değiştirilmiş olursa bu ittifakla caizdir. Fakat  ka­hir ekseriyetine göre, hangi sebeple olursa olsun hadis uydurmak ba tüdır.

 

937- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Arih) rivayet edilmiştir!

«Yahudi'lerle Hıristiyanlar saç - sakallarını boyamazlar; siz onla! ra muhalefet edin (kına ile boyanınız).»

Mütercim;

Kına ile sakal boyamak bizim türkiyede uygulanmamaktadır. Acemler, kına ile sakallarını boyarlarsa da bizde bu iş ayıb sayılmış­tır. Siyah boya ile boyamak her yerde göze çarpmaktadır. Halbuki mücahid askerlerden başkasının siyah boya ile saç sakalını boyaması mekruhtur. Fakat zevcesi küçük, kendisi yaşlı olan bir erkeğin siyah boya kullanmasını da caiz görmüşlerdir.

 

938- Cündüb bin Abdullah'dan  (Radıyallahu    Anh)  rivayet edilmiştir:

«Sizden Öncekilerden bir adam yaralanmıştı. Yaranın acısına dayanamadı ve bir bıçak alıp onunla kolunu kesti. Kanı dinmeyerek adamın ölümüne sebep oldu. (İntihar etmiş sayılan bu adam hak­kında) Allah Tealâ şöyle buyurdu: Kulum, kendi canına benden önce önce davrandı ve bende ona cenneti haram kıldım.»

Mütercim ;

întihar etmek büyük ginah olduğundan bunu yapan müşlünıan-lar cehenneme. düşerler. Ança-k imanları olduğu için ebedî olarak cehennemde kalmazlar. Fakat haram olan intihar işini helal kabul ederek işleyenler ise, ebedî olarak cehennemde kalırlar. Çünkü küfre varmışlar demektir. İntihar, cana kıymak olduğundan şirkten son­ra gelen en büyük günahtır.

 

939- Ebû Hüreyre'den  (Radıyallahu  Ânh)   rivayet edilmiştir;

«îsraîl Oğullan İçinde abraş, kel ve amâ olan üç kişiyi Allah Tealâ imtihan etmek murad etti ve onlara bîr melek gönderdi. Önce melek, abraş olan adama vardı ve en büyük isteğin nedir? diye sor­du. Adam dedi ki: Güzel bir renk, ve güzel bir ciid (isterim); çünkü insanlar benden iğreniyorlar. Sonra o melek, abraş olan bu adamı sıvazladı. Hastalık adamdan gitti. Ona güzel bir renk ile güzel bir ciid verildi. Sonra melek bu adama sordu:

—  Dünya malından en çok sevdiğin nedir? Adam:

—  Deve veya sığir severim, dedi. Bunun üzerine adama on ay­lık gebe bir deve verildi. Melek adama dedi ki:

—  Sana bu deve mübarek (bereketli) olsun!

Bundan sonra-melek kel olan ikinci adama geldi ve;

—  Senin için en sevimli şey nedir? diye sordu. Adam:

—  Gür saç ve benden bu kelliğin gitmesi; çünkü insanlar ben­den tiksiniyor, dedi. Melek onun da başını sıvazladı. Hemen kelliği gitti ve kendisine gür saç verildi. Sonra melek adama sordu:

—  En sevdiğin mal nedir? Adam:

—  Sığır, dedi. Allah ona yüklü bir sığır ihsan etti. Sonra melek ona: Sana bu sığır mübarek (bereketli) olsun, dedi.

Daha sonra ama olan üçüncü adama geldi ve!

—  En sevdiğin şey nedir   (diye) sordu. Adam:

—  insanları görebilmem için Allah'ın bana gözlerimi geri verme­sidir, dedi. Melek onun gözlerini sıvazladı. Allah da adamın gözle­rini açtı. Melek yine sordu:

—  Senin en sevdiğin mal hangisidir? Adam:

—  Davan severim dedi. Melek hemen bu adama dağurmalik bir koyun verdi: Bu üç adamın da hayvanları doğurdu, yavruladı. Birin­cisinin bir vadi dolusu devesi, ikincinin bîr vadi dolusu sığırı ve üçün­cüsünün de bir vadi dolusu koyunu oldu. Aradan   zaman geçtikten sonra aynı melek, eskiden abraş olan adama abraş suretinde gelip:

—  Ben yoksul bir adamım. Bu yolculuğumda bütün imkanlarımı yitirdim. Bugün, ancak Allah'ın ve bir de sizin    sayenizde ülkeme varabilirim. Sonra bu güzel rengi, bu güzel cildi ve bu develeri veren Allah rızası için senden bir deve isterim ki, onunla   yolculuğumu yaparak memleketime varayım, dedi. Adam:

—  Haklar çok  (senden daha muhtaçlar var,    sana veremem),

dedi. Melek adama dedi ki:

—  Ben seni tanır gibiyim. Sen evelce insanların senden tiksindi­ği ve fakir iken Allah'ın sana servet verdiği abraş değil misin? Adam cevab verdi:

—  Hayır, ben bu servete, babadan babaya intikal suretiyle kon­dum. Melek ona:

—  Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin, dedi. Sonra eski şekil ve suretinde kel âdâma geldi ve önceki adama söyle­diklerini aynen bu adama da söyledi. Bu kel adam da abraşın vermiş olduğu cevabı verdi. Melek bu ikinci adama   da dedi ki; Eğer yalan söylüyorsan Allah seni eski haline çevirsin.

Sonra melek, amâ olan üçüncü adama eski suretinde geldi ve:

—  Ben yoksul ve yolcu bîr adamım. Bu yolculuğumda   çaresiz kaldım. Bugün, beni memleketime ulaştıracak bir imkânım yokî an­cak Allah ve sonra sen varsın. Sana gözlerini çeviren   Allah rızası İçin senden bir koyun istiyorum ki, onunla memleketime gidebileyim Adam şöyle cevab verdi:                                                               

— Ben kör idim. Allah, gözlerimi bana geri çevirdi. Ayni zaman da fakir idim. Allah beni zengin yaptı. Malımdan dilediğini al Al lah'a yemin ederim ki, Allah rızası için bugün her ne kadar alırsan sana güçlük çıkarmam. Melek ona: Malına sahih ol. Siz imtihan edil diniz. Allah senden razı oldu; fakat diğer iki arkadaşına gazab etti»

 

940- Ebü Saİd'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

«İsrail Oğulları içinde bir adam vardı; doksan dokuz insan Öldürmüştü. Sonra kendi akıbetinin ne olacağını sormak üzere evin­den çıkıp bir rahibin yanına vardı. Rahibe şovdu.- Benim İçin kabul olacak bir tevbe var mıdır? Rahib, hayır (senin için tevbe yoktur) dedi Katil adam, bu rahibi de Öldürdü. Adam yine soruşturmaya başladı. Birisi, ona dedi ki: falan ve falan kasabaya git (orada tev-ben kabul olur.) Katili yolda giderken ölüm yakaladı ve göğsünü o kasabaya doğru çevirerek can verdi. Sonra rahmet melekleri ile azab melekleri bu katil hakkında idtjialaştılar. (Rahmet melekleri, tevbe-ye yöneldiği cihetle azab edilmemesini ve azab melekleri de henüz tev­be yerine varmadığından ona azab edilmesi gerektiğini söylediler.) Bunun Üzerine Allah Tealâ Hazretleri; katilin gitmekte olduğu tevbe kasabasına, yaklaş! ve ayrıldığı kasabaya da, uzak I aş! diye emretti. Sonra meleklere buyurdu ki: Ölen adam iki kasabadan herbiri ara­sındaki mesafeyi ölçün sonra o, gitmekte olduğu kasabaya bir karış daha yakın bulundu. Bu sebepten  katil bağışlandı.»

Mütercim

Katil hakkında uygulanması gereken ceza kısastır. Ancak bu kısas işini ölünün varisleri dava açarak hakim huzurunda isbat et­meleri icab eder. Böyle bir dava olmadığı zaman, katilin tevbe ve istiğfar ederek Allah'a ibadetten başka kurtuluş çaresi yoktur. Ancak adam öldürme işinde kul hakkı olduğundan helâllik alma işi zor bir meseledir. Cenab-ı Hak dilerse, ölü tarafını razı ederek katili de ba­ğışlayabilir. Yoksa adam öldürme gibi büyük bir cinayetin kolay bir şekilde bağışlanması vardır, diye bir düşünce hatıra gelmemelidir.

 

941- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: -Adamın biri, birisinden bir akar satın aldı. Sonra akarı satın alan adam, o akarda İçi altın dolu bir desti buldu. Akarı satın alan adam, akarın eski sahibine, altınlarını al, dedi, ben senden ev satın aldım, altın satın almadım, Akarın eski sahibi de, ben bu yeri, için­dekilerle birlikte sana sattım, (altınlar senin hakkındır) dedi. Bunun üzerine, bir adamın hakemliğine baş vurdular. Bu hakemliğine baş­vurdukları adam sordut

—  Çocuklarınız var mı? İkisinden biri

— Benim bir oğlum var, dedi. Diğeri de:

—  Benim bir kızım var, dedi. Hakem dedi ki:

—  Oğlanı kızla evlendirin ve altınları onlara harcayın ve sadaka

da; verin.»

 

942-Üsame bin Zeyd'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiş­tir

«Taun hastalığı, İsrail oğullarından bir topluma yahut sizden önceki bir toplama gönderilen bir azaptır. Siz bir yerde Taun (veba) hastalığı olduğunu duyarsanız sakın oraya girmeyiniz. Bulunduğu­nuz yerde bu hastalık çıkarsa, ondan kaçarak yerinizden çıkmayı-nız.»

Mütercim ;

Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) Taun hastalığı zamanında Şam beldesine girmeyip Medine'ye döndü. Hatta Şam valisi Ebû Ubeyde (Radıyallahu Anh) Hazreti Ömer'e:

—  Ya Ömer! Sen Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun? dedi. Haz­reti Ömer'de ona şu cevabı verdi:

—  Allah'ın bir kaderinden diğer bir kaderine kaçıyorum. (Benim yaptığım iş de Allah'ın kaderi dışında değildir).

Ebû Musa El-Eş'arî Hazretleri, Taun hastalığı zamanında çocuk­larını taşraya uzaklaştırır olduğu ve bazı kimselerin de bu hastalık­tan çevre yerlere savuştuğu nakledilmektedir. Şerkavî, şerhinde bu­na işaret ediyor.

 

943- Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) der ki:

Ben, Resûlülîah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Taun hastalığın­dan sorunca bana şu cevabı, vermişti:

«Gerçekten taun bir azabdır; onu dilediği kimselere gönderir. Allah Tealâ Hazretleri bu hastalığı müminlere bir rahmet kılmıştır. Hangi bir mümin, taun hastalığı çıkıpta Allah'd an sevab dileyerek, sabrederek ve ancak Allah'ın takdir ettiği şey kendisine isabet eder inancı ile memleketinde beklerse, ona bir şehid mükâfatı kadar sevab vardır (sonradan başka bir hastalık sebebiyle ölse bile yine şehid se­vabım alır).»

 

944- Abdullah ibni Mes'ud (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu hadisini anlatır­ken, sanki onu görüyor ve ona bakıyor gibiyim:

«Peygamberlerden bir peygamberi, kavmi vurmuş ve kana bu­lamışlardı. O peygamber ise yüzünden kanları silerek: Allah*ım! Be­nim kavmimi bağışla; çünkü onlar (benim peygamber olduğumu) bilmezler, diye dua ediyordu.»

Mütercîm;

Bu olaya bizzat, Uhud savaşında Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz uğradı. Mübarek yüzünden akan kanları hem si­liyor ve hem de: «Allahım! Kavmimi bağışla; çünkü onlar bilmezler» diye dua ediyordu.

 

945- Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) rivayet etmiştir: «Böbürlenerek ve büyüklük taslayarak eteğinin uçlarını yerden çeken bir adam, Allah tarafından yere batırıldî ve o kimse, kıyame­te kadar toprak içinde kaynayıp gitmektedir.» (Büyüklük   taslayan-lar, giysilerinin eteklerini uzatarak yürürken yerden çekerlerdi.)[21]




[21] Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:612-624

ceren
Fri 1 December 2017, 06:34 pm GMT +0200
Esselamu aleykum. Rabbim israilogullarini ıslamın rahmetli ile rahmetine eyleyip ıslah etsin.Rabbim razı olsun paylasimdan kardeşim. ..