- İslami Hükümet Kurmak İçin Çalışmalar

Adsense kodları


İslami Hükümet Kurmak İçin Çalışmalar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Eslemnur
Fri 1 October 2010, 09:50 pm GMT +0200
 
III
İslam Âleminde İslami Hükümet Kurmak İçin Çalışmalar


Yukarda çizilmiş bulunan şekilden iktidâr'ın nizam ve inti­zamının çeşitli cephelerini görmüş bulunuyoruz.

İkinci Dünya Savaşından sonra, Müslüman ülkeleri­nin çoğu istiklâllerine kavuşup, hürriyetlerini elde ettiler. Bu ülke­lerin hemen hemen hepsinde, veya bir çoğunda İslâm ölçüle­rine uygun, bir islâm hükümeti kurmak için çalışmalar başladı. O zaman tabiatiyle şu nokta kendisini hissettirdi: Sanki mevcut bulunan medeniyetin son bul­ması ile bir boşluk, bir açıklık ortaya çıkacak ve meydana gelecek olan bu boşluğu doldurmak icap edecektir. Bu da bir hakikattir ki 19 uncu asırda, Müslü­man ülke­ler birer birer Avrupa sömürgecileri tarafından avla­nıp, yutulmuş­lardı. Bunlardan ancak, üç dört memleket hariç hepsi esaretin ve köleliğin karanlığına gömülmüşlerdi. Birinci dünya savaşından sonra, işler değişmeğe başladı. Uyanmalar baş gösterdi, Ancak İkinci Dünya Savaşından sonra Müslüman ülkeleri birbiri arkasından hürriyete ka­vuşup, istiklâllerini elde ettiler. Şimdi bugünkü günümüz de 34 müstakil Müslüman devleti vardır.[5] Bu ülkeler kendilerinin siyasi ve medeni istikbâlleri için çalışıp uğ­raşmaktadırlar. Bu ülkelerde siyasi istiklâl ve siyasi hür­riyetle birlikte, bir takım mühim meseleler baş gösterdi. Müslümanlar, sömürgeci "iktidar"ın tahakkümü altında yaşadıkları müddetçe kendi içtimaî yaşayışlarına, her na­sılsa. İslâmî bir şekil verebilmişler, dinî yaşayışlarını mü­kemmel bir surette kontrol altına almışlardı.

O zaman onlar, kendi imanlarının gerektirdiği bütün cepheleri tam bir şekilde takib edememekle beraber, yine de ferdi ve içtimaî yaşayışın bir çok cephesinde Hak Tealânın emirlerine ve Resûl-ü Ekrem (S.A.V.) in öğreti­sine uyabili­yorlardı. Tabiatiyle, hürriyete kavuşup, istiklâl el­de edilir edil­mez, şu mesele ortaya çıktı: Şimdi, umumi yaşayış nizamı, hükümet şekli rejim ve kanunların İslâ­mî usullerle ayarlanması lâzımdır. İşte bu, asırların öte­sin­den beri gelen islâm Milletle­rinin en vazgeçilmez iste­ğidir. Müslümanlar, İslâmî nizamın, "kurulacak olan hü­kümet"in üzerinde hâkim bulunmasını taleb ederler. Bu da her bakımdan kendisini hissettirir.

Târihin, geniş görüşü karşısında, bu hareket pek mühimdir. Bunun içindir ki, onlar, ümitle güvenle istik­bâle bağlanmaktadırlar, Fakat, derin düşündüğümüz zaman şu noktayı anlamış olacağız ki, Müslümanların veya bir müslümanın istediği "İslâmî hükümet" nasıl olacak ve hangi şekilde bizim önümüze çıkmış bulunacaktır. Tabiatiyle hükûmet'in "İslâmî hükümet" olması isteniyor bütün imkânlar bunun için sarf ediliyor, bu hükûmet'in İslâm ölçüleri ne uy­ması bekleniyordu. Maalesef bu me­selenin asıl haki­kati böyle değildir. Bu gayeye engel teş­kil eden asıl sebep şudur: Sö­mürge idaresindeki öğretim ve eğitimin tabiî neticesi olarak kültür sahibi bulunanlarla aydın kimsele­rin çoğu kendilerini İslâm'dan uzaklaştır­malardı. Bunla­rın büyük çoğunluğunun müslüman olma­larına rağ­men İslâmiyet hakkında bilgileri yoktu. Yine bu sınıf­tan başka bir zümrenin ise islâm hakkın­daki bilgileri, an­cak bir kaç yanlış şeyden ileri gitmiyordu. Diğer bir zümrenin de maalesef, zihinleri öyle zehirlenmişti ki kıraldan ziyade kıralcı kesilmişlerdi. Bütün bu gurublar, islâm gerçeklerine karşı, kötü düşünmekte ve körü körü­ne kuru bir Avrupa taassubuna saplanmış bulunuyorlar­dı. Avrupa'nın her türlü fenalıklarını, pembe cam arka­sından seyrediyorlardı. Bu güruh, artık islâm ortadan kalkmış, islâm'dan eser kalmadığı nazarı ile İslâm'a ba­kıyorlardı. Hatta körü körüne, hiç düşün­meden dahi, Avrupa'nın her çeşit fenalıklarını, rezaletlerini ve sapıklıklarını medeniyet diye taklit etmek, Avrupa'lılara uy­mak yolunu tutmuş gidi­yorlardı. Bunu da, âdeta kendile­rine bir din ve iman edinmişlerdi. Bu güruh, kendi memleketlerinde ve kendi vatanlarında, diğer halk çoğunluğu ile milletin istekleri, arzuları ve hissiyatına karşı mücadele ve çekişme halin­deydi­ler. İlerlemek için de kendilerine göre başka başka çareler dü­şünüp duruyorlardı.

Bir tarafdan gaflet ve cehalet, diğer taraftan da kö­tüm­serlik ve kötü maksada dayanan düşünce ve birbirle­rine karşı düşmanlık hüküm sürüyordu. Bu gibi çekiş­meler, İslâmi Hükûmet'in kurulmasına doğru giden yolun aydınlığını gider­mekte ve bu yolun üzerine taş yığıp, yo­lu kapatmaktaydı.

Bizim fikrimize gelince; bu anlaşmazlıkları yok et­mek ve ortadan kaldırmak için en iyi çare; bir taraftan İslâmi öğre­tim ve eğitimi genişletip daha kapsamlı bir şekle koymak ve halkın fikir ve düşüncesini terbiye edip onları geliştirmektir. Diğer taraftan da yaşayışın her dalında öyle bir idare hazırla­malı ki, yukarıda bahsedildiği gibi, Müslümanların çoğunluğu­nun istekleri ve arzuları yerine gelip, onların hissiyatı ile bağ­­daşsın. İslâmi şekilde ha­zırlanıp, her sahasını ve her hususunu saracak bir mahi­yetle ortaya çıksın ve İslâmi hayat tarzına her bakımdan uyduğu belirsin. İşte, ancak böyle olursa, "Millet"in işle­ri nizama girip, "Millet"arasında mevcut bulunan ters çe­kişmeler yerine, müsbet bir halde düzen kurulabilir ve sene­lerce sürecek olan yol, bir kaç ay içinde aşılmış olur.