- İslamda Siyasi Ve İtikadi Mezhepler Tarihi

Adsense kodları


İslamda Siyasi Ve İtikadi Mezhepler Tarihi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
neslinur
Wed 20 January 2010, 09:27 pm GMT +0200
İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî






Önsöz.

İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî

a) İtikadı mezhepler:

b) Siyasî mezhepler:

c) Fıkhı mezhepler:

Giriş.

I. İnsanların Düşüncelerinin Değişik Oluşu:

1) İhtilaf Konusu Meselelerin Aslında Açık Olmayıp Kapalı Oluşu :

2) Arzu, Heva Ve Heveslerin Ve Mizaçların Değişik Oluşu:

3) Branşların Değişik Oluşu :

4) Eskileri Taklid:

5) Anlayış Kabiliyeti, Ve Algılama Güçlerinin Farklı Oluşu:

6) Liderlik Sevdası Ve Başkalarına Hükmetme Arzusu:

Iı. Müslümanların İhtilaf Etmelerinin Sebepleri:

1) Arap Irkçılığı

2) Hilafet Anlaşmazlıkları:

3) Müslümanların, Eski Din Mensuplarından Birçoğuna Komşu Olmaları Ve Eski Din Sahiplerinden Bir Kısmının İslama Girmeleri:

5) Birçok Kapak Meseleleri İncelemeye Girişmek:

6) Çeşitli Hikâyeleri:

7) Kur´an-ı Kerim´de Mânâsı Kesinlikle Anlaşılamayan Müteşabih Âyetlerin Bulunması:

8) Metinlerden Dinî Hükümler Çıkarmak:

III. Müslümanlar Arasında Meydana Gelen İhtilafın Sahası:


a) Tatbikat Sahasındaki İhtilaf:

b) İlim Ve Teori Sahasındaki İhtilaf:

1) Düşünce Sahasında:

2) Savaş Sahasında:





Önsöz[1]



Hamd, yüce "Allah´a mahsustur. O´na hamdederiz, ondan, yardım dileriz. Günahlarımızın affını isteriz, O´na tevbe ederiz, nefislerimizin şerrinden, yaptıklarımızın fenalıklarından O´na sığınırız. Allah, kimi doğru yola eriştirirse artık onu saptıracak hiçbir kimse yoktur. Kimi de saptırırsa onu, doğru yola ulaştıracak yoktur.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed´e hidayet önderleri olan, kendilerine uyulduğu takdirde doğru yol bulunan, o nurlu ashabına salat´ü selâm, olsun.

O ashab ki Peygamber Efendimiz (S.A.V) haklarında şöyle buyurmuştur : «Ashabım, yıldızlar, gibidir. Hangisine uyarsanız, doğru yolu bulmuş olursunuz.»

Milli Eğitim Bakanlığı genel kültür merkezi, ilim tahsiline kapıları açmayı, bu husustaki engelleri kaldırmayı, kültürlü insanlara kolaylıklar sağlamayı planlamıştır. Böylece aydın kişiler her ilmin meyvesini elde etsinler, halk tabakasına ağır gelmeyecek, aydınların da zevkini tatmin edecek bir üslupla yazılan, akli verilerden istifade etsinler. Bu maksatla adı geçen Kültür Merkezi, felsefe, tarih, teknik ve dini ilim dallarında bin kadar kitap yayınlamayı öngörmüş ve Allah (C.C.)´m yardımıyla bu büyük İşi mükemmel bir büyük işi mükemmel bir şekilde başarma çalmışması içinde yayınlamayı programladığı eserlerin bir çoğunu yaymianuştar.

Bu başardı merkez benden, bir takım zor meseleleri kolaylaştırıp, herkesin anlayabileceği bir şekilde kaleme almak suretiyle, İslâm mezhepleri hakkında bir kitap yazmamı istemişti. Meydana getirilecek bu kolay eser´öyle bir eser olmalıydı ki onu kims.e yadırgamasın, açık seçik olsun, bütün kültürlü insanlar, onun ihtiva ettiği meseleleri anlamakta güçlük çekmesin ve îslâmî mezheplerin, düşünce aşamalarım kolaylıkla kavrasın.

İslâm mezhepleri, inceledikleri meselelere göre çeşitli kısımlara ayrılmışlardır.[2]

a) İtikadı mezhepler:

Bunlar, inancın temel meselelerinde ihtilâf etmemiş (kulun, yaptığı işleri cebren mi yoksa kendi isteğiyle mi yaptığı meselesinde olduğu gibi) kelamcilarm ihtilaf ettikleri feri meselelerde ihtilaf etmişlerdir. Meselâ: Bütün mezhepler, îslâm inancının cevherini teşkil eden, Allah´ın birliği mevzuunda ittifak etmişlerdir.[3]

b) Siyasî mezhepler:
Bunlar, Halifenin seçim şekli ve benzeri meselelerde ihtilaf etmişlerdir, ilerde bu mezhepleri ve herbirinin izlediği metodu anlatacağız.[4]

c) Fıkhı mezhepler:
Fıkıh; insanların birbirleriyle olan münasebetlerini, Kur´an-ı Kerim ve sünnet-i seniyye ile beyan edilen, kul ile Allah arasında olan ibadete ait meseleleri tanzim eder.

Bu konuları etraflıca incelemek, büyük eserlerin yazılmasını gerektirir. Bunun içindir ki biz, meseleleri kolaylaştırmakla birlikte az ve öz olarak aktarmaya çalışacağız. Ancak, meseleleri kısaca anlatmaya çalışsak da, bütün konulan bir kitapta toplamak mümkün değildi. Bunun için bu kitapta sadece siyasî ve itikadi mezhepleri zikredeceğiz. Fıkhı mezhepleri ise başka bir kitaba bırakmayı uygun gördük.

İnşallah yakında okuyuculara o bölümü de sunmaya muvaffak oluruz. Başarı Allah´tandır. Doğru yola sevkeden O´dur. Her zaman olduğu gibi bu işimizde de bize başarı ihsan etmesini niyaz ederiz. O, ne güzel mevla, ve ne güzel yardımcıdır.

Muhammed EBU ZEHRA[5]


Giriş


Bu bölümde, insanların herhangi bir gerçek hususunda görüşlerinin değişik oluşunun ve ihtilaf etmelerinin sebeplerini izah edeceğiz ve müslü m anların, herkesçe kabul edilen, hiçbir kimsenin inkâr edemediği ve ihtilafa düşmediği îslâmm temel prensiplerinde ittifak etmelerine rağmen, îslâmm fer´i meselelerini anlamada düşünce metodlarının değişik oluşu sebeplerini anlatacağız.[6]



I. İnsanların Düşüncelerinin Değişik Oluşu:


Şu, bir gerçektir ki, insanların düşünceleri değişiktir. Bir kısım âlimler «insanoğlu ilk yaratılışından beri bu kainata felsefî bakışlarla bakmaktadır.» diyorlar. Biz de deriz ki: Bu bakışların sebep olduğu hayal ve tasavvurlar, insanların gördükleri ve ilgilerini çe­ken şeylerin farklı oluşuna göre değişmektedir, fnsanoğlu, medeniyet ve ilerleme yolunda her adım attıkça ihtilaflar artmış ve bu ihtilaflardan, çeşitli felsefî, sosyal ve ekonomik doktrinler meydana gelmiştir.

Eğer biz, ihtilafların asıl sebeplerini saymaya ve belirli sayılarla tesbit etmeye kalkışacak olursak, elbette ki buna gücümüz yetmez. Zira ihtilaf nedenleri pek çoktur. Bir sınırlama yapmaksızın bir kısmını zikretmeye çalışalım.[7]


1) İhtilaf Konusu Meselelerin Aslında Açık Olmayıp Kapalı Oluşu :


Eskidenberi felsefeciler, bir kısım kapalı mevzuları izah etmeyi kalkışmışlardır. Aslında bu konuları idrak etmek çok zor, anlama yolları da değişiktir. Bu sebeple felsefecilerden her biri sadece kendi gözünün gördüğü, aklının idrak edebildiği ve düşüncesinin ulaşabildiği hususları anlamaya çalışmıştır. Belki de hepsinin görüşü bir­leştiği takdirde incelenen meselenin gerçek yönü ortaya çıkabilir.

Herbirinin tekbaşma görüşü, ise gerçeğin ancak bir bölümünü yansıtabilir. Bu hususta Eflatun şöyle der. «İnsanlar, her yönüyle gerçeği idrâk edemedikleri gibi ondan tamamen uzak da olmazlar. Her insan, gerçeğin bir yönünü idrak eder. Şu misal, bunun Örneğidir: Birkaç kör, filin yanına varırlar, herbiri, onun bir organını tutar, eliyle kontrol eder ve onun ne olduğunu kendine göre hayal eder. Onun ayağını yakalayan, filin ağaç gövdesine benzeyen uzun ve yuvarlak bir yaratık olduğunu anlatır. Sırtına ulaşan, onun yüksek tepelere benzeyen bir yaratık olduğunu söyler. Kulağını tutan ise, onun, düz, ince, katlanan ve açılan bir yaratık olduğunu söyler. Görüldüğü gibi, bunlardan herbiri, gerçeğin sadece bir kısmını idrak edebilmiş, diğer arkadaşlarını yalanlamış, Fil´in yaratılışını anlatma hususunda hatâ ettiklerini ve cehalete düştüklerini iddia etmişlerdir. Görüyorsunuz bunlar, doğru söylemede nasıl birleşmişler sonra aralarına nasıl yalan ve hata girmiş ve onları ihtilafa düşürmüştür...» Zaten ihtilaflar birçok kerede meselenin kapalı veya zor oluşundan değil, ihtilaf eden taraflardan´herbirinin, diğerinin görüşünü bilmeyişinden doğar. Bu sebeple Sokrat şöyle der: «Münakaşa konusu olan şey bilindiği takdirde her münakaşa biter.»[8]



2) Arzu, Heva Ve Heveslerin Ve Mizaçların Değişik Oluşu:


İnsanların, ihtilafa düşme sebeplerinden biri de arzuların, heva ve heveslerin değişik oluşudur. Zira kişilerin arzulan, hevesleri yo mizaçları, birbirinden farklıdır. Herkes, meseleleri kendi istek ve eğilimine göre kavrar. Bu hususta Spinoza şöyle der: «Bize eşyayı güzel gösteren, basiretimiz değil, arzu ve meyillerimizdir.» Evet, arzular ve istekler, gerek düşünceye gerekse eşyanın iyi veya kötü olduğuna karar veren değer ölçüsüne hakimdir. Yine aynı mevzuda William James şöyle der: «Felsefe tarihi, beşerî mizaçların çatışma tarihidir. Bu çatışmanın, edebiyat, fen ve devlet idaresi alanlarında büyük bir rolü vardır.[9]



3) Branşların Değişik Oluşu :


İnsanların, ihtilaf etme sebeplerinden biri de branşlarının ve yöneldikleri şeylerin değişik oluşudur. İnsanların hayatta çeşitli meslek kollarına yönelmeleri, her meslek sahibini kendi mesleğine uygun bir şekilde düşünmesine ve görüşlerinin o yöne yönelmesine selerin üçüncü cildinde bu mevzuda şöyle denir: «ölçüler çok çeşitli ve çok farklıdır, her sanat ve ilmin ve bunların kurallarının, kendilerine göre ölçüsü vardır. Meselâ: Fıkıhcılarm ölçüleri, tıbbiyelerin ölçülerine benzemez. Astronomların ölçüleri gramercilerin ve[10] lamaların ölçülerine benzemez. Mantıkçıların ölçüleri cedelcilerinkine benzemez. Bunların ölçüleri ise tabiat ve ilahiyatçılarmkr benzemez.» Aynı mevzu hakkında çeşitli ilim adamlarının, branşlarının değişik olması sebebiyle düşünce ölçülerinin de değişik olması, her ölçü sahibinin başkasıyla ihtilaf etmesini gerektirir. Zira herkes, kendi düşüncesine ve kendi branşının metoduna göre hareket eder. İlnvi kelâmcılarla fıkıhçılar arasında, Kur´an-ı Kerim´in (Mahluk) «yaratılmış» olduğu mevzuunda ihtilaf etmeleri bu kabilden bir ihtilaftır. Çünkü, bunların ihtilaf etmelerinin asıl sebebi, metod-larının değişik olmasıdır. Fıkıhcılarm ölçüleri, sadece Kitap ve sünnete dayanırken ilm-i kelamcılar, mücerret akli ölçülere son derece önem vermektedirler.[11]



4) Eskileri Taklid:



İhtilaf sebeplerinden biri de, eskileri, objektif bir bakışla değerlendirip kafa yormadan onların düşüncelerini olduğu gibi kabul etmektir. Zaten insanlarda başkalarını taklid etme temayülü devamlı vardır. Bu temayül, farkında olmadan insanlara yön verir, zamanla kutsallaştırman bir takım düşünceler, insanların kalelerine hakim olur ve artık onlan, bu düşüncelerin iyiliği veya kötülüğü hakkında bir takım- deliller bulmaya sevkeder. Bu tutum, elbetteki insanları, ihtilafa ve kısır çekişmelere itecektir. Çünkü herkes, farkına varmadan, şartlanmış olarak münakaşaya girer. Diğer yandan tak­litçilik, taassubu doğurur. Zira kişinin kutsal kabul ederek taklid ettiği görüşler onu, bu görüşler hakkında mutaassıp olmaya sevkeder. Aşın bir taassubun bulunduğu yerde, asın bir ihtilafın meydana gelecoği iso muhakkaktır. Taassup, sinir sisteminin zayıflığından ve meseleyi her yönüyle kavrayamamaktan meydana geldiği gibi, çok az olarak da inancın kuvvetli oluşu taassuba sebep teşkil edebilir.[12]



5) Anlayış Kabiliyeti, Ve Algılama Güçlerinin Farklı Oluşu:


İhtilaf sebeplerinden biri de gördüğümüz gibi idraklerin farklı oluşudur. Bazı idrak organları gerçekleri bulurken bazıları onların sadece bir kısmını kavrayabilir. Bazılarına ise vesvese ve kuruntular hakim olur. Bir kısmı da hayal âlemine dalar, başkalarından miras kalan düşüncelerin´baskısı altında çeşitli fikirlere saplanır.

Kuruntu ve vesveseye kapılma sadece avam tabakasına mahsus olmayıp bazı âlimlere bile hakim olur ve onların basiretlerini ba´ğlar. Böylece gerçekleri idrak edemez olurlar.

«İhvanüssafa» adlı teşkilatın risalelerinde şunlar zikredilmektedir. «Birçok insan vardır ki düşünme kabiliyeti güzel, temyiz kabiliyeti çok hassas, tasavvuru süratli ve zekidir. Yine bazıları da vardır ki, geri zekâlı, kalbi kör ve şaşkındır. İşte, âlimlerin, görüş ve mezheplerinde ihtilaf ediş sebeplerinden biri de budur. Zira, insanların anlayış kabiliyetleri farklı olunca görüş ve inançları da ona göre değişik olur.» Bu yargı şüphe götürmeyen bir hakikattir. Gerçekten idrak kabiliyetleri ve akılların farklı oluşu, bu akıllarla varılan neticelerin de değişik olmasını gerektirir. Herhangi bir mevzu hakkında hiç, hislerine mahkûm olmuş şairane bir düşünce sahibi ile, neticeleri sebeplere sıkıca bağlayan mantıkçı ve matematiksel bir düşünce sahibinin birleşmesi beklenebilir mi?[13]



6) Liderlik Sevdası Ve Başkalarına Hükmetme Arzusu:


Bu da, insanların ihtilaf etme sebeplerinden biridir. Özellikle siyasi alandaki metodlarda kendini gösterir. Başkalarına hükmetmeyi arzulayan birçok kimse, yönetim hakkında özel arzularından kaynaklanan birtakım görüşlere saplanır, onları savunmaya çalışır ve bu hususta öyle bir tavır içerisine girer ki, artık, kendisinin .iddialarında çok samimi olduğunu, söylediklerinin, gerçeğin ta kendisi olduğunu zannetmeye başlar. Bazan millî veya ırkî taassup da ihtilâflara sebep olabilir. Bu taassuplar da, liderlik sevdası ve başkalarına hükmetme arzusu şeklinde tezahür eder.

Bazan hükümdarın propogandasmı yapan, onun yardımına koşan, onun görüşlerini yayan bir takım taraftarları bulunur. Bunlar, insanları davet ettikleri meselenin gerçek olduğu zehabına kapılırlar. Bu tip şahıslar, insanlar için en tehlikeli kişilerdir. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: »Ümmetim için en çok korktuğum kimse, konuşmasını iyi bilen münafık bir kimsedir.[14]

İşte bunlar, insanların inceledikleri mevzularda ve araştırmalar sonunda vardıkları neticelerde ihtilafa düşme sebeplerinden bazılarıdır. Genellikle bu ihtilaf sebepleri belirli bir bölgeye veya belirli bir mevzua mahsus olmayıp her yer ve her mevzu için söz konusu olan sebeplerdir.

Bunların yanında müslümanların düşüncelerinde ihtilaf etmelerinin birtakım özel sebepleri de vardır...[15]



Iı. Müslümanların İhtilaf Etmelerinin Sebepleri:


Müslümanlar, itikadî, siyasi ve fıkhî konularda ihtilaf edip mezheplere aynlmışl ardır. İhtilaf ediş sebeplerini izah etmeden önce şu iki hususu belirtelim.

1) Müslümanlar hiçbir zaman dinin temel prensiplerinde ihtilaf etmemişlerdir. Mesela; Allahu Tealâ´mn birliği, Hz. Muhammed (S.A.V.)´in Allah´ın peygamberi olduğu, Kur´an-ı Kerim´in Allah tarafından gönderildiği, O´nun, peygamberin en büyük mucizesi olduğu, müslümanların, Kur´an-ı Kerim´i mütevatir yolla nesilden ue-sile aktardıkları, beş vakit namaz, zekât, hac ve oruç gibi ibadetlerin ifa ediliş şekli hususunda herhangi bir ihtilaf meydana gelmemiştir.

Umumî bir ifade ile, îslâmın temel prensiplerinin herhangi birisi hakkında veya içkinin, domuz etinin, ve leşin haram oluşu ile miras hakkındaki umumi esaslar gibi dinin kesin olarak bilinen hususlarında hiçbir ihtilaf olmamıştır. Sadece dinin temel prensipleri ve genel kuralları dışında kalan fer´î meselelerde ihtilaf edilmiştir.

2) Şüphesiz ki müslümanlar arasında siyasi ve itikadı meseleler hakkında görülen ihtilaf, şer den başka bir şey değildi. Bu hususta Buharî, Zeyneb bint-i Cahş´in şöyle dediğini rivayet eder: «Birgün Resulullah (S.A.V), yüzü kıpkırmızı olarak uykudan uyandı ve şöyle dedi: La ilahe illallah, yaklaşan felaketten dolayı vay Arapların haline!»[16]

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bu (hadisti şerifle, kendisinden sonra müslümalnar arasında meydana gelecek olan ihtilaflara işaret buyurur. Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyurur: «Yahudiler yetmişbir fırkaya ayrılmış, Hristiyanlar da yetmişiki fırkaya ayrılmışlardır. Ümmetim ise yetmişüç fırkaya ayrılacaktır.»[17] Hadis âlimleri çeşitli şekillerde rivayet edilen bu hadisin sahih olduğunu söylemişlerdir. Mukbilî, -El alemûşşamih» adlı kitabında şöyle der: «Ümmetin yetmiş fırkaya ayrılacağına dair zikredilen hadisin bir çok rivayetleri vardır. ,Bu rivayetler birbirine destek olmakta, dolayısıyla hadisin ifade ettiği hadisenin meydana geleceğinde hiçbir tereddüd bırakmamıştır.»

İtikadı meseleler hakkında ihtilaf etmenin kötü ve şer olmasına mukabil, Kitap ve sünnette hükmü bulunan mevzular dışındaki meselelerde meydana gelen fıkhi ihtilafların kötü olmadığını beyan etmemiz gerekir. Evet, fıkhi ihtilaflar şer olmayıp bilakis, Kitap ve sünnetin mânâlarını iyice anlamaya ve onlardan çıkarılacak kıyas­lamalara vesile olmuştur. Aslında bu ihtilaf müslümanların bölünmesine vesile olmamış, sadece görüş ayrılığı noktasında kalmıştır. Her fıkıhçı, diğer fıkıhçınm ulaştığı güzel görüşlerden istifade etmiş, onlara bazan tamamen katılmış bazan da karşı çıkmıştır.

Enıevî halifelerinden Ömer b. Abdülaziz´in Sahabe-i Kiram´ın fer´î meselelerde ihtilaf etmeleri çok hoşuna giderdi, de şöyle derdi: «Resulullah (S.A.V.)´in ashabının ihtilaf etmemeleri bence hoş olmazdı. Çünkü onlar bir tek görüş üzerinde birleşmiş olsalardı insanlar zor durumda kalırlardı. Sahabe-i Kiram, kendilerine uyulan önderlerdir. Bir kimse onlardan herhangi birinin sözünü alırsa, o söz o kişi için sünnet gibidir.»[18]

Burada, herhangi bir kimse : «Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ümmetini gecesi, gündüzü kadar aydınlık olan apaçık bir doğru yol üzerinde bıraktığı, onlara sımsıkı sarıldıkları takdirde asla sapmayacakları, Allah´ın kitabını ve Resullulah´ın sünnetini bıraktığı halde, müslümanlar niçin ihtilaf ettiler?» diye soracak olursa´bunun cevabı şudur: İhtilaf etmelerinin birçok sebebi vardı. Genelde ise ihtilaf iki kısımdır:

a) İslâm ümmetini parçalamayan ve onları birbirine düşürmeyen ihtilaf.

b) İslâm ümmetini parçalayan, onun birlik ve beraberliğini bozan ihtilaf. Bu da siyasi sahada veya iktidar meselesinde meydana gelen ihtilaftır.

Şimdi bu ihtilaf sebeplerinden bazılarını görelim :[19]



1) Arap Irkçılığı


Bu, ihtilaf sebeplerinden biridir. Hattâ İslâm ümmetini parçalayan ihtilafların nüvesini teşkil eder.. îslâm, Kur´an-ı Kerim ve sünnet hükümleriyle ırkçılığa karşı büyük bir savaş açmıştır. Bu hususta Allah Tealâ şöyle buyurmaktadır; «Ey insanlar muhakkak ki sizi bîr erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışasmız diye sizi, milletlere ve kabilelere ayırdık. Elbette ki Allah nezdinde en şerefli olanınız, ondan en çok korkanınızdır...»[20] Peygamber Efendimiz (S. A.V.) de bir hadîs-i şerifinde «Irkçılığa davet eden bizden değildir. Irkçılık için ölen bizden değildir.» buyurmuştur. Diğer bir hadis-i şerifinde de «Şüphesiz ki Allah Tealâ sizlerden cahiliyet sıkıntılarını ve cahiliyet döneminin, atalarla Övünme âdetini kaldırdı. İnsanlar ya takva sahibi bir mümin veya günahkâr bir fâcirdir. Siz, Âdemoğullarısınız, Âdem ise topraktan yaratılmıştır. Bir kısmı adamlar, cehennemin kömürlerinden olan kavimlerle övünmeyi artık bıraksınlar. Aksi halde Allah katında onlar, burnuyla pislikleri itip götüren pislik böceklerinden daha âdi olurlar.»[21] Bir başka hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur: «Ey insanlar iyi bilin ki Rabbiniz birdir, babanız birdir. îyi bilin ki Arabın, Arap olmayana, Arap olmayanın Araba, kızıl derilinin siyaha, siyahın kızıl deriliye hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük, ancak Allah´dan korkma iledir.» "[22]

Evet, Peygamber Efendimiz (S.A.V.)´in devrinde ırkçılık, bu açık delillerle ortadan kaybolmuştur. Şehid Halife Hz. Osman´ın devrine kadar su yüzüne çıkamamıştı. Bu halifenin son dönemlerinde kuvvetli ve korkunç bir şekilde ortaya çıktı. Irkçılığın ortaya çıkışı önce Emevilerle Haşimîlerin, daha sonra da Haricilerle başkalarının arasında görülen ihtilaflarında büyük bir etkisi vardı. Hariciye mezhebi Mudar kabileleri arasında yayılmayıp, Rabia kabilelerinin arasında yayılmıştı. Rabia kabileleri ile Mudar kabilelerinin arasındaki ihtilaflar, cahiliyet devrinde çok meşhurdu. îslâm gelince bu ihtilafları ortadan kaldırdı. Ne var ki Hariciye fırkasmda yeniden ortaya çıktı.[23]



2) Hilafet Anlaşmazlıkları:



Siyasî ihtilaflara yol açan en önemli sebeplerden biri de, İslâm ümmetini idare etmek için Peygamber Efendimiz (S.A.V.)´e kimin daha iyi halife olacağı meselesidir. Bu ihtilaf, Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ´in vefatından hemen sonra ortaya çıkmış, Medine´nin yerlileri olan ensar, «Peygamberi biz barındırdık, ona biz yardım ettik, halife olmaya biz daha layıkız.» diyor. Mekke´den Medine´ye hicret eden muhacirler ise «Biz daha önce müslüman olduk, halifeliğe bia daha layıkiz» diyorlardı. Fakat, ensarın kuvvetli imanı, ihtilafı sona erdirdi. Artık ondan ortada hiçbir eser kalmadı. Ne varki ihtilaf daha sonra yeniden alevlendi ve başka bir şekilde tekrar ortaya çıktı. Halife olma hakkı, Kureyş´in hepsine mi aittir? Yoksa sadece Hz. Ali ve evladına mı aittir? Yahutta bu hak herhangi bir kabile ve aile ayırdetmeksizin, bütün müslümanlara mı aittir? Çünkü bütün müslümanlar Allah katında eşittir. Bu hususta Allah Tealâ şöyle buyurur : «Şüphesiz ki Allah katında en üstününüz, ondan en çok kor-kanınızdır.»[24] Peygamber Efendimiz (S.A.V.) de şöyle buyurur: «Ey insanlar, iyi bilin ki Rabbiniz birdir, babanız birdir. İyi bilin ki Arabin, Arap olmayana, Arap olmayanın Arab´a, kızıl derilinin siyaha, siyahın kızıl deriliye hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük, ancak Allah´dan korkma iledir.»[25] Bu ihtilaflar sebebiyle müslümanlar, Havaric, Şia gibi guruplara ayrılmışlardır.[26]



3) Müslümanların, Eski Din Mensuplarından Birçoğuna Komşu Olmaları Ve Eski Din Sahiplerinden Bir Kısmının İslama Girmeleri:


Eski dinlerin mensuplarından birçoğu İslâm dinine girdi. Yahudiler, Hristiyanlar ve ateşperestler müslüman oldu. Bunlar îslâma girdiklerinde eski dinlerinden kafalarında kalan düşüncelerini tamamen söküp atamamışlardı. Çünkü bu düşünceler onların hislerine hakim olmuştu. îşte bu sebeple onlar İslâmî meseleleri eski inançlarının ışığı altında mütalâa ediyorlardı. Müslümanlar arasında, eski dinlerinde münakaşa konusu olan «Kulun, yaptığı işlerde serbest veya mecbur olması, (cebir ve ihtiyar), Allah Tealâ´nın sıfatlarının, zatının aynı veya gayri olduğu» gibi meseleleri yaymaya ça­lışıyorlardı.

Şu gerçeği de ifade etmemiz gerekir ki, eski din mensuplarından îslâma girenlerden, eski dinlerinden kafalarında bir takım kalıntılar bulunmasına rağmen, samimi olarak îslâmı kabullenenler yanmda görünüşte İslama giren fakat gerçekte onu kabul etmemiş, sadece müslümanlann dini ile oynamak ve onların arasında sapık fikirleri yaymak için İslâm´a giren kişiler de vardı. Bunun içindir ki Müslümanlann arasında zındıklar ve diğer sapıklar gibi yıkıcı düşünceleri yayan kişiler de bulunmuştur. Bu hususta îbn Hazm «El Fisal» adlı eserinde şu hususları zikretmektedir.

«Bu guruplardan çoğunun, İslâm dininden çıkış sebebi şu idi: Farslar (İranlılar) geniş bir ülkeye sahiptiler, bütün milletler üzerinde nüfuzları vardı, kendilerini çok beğenirlerdi. Kendilerini «hür» ler ve diğer insanları da kendilerine «köle» kabul ediyorlardı. Çok küçümsedikleri Araplar tarafından devletlerinin yok edilmesi onlara çok ağır geldi. Büyük bir felakete uğramış gibi oldular. Bu nedenle çoğu zaman İslama karşı tuzaklar kurdular ve savaştılar. Her teşebbüslerinde de Allah Tealâ hakkı galip getirdi. Farslardan bazıları görünüşte müslüman oldu. Ehl-i Beyti sevdiklerini ve Hz. Ali´ye yapılan zulümlere karşı çıktıklarını iddia ederek Şiileri kendilerine çekmeye çalıştılar. Nihayet onları İslâm çerçevesinin dışına çıkardılar.»

İbn Hazm´den nakledilen bu sözler her nekadar Abdullah b. Sebe´ye tâbi olan Sebeiyye fırkası gibi sadece sapık bir Şii gurubunu misâl veriyorsa da benzeri birçok guruplar için de geçerlidir. Aslında her fırkada bu tiplerden bulmak mümkündü. Murtezilede îbn Ravendi, müşebbihe ve mücessimede benzerleri gibi.[27]

Müslümanlann ihtilafa düşme sebeplerinden biri de bu tercüme hareketi idi. Tercüme edilen felsefî eserlerin meydana gelen ihtilaflarda büyük bir tesiri görülmekte idi. Çünkü birçok felsefî eğilimler, kâinat, madde ve tabiat ötesi mevzulannda eski teoriler îslâmî düşünceye saldırmışlardır. İslâm âlimleri arasında bile eski felsefecilerin düşündüğü gibi düşünen ve onların yolunu tutan kişiler çıkmıştır. Abbasi devrinde Yunan ve Roma´da ortaya çıkan Sofistler gibi bir kısım şüpheci insanlar türemiştir. Bu düşünce tarzından çeşitli mezhepler meydana çıkmış, bunun dinî düşüncelerde bile etkisi görülmüştür. îslâmî inançlar hususunda, felsefeciler gibi düşünenler görülmüştür. Meselâ, Mutezilîler İslâmî inançlan isbat hususunda felsefecilerin metodundan hareket etmişlerdir.Bugün elimizde bulunan Îim-I kelam, gerek Mutezilîlerin metodu gerekse ehl-i sünnetin onlara cevap yermeleri şekliyle, bir takım mantıki kıyaslar, felsefî ta´lüler ve mücerred aklî incelemelerden başka birşey değildir.[28]



5) Birçok Kapak Meseleleri İncelemeye Girişmek:


îslâm âlimleri arasında, itikadı meseleleri ispat hususunda felsefi düşüncenin yayılması, îslâm âlimlerini, insan aklının kesin ve değişmez neticeler elde etmeye gücünün yetmediği meseleleri incelemeye sevketmiştir. Meselâ: Allah.Teala´nın sıfatlarının ispatı veya nefyi, Allah´ın kudreti yanında kulun kudreti ve benzeri meseleler bu kabildendir. Çünkü bu gibi meseleleri incelemek, ihtilaflar için büyük kapılar açar. Zira görüşler değişik olur, metodlar çeşitli olur, herkes, diğerinden başka bir tarafa yönelir. Belki de ilm-i kelamcıların ihtilaf ettiği mevzuların bir çoğu bu tip kapalı meselelerdir.[29]



6) Çeşitli Hikâyeleri:


Hikâyeler Hz. Osman (R.A.) devrinde ortaya çıkmış, Hz. Ali (R..A.) bunları hoş görmemiş, hattâ hikayecileri camilerden kovmuştur. Çünkü bunlar, insanların kafasına bir kısım hurafe ve efsaneler sokuyorlardı. Bunların bir kısmı tahrife uğrayan eski dinlerden kaynaklanıyordu. Emevîler devrinde ise hikayeciler çoğalmıştır. Bunlardan az bir kısmı dürüst insanlar olduğu halde çoğu kötü kimse lerdi. Belki de tefsir ve îslâm tarihi kitaplarına birçok Israiliyatın giriş sebebi bu hikâyelerdir.

Bu asırda ortaya çıkan bütün hikâyeler, henüz olgunlaşmamış ve çeşitli meclislerde anlatılan bir takım ilkel düşüncelerdi. Bunların, ihtilafa sebep olacakları pek tabii idi. Özellikle hikayeci, herhangi bir mezhep sahibinin veya bir düşünce liderinin yahut bir hüküm darın taraftarı olur da diğer bir hikayeci de bir başkasının taraftar olursa, elbetteki bunların sebep oldukları ihtilaf, halk tabakasın? da sıçrar ve çok kötü neticelere götürür.

Nitekim çeşitli îslâmî dönemlerde bu neticeler fiilen görülmüştür.[30]



7) Kur´an-ı Kerim´de Mânâsı Kesinlikle Anlaşılamayan Müteşabih Âyetlerin Bulunması:


Allah Teaîâ bir âyet-i kerimede şöyle buyuruyor: «Sana kitaî. indiren O´dur. O´nun bir kısmı âyetleri muhkemdir,

mânâsı açıktı Bu âyetler, kitabın esasıdır. Diğer bir kısım âyetleri de müteşabîhti: anlaşılması güçtür. Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve arzularına göre açıklamak nîyetiyle müteşabih olanlarına Oysa bunların açıklamasını sadece Allah bilir, llteıde İler! miş olanlar ise, «Biz bunlara iman ettik, hepisi rabbimizin katındadır» derler. Bunları ancak akıl sahipleri düşünür.»[31] Bu âyet-i Kerime ile Kur´an-ı Kerim´de müteşabih âyetlerin bulunduğu ifade edilmektedir. Bunlar vasıtasıyla, Allah Tealâ müminlerin imanlarında samimi olup olmadıkları hususunda onları imtihan etmektedir. Bu gibi âyetlerin var oluşu, âlimlerin, Kur´an-ı Kerim´de bulunan mâ-teşabih âyetler üzerinde ihtilaf etmelerine sebep olmuştur. Birçok zeki âlimler bunları te´vil etmeye ve gerçek mânâlarını anlamaya çalışmışlar ve te´vil ederken de kendi aralarında ihtilafa düşmüşlerdir. Diğer bir kısım âlimler ise bu gibi âyetleri te´vil etmeye giriş­memişler bu hususta susmayı tercih etmişler ve şu âyetle Allah´a (C.C.) duada bulunmuşlardır. «Onlar «Rabbimizî bizi hidayete erdirdikten sonra kalbimizi haktan çevirme. Bize kendi katından rahmet ihsan et Şüphesiz ki sen, çok bağışta bulunansın.»[32] derler.[33]



8) Metinlerden Dinî Hükümler Çıkarmak:


İslâm şeriatının bulanmayan temiz kaynağı, Allah Tealânm kitabı olan Kur´an-ı Kerim ve Hz. Muhammed (S.A.V.)´in sünnetleridir. Metinler sınırlı, hâdiseler sınırsızdır. Meydana çıkan her olay için dinî bir hüküm bulmak gerekmektedir. Metinler, umumi hü­kümleri kapsamakta, teferruata dair her zaman nass bulunamamaktadır. Bu sebeple metinleri ve olayları incelemek ve bir hükme bağlamak zarureti vardır. Bu sahada çalışan âlimler, metinlerden hüküm çıkarma hususunda farklı metodlarla hareket etmişler, herkes kendi düşüncesi ve görüşüne, kendisine ulaşan ha4is ve doğruluğu­na güvendiği sahabe haberlerine göre hüküm çıkanmşdır,

Şu hususa dikkat etmek gerekir ki; metinlerden hüküm çıkarma sebebiyle ortaya çıkan ihtilaflar, hiçbir zaman tehlikeli olmamış, bilakis güzel sonuçlara ve övgüye layık neticelere varılmıştır. Zira ihtilaf neticesi ortaya çıkan görüşlerin tümü birleştirilerek, bütün beşeri kanunlardan daha sağlam, daha adaletli, daha güçlü, her zaman ve her yer için geçerli, selim insan yaratılışına uygun, dört başı mamur bir nizam meydana getirmek mümkündür.[34]



III. Müslümanlar Arasında Meydana Gelen İhtilafın Sahası:



Buraya kadar, müslümanlar arasında meydana gelen ihtilaf sebeplerinin bir kısmını anlattık. Her zaman ihtilafın dış görünüşü göze çarpar, asıl sebepleri ise gizli kalır. Sebeplerden bazıları, araştırmacılar tarafından görülürse de diğer bazıları tarihi olaylar içerisinde gizli kalır. Bazan ihtilafın doğrudan sebebi basit bir hadise olur. Fakat neticede umumî meselelerde ihtilafa yol açar. Hele insanlar ruhi bakımdan .buna müsait, yaratılışları icabı geniş düşünme eğiliminde iseler ve anlayış kabiliyetleri de farklı ise basit bir meseleyi abartıp geniş çapta ihtilafa düşerler.

Müslümanlar arasmdaki ihtilaf, iki sahada görülmektedir. Bunlardan biri, tatbikat sahasında, diğeri ise ilmi ve teorik sahada görülmüştür.[35]


a) Tatbikat Sahasındaki İhtilaf:


Hz. Osman (R.A) ´a karşı isyan edenlerin ortaya çıkardıkları ihtilaf, Hz. Ali (R.A.) ile Haricîlerin arasında çıkan ihtilaf, Abdullah b. Zübeyr (R.A.) ile Emevîler arasında görülen ihtilaf, Haricîlerle Emeviler arasında görülen ihtilaf, tatbikat sahasında görülen fiilî ihtilaflardır. Bu çeşit. hadiseleri, siyasî tarihler inceler, ilmî nedenlerini izah etmeye çalışır sebeplerle neticeleri birbirine bağlamaya uğraşır.

Olayları değil, çeşitli mezhep ve ilimlerin tarihlerini inceleyen ilim adamları, amelî sahadaki ihtilafların düşünceler üzerinde ne gibi etkileri bulunduğuna ve doktrinlerin de bu tip ihtilaflara ne gibi tesirler yaptığını kaydetmeye önem verir. Meselâ: Hz. Ali (R.A.) ile ona karşı isyan eden Emevîler arasındaki ihtilafın asıl sebebi; halife seçme hakkının kime ait olduğu düşüncesidir. Halifeyi seçme hakkı sadece Medinelilere aittir de diğer insanlar onlara mı tâbi olacaktır? Yoksa bu hak, her yerde bulunan bütün müslümanlara mı aittir?

Bu meselede, hidayet rehberi Hz. Ali (R.Â.) ile Emevîîer arasında ortaya çıkan bu şiddetli ihtilaftan Havaric, Şia ve benzeri çeşitli mezhepler ortaya çıkmıştır.

Haricîlerin ortaya çıkışından sonra, evvela Haricîlerle Hz. Ali ve evlâtları arasında daha sonra da yine Haricîlerle Emevîler arasında korkunç savaşlar meydana gelmiştir. Şiî mezhebinin ortaya çıkışından ise, uzun süren savaşlar meydana gelmiş, ilk kurlusunda şiî olan Abbasî devletinin kuruluşuyla bu savaşlar sona ermiştir.

Görüldüğü gibi siyasi mezheplerle, ortaya çıkan hadiseler arasında büyük bir irtibat vardır. Bu irtibat, müslümanlar arasındaki ihtilafı körüklemiştir.

îşte müslümanlar arasında meydana gelen ihtilafların, bîr takını görüş ayrılıklarına dayandığı, sadece yönetimi ele geçirip başkalarına üstün gelmek için, hükümdarlar arasında görülen ihtilaflar şekline henüz dönüşmediği bir zamanda müslümanlar arasmdaki tatbikat sahasındaki ihtilafla teorik ihtilafın birbirlerini etkilemeleri bu şekilde olmuştur. Ancak, hükümdarların ve taraftarlarının arasında- görülen iktidara ilişkin ihtilaflar, görüş farklılıklarına dayanan ihtilaflar şeklinde başlar. Müslümanlara hükmetme ve onları tahakküm altında tutmaya bu yollarla gidilmiştir.

Peygmber (S.A.V.)´imizin şu hadis-i şerifi bu hadiseyi çok doğru bir şekilde bizlere anlatmaktadır. Efendimiz buyurur ki: «Benden sonra hilafet otuz senedir. Ondan sonra saltanat başlayacaktır.»[36] Diğer bir rivayette ise «Üzerinizde peygamberlik dönemi, Allah Te-alâ´nın dilediği kadar devam edecektir. Sonra, Allah Tealâ onu kal­dırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Daha sonra ise peygamberlik dönemini esas alan hilafet dönemi gelecek, Allah Tealâ´nm dilfditri kadar devam edecek, daha sonra Allah Tealâ, kaldırmavı dilediğinde onu da "kaldıraçaldır. Nîhavet ısırıcı bir saltanat dönemi gelecektir.»[37] Not: Burada da, hadîsin, asıl kaynağındaki metnine itibar edilmiştir.

Gerçekten de Osman-ı Zinnureyn (R.A.) ve îslâm kahramanı Hz. Ali (R.Â.) dönemlerinde meydana gelen ihtilaflar neticesinde Emevîler iktidarı ortaya çıkmış, nihayet îslâmî idare bazan adaletli, çok zamanlar da zalim bir ısırıcı saltanata dönüştürülmüştür.[38]



b) İlim Ve Teori Sahasındaki İhtilaf:


Bu çeşit ihtilaflar, bir kısım itikadı meselelerde ve bazı fer´î meselelerde görülüyordu. îtikadî ve hukukî meseleler üzerinde meydana gelen ihtilaflar, teorik safhada kalmış, düşünce olmaktan öteye geçememiştir. Çünkü bu tip ihtilaflara girişen âlimler arasında fiilî çatışmaya dönüşen bir hadise meydana gelmemiştir. Zaten bunların ilmî yaşantıları, ihtilafları teori safhasından tatbikata geçirmeleritasma varmamıştı. Tarafların birbirlerini yanlışlık yapma ve bidat-lara sürüklenme ile suçlamaları neticesinde ihtilaflar daha da şiddetlenmiştir. Bununla beraber, islâm hukuku meselelerinde ortaya çı-x.kan ihtilaflar, sadece bir görüş olmaktan ileriye geçmemiş hatta, taraflardan herbiri diğerine, «Doğru olan bizim görüşümüzdür. Fakat hatalı olması da muhtemeldir. Başkalarının görüşü ise yanlıştır. Fakat doğru olması ihtimali de vardır.» demişlerdir.

Evet, teorik ihtilafların fiilî ihtilaflarda pek rolü olmamıştır, Ancak, bazı zamanlar iktidar, bir kısım âlimlere işkence etme hırsına kapılmıştı. Bunun sebebi ise ya teorik sahada ihtilaf eden âlimlerin izledikleri metodlarm, devlete karşı kışkırtıcı nıetodlar olmasından kuşkulanmaları, dolayısiyle düşünceyi değil kışkırtmayı cezalandırmaları, ya da âlimlerin görüşlerinin fitneye sebep olacağından korkmalarıydı.

Bazan görüşler, îslânı dışı ve îslâmdan ´çıkıp, zındık olmaya davet eden bîr şekil almıştı. Bu gibi görüşlerin arkasında da siyasî bir maksat bulunuyordu. Çünkü zındıklık, politik bir dâvaya zemin hazırlamak için ortaya atılmıştır. Mehdî döneminde, Abbasî devletinde görülen zındıklık, bu kabildendi. Abbasi halifesi Mehdi, zındıkları her yerde takip etti, zındıklık meselesinin peşini bırakmadı. Çünkü zındıklık, İslâm iktidarını yıkıp yerine, Horasandan kaynaklanar gayri îslâmî bir iktidar kurmanın ön hazırlıkları mahiyetindeydi Bunu başarmak için zındıklar, herşeyden önce îslâmî düşünceyi çö kertmeye ve kafalardan silip atmaya girişmişlerdi. Mehdî,. bu isyan kârlara karşı iki cihetten savaş açmıştı.[39]



1) Düşünce Sahasında:


Mehdi, münakaşa yapmasını güzelce başaran âlimleri zındıkl* ra musallat etti, onların inanç ve münakaşa metodlarım iptal etti. meye girişti.[40]



2) Savaş Sahasında:



Abbasî halifesi Mehdi, bu sapık dâvanın arkasında bulunan M kanna El Horasanı´ye karşı savaştı. Gerek politik alanda gerekse i kadı ve hukukî alanda görülen teorik ihtilafların derecesi ne olı sa olsun bu ihtilaflar hiçbir zaman îslâmın özüne ve temel prens, lerine yansımamıştır. Daha önce de izah ettiğimiz gibi -ihtilaflar, nin, kati delillerle sabit olan herhangi bir meselesi veya îslâmm mel prensiplerinden sayılan ve inkârı mümkün olmayan herhangi bir meselede meydana gelmemiştir.

îslâm inancına ters düşen bir takım sapık görüşler ortaya çıkınca îslâm âlimleri, bunlara inananları îslâm toplumundan çıkarmışlar ve müslüman kabul etmemişlerdir. Meselâ; Hz. Ah" (R.A.) döneminde Allah´ın Hz. Ali´ye hulul ettiğine (girdiğine) inanan ve «Sebeiyye- diye adlandırılan bir güruh ortaya çıkmıştır. Yine, aslında peygamberliğin, Hz. Ali (B.A.)´ye geldiğine, Cebrail´in yanlışlık yaparak peygamberliği Hz. Muhammed (S.A.V.) ´e verdiğine inanan ve ?Ğurabiye» diye adlandırılan bir zümre daha ortaya çıkmıştır. Ancak bütün müslümanlar, bu iki fırkanın da müslümanhkla hiçbir ilişiği olmadığına ve Haricîlerden «Yusuf» suresini inkâr eden fırkanın müslüman olmadığı hususunda ittifak etmişlerdir.

Bütün bu açıklamalardan sonra Islâmi mezheplerin üç kısma ayrıldığı neticesine varıyoruz.

1- Siyasî mezhepler: Bunlar, tatbikat sahasında görülmüş, bazan aralarındaki ihtilaf had bir safhaya varmıştır.

2- İtikadi mezhepler: Bunlar, çoğu kere teorik ihtilaflardan öteye geçmemişlerdir.

3- Fıkhî mezhepler: Bunlar, müslümanlar için bir hayır ve bereket kaynağı olmuşlardır.

Şimdi bu mezhepleri teker, teker izah etmeye çalışalım.[41]







--------------------------------------------------------------------------------

[1] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/7.
[2] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/7-8.

[3] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/8.

[4] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/8.

[5] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/8.

[6] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/9.

[7] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/9.

[8] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/9-10.

[9] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/10.

[10] lhvamıssafa : 16. Y. Yılda ortaya çıkan ve Basra şehrini kendisine merkez seçen siyasî, dinî bir cemiyettir. Şiî mezhebine mensup kimseler tarafından kurulmuştur. Gayesinin ebedî olan ruhlan mesut] etmek okluğu iddia edilmektedir. Felsefî görüşleri Yunan, Fars ve Hint çorüşlerİ eğilimindedîr. Bu kuruluşun 52 risalesi bulunmaktadır. Risalelerin müellifleri Ebu Süleyman El-Makdisî, Ebu Hasen Ezzincanî ve Zeyd b. Rifae´dir.

[11] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/10-11.

[12] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/11.

[13] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/12.

[14] Müsned, İmam Ahmed Îbni Hanbel C. 1, S. 22, 44.

Not: Burada hadîsin asıl kaynaktaki metnine itibar edilmiştir.

[15] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/12-13.

[16] Buharî Kitabülenbiya, bab : 7/Müslim; Kitabülfiten, bab : 1, Ebu Davud: Kitabülfiten, bab : 1/Tirmizî Kitabülfiten bab; 23/İbn-i Mâce Kitabülfiten bab; 9/Müsned-i imam Ahmed C. 2, S.390

[17] Tirmizî, Kitabül İman, bab; 18/İbn-i Mâce, Kitabütfiten, bab; 17/Darimî, Kitabüssiyer bab; 75/Müsned-i imam Ahmed C. 3, S. 501

[18] Eş-Şatıbî, EI-î´tisam, C. 3, S. 11

[19] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/13-14.

[20] Hucurat suresi âyet, 13

[21] Ebu Davud, Kitabül Edep, bab : 120; Hadis No. 5116/Tirmizî Kitabül Menakıb bab : 75, Hadis No. 3955/Müsned-i İmam Ahmed C. 2, S. 361. Not : Burada hadisin asıl kaynağındaki metnine İtibar edilmiştir.

[22] Müsned-i İmam Ahmed b. Hanbel C. 5, S. 411

[23] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/15.

[24] Hucurat suresi âyet, 13

[25] Müsned-i İmam Ahmed b. Hanbel, C. 5, S. 411

[26] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/16.

[27] İbn Râvendî: Asıl adı Tlbul Ilüseyn tbn Rnvendi´riir. 10. Y. Yılda yaşamıştır.Önce Mutezîlî iken daim sonra Mutedile mezhebini bırakıp, İslâmın ve diğer semavi dinlerin alpyninde kitaplar yazmaya başladı.

4) Felsefi eserlerin tercüme edilmesi:

[28] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/16-18.

[29] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/18.

[30] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/18.

[31] Al-i İmran suresi âyet, 7

[32] ÂI-i İmran suresi âyet; 8

[33] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/18-19.

[34] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/19.

[35] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/20.

[36] Tirmizî, Kitabül Fiten bab; 48

[37] Müsned-i İmam Ahmed b. Hanbel C. 4, S. 273

[38] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/20-21.

[39] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/21-22.

[40] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/22.

[41] İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhepler Tarihî Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/22-23.

nisa nur
Sat 23 January 2010, 08:45 pm GMT +0200
ALLAH razı olsun neslinur hocam ikinci dönem için çalışmalara başlamıssınız şimdiden emeğinize sağlık.

neslinur
Sat 23 January 2010, 10:23 pm GMT +0200
Evet şimdiden hazırlanmak gerek , bu dönem inş daha iyi olacak hem mezhepler tarihi hocasıyla tanıştık hemşehri çıktık yüksek not almazsam o dersten ayıp olur :)