- İslâm ın alternatif devlet modeli

Adsense kodları


İslâm ın alternatif devlet modeli

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Sun 27 February 2011, 03:08 pm GMT +0200
 

2. İslâm'ın Alternatif Devlet Modeli:


Hukuka ve rızaya dayalı bir iktidar[29]

İslâm'ın alternatif bir devlet modelini öngördüğü, Rasulullah'ın dönemindeki siyasî toplum faaliyetleriyle açık bir şekilde kendini göstermektedir. Hicret'ten sonraki ilk zamanlar­da yeni bir siyasî birlik halinde anlaşmaya dayalı bir vesika çevresinde toplumun örgütlenmesi, devlet denilen örgütlen­menin kendisidir.

İslâm'ın öngördüğü devlet modelinde, insan unsurunun rızasına ve hukuka dayalı olma şartlan temel ilkelerdir. Hz. Peygamber, Medine'deki örgütlenmede bu iki ilkeye dayan­mıştır. Siyasî toplumu, karşılıklı hakları ve görenekleri düzen­leyen yazılı bir anlaşma çevresinde örgütlemiştir. İnsan unsu­runun rızası, iktidarın sürekliliğini; hukuka dayalı olma da, insan unsurunun rızasını kazanmayı sağlar. Yani bu iki un­surla, siyasî sistemin dengeli işleyişi gerçekleşmiş olur.

Serbest ve genel seçimin, İslâm devlet modelindeki anlamı, rızaya dayalı olma ilkesi çerçevesinde belirebilir. Seçim rızayı ifade biçimi olarak değerlendirilirse, adil ve temsil edici niteliği yüksek bir sistemin benimsenmesi kaçınılmaz olur. İnanç, düşünce ve örgütlenme özgürlükleri, sosyal ve siyasî şartların izin verdiği ölçüde gerçekleşir, Ancak bu özgürlüklere dayanarak, şiddete ve zora başvurulmasına izin verilemez. Müslümanlar gibi düşünmeyen ve inanmayan insanların yaşama hakkı, din ve vicdan özgürlüğü gibi temel hakları, sırf bu düşünce ve inanç farklılığından ötürü askıya alınamaz.

Medine Vesikası'nda öngürüldüğü savunulan çoğulcu ve katılımcı bir toplum tasarımı, “İslâm devleti” tartışmalarında -kısmen bile olsa- açıklayıcı bir kavram modeli oluşturabilir. Ancak, yeterli olup olmadığı tartışmaya açıktır. Bu noktada, bütüncü bir yaklaşıma başvurularak, Kur'ân-ı Kerîm ve sün­netteki diğer ilke ve anlayışlar da gözönünde bulundurul­malıdır. Böyle bir yaklaşım sonucunda, somut sosyal ve siyasî şartlar da değerlendirilerek, Medine Vesikası'nın oluştuğu şartlarla benzerlik sözkonusuysa en azından dönemlik geçer­liliği kabul edilebilir. Her halükarda, müslüman toplum üye­lerinin mümkün olduğunca korunması hedef olmalıdır.

Medine Vesikası tartışmaları çevresinde öne sürülen “hukuk seçme ve bu hukuka uygun yaşama hakkı”, çok tartışılması gereken bir konu olarak gözükmektedir. “Hukuk seç­me hakkı”nın kavram çerçevesi nedir? Hukukun, bütün yönlerini mi, kamu dalını mı, yoksa özel dalını mı içermektedir? Daha çok siyasî haklarla mı ilgilidir, yoksa din ve vicdan özgürlüğüyle mi bağlantılıdır? Farklı hukukları seçen bireyler veya gruplar arasındaki şu veya bu nitelikteki çekişmeler, hukuk seçme hakkı çerçevesinde nasıl çözümlenecektir? Bireyler veya gruplar, özel hukukta A, kamu hukukunda B hukukunu seçebilecekler mi? Seçimlerini zamanla değiştire­bilecekler mi? Seçme yapabilmek için, alternatif hukuklar mı geliştirilecek? Belli alanlarda ortak hukuklar bulunacak mı? Seçimi kimler yapacak, kriter ne olacak? Etnik temel mi, coğrafi bölge mi, dinî gruplar mı, ideolojik-siyasî kümeleşmeler mi, yoksa bizzat tek tek bireyler mi seçici olacak? Seçim hangi yöntemle yapılacak? Bu tarz sorular daha da uzatılabilir. Önemli olan, hukuk seçme hakkının kavram çerçevesi ile seçicilerin belirlenmesidir.

Seçimle gelip seçimle gitme olgusu, müslüman toplu­mun somut sosyal ve siyasî şartlarıyla yakından ilgilidir. Şûra üyeleri, bu somut şartları değerlendirerek, iktidara seçim yoluyla gelip gitmeyi bir yöntem olarak benimseyebilir. Rızanın ifade biçimi olarak seçim yöntemi, ancak böylece anlamlı ve geçerli olabilir. Ayrıca, iktidarın rızaya ve hukuka dayalı olma şartlarını gözetmesi için hukukî, siyasî ve fiili denetim mekaniz­malarının oluşturulması da gereklidir. İktidara seçimle gelip seçimle gitme esası, klasik siyasî düşüncenin gözden geçirilmesini de gerekli kılmaktadır. Bu noktada, özellikle halifenin Kureyş'ten olması şartıyla ilgili olarak İbn Haldun'un yaptığı değerlendirme dikkat çekicidir. İbn Haldun'un belirttiğine göre halifenin Kureyş'e mensup olması şartı, iktidarın çoğunluğun rıza ve desteğini kazanmış olmasıyla ilgilidir.



[29] YeniZemin Dergisi, 5 (İstanbul 1993), s. 17.



reyyan
Wed 8 May 2013, 07:32 pm GMT +0200
İnsan unsu­runun rızası, iktidarın sürekliliğini; hukuka dayalı olma da, insan unsurunun rızasını kazanmayı sağlar. Yani bu iki un­surla, siyasî sistemin dengeli işleyişi gerçekleşmiş olur.

Demokratik bir devlet İslamın alternatif devlet modeli  olabilir diye düşünüyorum...

cerendemir
Fri 28 March 2014, 01:01 am GMT +0200
İslamiyet her şey de en güzel örnek ve en güzel yaşayış biçimi olmuştur.Önemli olna bunu hakkı ile adaleti ile her kesime uygun bir şekilde uygulamaktır.