ecenur
Mon 22 March 2010, 11:27 pm GMT +0200
İKİNCİ BÖLÜM
İSLAM HUKUKUNDA HUDUDA MÜTEALLİK MESELELER HAKKINDA OLUB ALTI MEBHASE AYRILMIŞDIR:
(BİRİNCİ MEBHAS)
HUDUDUN MAHÎYYETÎNE, KISIMLARINA, NEVİLERİNE ALD UMUMİ MALUMATI HAVİDİR.
HUDUDUN MAHİYYETİ, KISIMLARI VE NEVİLERİ :
527 - : Huctud, ıstılah kısmında da beyan olunduğu üzere men mânâsına olan haddin cem´idir. Cenabı Hakkın haram kıldığı şeylere «hudu-dullah» denir. Çünkü bu haram olan şeyler dinen memnudurlar. Bunlara yaklaşmamak icab eder. Nitekim Kur´am Mübînde:buyurulmuşdur.
Kezalik: bilcümle ahkâmı ilâhiyyeye de «hududullah» denir. Zira bunların maverasına tahatti, memnu buUmrr-kştur.
Hukuk ıstılahınca hudud, hakhullah olmak üzere icrası icab eden mukadder ukubetlerdir. Ukubet ise ceza ve azab manasınadır, cem´i: uku-batdır. Darb ile, hafes ile, kat´ı uzuv ile veya kati ve recin ile icra edilebilir.
528 - : Lisanı şeriatde bir kısım ukubetlere hudud adı verilmiş-dir. Bunlar, bir takım muharrematın vukuuna birer maniadır, yapılmış muharrematdan dolayı da birer zâcirdirler.
Filvaki bu ukubetler/mücrimler hakkında birer cezadır, başkaları hakkında da birer ibret ve intibaha vesiledir, âmmenin menfaatlerini mu-tazammındır.
Herhangi bir cürmün mazarratı, fesadı, âmmeye müteveccih olursa ondan dolayı tatbik edilecek ukubetin menfaati de âmmeye raci bulunur.
îşte âmmenin mesalihi için, yani: içtimaî heyete aid fesadları def, menfaatleri celb için ifası icab eden ve mikdarları şer´an muayyen bulunan bu cezalara «hududullah, hududi şer´iyye» denildiği gibi «hukuki ilâ-hiyye» namı da verilir.
Bu cezaların böyle Hak Tealâ Hazretlerine nisbet edilmesi, bunların ehemmiyetine ve başkaları tarafından afüv Ve iskat edilemeyeceğine işareti mutazammındır.
529 - : Hudud tabiri, bazı fukaha tarafından hem hakkullaha, hem de hukuki ibade şâmil olmak üzere «şer´an mikdarı muayyen olan ukubetler» diye tarif olunmuşdur. Bu halde hadler, iki kısımdır. Şöyle ki: Birinci kısım: kendilerinde badessübut afüv ve sulh carî olmayan hadlerdir. Bunlar, hukuki âmmeyi teşkil ederler. Ve şu altı nev´e ayrılır: Haddi zina, haddi kazf, haddi hamr, haddi sekr, haddi sirkat, haddi kat´ı tarik. Bunlara.«hududı hâlise» de denir. İşte kamusun bu ikinci bölümü, bunları muhtevi olacaktır.
İkinci kısım: kendilerinde badessübut afüv ve sulh carî olabilen hu-duddur. Bunlar, eşhasa aid haklar demekdir. Kısas gibi. Bu krema dair meseleler yukarıda birinci bölümde «Cinayetler» unvanı altında yazıl-mışdır.
«{Hanbelîiere göre hudud hakkında bazı umumî ahkâm:
(1) : Had, şer´an «ukubeti mukadder»den ibaretdir. Bu ukubet; mükellef, müslümanlara aid ahkâmı mültezim, tahrime vâkıf kimseler hak: kında, vacib olur.
Binaenaleyh çocukların, mecnunların, uykuda bulunanların,, harbîlerin, müste´minlerin, henüz ihtida ederek dari İslama gelmiş, ahkâmı is-lâmiyyeye muttali bulunmamış kimselerin bir kısım muayyen, memnu fiilleri irtikâb etmeleri haklarında had cezasını müstelzim olmaz.
(2) : Had cezalarını ya âmme riyasetini haiz olan veliyyüTemr veya onun naibi ikame eder, başkaları ikame edemez. Çünkü had, iıakkul-lahdır, içtihada mütevakkıfdır, başkalarının bu hususda zulm edeceğinden korkulur. Şu kadar var ki, bunu başkası ikame edecek olsa kendisine bir zaman lâzım gelmez, yalnız ta´zîre müstahik olur.
Ancak hür, mükellef, hadde ve haddin şÜFutuna vâkıf olan bir mev-lâ, müstakıllen mâlik olduğu rakiki hakkında yalnız darb suretiyle haddi zinayı, haddi kazfi, haddi sirkat ile ta´zir cezasını tertib edebilir. Velev ki bu mevlâ, kadın olsun. Fakat kati suretiyle had icra edemeyeceği gibi müşterek veya merhun veya kısmen hür veya başkasının menkûhesi olan köle veya cariyesi hakkında da asla had cezasını ikame edemez.
(3) : Herhangi bir had tatbik edilirken veliyyül´emrin veya naibinin bulunması vacibdir. Haddi zina ânında haddi ikame edecek kimse ile beraber bir taifenin, hiç olmazsa bir şahsın hazır bulunması da icat) eder.
(4) : Had cezası, hakhullaha riayet niyetiyle ikame edilmelidir ki, bir kurbet olsun. Çünkü had, bir keffareti zünübdür, bununla mücrimin, o haddi müstelzim günahından kurtulacağı umulur. Bu hadden sonra artık mücrim, habs olunamaz ve tekdirimsi lâkırdılar ile müteezzî edilemez. Bunlar haramdır.
(5) : Hakkında had İrzını gelen erkeğe ayakda olduğu halde ne pek yeni ve nede pek eski olmayan bir sevt ile = bir döğme aletiyle had darbeleri vurulur. Bu sevtın hacmi, kamus ile asa arasında bulunur.
Mahdud; uzadılmaz, bir şey ile bağlanmaz, .elbisesi soyulmaz, belki üzerinde kışın giydiği bir libas bulunmaz. Darbelerde cildi yaracak suret-de vurulmaz, başına, yüzüne, karnına, tenasül uzvuna vurulmakdan sakınılır, en ziyade kabaca etlere, uyluklara vurulur. Çünkü bunların tahammülü çokdur.
Hakkında had yapılacak kadına oturduğu ve elbisesi kendisine rabi. edildiği ve açılmaması için iki eli bağlandığı halde arkasına ve arkasına yakın yerlere vurulmak suretiyle had cezası tatbik edilir.
(6) : Mücrim, mutad veçhile yapılan hadden veya ta´zirden veya te´dibden dolayı ölse bunları ikame eden memur üzerine zaman lâzım gelmez. Çünkü şer´an me´zuniyet verilen bir şey yapılmışdır.
Fakat cellâd hadde bir sevt fazla vursa veya arnden veya hataon mutad fevkinde haddi icra etse veya mahdudun dayanamayacağı bir sevt ile vurmuş olsa telef vukuunda mahdudun tam diyetini zamin olur.
Cellâd, başka mükellef bir şahsın emrine binaen muayyen mikdar-dan fazla vurub da mücrimin telefine sebeb- olsa bakılır: eğer cellâd bu ziyadenin tahrimine vâkıf, ise diyeti kendisi zam in olur,-vâkıf değilse o emr eden şahıs zamin olur.
(7) : Muhtelif hudud içtima edince, meselâ: katli, recmi, kat´ı uzvu müstelzim hadler, bir şahısda toplanınca on ağır olan kati cezası tatbik edilir, diğerleri sakıt olur. Çünkü hududdan murad, zecr ve men´dir. Kati yapılınca artık başkaca zecre hacet kalmaz.
(8) : Bir şahıs hakkında katli mucib olmayan cinsleri müttehid hudud içtima edince yalnız bir had icrasiyle iktifa olunur.
Meselâ: bir kimse, hakkında daha had ikame edilmeden defaat ile zinada veya sirkatde veya şürbi hamrda bulunmuş olsa bunlardan dolayı bir had icrası kifayet eder, cezalar arasında tedahül bulunmuş olur. Çünkü bu bir had ile matlûb olan zecr husule gelir.
Fakat had ikame edildikden sonra tekrar o fazihayı irtikâb ederse münzecir olmamış olduğu anlaşılacağından hakkında tekrar had lâzım gelir.
(9) : Katli icab etmeyen muhtelifüicins hudud içtima edince bunların hepsi de ayrı ayrı ik?.mo edilir, bunlarda tedahül cari olmaz.
Meselâ: bir şahıs, hern zinada, hem cie sirkat ile şürbi hamrda bulunsa hakkında bunlara aid cezalar tertib olunur. .Şu kadar var ki, bunların daha hafif olanları daha evvel ikame edilir. Meselâ: evvelâ haddi şürb, sonra haddi zina, sonra da hnddi sirkat tatbik olunur. Bunlar alet-tevali yapılmaz. Çünkü telefe müfzî olabilir.
(10) : Şahsî = insanlar aid haklar, tamamen istifa olunur. İcab eden kati cezasından evvel diğer cezalar tatbik ve binnisbe hafifleri takdim edilir. Çünkü kati ile başlanılsa diğerlerini tatbike mahal kalmaz.
Meselâ: bir kimse, bir şahsa kazfde bulunsa, bir şahsın da aniden elini kesse, diğer bir gahsı da amden Öldürse, evvelâ kazfden dolayı hakkında had icra edilir. Sonra kisasen eh kesilir, daha sonra da kısasen kati olunur.
(11) : Bir şahıs hakkında hem huduuullah, nem de hududı ademî içtima edib bu hadler bir mahalde vuku bulmuş olmasa evvelâ hududi ademî tatbik edilir ve binnisbe hafifleri takdim olunur. Eğer bunların içinde katli icab eden bir had yok ise hepsi de istifa edilir, aralarında tedahül carî olmaz. Meselâ: haddi kazf ile haddi şürb içtima etse cinsleri muhtelif olduğu için ikisi de ikame edilir.
Kezalik: gayri muhsan olan bir şahıs, zinada, şürbi hamrde ve muh-aan olan bir kimseye kazfde bulunsa ve bir kimsenin adavet saikasiyle amden elini kesse evvelâ kısasen eli kesilir. Çünkü bu mahza hakkı ademidir. Bu cihetledir ki, diğer hadlerden ağır olduğu halde takdim olunur. Sonra haddi kazf yapılır. Zira bu da sahi olan kavle göre hakkı ademidir. Daha sonra haddi şürb ikame edilir. Çünkü bu, haddi zinadan hafif-dir, en sonra da haddi zina tatbik edilir.
(12) : Hukuki İlâhiyyeden olan kati ile sair hukuk içtima etse bu hukuk, katiden evvel mütevaliyen istifa olunur, meselâ kesilen uzvun iyi olması beklenmez. Çünkü bu intizarda faide yoktur. Hakkullah olan kati, her halde ikame edilecekdir.
Fakat bu kati, hakkı ademî olursa bunun istifası için mücrimin kesilen uzvunun iyi olmasına intizar lâzım gelir. Zira bu takdirde mücrimin kati edileceği muhakkak değildir, kendisini veliyyi kısasın afüv etmesi melhuzdur.
(13) : Hakkullah ile hakkı ademî bir mahalde içtima etse hakkı ademî afüv edilse de hakkullah yine ikame edilir.
Meselâ: bir şahıs, zinadan dolayı katle veya sirkatden dolayı kat´ı yede hadden mahkûm olduğu gibi amden katilden veya kat´ı yedden dolayı da katle veya kat´ı yede kısasen mahkûm bulunsa veliyyülcinaye afüv etse de o şahıs hakkında hadden kati veya kat´ı yed cezası tatbik edilir. Çünkü sabit olan bir hakkullah, sakıt olmaz. Keşşafülkma, Neylül-meârib.)
(Zahiriyye mezhebine göre de hudud hakkında bazı umumî ahkâm:
(1) : Hakkullah olarak yapılan hadlerin sebebleri, şu yedi şeyden ibaretdir: muharebe = yani: yoİ kesicilik, riddet, zina, kazf bizzina, sirkat, ariyeti inkâr, hamrı tenavül. Bunlardan başka sebeplerle had cezası tatbik edilemez.
(2) : Had cezaları mescidlerde ikame edilebilir mi?. Mescidlerin ne-zafetine, tatyibine riayet edilmesi, haberi sahih ile sabit bir vecibedir. Binaenaleyh kati gibi, kat´) uzuv gibi hadlerin mescidlerde yapılması haramdır. Çünkü akacak kanlar \\e mescidler kirletilmiş olabilir. Bu ise tanzife, tatyibe muhalifdir.
Resuli Ekrem (sallallahü aleyhi vesellem) efendimiz, Mâız hakkında recmin mescid haricinde olarak «Bakî´» mevkiinde yapılmasını emir buyurmuşlardı.
Fakat celd - darb suretiyle olan hadlerin mescidde de, mescidin haricinde de ikamesi caizdir. Şu kadar var ki, mescid haricinde yapılması evlâdır. Çünkü dökülecek şahısdan zafi tabiati sebebiyle bevl vesaire zuhuru melhuzdur.
(3) : Bir mücrim hakkında ikame edilecek had, onun için bir kef-fareti günah mahiyetinde midir?. Yani: bunun ikamesiyle irtikâb etmiş olduğu günah sakıt olur mu?. îbni Hazme göre muharebe, yani: yol kesicilik günahından başka günahlar, sebebiyet verdikleri hadlerin ikame-edilmesiyle sakıt olur, mücrim ayrıca tövbe etsin etmesin müsavidir. Yoi kesicilik günahı ise tövbe bulunmadıkça sakıt olmaz. Çünkü bunu mürte-kib olan şahsın hem dünyada, hem de ahiretde azîm azaba maruz kalacağını bir âyeti celîle nâtıkdır.
(4) : Bir mücrim, tövbe etmekle hadden kurtulabilir mi?. Bazı zevata göre herhangi bir had, tövbe ile sakıt olur. îmanı Şafiî Irakda iken bu ictihadda İmiş, Mısır´a gitdikden sonra bu içtihadından rücu etmiş-iir. Bir kısım zevata göre ise tevbe ile hadler sakıt olmaz. Nitekim Mâız jibi muhterem bir zat tâib olmuş olduğu halde hakkında had icra edilmişdir.
Ibni Hazme göre yol kesicilerin kablelkudre, yani: daha derdest edilmelerinden evvel vukubulan tövbeleri, haklarındaki haddi iskat edeceği gibi zina, sirkat, kazf, şürbi hamr hakkındaki hadlerde sahiplerinin kablelkudre vaki olacak tövbeleriyle sakıt olur. Çünkü bunların hepsi de haddır. Kuttaı tarik hakkındaki haddin tövbe ile sukutu ise âyeti celîlesiyle sabittir.
(5) : Mücrimlerin kablelhad tövbe etmeğe davet edilmeleri bir farizadır. Haddi İkame eden veliyyül´emr Veya naibi, kablelhad tov-be talebinde bulunmamış olursa badelhad istitabede bulunması icab eder. Mücrim, badelhad, taib olunca serbest bırakılır, habsi cihetine gidilemez. Çünkü kendisinden hakkullah ahz edilmiş olur. Bundan ziyadesi, hududı ilâhiyeyi tecavüzdür. Bu ise haramdır.
Şayed mücrim, «tövbe etmiyeceğim» derse münker bir harekette bulunmuş olur, ta´ziri icab eder. Sükût edip de ne tevbe etdiğini ve ne de etmediğini söylemezse hapsi vacib olur, daima tövbe etmesi kendisine ´ teklif olunur. Tövbe etdiğini söyleyince serbest bırakılır.
(6) : Bir şahsın bir töhmetden dolayı habs edilmesi caiz midir?. Fukabadan bir cemaat bunun cevazına kail olmuşlardır. Resuli Ekrem efendimizin bazı kimseleri bir töhmetden dolayı ihtiyaten veya istizharen bugün bir gece habs etmiş olduğu mervıdir.
îbni Hazmc göre kati ile, zina ile, sirkat ile veya şürbi hamr ile ve saire ile nuitlehem olan bir şahsın habs edilmesi halal değildir. Çünkü
bir âyeti kerimede şübhe-yok ki, zan ve tahmin, insanı hakdan, hakka aid bir şeyi araşdırmakdan müstağni kılamaz.) buyurulmuşdur. Bir hadisi şerifde de varid olmuşdur. Yani: zandan kaçınınız, çünkü zan, sözün, hatıra gelen şeylerin en yalanıdır. Mücerred zanna binaen bir kimsenin cezalandırılmasına kıyam edilemez.
Resuli Ekrem Efendimizin zamanında küfr ile müttehem olanlar var idi ki onlar, münafık denilen kimselerdi. Nebiyyi âlişan hazretleri, bunlardan hiçbirini bu töhmete mebni habs etmemişdi.
(7) : Bir müslüman, haddi müstelzim bir cürümde bulundukdan sonra diyarı şirke kaçarak -ncuzübillâh- irtidad etse hakkındaki bu
had sakıt olmaz. Bir hadisi şerifde buyurulmuşdur. Yani: bir kavi, hür olsun, olmasın diyarı şirke firar ederse kanı halâ! olur. Çünkü bu şahıs, irtidad etmese de bir zaruret bulunmaksızın mücerred böyle arzı şirke iuhukİyle muharib olmuş olur.
Diğer bir hadisi şerifde de buyurulmuşdur. Yani: bir zaruret ve maslahat bulunmaksızın müşriklerin arasında ikamet eden her müslümandau ben beriyim.
Diyarı şirke iltihakından sonra yaptığı bir cürmden dolayı icab eden had de bu iltihak sebebiyle sakıt olmaz.
(8) : Bir kimse, kablelhad defaat ile zinada veya sirkatde veya şür-bi hamide vova ariyeti inkârda ve emsalinde bulunsa bunlardan dolayı bir had mi lâzım gelir, ba^ka başka hadler mi?. Bu meselede ihtilâf vardır. Bazı fukahaya göre bunların arasında tedahül carî olarak yalnız bir had ile iktifa olunur. Bazı fukahaya göre is:e bunların her birinden dolayı ayrıca bir had lâzım gelir. Meselâ: bir kimse, bir şahıs hakkında ikinci defa kazfde bulunsa hakkında ikinci bir had lâzım gelir. Zahiriyyeye göre ise bu müteaddid, cinsleri müttehid fi´llere hâkim, bilâhare muttali olunca hepsinden dolayı yalnız bir had ikame eder. Fakat bunlara ayrı ayrı muttali olub da bir zaruret bulunmaksızın haddi ikame veya ikmal etmemiş bulunursa her birinden dolayı ayrıca had lâzım gelir, birini ikmalden sonra diğerine mübaşeret eder.^ Evvelce ikame edilmiş olan bir had, ikinci defa işlenilen ayni bir cürüm için kifayet etmez.
(9) : Mücerred zina ile. veya kazf ile veya mücerred sirkat ile had ikamesi vacib olmaz. Belki buna başka bir mânânın da inzimamı lâzımdır ki, o da böyle memnu bir fi´lin, ikamei hududa salahiyetli olan bir hâkimin huzurunda sübutünden ibaretdir. Bu sübut ise hâkimin bilmeliyle veya beyyinei âdile ile veya ikrar ile husule gelir. Böyle bir sübut bulunmayınca ne had, ne celde, ne de kat´ı uzuv lâzım gelmez. Eğer lâzım ge-iecek olsa böyle bir fi´lde bulunan şahıs için mücerred bu fi´linden dolayı kendi hakkında kendisinin haddi ikame etmesi farz olurdu. Halbuki bir kimsenin kendi hakkında haddi ikame etmesi icmaı ümmetle haramdır.
(10) : Haddi mucib bir fİ´li ikrar mı iyidir, setr mi? Bu meselede ihtilâf vardır. Bir taifeye göre muhtar olan, setrdir. Fakat zahiriyyeye göre efdal olan, veliyyül´emrin huzurunda o günahı itiraf etmekdir. Vakıa setr, bil´icma mübahdır. Yapdığı günah, mestur kalmış olan bir müs-lüman, meşiyyetullaha tâbidir. Allah Tealâ onu dilerse afüv eder ve dilerse muazzeb kılar. Fakat hakkında had icra edilen kimseden o günah sakıt olmuş, bu ceza onun için keffarete vesîle bulunmuş olur. Artık böyle malûm, kat´î bir afüv ve mağfiretin efdal olduğu ise bızzarure malûmdur.
(11) : Hududı veya sair cezalar müstelzim bir fi´lde bulunduğu zannedilen bir şahsı imtihan için döğmek, habs etmek, tehdid eylemek halâl değildir. Çünkü bunu ne kur´an, ne sünnet, ne de icmaı ümmet icab etmemektedir. Mücrimin müslim olmasiyle zimmî olması bu hususda müsavidir. Böyle bir darb ve habse mebnî ikrar edilen bir cürümden dolayı had vesaire cezası tatbik edilemez. Bu, sade mükrehane bir ikrardan başka değildir.
(12) : Kati, sirkat, hırabe, şürbi hamr, kazf gibi hududı iktiza eden fi´llerde iki adlin şahadeti kâfidir. Bunların müetemian şah adetleri yle münferiden şahadetleri müsavidir. Böyle iki şahid, birçok kimselerin aleyhine şahadet etseler hepsinin hakkında da hudud ikame edilir. Bilâkis bu aleyhlerine şahadet edilenler de o şahitlerin aleyhine şahadetde bulunsalar bunların bu şahadetleri makbul olmaz. Çünkü bunların adaletleri, aleyhlerine evvelce vaki olan şahadet ile cerh edilmişdir.
(13) : Şahidler, asıl baddi mucib fi´le şahadet etmekle beraber bunun zamanında, mekânında veya mezniyyün bihada veya mesrukun minhde ihtilâf etseler şahadetleri yine tam sayılarak had icrası vacib olur. Çünkü asıl fi´l hakkında şahadet, tamdır, bu şahadetde mekânı, zamanı vesaireyi zikre ihtiyaç yokdur.
(14) : Had, mürun zaman ile sakıt olmaz. Binaenaleyh haddi mucib olan bir fi´l hakkında şahidler vaktiyle şahadetde bulunmayıb da bir müddet sonra şahade.tde bulunsalar yine had ikame edilir. Velev ki bu müddet içinde mücrim halini ıslah etmiş olsun.
(15) : Had, şübhe ile ikame edilemez, bunun sebebi yakinen malûm olmalıdır. Ve böyle yakınen sabit olan bir had de şüphe ile sakıt olmaz.
Had, hakkullahdır, sabit olmadıkça şübhe ile ikamesi halâl olmaz
Nitekim bir hadisi şerifde buyuruhnuştur. Yani : şübhe yok ki, kanlarınız, mallarınız şeref-ü vekarımz, bedenleriniz sizin üzerinize haramdır, bunlara haksız yere tecavüz etmeniz caiz olmaz. Bilâkis sabit olunca da şübhe ile iskatı halâl olmaz. Çünkü Hak Tealâ Hazretleri - işte bunlar hududı ilâhiyyedir, artık bunları tecavüz etmeyiniz, bunları muattal bırakmayınız.) buyurmuşdur.
(16) : Ehli zimmet Kakında da hudud cezası tatbik edilir. Çünkü bunlar zimmeti kabul etmekle bu gibi ahkâmı islâmiyyeye tabi olmuşlardır.
Binaenaleyh zimmîler hakkında da haddi sirkat icra edileceği gibi haddi zina, haddi kazf, haddi şürb vesairede icra edilir, imam Şafiî ile Ebu Süleymamn ve bunların eshabmın da kavilleri böyledir.
(17) : Köleler ile cariyelerin haklarındaki hadler, hürler ile hür-relerin haklarındaki hadlerin tam yarısına muadildir. Meselâ celdede, nefyi muvakkatde, kat´i uzuvda rakikler, hürler İle hürrelerin, cezalarının tam nısfına tabi olurlar. Fakat yarısını tatbik mümkün olmayan cezalarda, meselâ kılıç ile kati veya salb veya müebbed nefy hususunda memîûkler ile ahrar müsavidir.
(18) : Had icrasında mücrimin vaziyeti ne olacakdır? Had yapılırken mücrim, ayakda mı duracak, yoksa oturacak mıdır?. Bu husus-da bir nas yokdur. Binaenaleyh zinadan, hazfden, hamrden ve ta´zirden dolayı yapılacak hadler, erkek ve kadın hakkında nasıl kolaya gelirse Öylece yapılır. îmtina eder, meselâ : celdeleri elleriyle defe çalışırlarsa da elleri bağlanılabilir.
(19) : Hadlerde darbın = dayağın sıfatına gelince zinadan, kazf. den, hamrden ve ta´zirden dolayı vurulacak darbeler, mahdudı müteel-lİm etmekle beraber onun kemiklerini kırmayacak, derisini yarmıya-cak, kanını akıtmayacak, etlerini ezio kokutmayacak bir tarzda olacak-dır. Aksi takdirde bu haddi tatbik edene de ve bununla emr etmiş olana da bu veçhile kaved = mukabede bilmisil lâzım gelir. Bunun burhanı âyeti celîlesidir. Yani : Hak Tealâ Hazretleri her şey için bir mikdar teyin buyurmuşdur. Hadlerdeki darblerin de bir mikdarı vardır, bundan fazla ve noksan yapılması caiz olmaz.
(20) : Hadlerde kullanılacak darb vasıtaları nelerdir?. Zinaya, kaz-fc mahsus hadler, sevt ile, yani : darbe aid âletlerden her hangi biriyle, meselâ : sopa ile, kamçı ile yapılabilir.
Şürbi hamrdan dolayı had, sevt Üe yapılabileceği gibi budağı ve yaprakları bulunmayan hurma dah ile, ayak kablariyle, el ile, elbisenin bir tarafiyle de yapılabilir.
(21) : Hasta olan bir mücrim hakkında had cezası hemen tatbik edilebilir mi?. Hastalığın ne zaman zail olacağı kestirilemez. Mücrimin hakkında had icrasiyle afüv ve mağfirete biran evvel nail olması ise
maüûbdur. Nitekim bir âyeti kerimede : Rabbiniz tarafından tecelli edecek, mağfirete koşunuz) buyuruMuştur. Binaenaleyh hasta hakkında da tahammül edeceği suretle hafifçe had cezası muaccelen tatbik edilir, te´cile lüzum yokdur.
Cidden pek zaif olan bir mücrim hakkında da meselâ : yüz ince salkımı bulunan bir hurma dalı ile bir defa vurmak suretiyle celde cezası yapılabilir.
(22) : Hadlerde nefy cezası da var mıdır, yok mudur?. Zahirîlere göre yol kesiciler hakkındaki nefy cezası, kur´an ile sabittir, zinadan dolayı nefy de sünnet ile sabit olmuşdur. Bazı zatlar, riddetden, gürbi .hamirden, sirkatden dolayı da nefy ile hükm etmişlerdir. Zahirîlere göre bu nefy, habs demek değildir, belki mücrimi daima bir beldeden diğer bir beldeye nefy edib durmakdır. Hasam Basrînin kavli de böyledir. Şöyle ki, bir muharib = yol kesici, bir beldede ancak bir kerre yiyeceğini, uyumasını, ve hayatını koruyacak suretde rahatım temin için durdurulur, sonra başka beldeye gönderilir, bu hal, tövbekar oluncaya kadar devam eder,, tövbe edince nefy cezası sakıt olur, kendi "yurduna dönmesine müsaade olunur.
Bu nefy hususunda erkekler ile kadınlar arasında fark yokdur. Me selâ : zinadan dolayı hür ve hürreler hakkında yüz celde ile bir sene müddetle nefy cezası tazım geldiği gibi memîûkler ile memlûkeler hakkında da elli celde ile altı ay nefy cezası icab eder.
(23) : Hadi mucib bir cürmü, tahrimine, haddi mucib olub olmadığına muttali olmaksızın irtikâb etmiş olan bir şahıs hakkında had ceza tatbik edilir mi? edilmez. Meselâ : henüz dari harbden gelib islâ-miyeti kabul etmiş, bu gibi dinî hükümlerden daha haberdar olamamış, bir kimse hakkında had icra edilmez ve kendisi melâmet de olunmaz. Belki bu hususdaki dinî hükümler kendisine talim edilir, badehu o cürmü tekrar irtikâb ederse o zaman hakkında had lâzım gelir. Şayed cehalet iddiasında bulunursa bakılır : eğer bu cehaleti mümkün görülürse hakkında had ve yemîn lâzım gelmez. Fakat bu iddiasında yalancı olduğu yakinen bilinirse iddiasına iltifat olunmaz.
Kendisine ahkâmı islâmiyye evvelce baliğ olmamış bir kimse, bu
gibi hususlarda .mazur sayılır. Çünkü kur´amkerîmd hıvyurulmuşdur. Yani : Allah Tea4â, bir kimseye iktidan
aairesinde olmayan bir şeyi teklif buyurmaz. Bir kimse ise kendisine tebliğ edilmemiş bir şeyi bilmek iktidarım haiz olamaz. Çünkü bu, bir ilmi gayb mesabesinde bulunmuş olur. Elmuhallâ.)
«Fakat dari islâmda ahkâmı islâmiyyeyi öğrenebilecek kadar ika-, met etmiş olan bir müslüman, bu babdaki cehaletinden dolayı mazur olamaz. Çünkü bu halde bu gibi ahkâmı Öğrenmek, bilmekle mükellef bulunmuş olur.» [65]
[1] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/3-5.
[2] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/7-9.
[3] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/9.
[4] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/9-12.
[5] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/12-13.
[6] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/13.
[7] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/13.
[8] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/13-14.
[9] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/14-15.
[10] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/15-16.
[11] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/16-17.
[12] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/17-18.
[13] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/19.
[14] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/19-20.
[15] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/21.
[16] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/21.
[17] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/21-23.
[18] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/23.
[19] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/24-25.
[20] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/25.
[21] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/26.
[22] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/26.
[23] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/26.
[24] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/27.
[25] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/27-28.
[26] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/28-31.
[27] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/31-47.
[28] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/47-52.
[29] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/52-53.
[30] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/53.
[31] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/53-56.
[32] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/56-58.
[33] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/58-63.
[34] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/63-80.
[35] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/80-88.
[36] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/88-94.
[37] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/94-98.
[38] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/99-103.
[39] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/103-107.
[40] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/107-112.
[41] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/113-119.
[42] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/119-124.
[43] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/124-126.
[44] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/126-135.
[45] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/135-145.
[46] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/145-147.
[47] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/147-150.
[48] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/150-156.
[49] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/156-157.
[50] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/157-158.
[51] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/158-161.
[52] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/161-169.
[53] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/169-170.
[54] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/170-172.
[55] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/172-174.
[56] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/174-175.
[57] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/175-176.
[58] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/176-178.
[59] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/178-179.
[60] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/179-181.
[61] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/181.
[62] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/181-183.
[63] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/183-184.
[64] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/184-186.
[65] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye KAMUSUBilmen Basım ve Yayınevi :3/187-196.