- İsa (as)´nın Zühdü

Adsense kodları


İsa (as)´nın Zühdü

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
derya
Thu 31 December 2009, 08:51 am GMT +0200
İsa (as)´nın Zühdüne Dâir Rivayetlerin Devamı

467. Muhammed b. Seveka şöyle diyor: İsâ b. Meryem: ´İnsanları bırak rahat içerisinde yaşasınlar. Sen kendi nefsinle meşgul ol. Bırak onları. Övgülerini aramadığın gibi, kınamalarını da bekleme. Sen sorumlu tutulduğuna bak´ demiştir."

468. İbn Abbâs (ra) şöyle diyor: "Allah Teâlâ İsâ (as)´ya vahyederek: ´Beni, canını düşündüğün gibi düşün. Yine Beni, kıyamet günün için yegâne zahiren kıl. Bana tevekkül et ki, sana yeteyim. Benden gayrisini dost edinme ki, seni perişan etmeyeyim´ demiştir."

469. Şa´bî diyor ki: "İsâ b. Meryem: ´İhsan sana iyilikte bulunana misliyle mukabele etmen değildir. Fakat esas iyilik, sana kötülük edene iyilik etmendir’ dermiş."

470. Süleyman b. Muğîre, Sâbit´ten şunu rivayet etmiştir: "İsâ (as) bir kardeşini ziyarete gidiyordu. Yolda biriyle karşılaştı ve o zât kardeşinin öldüğünü söyledi. Bunun üzerine Isâ (as) da geri döndü. Kardeşinin kızları İsa´nın kendilerine kadar gelmeyip, yoldan geri döndüğünü duydular ve doğru ona gelerek: ´Ey Allah’ın Rasûlü! Senin bize kadar gelmeyipte geri dönmen, bize babamızın ölümünden daha ağır geldi´ dediler. O da: ´Haydi, gidelim de kabrini bana gösterin´ dedi. Gidip, gösterdiler. Isâ ona seslendi ve o da yaşlı bir halde çıktı: ´Sen falanca kimse değil misin?´ diye sordu.Adam ´evet´ cevabını verdi. İsâ: ´Peki, sen niçin çıkıp geldin? deyince, o da: ´Sesini işittim. Onu sayha zannettim´ dedi. Hanımı bu arada olup biteni görüyor, konuşmaları da işitiyordu. Kadın [İsâ (as)´a dönerek]: ´Seni doğurup besleyen, anaya müjdeler olsun´ dedi. Buna karşılık İsâ (as) da: ´Müjdeler olsun. Allanın kitabım öğretipte, zorba olarak can vermeyen kimseye’ dedi."

471. Hasan (ra) diyor ki: "İsâ b. Meryem (as): ‘Ben dünyayı yüzüstü attım ve üstüne oturdum. Benim ne ölüp gidecek bir evladım ve ne de yıkılıp göçecek bir evim var’ demiş. Teki, kendine bir ev yapmayacak mısın?´ demeleri üzerine, o: ´Öyleyse bana selin ağzına bir ev yapıverin´ diye karşılık vermiş. ´Orada ev durmaz´ diye mukabelede bulunmuşlar. ´Peki kendine bir eş edinmeyecek misin?´ diye sormuşlar. Ona da: ´Ben, ölüp gidecek eşi ne yapayım?´ diye cevap vermiş."

472. Ca´fer b. Cürfâs (Burkan) diyor ki: "İsâ b. Meryem (as): ´Günahın başı dünyayı sevmektir. Kadınlar şeytanın tuzağıdırlar. İçki ise bütün kötülüklerin anahtarıdır´ dermiş."

473. Süfyân (es-Sevrî) (ra) diyor ki: "İsâ b. Meryem (as): ´Dünya sevgisi bütün

günahların temelidir. Pek çok (manevî) hastalık ise mal sevgisindedir.´ demiş. ´Pekâla, bunun ilacı nedir?´ diye sormuşlar. O: ´Sahibi malıyla Övünüp, böbürlenmekten kendini alamaz ki’ demiş. ‘Ya alıkoyarsa?´ demeleri üzerine de: Tine de, işini yoluna koyma çabası, onu Allah´ın zikrinden alıkoyar´ cevabını vermiş."

474. Vehb. b. Münebbih şöyle demiştir: "İsâ b. Meryem (as): ´Allah hakkı için size söyleyeyim ki, gök zenginlerden hâlidir (zenginlere gökte yer yoktur). Devenin iğne deliğinden girip geçmesi, zenginin cennete girmesinden daha kolaydır´ buyurmuştur."

475. Süfyân b. Uyeyne, Hâlid b. Havşeb´in şöyle dediğini işittiğini söylemiştir:

"İsâ b. Meryem (as), havarilerine: ´Krallar, nasıl size hikmeti bıraktılarsa, siz de onlara dünyayı bırakın’ demiş."

476. Vehb b. Münebbih demiştir ki: "(İsa´ya) gökten indirilen sofrada, birkaç parça arpa ekmeği ile birkaç tane balık vardı.

477. İkrime demiştir ki: "Isâ b. Meryem (as), havarilerine: ´Ey Havariler topluluğu! İncilerinizi domuzlara atmayın. Çünkü onlar domuzların işine yaramaz. Hikmeti de istemeyen kimseye vermeyin. Zira hikmet inciden çok daha güzeldir. Onu istemeyen ise domuzdan daha şerirdir´ demiştir."

478. Süfyân (b. Uyeyne) diyor ki: "İsâ b. Meryem âlimlere hitaben: ´Ey yeryüzünün tuzları! Sakın bozulmayın. Çünkü, bir şey bozulduğu vakit, onu tuz düzeltir. Eğer tuz bozulacak olursa, onu hiçbir şey ıslah edemez´ demiştir."

479. Zür´a b. İbrahim şöyle demiştir: "İsâ b. Meryem: ´Hak için size söylüyorum. Nasıl ki, sizden biri deniz dalgaları üzerine ev yapmaya güç yetiremezse, işte dünya da aynen öyledir. Orayı (sanki) temelli kalacakmış siniz gibi bir yer edinmeyin´ demiştir."

480. Meysere´nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Mesîh (as) demiştir ki: ´Allanın seçkin kulları! Eğer, mahlûkât içerisinde, Âdemoğlunun bir nuru olmak istiyorsanız; size zulmedeni bağışlayın. Sizi ziyaret etmeyeni, ziyaret edin. Size iyilikte bulunmayana iyilik edin, size vermeyene siz verin.´"

481. Saîd b. Abdülaziz üstadlarından şöyle bir rivayette bulunmuştur "Isâ (as), havarilerinden birisi ile giderken bir mâni ile karşılaşmış. Bir adam önlerine çıkmış ve: ´Sizlerden her bir diğerine birer tokat atmadıkça, geçmenize müsaade etmeyeceğim´ demiş. Adamı caydırmaya çalışmışlarsa da, direnmiş. (Çaresiz) İsâ (as): ´Bana vurabilirsin´ demiş. Adam da onun suratına bir tokat atmış ve geçmesine müsaade etmiş. Havariye dönerek: ´Sana da bir tokat vurmadıkça, geçirmem´ demiş. Fakat Havârî, buna asla yanaşmamış. Bunun üzerine İsa (as), diğer yanağını uzatmış ve adam ona da bir tokat vurduktan sonra geçip gitmelerine müsaade etmiş. Sonra İsâ (as): Yâ Rabbi! Bu durum, senin rızana uygunsa, beni rızâna kavuştur. Eğer, gazabından ise sen kıskanmaya en lâyık olansın´ diye dua etmiş."

482. Abdullah b. Dînâr el-Behrânî şöyle demiştir: İsâ b. Meryem (as), havarilerine: ´Arpa ekmeği yeyin. Dünyadan emin ve salim olarak ayrılın. Hak için size söylüyorum ki; dünyanın tadı, âhiretin acısıdır. Dünyada açlık, âhirette lezzettir. Allanın hakikî kullan lüks içerisinde yüzmezler. Hak için size söylüyorum ki, en kötünüz, dünyayı seven, onu ameline tercih eden ve eğer güç yetirse, bütün insanları kendisi gibi yapmak isteyen âlimdir´ dermiş."

483. Süfyân´ın şöyle dediği nakledilmiştir: "İsâ b. Meryem (as): ´Ben size öğrenesiniz diye anlatıyorum. Taaccüb edesiniz diye değil´ dermiş. (Kavilerden) Yahya b. Adem rivayetinde ise: ´Ben ise size hiçbirşey anlatmıyorum´ demiştir."

484. Saîd b. Abdüiaziz şöyle demiştir: "Mesih İbnu Meryem (as): ´(Yâ Rabbi! [İşler]) Benim istediğim gibi değil, Senin istediğin gibi. benim dilediğim gibi değil, fakat senin dilediğin gibidir´ dermiş."

485. Saîd b. Abdülaziz: "Duyduğuma göre, İsâ (as)´nın en çok hoşuna giden söz, kendisine ‘Bu miskindir’ denilmesiymiş" demiştir.

486. Yezîd b. Meysere şunu nakletmiş tir: "Havariler, 'Ey Mesîhullah! Allanın beytine bak, ne kadar da güzel´ demişler. O da ´Amin, âmin. Size hak için söylüyorum ki, ehlinin işlediği günahlar yüzünden, Allah Teâlâ, bu mescidde taş üzerinde taş bırakmayıp yok edecektir. Ne altın, ne gümüş ve ne de bu taşlar Allah'ın bir işine yaramaz. Allah’ın en fazla sevdiği şey iyi kalplerdir. Allah yeryüzünü bu kalplerin sahipleriyle imar eder (şenlendirir). Bozuldukları vakitte bu kalplerin sahipleriyle dünyayı harâb eder´ diye karşılık vermiştir."

487. Saîd b. Abdülaziz, İbn Huleys (Yezîd b. Meysere)´den şu rivayette bulunmuştur: "İsâ b. Meryem (as): ´Şeytan dünya ile, hilesi ise malla beraber bulunur. Malın güzel (gözükmesi) nefsin arzularıyla, tam olarak elde edilmesi ise şehvetlerledir´ demiştir,"

488. Muhacir b. Habîb diyor ki: "Mesih İsâ b. Meryem (as) şöyle dermiş: ´Ey Havariler topluluğu! Nefislerinizi helak ederek dünyaya talip olmayın. Dünyadakileri terkederek nefislerinizi (kurtarmaya) bakın. Çıplak geldiniz, çıplak gideceksiniz. Yarının rızkını istemeye bakmayın. Bugün olan, bugüne yeter. Allah´tan rızkınızı günü gününe kılmasını isteyin.´"

489. Cafer b. Burkân´ın şöyle dediği nakledilmiştir: "İsâ b.Meryem (as): ´Ey Allah’ım! Amelimin karşılığında rehin oldum. Benden daha fakir hiç kimse yok (Yâ Rabbi!)´ diye yakarırmış."

490. Ca´fer el-Hûrî (el-Cezerî)´den şu rivayette bulunulmuştur: "İsâ b. Meryem (as): ´Ey Allah’ım! Çirkin gördüğüm şeyleri defedemez, faydasını umduklarımı da elde edemez oldum. İş başkasının elinde, ben ise amelimin mukabilinde rehin kaldım. Benden daha fakir hiç kimse yok (Yâ Rabbi). Düşmanlarımı sevindirip, dostlarımı mahzun etme, başıma gelecek musibeti dinimde kılma. Bana merhamet etmeyecek birisini de bana musallat etme´ diye dua edermiş."

491. Ebû Ma´mer Süfyân´dan şu nakledilmiştir: ‘İsâ b. Meryem (as) (havarilerine): ´Ben, size, ancak amel edesiniz diye öğretiyorum, taaccüp edesiniz diye değil. Ey yeryüzünün tuzları (âlimler), bozulmayın. Zira bir şey bozulduğu vakit sadece tuz ile düzeltilebilir. Tuz ise bozulduğu zaman hiçbir şeyle ıslah olmaz. Siz öğrettiğiniz kimselerden, yalnızca benim sizlerden aldığım mükâfatı alın (yani âhiret sevabı ile yetinin, dünyevî karşılık istemeyin).´ diye öğütlemiştir."

492. Müslim b. Ebû´l-Ca´d şöyle demiştir: "Salih (as)´in kavmi içerisinde onlara eziyet eden birisi vardı. Kavminden (bir grup) Salih (as)´a gelerek: ´Ey. Allah´ın peygamberi! Şu (adama) bir beddua etsen´ dediler. O da: ´Gidin! Siz ona yetersiniz´ cevabını verdi. Adam, her gün odun toplamaya giderdi. O gün de yanında iki ekmekle odun toplamaya çıkmıştı. Ekmeğin birini yemiş, diğerini de sadaka olarak vermişti. Odununu topladı ve sağ salim odunlarıyla beraber geri döndü. Kavmi, doğru Salih (as)´e gelerek: ´Adam sağ salim, başına hiçbir iş gelmeden geri döndü´ dediler. Salih (as), adamı çağırtıp: ´Bugün ne yaptın?´ diye sordu. Adam: ´Bugün oduna çıktığımda, yanımda iki ekmek parçası vardı. Birini sadaka olarak verdim, diğerini de yedim´ dedi. Salih (as): ´Çöz şu odunlarını´ dedi. Adam da hemen çözdü. Bir de baktılar ki, siyah bir yılan, odunlardan birini ısırmış olduğu halde duruyor. Bunun üzerine Salih (as): Vermiş olduğu sadakayla bunu defetti´ demiş."

493. Abdullah b. Bekir el-Müzenî, babasından Lokman (as)´ın şu sözünü işittiğini haber vermiştir: "Ana babanın evladını dövmesi, tarlayı gübrelemesi gibidir,"

495. Katâde (aynı haberi) Mûsâ Esvârî´den de işittiğini kaydederek, onun şöyle dediğini naklediyor: "Allah Teâlâ, İsrâîloğullarından bir peygambere şunu vahyetmiştir: ´Âdemoğullarının hepsi günahkârdır. Günahkârların en hayırlısı ise çok tövbe edendir.´"

496. Sabit el-Benânî şöyle demiştir: "Bir zât, yetmiş sene ibadet etti. Dualarında: ´Yâ Rabbi! Beni amelimle kurtar´ derdi. Öldü ve cennete koyuldu. Orada yetmiş sene kaldı. Bu müddetin sonunda ona: ´Oradan çık. Yetmiş senelik amelin (cevabını) aldın' denildi. Adam, dünyada yaptıkları içerisinde gönlünce en fazla itimad edebileceği bir şey aradı. Ve Allah´a dua etmekten, O´na yönelmekten daha sağlam bir şey bulamadı. Ve başladı ´Yâ Rabbi! Ben dünyada iken, Senin zorlukları giderdiğini duydum. Bugün benim şu sıkıntımı gider (Yâ Rabbi!)´ diye dua etmeye. Bunun üzerine cennette kalmasına müsaade edildi."

497. Vehb b. Münebbih şöyle demiştir: "Bize nakledildiğine göre Allah teâlâ: ´Kulum bana itaat ettiği müddetçe, ben onun geçimini tekeffül ederim. İstemeden ona veririm. Dua etmeden icabet ederim, iyiliğine olanı, ben ondan daha iyi bilirim´ demiştir."

498. Ca´fer, Mâlik b. Dinar´ın şöyle dediğini haber vermiştir: "Allah Teâlâ: ´Kullarıma azâb etmek istiyorum. Kur´ân okuyanları, mescidleri imar eden, oralarda ibadet edenleri ve İslâm çocuklarını görünce, gazabım sükûnete kavuşuyor, azabımı çeviriyorum´ demiştir."

499. Vehb b. Münebbih şöyle demiştir: "Bana söylenildiğine göre, sizden öncekiler içerisinde bir adam varmış. Bir müddet Allah'a ibadet etmiş ve Allah´tan bir ihtiyacım (karşılamasını) istemiş. Her Cumartesi on bir adet hurma yemek suretiyle, yetmiş Cumartesi Allah için oruç tutmuş. Sonra yine Allah´tan bir ihtiyacım (gidermesini) istemiş. Fakat, Allah vermemiş. Bir müddet geçipte Allah istediğini vermeyince kendi kendine düşünmüş ve: ´Bundan önce de istedin. Eğer senden bir hayır olsaydı, istediğin verilirdi. (Demek ki) sende hiçbir hayır yok´ demiş. O anda bir melek inmiş ve: ´Ey Ademoğlu! Nefsini kınadığın şu an, senin ibadetlerinden çok daha hayırlıdır. Allah istediğini verdi´ demiştir."

500. Vehb b. Münebbih´in şöyle dediği nakledilmiştir: "Bir adam, rahiplerden birisine gelmiş ve: ´Ey rahip! Ölümü nasıl anıyorsun?´ diye sormuş. Rahip: ´Her adım atışımda, kendimi ölmüş farz ediyorum´ diye cevap vermiş. Adam: ´Peki, Allah´ın zâtı için ne yapıyorsun?´ diye sormuş. Rahip: ´Cennet ve Cehennemi duyup ta, ondan sonra bir an olsun namazdan geri duran hiç kimse görmedim´ demiş. Adam: ´Ben namazda kıyama duruyorum ve o kadar ağlıyorum ki, neredeyse göz yaşlarımdan bakla yetişiyor´ demiş. Rahip ona: ´Günahını itiraf ederek Allah’ın huzuruna gelmen,senin için, amelin dellallığını yaparak ağlamandan daha hayırlıdır. Zira. amelini açığa vuranın namazı (duası) makbul olmaz´ diye mukabelede bulunmuş. Adam: ´Öyleyse bana ne tavsiye edersin?´ diye sor muş. Rahip: ´Sana dünyada zâhid olmanı ve dünya ehliyle çekilmemeni tavsiye ederim. Yine sana an gibi olmam tavsiye ederim; eğer yerse temiz yer, bırakırsa temiz bırakır, bir daim üstüne konsa, onu kırmaz. Sana bir köpeğin sahiplerine bağlılığı gibi, Allah´a bağlanmanı tavsiye ederim. Sahipleri onu aç bıraksa da, kovsa da o yine onları korur ve onlara bağlı kalır´ diye tavsiyelerde bulunmuştur."

501. Mâlik b. el-Hâris şöyle demiştir: "Allah Teâlâ demiştir ki: Beni zikretmek, kimi Benden bir şey istemekten alıkoyarsa, ona isteyenlere verdiğimden daha fazlasını veririm.[52]

502. Seleme b. Ebû´l-Ca´d´ın şöyle dediği nakledilmiştir: "Bir kadın çocuğu ile beraber yola çıkmış. Yanında da bir parça ekmek varmış. (Yolda giderken) bir kurt gelmiş ve çocuğunu kapıp gitmiş. Kadın kurdun peşine düşmüş. Bu arada ekmeğini kendisinden bir şeyler isteyen bir dilenciye vermiş. (Çok geçmeden) kurt çocuğu getirip, kadına geri vermiş."

503. Ebû Sinan şöyle demiştir: "Allah Teâlâ: ´Ey dünya! Mü´min kuluma acı da, ona sabretsin. Benim için ona tatlı (gözükme ki) onu fitneye düşürmeyesin. Ey Ademoğlu! Kendini tamamen benim ibadetime ver ki, gönlünü zenginlikle doldurayım, fakirliğini gidereyim. Eğer bunu yapmazsan, kalbine meşgale verir, fakirliğini de gidermem´ demiştir."

504. Hâlid b. Sabit er-Rib´î şöyle demiştir: "Nakledildiğine göre İsrâîloğulları içerisinde bir genç varmış. Bu genç kitap okumuş, âlim bir zatmış. (Fakat aynı zamanda) sevilmeyen de birisiymiş. Çünkü ilmi ve bilgiyi mevki elde etmek, mal kazanmak için edinmiş. Birtakım bid´atler uydurarak, istediği makama erişip, arzuladığı malı kazanmış. Yaşlanıncaya kadar bu vaziyette kalmış. Bir gece yatağında yatarken düşünmeye başlamış. ´Farz et ki, bu insanlar, uydurduklarımı bilmiyor. Peki Allah da mı bilmiyor? Ecelim de yaklaştı. Tövbe etsem bari demiş. Tövbesinde o kadar azimliymiş ki, çenesini delip, oradan bir zincir geçirerek, kendisini mescidin direklerinden birisine asmış. Ve: ´Allah tövbem hususunda bir şey indirinceye kadar veya ölünceye kadar buradan ayrılmayacağım’ demiş. İsrâîloğulları arasında (birisine) vahiy (gelmesi) garip karşılanmazdı. Allah Teâlâ, peygamberlerinden birine vahyederek, ona: ´Şayet, sen benimle kendi aranda bir günah irtikâb et-tiysen, Ben sonuna kadar onu bağışladım. Fakat kullarımdan saptırdıkların ve öylece ölüp te cehenneme koyduklarım için, seni asla bağışlamam´ buyurmuş." (Kavilerden) Avf (bu gence) "Berberiyyâ" denildiğini söylemiştir.

505. Ömer b. Abdurrahman, Vehb b. Münebbih´in şöyle dediğini haber vermiştir: "İsrâîloğullarından bir kadın, bir sudan geçti ve orada yıkandı. Sonra da kalktı, orada namaz kılmaya başladı. Altmış veya yetmiş sene, ne çekildi, ne yedi ve ne de içti. Sonunda arındı. Namazdan çıktı. Kendisine: ´Nasıldın?´ diye sorulduğunda: ´Sabaha çıktığımda, akşamlayamayayım; akşama erdiğimde de, sabahlamayayım, derdim cevabını verdi."

506. Ömer b. Abdurrahman, Vehb b. Münebbih´in şöyle dediğini haber vermiştir: "İsrâîloğulları âlimlerinden biri, kendisinden daha âlim birine gelmiş ve: ´Ne yiyeyim?´ diye sormuş. O da: ´Açlığını teskin edecek bir şeyler ye´ diye cevap vermiş. Bunun üzerine: ´(Peki) ne giyeyim?´ diye sormuş. Alim: ´Avret mahallini kapatacak bir şeyler veya Mesih´in elbisesini giy´ diye cevap vermiş. [Râvîlerden İbrahim Ebû Muhammed burada tereddüt etmiştir.] (Bu sefer) ´Ne bina edeyim?´ diye sormuş. Alim: ´Seni güneşten ve rüzgardan koruyacak bir şey´ diye karşılık vermiş. Adam: ´Ne kadar güleyim?´ deyince, âlim: ´Yüzün gevşeyecek kadar´ demiş. Adam: ´Ne kadar ağlayayım?´ diye sorunca da, âlim: ´Allah korkusundan dolayı ağlamaktan usanma´ diye cevap vermiş. Adam: ´Hangi amelimi açığa vurayım?´ demiş. Âlim: ´Harîs olan birinin uyacağı, insanların senin aleyhindeki sözlerini doğru çıkarmayacak kadarını´ demiş. Adam: ´Hangi amellerimi gizleyeyim?´ diye sorunca, âlim: ´Senin iyi amel etmediğin zannım verecek olanları´ diye cevap vermiş.

507. Ömer b. Abdurrahman, Vehb b. Münebbih´in şöyle dediğini haber vermiştir: "İsrâîloğullarından bir âbid kendini iyice ibadete verdi ve yeryüzünde dolaşmaya başladı. Öyle ki, vahşi hayvanlarla beraber geziyordu. Kılları o kadar uzamıştı ki fercini kapatıyordu. Ondan başka mirasçısı bulunmayan bir yakını öldü. Kendisine haber vermeden malına dokunmayı iyi görmediler ve oturup onu beklemeye başladılar. Adam ise onları görür görmez kaçıyordu. Adamın birisi: ´Bana bir şeyler verirseniz onun haberini size getiririm´ dedi. Onlar da istediğini verdiler. Adam onu beklemeye başladı. Onu görür görmez karşısına dikildi ve elbiselerini çıkarttı. Adam onu görünce durdu ve gözlerini kapattı. Öbür adam: ´Müsaade et, sana yaklaşayım´ dedi. ´Peki yaklaşabilirsin´ diye mukabelede bulundu. Adam ona: ´Falanca (yakının) öldü. Geriye malı kaldı. Senden başka da vâris bırakmadı. İnsanlar da sana haber vermeden mala el sürmeyi hoş görmediler’ dedi. Âbid: ´Öleli ne kadar oldu?´ diye sordu. Adam: ´Şu kadar´ diye cevap verdi. Abid: ´Ben sizden ayrılalı ne kadar oldu?´ diye sordu. Adam: ´Şu kadar zaman oldu´ dedi. Âbid: ´(Öyleyse) ben ondan şu kadar evvel ölmüşüm´ dedi ve dönüp gitti."

508. Mâlik b. Dinar´ın şöyle dediği nakledilmiştir: "Duyduğuma göre İsrâîloğullarına: ´Dillerinizle dua ediyorsunuz ama kalpleriniz benden uzak, ruhbanlığınız boşunadır´ denilmiştir."

509. Ebû´l-Muğîre, üstadlarından bazılarının kendilerine şunu naklettiklerini haber vermiştir: "Süleyman b. Abdülmelik Şam mescidine girmiş ve orada üzeri yazılı bir taş görmüş. Bunun üzerine: ´Bu nedir?´ diye sormuş. (Oradakiler): ´Bilemiyoruz´ demişler. (Bazıları): ´Ey mü´minlerin emîri! Vehb b. Münebbih´e birisini gönderip, çağırın. Çünkü o, bütün kitapları okuyabiliyor´ demişler. (Halîfe) birisini gönderip (Vehb´i) çağırtmış. Vehb yazıyı tanımış ve okumuş, üzerinde: ´Ey Ademoğlu! Şayet ölümüne ne kadar kaldığını bilmiş olsan, bütün arzularından soğursun. Sen ancak, ayaklarının kayıp, sevgilinin seni teslim ettiği, yakınlarının sana veda ettiği zaman pişman olursun. (O zaman) sen, ne ailene geri dönebilecek ve ne de amelini arttırabileceksin. Öyleyse, hasret ve pişmanlıktan önce kıyamet günü için çalış.

510. Mâlik b. Dînâr şöyle demiştir: "Bir bayram günü, İsrâîloğulları mescitlerine girdiler. Genç bir delikanlı mescidin kapısında, dış tarafta, ayakta durdu ve ağlamaya başladı. Yüksek sesle ağlıyor ve nefsini kınıyordu: ´Benim gibi birisi, sizinle giremez. Ben falan, falan işleri yaptım´ diyordu. (Nihayet) Peygamberlerinden birinin diliyle: ´(Bu genç) falanca kişi sıddîklerdendir´diye yazıldı."

511. Vehb K Münebbih´ten, mukaddes kitaplardan bazısında şu söze rastladığı rivayet edilmiştir: "Allah Teâlâ: ´Kim fakirlerin malından yardım umarsa, sonunda onu fakrü zarurete duçar ederim. Zayıfların gücüyle inşa edilen her binanın sonunu harap kılarım´ demiştir."

512. Abdullah b. Vehb´ten şu rivayet edilmiştir [Râvî, Abdullah´ın bu haberi babasından nakletmiş olduğunu söylüyor. Ebû Muhammed ise (bu hususta) tereddüt etmiştir]: "İsrâîloğullarından âbid bir zât, bir havrada ibadet ediyordu. Bu zâtın kötülüklerden uzaklaştığını görünce (serkeş bazı kimseler): ´Şunun bir yolunu bulsak ta (ibadete çekildiği yerden) indirebilsek´ dediler. Bunun üzerine sapık bir adamın karışma giderek, âbide musallat olmasını istediler. Kadın, karanlık ve yağışlı bir gece oraya geldi ve: ´Ey Allanın kulu! Beni içeri alır mısın?´ dedi. Âbid ayakta namaz kılıyordu. Lambası da yanmaktaydı. Kadına iltifat etmedi. Kadın: ´Ey Allanın kulu! yağmur yağıyor. (Hava) karanlık. Beni içeriye al dedi. Ve içeriye girinceye kadar bu şekilde devam etti. İçeri girdi ve uzanıp yattı. Adam, ayakta namaz kılıyordu. Kadın iki tarafa dönmeye ve vücudunun güzelliklerini adama göstermeye başladı. Sonunda adamın nefsi uyandı. Bunun üzerine (kendi kendine): ´Hayır. Allah’a yemin olsun ki, bakayım ateşe tahammül edebiliyor musun?´ dedi ve yanmakta olan lambaya yaklaştı. Parmağını lambaya koydu ve yaktı. Sonra namaz kıldığı yere geri döndü. Bir müddet sonra, nefsi yine onu tahrik etti. Adam tekrar lambanın yanma gitti ve diğer parmağını da yaktı. Arkasından namaz kıldığı yere çekildi. Nefsi yine uyandı. O, lambaya gidip gelmeye ve parmaklarım teker teker yakmaya devam etti. Nihayet bütün parmaklan yandı. Kadın bu arada ona bakıyor ve olup bitenleri seyrediyordu. Sonun da (dayanamayıp) bir çığlık attı ve öldü. Sabahleyin (serkeşler) kadının ne yaptığım görmek için koşup geldiler. Bir de baktılar ki, kadın ölmüş. Başladılar adama ´Ey Allanın düşmanı! Ey riyakâr! Kadına tecavüz ettin, sonra da onu öldürdün, değil mi? demeye. Abidi alıp krallarına götürdüler ve aleyhinde şahitlik ettiler. Kral, âbidin idamına hükmetti. Âbid, iki rekat namaz kılmak istedi ve kıldı. Sonra dua ederek: "Yâ Rabbi! Biliyorum ki Sen, beni yapmadığım bir şeyden dolayı muaheze etmezsin. Fakat,kendimden sonraki âlimlere utanç vesilesi olmak istemiyorum´ dedi. Bunun üzerine Allah kadının canını geri verdi ve kadın: ´Ellerine bakın´ dedi ve gerisin geriye öldü."

513. Vehb b. Münebbih´ten şu nakledilmiştir: "´Bir köyün civarında eylenen seyyahlardan birisi de (yukarıdaki) hâdisenin benzerini nakletti. Fakat o şöyle dedi: "Kadın onlara: ´Adamın ellerinin yandığını görünce, olduğum yere baygın düştüm. (Şimdi buradan) dağıldım. (Bundan böyle) sağ kaldığım müddetçe, sizinle arkadaşlık edecek değilim dedi ve dağlarda seyyâhlığa başladı."

514. Vehb´den şu rivayet edilmiştir: "Bir seyyah ve yamağı, yol üzerinde avını bekleyen bir arslanla karşılaşmışlar. Yamak: ´Arslan! Arslan!´ demeye başlamış. Seyyah, ona aldırış etmeksizin yoluna devam etmiş. Arslanın yanma kadar gelmişler. Arslan, ayağa kalkmış ve yoldan kenara çekilmiş. Geçtikten sonra yamak, büyüğüne: ´Ben seni arslana karşı uyardım (fakat sen aldırış etmedin)´ demiş. Seyyah da ona: ´Sen beni, Allah´tan başkasından korkar mı zannettin? Vahşi hayvanların beni parçalaması benim için, Allah´ın kendisinden başka bir varlıktan korktuğumu bilmesinden daha iyidir´ cevabını vermiş."

515. Vehb b. Münebbih´ten şöyle dediği nakledilmiştir: "Bir seyyah ile yamağı varmış. Yiyecekleri her üç günde bir gelirmiş. Bir gün bakmışlar ki, birisinin yiyeceği gelmemiş. Büyüğü yamağına: ´Birimiz bir hatâ yaptı ve bu da rızkımıza mâni oldu. Düşün bakalım. Sen ne yaptın?´ demiş. Yamak: ´Bir şey yapmadım´ cevabını vermiş. Fakat, bilâhare her şeyi hatırlamış ve: ´Evet, bir gün kapıya bir dilenci gelmişti, ben de kapıyı yüzüne kapatmıştım´ demiş. Büyüğü: ´Yemeğimiz bundan dolayı gelmemiş işte´ demiş. Allah´a istiğfarda bulunduktan sonra, daha evvel olduğu gibi rızıkları gelmeye başlamış.

516. Vehb b. Münebbih şunu rivayet etmiştir: "Bir seyyah, bir köye girdi. Baktı ki, köyün ileri gelenlerinden biri ölmüş. Hemen oradan çıktı ve: ´Bu zalimi gömmem´ dedi. Sonra hafif bir uyku uyudu. Yanına bir adam geldi ve: ´Ey Adam! Allah’ın rahmetinde herhangi bir şeye sahip misin?´ diye sordu. Seyyah: ´Hayır´ dedi. Adam üç kere sorusunu tekrarladı, her seferinde de ´Hayır´ cevabını aldı ve: ´Peki, onun bu sızısından (ölüm sancısından) dolayı r e olduğunu (Cenâb-ı Hakk´ın ne irâde ettiğini) biliyor musun?´ dedi."

517. Yine Vehb b. Münebbih şunu nakletmiştir: "Bir seyyah ve bir de yamağı varmış. Bir gün seyyah, yamağına: ´Falanca köye git ve bana bir kefen al. Zira, benim ecelim yaklaştı, haydi, acele et! demiş. Yamak köye gelmiş. Bakmış ki köyün eşrafından birisi ölmüş, halk da kabri başında toplanmışlar. Pek tabiî ki, dükkanlarını da kapatmışlar. Yamak istediklerini hemen alamamış. Nihayet halk geri gelmiş ve o da kefen ve kokuyu satın alarak arkadaşının yanma geri dönmüş. Bakmış ki, arkadaşı ölmüş, hayvanlar da yüzünü yeyip parçalamışlar. Başlamış dövünüp, hayıflanmaya bu arada da: ´Falanca zâlim, kefenlendi, kokulanıp defnedildi. Falancanın ise suratı yenilip, parçalandı´ diyormuş. Bunun üzerine ona: ´Falanca zâlimin bir tek iyiliği vardı. Allah onu, âhirette hiç nasibi olmayacak şekilde dünyadan çıkarmak istedi. Filanca seyyah ise, küçük bir hatâ yapmıştı da, Allah onu dünyadan, bunun acısını duyurmadan çıkardı´ denilmiştir."

518. Vehb b. Münebbih, şu haberi hikaye etmiştir: "Bir seyyah vardı. Beraberinde bir de melek gönderildi ve meleğe, seyyah nasıl davranırsa, öyle davranması emredildi. Bir vadiden geçerken, bir leşle karşılaştılar. Seyyah leşin kokusunu duymamak için elbisesiyle burnunu kapadı. Melek de aynısını yaptı. Seyyah ona: ´Niçin böyle yaptın?´ diye sordu. O da: ´Sen ne yaparsan, aynısını yapmakla emrolundum´ dedi. Seyyah: ´Benim duyduğum kokuyu sen de duydun mu?´ diye sordu. Melek: ´Hayır, bana kâfirin kokusundan başka bir şey eziyet vermez´ dedi."

519. Vehb b. Münebbih şöyle demiştir: "Beytül-Makdis civarında bir adam, iki de oğlu vardı. Çocukları bulûğa erdiler ve kadınlarla oynaşmaya başladılar. Adam onların bu haline karşı çıkmadı. (Bunun üzerine Cenâb-ı Hak): ´İzzetime yemin olsun ki! Ahdim olsun, onların üçünü de bir günde öldüreceğim. Sonra da ailesini fakrü zarurete duçar edeceğim´ dedi."

520. Yine Vehb b. Münebbih şunu anlatmıştır: "Allah lanet edesice İblîs, bir seyyaha geldi ve onu azdırmak istedi. Bir türlü başaramadı. Bunun üzerine ona: ´Ben, seninle dost olmak istiyorum´ dedi. Seyyah: ´Benim senin dostluğuna ihtiyacım yok´ cevabını verdi. İblîs: ´Öyleyse, bana ne istersen sor, sana haber vereyim´ dedi. Seyyah: ´İnsanları ne ile fitneye düşürüyorsun?´ diye sordu. İblîs: ´İnsanların aceleci olanlarına bakar, çocukların topla oynadıkları gibi onlarla oynarız´ dedi."

521. Vehb b. Münebbih şunu nakletmiştir: "İsrailoğullarının âlimlerinden birisi şöyle dermiş: ´Meyva toplayanın geride bıraktığı bir yemiş, ekin biçenin ardında kalan bir başak gibi oldum.

522. Vehb b. Münebbih: "İsrâîloğulları içerisinde fâsık âlimler türemişti. Siz de daha da çoğalacak" demiştir.

523. Akîl b. Müdrik es-Sülemî şöyle demiştir "Allah Teâlâ, İsrâîloğullarının peygamberlerinden birine şöyle vahyetmiştir: ´Kavmine söyle; düşmanlarımın
ne yemeğini yesinler ve ne de içeceğini içsinler. Kendilerini onlara benzetmesinler de. Aksi takdirde, onlar da tıpkı düşmanlarım gibi, benim hasmım olurlar."

524. Mâlik b. Dînâr şöyle demiştir: "İsrâîloğulları âlimlerinden birisi, evine kadın ve erkekleri doldurur, onlara va´zu nasihatta bulunarak, Allah´ın (âsi toplumları azaba duçar ettiği azametli) günlerini hatırlatarak onları ikaz ederdi. Bir gün, çocuklarından birisinin kadınlara kaş göz işareti ettiğini fark etti. Ve: ´Ağır ol evladım! Ağır ol evladım! ( yapma!)´ dedi. Sedirden düştü ve şah damarı koptu, karısı da çocuk düşürdü (yani sağlıklı bir doğum yapamadı). Çocukları da ordudayken öldürüldü. Bunun üzerine Allah Teâlâ, peygamberlerine vahyederek: ´Falanca âlime (şu sözümü) haber ver: ´Ben senin neslinden ebediyen sâdık birisini çıkarmayacağım. Yalnızca sana ´Ağır ol evladım! Ağır ol evladım!´ dediğin için bana olan bu kızgınlığın ne?...´ dedi.[53]

525. Mâlik b. Dînâr, Tevrat´ta: "Kimin günahlarla haşir neşir olan bir komşusu var da, onu bundan men etmiyorsa, günahında ona ortaktır?" yazdığını söylemiştir.

526. Mâlik b. Enes şöyle demiştir: "Bana anlatıldığına göre, Isrâîloğullarından bir grup, gündüzleri oruç tutarlarmış. Akşam olup ta, sofralar kurulunca, sırayla içlerinden birisi kalkar: ´Çok yemeyin! Çok içersiniz, sonuç olarak da çok uyursunuz´ diye ikaz edermiş."

527. Vehb b. Münebbih, Ermiyâ´nın şöyle dediğini nakletmiştir: "Yâ Rabbi! Kulun Davud´u seçtin ve o senin için bir mescid inşa etti. İşinde gücünde yaşayıp duruyordu. Nihayet evlenecek çağa gelince taraftarlarından bir grup ona musallat oldu ve ona: ´Şayet sana "güneşin bir lavı rüzgara yüklendi, yarın azab olunacak" dense veya "gökyüzünün ne kadar kapısı vardır?", "Allah´ın hazineleri ne kadardır?", "Denizler ne kadar yerden kaynamaktadır?" denilse ya da "Deniz sana gelip, karadan davacı olarak, ´Dalgalarım çoğaldı,kaynaklarım arttı, karaya taşmak istiyorum´ dese, kara da (buna mukabil) ´Ağaçlarım, dağlarım çoğaldı, nehirlerim artıp, vahşi hayvanlarım bollaştı, ben de denizi istilâ etmek istiyorum´" dese, hangi birisi için nasıl hüküm verirsin?´ dediler."[54]

528. Bişr b. el-Hâris şöyle demiştir: "Ahmed b. Hanbel, körüğe girdi ve kıpkırmızı altın gibi çıktı." (Râvîlerden) Ali b. Haşrem diyor ki: "Bişr´in bu sözü Ahmed b. Hanbel´in kulağına gittiği vakit, o: ´Yaptığımızla, Bişr’i razı eden Allah´a hamdolsun´" demiştir.

529. Muhammed b. Cahhâde, Lokman (as)´ın şu sözünü nakletmiştir: "İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o vakit hikmetli bir göz bulunamayacak."

530. Süfyân, kendisine haber veren birisinden şunu nakletmiştir: "Lokman el-Hakîm oğluna: ´Ey oğlum! Dünya derin bir denizdir. Orada pek çok insan boğulmuştur. Gemin, Allah korkusu olsun. Geminin içi ise, Allah´a iman olsun. Yelkenleri de, Allah´a tevekkül etmek olsun. Kurtulabileceğini zannetmiyorum, ama belki kurtulursun´ demiştir."

531. Hasan, Lokman (as)´ın oğluna: "Yavrum! Kaya da taşıdım, demir de. Fakat, kötü komşudan daha ağırım görmedim" dediğini haber vermiştir.

532. Ebû´l-Celed´den şöyle dediği nakledilmiştir: "Hikmet´te şunu okudum: ´Kimin gönlünde bir vaizi olursa, Allah tarafından bir koruyucusu olur. Kim gönlünden insanlara insaflı davranırsa, Allah onun izzetini arttırır. Allah´a itaatte zillet, ma´siyetle izzetten daha iyidir."´

533. Hâlid b. Yezîd b. Sabîh, babasından naklen şu rivayet etmiştir: "Hikmetli bir sözde şöyle deniliyor: ´Ey Ademoğlu! Benim rızâmı arıyorsan, iki şeyde bulabilirsin: bildiğin hayrı yaparsın, bildiğin fenalığı da terk edersin."

534. Muhammed b. Vâsi´, Lokman (as)´ın oğluna: "Yavrum! Kalbin kötü olduğu halde, insanlara Allah´tan korkuyormuş gibi görünme" dediğini haber vermiştir.

535. Avf, Lokman (as)´ın oğluna: "Yavrum! Mü´minin iki kalbi vardır. Birisiyle umar, diğeri ile korkar" dediğini nakletmiştir.

536. Abdullah b. Dînâr, Lokman (as)´ın oğluna şöyle tavsiye ettiğini haber vermiştir: "Yavrum! Allah’ın karşısında, nefsini, mutlak O´na muhtaç bir mertebeye indir. Fakat O´nun sana hiç ihtiyacı olmadığını bil. Yavrum! İnsanların övgüsünü değil, kınamalarını yazan (hatırında tutan) birisi ol. Kendisi sıkıntıda, fakat insanlar ondan rahat (ve emin) olan bir kişi ol."

537. Serî b. Yahya, Lokman (as)´ın oğluna: "Yavrum! Hikmet, miskinleri, kralların yerine oturtur" dediğini nakletmiştir.

538. Eyyûb, Ebû Kılâbe´nin kitabından şu haberi rivayet etmiştir: "Lokman (as)´a: ´En âlim insan kimdir?´ diye soruldu. O: ´İnsanların bilgisiyle kendi ilmini artıran´ dedi. ´En zengin insan kimdir?´ diye soruldu. O: ´Kendisine verilene razı olandır´ cevabım verdi. ´İnsanların en hayırlısı kimdir?´ diye sorulunca da, ´Zengin olan mü´min´ diye karşılık verdi. Oradakiler: ´Mal zenginliğini mi kastediyorsun?´ deyince, ´Hayır, ilim zenginliğini kastediyorum. Eğer insanlar ilme muhtaç olurlarsa onu, onda bulabilirler. Yok eğer ihtiyaçları olmaz, o, ilmiyle kendisini başkalarından müstağni kılar´ dedi."

539. Ebû´l-Hakem şöyle demiştir: "Lokman (as)´a: ´Sahibi oldu¬ğun hikmet nedir?´ diye soruldu. O: ´Kendi kendime yeterli olabildiğimi (başkasına) sormam. Beni ilgilendirmeyen şeyi de üstüme vazife edinmem´ diye cevap verdi."

540. Rebf b. Enes, hikmetli bir sözde: "İyi amel, sahibini tökezlediği vakit kaldırır" dendiğini haber vermiştir.

541. Muaviye b. Kurra, Lokman (as)´ın oğluna: "Yavrum! Allah’ın sâlih kulları ile beraber ol. Zira, onların güzel amellerinden hayır elde edersin. Belki, onlara bir rahmet iner de, onlarla beraber sana da erişir. Yavrum! Kötü kimselerle düşüp kalkma. Zira onlarla beraber olmaktan bir hayır kazanamazsın. Başlarına bir musibet gelir de, onlarla beraber sana da isabet eder." diye tavsiyede bulunduğunu nakletmiştir.

542. Ebû Habîb es-Sulemî, Hikmet´te şunu okuduğunu söylemiştir: "Dilenci, konuşmasını tamamlayıncaya kadar sus. Sonra, onu rahmetle geri çevir. Yetime karşı müşfik bir baba gibi ol. Zulme uğrayanlara da, yardım elini uzat. Umulur ki böylece, Allah´ın arzında onun halîfesi olursun."

543. İbn Ebî Necîh, babasından Lokman (as)´ın şu sözünü nakletmiştir: "Sükût hikmettir. (Fakat) onu başaran da çok azdır."

544. Tâvûs, kendilerine -âmâ olan- Necîh´in şunu söylediğini nakletmiştir: "Allah´tan korkan ve o haliyle konuşan bir kimse, Allah´tan korkan ve fakat susan bir kimseden daha hayırlıdır."

545. Hişâna b. Urve, babasından Hikmet´te şöyle yazdığım naklediyor: "Hâine, hıyanetinden dolayı hainlik etme, bu sana yeter."

546. Yezîd b. Meysere şöyle demiştir: "Allah Teâlâ: ´Ey benim için şehvetini terkeden, rızam için gençliğini tüketen genç! Benim katımda sen, bazı meleklerim gibisin demiştir."

547. Katâde, "Tevrat´ta: ´Ey Âdemoğlu! Dilinle beni zikrediyorsun, fakat, beni unutuyorsun! Bana duâ ediyor, fakat benden kaçıyorsun! Ben seni rızıklandırıyorum, sen başkasına kulluk ediyorsun´ diye yazılı" olduğunu söylemiştir.[55]

548. Avf b. Abdullah, Lokman (as)´ın oğluna şöyle dediğini nakletmiş tir: ´"(Yavrum!) Mekrinden emin olmayacak şekilde, Allah´a karşı ümid içerisinde ol. Rahmetinden ümidini kesmeyecek şekilde ondan kork.´ Oğlu: ´Babacığım! Buna nasıl güç yetirebilirim? Benim yalnızca bir tek kalbim var´ dedi. Lokman (as): ´Mü´minin iki kalbi vardır. Birisi ile umar, diğeri ile korkar.´" cevabını verdi.

549. Basra âlimlerinden, Abdurrezzâk Ebû Osman, Lokman (as)´ın oğluna: "Yavrum! Câhilin sevgisine rağbet etme; seni, kendi yaptıklarından hoşnut oluyorsun zanneder. Hikmet sahibi kimse¬nin kızmasından dolayı da, küçüklük duyma; sana iltifat etmez." diye tavsiyede bulunduğunu söylemiştir.[56]

550. Abdullah b. Dinar şunu haber vermiştir: "Lokman (as), bir seferden dönüyordu. Yolda kendisini kölesi karşıladı. Lokman: ´Babam ne âlemde?´ diye sordu. Köle: ´Öldü!´ cevabını verdi. Lokman: ´Elhamdülillah, işime mâlik oldum´ dedi. Sonra: ´Annem ne haldedir?´ diye sordu. Köle, ´O da ´öldü!´ diye karşılık verdi. Lokman´Kederim gitti´ dedi. Bu sefer ´Karım ne âlemde?´ diye sordu. Köle: ´O da öldü´ diye cevap verdi. Lokman: Yatağını yenile´ dedi. ´Peki, kız kardeşim ne durumdadır?´ diye sordu. Köle: ´O dahi öldü´ dedi. Lokman: ´Irzım korundu´ dedi. ‘Ya kardeşim ne yapıyor?´ deyince köle: ´O da öldü´ diye cevap verdi. (O zaman) Lokman: ´Sırtım koptu (dayanağım gitti)´ dedi."

551. Ubeydullah b. Ömer b. Abdulvehhâb b. Muhammed el-Mekkî, Lokman (as)´ın oğluna: "Yavrum! Alim kimselerle beraber ol ve onlara yanaş. Zira, Allah Teâlâ, yağmurla toprağı canlandırdığı gibi, hikmet nuruyla da kalpleri canlandırır" dediğini haber vermiştir.