- İntisab (bağlılık) Etmenin Gerekliliği

Adsense kodları


İntisab (bağlılık) Etmenin Gerekliliği

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
GizEmLi_yAzaR
Tue 11 December 2007, 03:35 am GMT +0200
Mürşid-i Kamile İntisabın Gerekliliği:


      Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:    "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun." (Tevbe; 119)
Sadıklarla beraber olmak nefsin temizlenmesi ve güzel sıfatlarla bezenmesidir. Bu sayede takvada muvaffak olmak mümkündür. Bunu başarabilmek için de bir mürşid-i kâmile intisab etmek ve onların sohbetlerinde bulunmak şarttır. Çünkü sadıklarla beraberlik cismani olarak sohbetle, ruhani (manevi) beraberlik ise râbıta ile olur.
Sadıklarla beraber olmanın ve bir mürşid-i kâmile intisab etmenin faydası ve tesiri; hem ameli olarak zahire iktida etmesiyle, hem de ruhi olarak kendisine tesir etmesiyle meydana gelmektedir.

     Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ashab-ı kiramı, âdâb-ı ders ve âdâb-ı nefs olmak üzere iki şekilde terbiye etmişlerdir. Allah-u Zülcelal Habibini bu iki âdâb ile âdâblandırmıştır. O da ashabını böylece âdâblandırmıştır.
Âdâb-ı ders; zâhirî olarak yapılan bütün ibadetlerin Allah-u Zülcelal'in istediği şekilde yapılmasıdır.
Âdâb-ı nefs; nefsin ve ruhun kötü sıfatlardan temizlenmesi ve güzel sıfatlarla muttasıf (bezenmiş) olmasıdır.
Allah-u Zülcelal'in veli kulları da bu iki âdâbla âdâblanmışlar ve kendilerine tâbi olanları da bu şekilde âdâblandırmaktadırlar. Çünkü mürşid-i kâmiller, bir silsileye dayalı olarak günümüze kadar gelmişlerdir. İşte bu sebeple, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in gerçek manada varisleri olan mürşid-i kâmillere intisab etmek ve onlardan istifade etmeye çalışmak son derece faydalı ve gereklidir.

Şeyh İsmail Hakkı Bursevî  hazretleri şu ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle buyurmuştur:

"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun" (Tevbe; 119) ayet-i kerimesinden murad, mürşid-i kâmillerdir. Ciddiyetle bir insan onların kapılarında hizmet eder, muhabbetiyle nazarlarında kabul olunursa, onların feyz ve bereketlerinden dolayı mâsivayı (kötülüğü) terk etmeye muvaffak olur. Allah-u Zülcelal'in yolunda olan, istikamette başarılı olur ve ilahi huzura kavuşur."
Sadıklarla beraber olmak emrinin hikmeti şudur: İnsan halini, suretini, fiilini başka bir zatın iradesiyle icra etmez ise şüphesiz heva ve hevesinden ayrılamaz, ayrılamadığı için de kısa olan ömrünün hepsini beyhude harcar, gerçek maksadına ulaşamaz. Ancak kendisini başka bir zatın emrine verirse, nefsi ölmüş olur, kalbi var olur. Nasıl ilim tahsil eden bir genç, alim bir kim-senin nezaretinde cehaletten kurtulursa; kişi de kâmil mürşidin emri altında amel ve ihlasta başarılı olabilir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ashab-ı kiramı sohbetleriyle birlikte feyz vererek yetiştirmiştir. İşte mürşid-i kâmillerde hakiki varisler olmalarından dolayı, müridlerini sohbet, teveccüh ve nazarlarıyla yetiştirirler.
Ebu Derda radıyallahu anh'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Muhakkak alimler peygamberlerin varisleridir. Onlar dinar ve dirhemlere varis olmamışlardır. Ancak ilme varis olmuşlardır." (Ebu Davud: 3641, Tirmizi: 2681)
Bu hadis-i şeriften açıkça anlaşılacağı üzere sadece ilmi, zâhirî ilim olarak alıp, manevi ilmi gözardı etmek, ancak büyük bir cehaletin eseridir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ashab-ı kiramı nasıl küfür bataklığından, zulmetten ve cehaletten kurtarmış ise mürşid-i kâmiller de kendileriyle beraber olanları, kendi vasıflarıyla donatırlar.
Bazılarının yaptığı gibi zâhirî ilmi kabul edip, manevi ilmi reddetmek suretiyle tasavvuf ehline dil uzatmak, bunlara bir menfaat sağlamadığı gibi o tasavvuf ehline de bir zarar veremez. Nitekim Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Benim ümmetimden hak üzere bir cemaat olacaktır. Bir kimsenin onları Hak yoldan çevirmeye çalışması onlara zarar vermez, tâ ki Allah-u Zülcelal'in emri gelinceye kadar bu böyle devam eder." (Buhari, İ’tisam: 10, Tevhid: 29, Müslim, İmaret: 171)
Bu hadis-i şerifin bize çok açık mesajı vardır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in varisleri, Hak üzere Ümmet-i Muhammed'i kıyamete kadar irşad edeceklerdir. O varisler ki hakiki mürşid-i kâmillerdir. Çünkü onlar hem zâhirî, hem de manevi irşad yapabilenlerdir.
Bu yüzden onlarla beraber olmak, büyük bir ilaç olduğu gibi onlardan ayrılmak da acı bir zehirdir. Öyle ki mürşid-i kamillerle beraber olan kimseler, şaki de olmazlar. Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Mü'minin ferasetinden korkun. Çünkü onlar Allah'ın nuruyla bakarlar." ( Tirmizi,Tefsir:15, hd. 3052)
Mürşid-i kâmiller avcıya benzerler. Nasıl ki avcılar ince hünerlerle, türlü tuzaklarla vahşi hayvanları avlayarak, onlardaki vahşet sıfatını terbiye ile giderip, hüner ve marifet öğretirlerse; mürşid-i kâmiller de sohbet, teveccüh, himmet ve nazarlarıyla, azgın nefislerin, tuğyan ve isyanlarını giderip ıslah ederek, itaat sıfatını kazandırırlar. Kulluk edebini öğreterek ilahi sırlara vakıf kılarlar.
Zâhirî ilimle, eğitim ve Kur'an okumakla manevi ilim elde edilmez. Ve de kötü sıfatlarla muttasıf olunduğu için gurur, kibir, riya gibi hastalıklar insanın helakına bile sebep olabilir.
Rivayete göre bir kimse tek başına 60 yıl bir adada Allah-u Zülcelal'e ibadet etmiş ve birçok ihsanlara sahip olmuştu. Netice olarak Allah-u Zülcelal ona bir melek gönderip şöyle demiştir:
"Sana ibadetinle mi muamele edeyim, yoksa kendi rahmetimle mi?" O adam uzun yıllar ibadet ettiği için kendisinde bir gurur hasıl olduğundan: 
"Amelimle muamele et!" dedi. Allah-u Zülcelal de onun hesabını gördü. O adamın ameli bir göz nimetinin bile karşılığını veremedi. Ve adamı cehenneme götürürlerken, adam hatasını anladı ve Rabbinden mağfiret diledi. Allah-u Zülcelal de                   merhamet ederek ona kendi rahmetiyle muamele etti. Ve cennetine gönderdi.
İşte bu yüzden, insan ne kadar çok ibadet ederse etsin, bir mürşid-i kâmile bağlanıp onunla beraber olursa, daima yapmış olduğu ibadetini az görür ve Rabbine daha fazla ibadet etmeye gayret gösterir. Eğer mürşidi olmazsa, nefis ve şeytan insanı çok kolay aldatır. Az olan ibadetini bile çok görür ki Allah muhafaza helak olur.
Her insan manevi olarak mezmum (kötü) olan gurur, kibir, riya, hased, gıybet gibi hastalıklara müpteladır. Bunların           temizlenmesi için de bir mürşid-i kâmilin manevi terbiyesine girmek şarttır. Bazı insanlar bu türlü hastalıklara müptela oldukları halde, kendilerinin hastalıklarını bilmezler ve tedavi etmek için de herhangi bir çaba göstermezler. Bunlar cehl-i mükerrep (kendilerini alim olarak gören cahiller) içindedir. Şeriat zahirdir, ancak bu hastalıklar manevidir.
Allah-u Zülcelal bu cehl-i mükerrep içinde olanlar hakkında şöyle buyurmuştur:
  “De ki: Size amelleri en çok hüsrana gidenleri haber vereyim mi? Kendilerinin gerçekten sanat yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa gitmiş olanları.” (Kehf; 103-104)
İnsanın kendi yüzünü görebilmesi için güzel bir aynaya bakması lazımdır. Ayna olmadığı zaman nasıl kendini göremezse, hatalarını görebilmesi ve bunları iyileştirmeye çalışması için de bir mürşid-i kâmile gitmesi ve hatalarını, sıkıntılarını anlatarak çarelerini bulup bu manevi hastalıklardan kurtulması lazımdır. Çünkü Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:   

"Mü'min, mü'minin aynasıdır." (Buhari; Edeb)
 Yine bu konuda Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"Muhakkak size; Allah'a ve son güne ümit besleyipte, Allah'ı çokça ananlar için Allah'ın Rasulünde pek güzel bir örnek vardır." (Ahzab; 2l )
Bu ayet-i kerimede Allah-u Zülcelal, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e tabi olmayı ve ona ittiba etmeyi ashab-ı kirama öğretmektedir. Nasıl asr-ı saadette Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e iktida edip tabi olunmuş ise günümüzde de onun varislerinin yanında olup, onlara uymak suretiyle Allah-u Zülcelal'e yönelmek icab etmektedir. Allah-u Zülcelal'in işareti ve emri bu yöndedir.
Bundan dolayı hakiki varislerle beraber olmak, sohbetle-rine devam etmek ve irşadları altına girmek şarttır. Böylelikle imanımız kuvvetlendiği gibi, emraz-ı kalbiye (kalbi hastalıklar) ve nefsimizin kusurları kaybolmaya yüz tutarak güzel sıfatlarla bezenmeye başlarız.

selsebil
Sun 28 June 2009, 12:04 am GMT +0200
Kesinlikle öyledir
İnsan tek başına bu kadar düşmanlarla baş edemez muhakkat birilerinden yardım alması gerekir
Mürşiti kamillere intisap ederek amellerini ihlas ile yapmaya çalışırlar
Sadıklarla salih kimselerle beraber olmak her zaman  insanın ruhunda bir güzelliğe vesiledir
Güzel gören güzel düşünür çünkü sadıkların güzelliklerini görenler onlar gibi düşünürler güzel düşündükleri içinde hayattan lezzet alırlar
Bu güzellikleri görenler ve yaşayanlardan olmak duasıyla...
Allah razı olsun hocam çok güzel konular +7 rep  her okuduğum güzel konularınız için
Allaha emanet olunuz sevgi ve dua ile...


hafizvuslat
Sat 21 November 2009, 09:59 pm GMT +0200
Tasavvuf ile ilgili meseleleri bilmeyenler ve ogrenmek isteyenler icin mukemmel konular hazirlamissiniz.Kisi maalesef bilmedigine dusman oluyor.
Burda ogretme amaci vardir,egitilme amaci vardir,istifade etmeliyiz.

Allah razi olsun.
Sevgi ve Dua ile...

derya
Tue 2 February 2010, 10:48 pm GMT +0200
Hocam emeğinize sağlık, çok güzel bir konu. İnşaallah muvaffak oluruz.
Allah razı olsun.

ehlidunya
Sat 20 October 2012, 03:02 pm GMT +0200
 Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ashab-ı kiramı, âdâb-ı ders ve âdâb-ı nefs olmak üzere iki şekilde terbiye etmişlerdir. ALLAH-u Zülcelal Habibini bu iki âdâb ile âdâblandırmıştır. O da ashabını böylece âdâblandırmıştır.
Âdâb-ı ders; zâhirî olarak yapılan bütün ibadetlerin ALLAH-u Zülcelal'in istediği şekilde yapılmasıdır.
Âdâb-ı nefs; nefsin ve ruhun kötü sıfatlardan temizlenmesi ve güzel sıfatlarla muttasıf (bezenmiş) olmasıdır.
ALLAH-u Zülcelal'in veli kulları da bu iki âdâbla âdâblanmışlar ve kendilerine tâbi olanları da bu şekilde âdâblandırmaktadırlar. Çünkü mürşid-i kâmiller, bir silsileye dayalı olarak günümüze kadar gelmişlerdir. İşte bu sebeple, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in gerçek manada varisleri olan mürşid-i kâmillere intisab etmek ve onlardan istifade etmeye çalışmak son derece faydalı ve gereklidir.
İntisabımız allah resulundan geldiği için ona sımsıkı bağlanmalıyız inşaallah

ceren
Fri 7 November 2014, 06:53 pm GMT +0200
Aleykümselam.Rabbim razı olsun paylaşımdan hocam.Dünyanın şu hali hepimiz için korkutucu ve savunmasız olduğu halidir.Bu yüzden Allah'a ve Allah dostlarına  çok ihtiyacımız var.Rabbim bizleri onların yolundan ayırmasın inşallah.......

Bilal2009
Sat 1 August 2015, 02:13 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam ve rahmetüllah,  Intisab ihsan makamına vesiledir. Rehberini iyi secen biri için cennet yakındır.  Rabbim ( celle celaluhu ) bizleri sadiklarla beraber olanlardan eylesin.

Mevlüde
Mon 15 August 2016, 11:36 am GMT +0200
Tasavvufu bilmeyenler ya da daha detayli ogrenmek isteyenler icin muthis konular.
Heleki bu ahir zamanda insanin yek baskna nefsine sahip cikmasi cok zor.eskiden birse simdi bin kat daha zor.
O yuzden su zamanda bir mürşide baglanmak onun yolundan gitmek cok daha gerekli.Allah razi olsun

Yehma
Thu 11 October 2018, 08:31 am GMT +0200
Rabbim bizi bilgilere muvaffak eylesin inş.