sumeyye
Fri 25 February 2011, 02:35 pm GMT +0200
İntihar
İslâm hukukunun zaruriyât (ana ilkeler) düzeni içinde nefsi (canı, hayatı) koruma da yer almaktadır. Yaşama hakkı, varlığını koruma ve geliştirme hakkı, saygıdeğer, tabiî ve temel bir haktır. Hem cinayet, hem de kişiliğe saldırı yasaktır. “Bir insanın öldürülüşü ve hayata kavuşturuluşu, bütün insanların öldürülüşü veya hayata kavuşturulması olarak değerlendirilir”[206]. “Haksız yere hiçbir cana kıyılmaz. Cinayet, şirkten sonra en büyük günahtır, dünyevî ve uhrevî sorumluluğu vardır. Cinayete kurban giden kişinin mirasçıları, kısas isteme hakkına sahiptir”[207], “Mü'min birini öldürenin cezası, temelli kalacağı cehennemdir”[208]. İnsanın maddî varlığı kadar, manevî varlığı (şeref ve haysiyeti) da korunmaya değer niteliktedir. Beraet-i zimmet (suçsuzluk) esas olduğundan[209], usûlüne uygun bir hakim kararı olmadan ölüm cezası verilemez.
“İnsanın hayatı, kendi mülkü değildir. Allah'ın kendisine bir emanetidir, bağışıdır. Dirilten ve öldüren Allah'tır” [210]Kişi, bu bilinçle varlığını korumalı ve geliştirmelidir. Bu hususta kusurlu davranmak bile yasaktır. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Allah yolunda sarfedin. Kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın. İşlerinizi iyi yapın”.[211]Nisa Sûresi'nin 29. âyeti çok ilginçtir: “Ey inananlar! Mallan aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yeyin, kendinizi öldürmeyin, Allah şüphesiz size merhamet eder.”[212]. Bu âyet, insanın hem maddî, hem de manevî yönden kendi hayatına kıyıp kendisini mahvetmesini yasaklamaktadır. Hem başkasının, hem de kişinin kendi yaşama hakkına saldırı, zulümdür, asla kabul edilemez. Hatta ibadet kastıyla bile olsa, vücut yıpratılamaz. Çok oruç tutan ve gece ibadeti yapan sahabîye Hz. Peygamber “Uyu, vücudunun da sende hakkı vardır” buyurarak, yaptığının doğru olmadığını hatırlatmıştır.
İslâm anlayışında, ölümün temenni edilmesi bile hoş karşılanmaz. Hz. Peygamber (s.a.v.) mecbur kalınırsa şöyle dua edilmesini buyurmuştur: “Allah'ım! Yaşamak hakkımda hayırlı olduğu sürece beni yaşat. Ölüm hakkımda hayırlı olunca benim canımı al.” Yine Hz. Peygamber'in belirttiğine göre, intihar edene cennet haramdır[213]. Rasulullah (s.a.v.), bıçakla intihar eden birinin cenaze namazını kılmaktan kaçınmıştır. Bu uygulamayı dikkate alan bir grup İslâm hukukçusuna göre, intihar edenin cenaze namazı kılınmaz. Hanefi Hukukçu Ebu Yusuf'a göre, intihar hata veya şiddetli bir ağrıdan dolayı olmadıkça cenaze namazı kılınmaz. Ama çoğunluğa göre, Hz. Peygamber intihar olayını hoş karşılamadığı, cenaze namazını kılarsa intihara destek olduğunun sanılmasını önlemek istediği için cenaze namazını kıldırmaktan kaçınmıştır. İşte bu yüzden intihar edenlerin cenaze namazı kılınır.
İnsan karşılaştığı güçlüklere ve hastalıklara karşı sabır ve metanet göstermeli, bütün ağır şartlara rağmen, zorluklara karşı direnmesini ve onlarla mücadele etmesini bilmelidir. Hayattan ve sorumluluktan kaçış asla mubah kılınmamıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.), “İntihara teşvik eden, cennette Allah'ın rahmetinden mahrum kalır, cehennemde gazabı hakeder” buyurur.
İntihara karşı, manevî yönü güçlü ve inançlı nesiller yetiştirilmeli, onlara yaşama sevinci, zorluklara karşı direnme bilinci aşılanmalıdır. Yapılan istatistikler İslâm dünyasındaki intihar olaylarının çok düşük oranda olduğunu göstermektedir. Bu sonuç, dinî telkin ve eğitimin intiharı önleme konusunda olumlu bir yöne sahip bulunduğunun açık göstergesidir.
[206] Maide: 5/32.
[207] Bakara: 2/178-9; İsra: 17/33; Maide: 5/45.
[208] Nisa: 4/93.
[209] (Mecelle, 7)
[210] Hıcr: 15/23; Necm: 53/44.
[211] Bakara: 2/195.
[212] Nisa: 4/29.
[213] Buhârî, Cenaiz, 84; Müslim İman, 178-181