- İnşirah Suresi

Adsense kodları


İnşirah Suresi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafız_32
Thu 16 September 2010, 07:41 pm GMT +0200
İnşirah Suresi


Meali



“Biz senin göğsünü genişletmedik mi? Belini çatırdatan yükünü indirmedik mi? Sonra, ismini yükseklere çıkarmadık mı? Öyle ise bilmiş ol ki; güçlüğün yanında kolaylık var. Evet güçlüğün yanında şüphesiz, kolaylık var. Onun için mücadelenin birini bitirince birine atıl. Bir de yahuz Allah´tan iste.” [7]


Tefsîrî



İnşirah sûresi ekseriyetin kavline göre Mekkîdir. Duha sûresinin ekidir diyenler bile olmuştur.

Malûmdur ki (Şerh) açmak, genişletmek manasınadır. Göğsün büyüklüğü, vücudun kuvvetini gösterdiği için Araplarca pek makbul idi. Hakikat, geniş göğüs kalb ile ciğerin rahat rahat işlemesini temin ederek vücudu kuvvetli tutar. Kuvvetli kimse ise kendine hücum edenleri ezeceği için huzur içinde yaşar. O sebepten göğsün yarılması ferahlık, genişlik demek olur.

Aleyhisselâtü vesselam efendimiz kavmini sapıklık, küfür ve inat içinde gördükçe içi son derecede daralır, onları hangi yoldan irşat edeceğini düşünürdü. Cenab-ı Hak nebiyy-i muhteremine aramakta olduğu yolu vahiy ile gösterince; kalbindeki sıkıntı birdenbire ferahladı, göğsü genişledi.

İkinci âyetteki Vizr, maddî yük değil, manevî yüktür. Ancak ruha verdiği eza hakikî yükün vereceği yorgunluktan daha acıklı olduğu için bu kadar şiddetli bir surette tasvir buyurulmuş.

Evet; Şirk´in, vahşetin, cehaletin en sefil durumundaki bir kavmi; daha sonra diğer birçok milletler tevhide insaniyete, irfana doğru gekip götüren, onları Cehennem uçurumlarının kenarından alarak cavidanî (temiz) hayat sahasına çıkaran Resulü Ekremin göğsü ne kadar genişlemiş, arkasından ne dehşetli bir yük inmiş olacağı meydandadır.

“Ref´i zikir” den (ismini yükseklere çıkarmaktan) murad-ı ilâhî ise, şehadetlerde, ezanlarda, hutbelerde kelâmullahm birçok yerlerinde Hazreti Peygamberin Allah ile birlikte anılmasıdır. Bir isim, daha ne kadar yükselebilir?

“Güçlüğün yanında kolaylık vardır,” kavli celili yaratıcının ne büyük bir kanununa, ne kat´î bir düsturuna tercüman oluyor. “Üşür” süz (güçlüksüz) Yüsr (genişlik ve kolaylık) olmayacak; lâkin usr´ün zorluğun yanında mutlaka yüsür kolaylık bulunacak. Zemahşeri diyor ki “Âyet-i kerimede (Me´a) kelimesi irat buyurulmuş. Zira yüs´r üsr´e o kadar yakınki âdeta aralarında hiç fasıla yok, ta ikisi beraber.”

Bu hayat âleminde insanlar türlü türlü sıkıntılar çeker, türlü türlü musibetlere düşerler. Şayet ümitsizliğe düşüp çalışmayı bırakacakları için mahvolup giderler. Yok, o sıkıntıdan kurtulmak, o felâketi yenmek için uğraşırlarsa sonunda muvaffak olurlar, iş, himmeti büyük, azmi sağlam tutmaktadır. Yüs´r Usr´ün yanı başındadır, hakikatini lisanı haktan duyanlar için kemal-ı itminan ile çalışmaktan başka ne kalır? Allah´ın bu müeyyet tatmini, Kur´an´ın bu müehhet temini beşeriyet için ne kıymetli bir tesellidir!

Zaten Hakkın yardımından ümidini kesmek yeise, düşmek haramdır. Sa´ye, mücadeleye, azme sarılmak müslümanhğm ruhudur. ‘’Onlar ki bizim yolumuzda çalışıp çabalarlar, mutlaka yollarımızı bulurlar”, [8] “Allah´ın rahmetinden sakın ümidi kesmeyin. Allah´ın rahmetinden kim ümidini keser, meğer ki şaşkınlardan ola”[9] gibi daha birçok emirler, nehıyler gözümüzün önünde dururken bu ruhtan uzaklaşanlara yazıklar olsun!

Aleyhisselâtü vesselam efendimiz Allah tarafından gönderilmiş bir Peygamber iken, ne kadar güçlüklere, ne kadar felâketlere maruz kaldı! Ezalar, cefalar, tehditler, ölümler içinde tek başına nasıl uğraştı! Sonradan etrafına toplanan arkadaşlarından da ne büyü“Onlar k fedakârlıklar gördü! Lâkin o muvakkat Usr ne sürekli bir Yüsr´e inkilâp etti!

Mücahedenin birini bitirince birine atıl” mealindeki âyet-i kerime ile Allahü zülcelâl Resulü güzinine diyor ki:

Madem Usr´un sonu Yüsr´dür; gerek kendine, gerek ümmetine faydalı olacak ibadetinden, mücahedelerinden birini bitirince diğerine atıl, bu uğurda yorul. Zira bu yorgunluk rahatın ta kendisidir [10]. Peygamber efendimiz bu sûreyi ilk okuduğu sırada, dünya sapıklık içinde yüzüyor, ahlâksızlık ortalığı sarmış bulunuyordu. Hele Peygamber efendimizin içinde yaşadığı muhit, bir bataklıktan farksızdı. Çünkü bu muhit içinde yaşayan cemiyet, fazilete düşmandı. Bu cemiyetin fertleri, fazileti boğmak için birbiriyle yarışa girmiş gibi idiler. Onun için cemiyet iffet, nezahet, fazilet namına ne varsa, hepsini hor gören, mukaddesat namına bir şey tanımayan sefil bir cemiyetti. Fıtratın ana olarak yarattığı kadın, bu cemiyetin içinde, yalnız bir zevk ve sefahet vasıtası idi. Kumar âfeti, bu cemiyeti kasıp kavuruyordu. O kadar ki, cemiyetin taptığı ilâhlar bile birer kumarbazdılar. Çünkü vazifeleri talihten haber vermekti. Bu haberi vermekte isabet ederlerse saygı, isabet etmezlerse hakaret görürlerdi.

Bu cemiyet ticareti ihtikâr, serveti İnhisar haline getirmişti. Yüreği katılaşmış, maneviyatı maddeleşmiş, ruhu taş kesilmiş bir cemiyetti. Taptığı taşlar, ruhunun da taşlaştığını açığa vuran en büyük belirti idi. Maddeyi her şeyden üstün tutan ve onun karşısında eğilen, tapman, onun şerefine kurban kesen bir insanın taş yürekli olduğunu ispat için başka bir delil aramağa ihtiyaç var mı ki?

Put, ister altından ister bakırdan dökülsün, ister taşlardan veya ağaçlardan yontulsun, ona tapanların; o maddeyi bütün varlıklarına hâkim kıldıklarını ve ondan üstün bir şey tanımadıklarını göstermiş olmaz mı? Fakat yüreklerin ve ruhların taşlaşmış olduğunu gösteren putperestliğin hâkimiyeti de, mutlak değildi. Çünkü bu putlara tapanlar, muratlarına ermezlerse ve putların müdahalesiyle "bir talihsizlikten kurtulmazlarsa, bu putlara saldırmaktan geri kalım yor ve bir putu bırakıp başkasına bağlanıyorlardı.

Muhitin kendi mukaddesatına karşı saygısı da bu merkezde idi. Peygamber efendimiz, bu seviyede olan insan topluluğu arasında zuhur etti. Bunların haline baktıkça, bu vahşî kitlelerden bir insan cemiyeti çıkarmaktan, ara sıra ümidim kesiyor ve göğsü daralıyor-du. Fakat göğsünün daralmasına rağmen bir tek adamı yola getirmek ve tek tek adamlardan bîr cemiyet, hattâ küçük bir cemaat kurmak bile onun göğsünü açıyor, ona istikbal hesabına büyük ümitler veriyordu.

Göğsünün bu şekilde açılmasını kime borçlu idi? O´na, o geniş göğsü veren Rabbma. însanları tek tek yola getirerek, terbiye ederek, yığın yığın kümeleri irşat etmeğe girişmek, insan kudretinin dayanamıyacağı yükü sırtlanmaktı. Bu yük o kadar ağırdı ki, Peygamberlerin bile belini patırdatıyordu. Çünkü yapılacak iş, biter tükenir bir iş değil: Bir cemiyeti tek tek hidayete erdirmek, hidayetin aydınlığına kavuşturmak; her ferdin gönlünde bir hidayet kaynağı fışkırtmak için bir insanın ömrü değil, nesillerin ömrü bile kâfi gelemezdi. Bunu düşünen Peygamberin göğüs darlığına uğramamasına imkân mı vardı? Çünkü manzara korkunçtu, milyon insan, ne zaman ve nasıl yola gelecekti?

Bizim gibi bir beşer olan Peygamber böyle nü düşünüyor, bu yüzden üzülüyor ve göğüs darlığına mı uğruyordu?

Mevlâ, onun göğüs darlığını ferahlığa çevirecek, onun sırtına milyon milyon yüklenen yükü, sırtından kaldıracaktı. Çünkü onun sesi gök gürlemesî gibi ufuklarda gürleyecek, insanlar küme küme onun sesiyle uyanacak, ufuklarda doğan yeni güneşle aydınlanacak ve bu güneşin feyziyle gönüller yeni bir bahara kavuşacak, yeni bir hayat yaşayacak!

Peygamber asla üzülmemeliydi, O´nun göğsü daralmamalıydı Çünkü harikulade bir kudretin feyyaz eli, onun göğsünü açtığı gibi sayısız insanların da göğsünü açacak ve bu açılan göğüslerde hidayet aydınlığı parlayacaktı.

Peygamber, insanları tek tek irşat etmeği altından kalkılmaz bir yük sayarak, bu yükün altında esilmek ihtimalinden mi endişe edecekti? Asla endişe etmesin. Çünkü onun şahsında yasayan iman ve ahlâk örneği, çarçabuk sevilecek ve sevildikçe herkes ona imrenecek, herkes onu özleyecek, yavaş yavaş o büyük mesuliyet yükü, O´nun sırtından inerek mü´minlerin vicdanında yer alacak, bu sayede bütün güçlükler ortadan kalkacak, insanlığın maneviyatında doğan yeni hidayet güneşi sayesinde dünya, başka bir dünya olacak ve Peygamberin nam ve gam yükseldikçe yükselecek bütün dünyayı kaplayacaktı...

Peygamberin göğsü daraldıysa da asla yeise kapılmadı ve vazifesini başara başara göğsü açıldı. Peygamber belini çatırdatan yükler taşıdıysa da bu yükleri sırtından atmayı düşünmedi, balki her şeye dayandı ve Allah´ın yardımiyle o yüklerin altından kalktı.

Vazifeyi başarmanın, yükünü kaldırmanın hakkı olarak adı yükseldi ve asırlar geçtikçe şahikadan şahikaya erişti.

Göğsü daraltan, beli büken güçlüklerden sonra muhakkak ki ferahlıklar ve genişlikler vardır.

Bunaltıcı ve boğucu buhranlardan sonra, bunlara dayanmak ve bunların hakkından gelmek için uğraşmanın mukabilinde sonsuz mükâfatlar, refahlar ve izzetler vardır.

Fakat iş bununla da bitmiyor. Kur´an´ın dili Peygambere diyor ki:

“Sen ki Ya Muhammed, bütün bunları kendi hayatında, kendi savaşında, taşıdığın yükün göğsünü daraltmasında ve belini çatırdatmasmda şahsen denenmiş olan bir insansın! Sen ki; hayatın ve mukadderatın bütün tecrübeleriyle karşılaşarak Peygamberlik vazifelerini hakkiyle başarmış bir Peygambersin! Sakın durma. Bu savaştan ve bu başarıdan vakit buldukça, bütün bu muvaffakiyetleri sana ihsan eden yüce yaradanına dön, O´nun lütuf ve inayetine şükr için secdeye kapan, O´nun yolunda çaîış, uğraş ve yalnız O´nu hoşnut edecek işlerle O´na yaklaş, yanaş!”

İnşirah sûresinin bütün bu anlattıkları mücerret birer hikmet dersi değil, birer tarihî hakikattir. Peygamber efendimizin hayatında bütün bu haller ve hadiseler geçmiş, Peygamber, putperestliğin en inatçı mukavemeti karşısında göğüs darlıklarına uğramış, taşıdığı yük altında ezilecek hale gelmiş, fakat hepsine dayanmış, hepsine katlanmış ve neticede göğsü genişlemiş, bütün bir cemiyeti hidayete kavuşturmuş, bu hidayet yayıldıkça yayılmış, dünyayı kaplamış, Peygamberin adı da, sanı da, yükseldikçe yükselmiştir. Peygamber hiç bir vakit darlık ve güçlük karşısında yenilmemiş, irkilmemiş, her darlık ve güçlükten ferahlık ve genişlik çıkarmak için çalışmış çabalamış ve Allah´ın yardımiyle muvaffak olmuştur. Fakat iş muvaffakiyeti kazanmakla bitmemiş, Peygamber bu muvaffakiyetin şükranını ödemekle yeni muvaffakiyetler kazanmayı sağlamış, bunları kaşanmak için Allah´a güvenmiş, böylece hayatının her anını mücahede içinde geçirmiştir.

Peygamber efendimizi örnek alacak olursak bu büyük dersten, insanın yenilmez bir kuvvet olduğunu anlıyoruz. însan her sapıklığı, her güçlükü, her buhranı yenmek kudretiyle mücehhezdir. Bu kudreti kullanmayı bilen, kullanan ve onu kullanırken Allah´a güvenen her insan mutlaka muvaffak olur, mutlaka darlıktan kurtulur, mutlaka feraha kavuşur ve emeline nail olur.

İnşirah sûresini yalnız okumak ve anlamak dahi insana ferahlık verir. insanın manevî kuvvetleri uyuşmuşsa, bu görüş onları hemen uyandırır. İnsanın çalışma kudreti gevşemişse, bu duyuş ona yeni bir hız verir, ona yeni bir mücadele kudreti aşılar.

Bu sûre baştan başa inşirahtır. Genişlik ve ferahlık veren bir aydınlıktır. Ruhları, vicdanları, ufukları nura garkeden bahtiyarlıktır. Ne mutlu bu inşirahı duyanlara!

Ömer Kıza Doğrul[11]

ceren
Sun 17 May 2015, 10:19 am GMT +0200
Aleykümselam.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim.Rabbim sıkıntını ,kalbinin genişliğini inşirah suresini okudukça genişletsin.

HALACAHAN
Fri 28 October 2016, 02:06 pm GMT +0200
Selamun aleykum .Sıkıntılı anlarda okudugumuzda sıkıntılarımız şifa olan bj ayeti kerime..Rabbim sikintilarimizi feraha ulastirsin ..

Sevgi.
Thu 8 December 2016, 06:06 am GMT +0200
Aleyna Ve Aleykümüsselăm. İnşirah suresi içleri ferahlatan sıkıntıları gideren mübarek bir suredir. Mevlam bizleri bu şifalı sûreleri herdaim okumamızı nasip eylesin inşaAllah. Amin ecmain