hafiza aise
Mon 9 May 2011, 11:43 am GMT +0200
İnsanların İslam'la Tanışmalarını Engelleme Çabaları
Bu arada hac mevsimi yaklaşmış, Kureyş'i ayrı bir telaş almıştı. Şüphesiz en çok endişe ettikleri konu, dışarıdan
Kabe'ye gelenlerle Efendiler Efendisi'nin görüşmesi ve gelen ayetleri onlara da anlatıp tebliğ etmesiydi. Ne yapıp edip, mutlaka buna bir çözüm bulunmalı ve hac için O'nun gelenlerle konuşması engellenmeli; en azından konuşsa bile konuştuklarına itibar edilmeyecek kadar aleyhinde propaganda yapılmalıydı. Bu meseleyi çözmek için, tek gündemle Velid İbn Muğire'nin evinde bir araya geldiler. Maksatları, insanlarla Efendiler Efendisi'nin arasına girip tebliğ yapmasına engel olmak ve yeni mesajların kalplerde neşv ii ne ma bulmasının önüne geçmekti.
Yaşlı ve tecrübeli Velid söze başladı:
- Ey Kureyş cemaati! Biliyorsunuz ki hac mevsimi gelip çattı; gruplar halinde Arap toplulukları buralara gelecekler! Şu adamınızın durumunu da biliyorsunuz! O'nunla ilgili olarak, bir fikir üzerinde ittifak edin de; yarın aranızda farklı görüş ve uygulamaya mahal verilmesin! Yoksa, biriniz diğerinizi yalanlar, arkadaşını nakzeden bir hareket yaparsa, güvenirliliğiniz ortadan kalkar.
- Önce sen ey Abdişems'in babası! Sen bize bir şeyler söyle ve yol göster ki, onun etrafında konuşalım, dediler. Velid onlardan bu cevabı bekliyordu ve:
- Bilakis, önce siz bir şeyler söyleyin de ben dinleyeyim, diye ısrar etti.
- O'na, 'Kôhin' diyelim.
- Hayır! ValIahi de bu asla tutmaz! Çünkü O, kahin de-
ğil; biz ne kahinler gördük! O'nunki asla, kahirılerin yaptıkları gibi öyle işitilmeyecek, gizli veya kafiyeli söz değil ki!
- O zaman, 'mecniuı' diyelim.
- O, mecnün da değil! Biz ne mecnünlar, ne deliler görüp
tanıdık; bu hiçbirine benzemiyor! O'nda ne boğulacak gibi bir hal, ne aklının karışıklığı nedeniyle sağa sola yalpalayarak yürüme ne de bir vesvese görebiliyoruz!
- Öyleyse, 'şair' diyelim.
- O, şair de değil ki! Şiirin kafiyesini, ahengini, rengini ve
musikisini biz iyi biliriz; O'nun söyledikleri şiir de değil! - Peki, öyleyse 'sihirbaz' diyelim.
- İşin garibi O, sihirbaz da değil! Bizler, ne sihirbazlar
gördük, ne sihirlere tanıklık yaptık. Bunda, ne onlann üfleyip okumalan ne de düğüm düğüm üstüne bağladıklan var!
Akıllanna gelen bütün alternatifleri sıralamış, ama bir türlü mesafe katedememişlerdi. Anlaşılan bu ihtiyara da bir şey beğendirmek mümkün değildi. Bu kadar lafı uzatıp kendilerini uğraştıracağına, kestirmeden kendi kafasındakini söyleyiverseydi sanki ne olurdu. Onun için aralanndan bazılan:
- Peki, senin fikrin ne ey Ebu Abdişems, diyerek meseleyi kısa tutmak istiyordu. Ancak, onun da diyebileceği pek bir şey yoktu:
- Bana biraz mühlet verin de düşüneyim, dedi ve uzun uzun düşünmeye durdu. Bir türlü aklına çözüm gelmiyordu. Biraz önce konuşulanlar arasındaki alternatifleri geçirdi zihninden bir bir. Evet, bunlardan birisi tutabilirdi! Döndü cemaate ve şunlan söyledi:
- Yemin olsun ki, O'nun sözlerinde ayn bir tat, bir cazibe var; kökü sağlam ve bol ve bereketli meyveye gebe! Bu konuda siz ne söylerseniz söyleyin, doğru olmadığı çabuk anlaşılır. Söyledikleriniz arasında O'nun için en yakın olanı, 'sihirbaz' kelimesidir; öyle bir söz söylüyor ki, onunla baba ile oğulun; adam ile karısının ve insanlarla kabilelerinin arasını açıyor.
Yaşanılan bu olayı da, bütün yönleriyle anlatıp gelecektekilere örnek olabilmesi için yine Cibril-i Emın gelecek ve şu mealdeki ayetleri getirecekti:
- O düşündü, ölçtü ve biçti. Kahrolası, nasıl da ölçtü biçtil
Hay kahrolası! Nasıl, nasıl da ölçtü biçti?
Sonra baktı. Derken, suratını astı ve kaşlannı çattı. Arkasından da sırtını döndü ve kibirinden kabardıkça kabardı. Daha sonra da arkasına bakmadan çekip gitti ve:
- Bu, dedi. Büyücülerden nakledilen büyüden başka bir şey değildir! Bu, beş er sözünden başka bir şey değildir!236
Velid'in dediği gibi başka denilebilecek bir şey yoktu ve bu kavil üzerinde ittifak ederek meclisten aynldılar. Artık, genel politika belli olmuş ve Efendiler Efendisi'ni toplumdan tecrit etmek için başvurulacak müşterek bir yöntem üzerinde ittifak edilmişti. Bundan sonra her biri, aynı dili konuşacak ve yalanda ittifak ederek bile bile Allah Resülü'nü karalama yanşına girişeceklerdi. Bugünkü anlamda bu, aynı yalan haberi bütün medyaya aynı anda servis yapma gibi bir hadiseydi.
Günler gelip de hacılar akın akın Mekke'ye yöneldiğinde, her köşeyi tutan bir Kureyşli, misafirleri karşılıyor ve her biri de konuyu Efendimiz'e getirerek -inanmasalar bile- O'nun sihirbaz olduğunu söylüyordu. Böylelikle insanlann, O'nun yanına gelmelerini engellemiş ve semavi mesajın kendilerine ulaşmasının da önüne geçmiş olduklannı sanıyorlardı.v'?
Beri tarafta ise, Allah Resülü'nün üzerine yine vahyin ağırlığı çökmüş; Cibril-i Emin yine yeni bir mesaj getiriyordu. Gelen ayetlerde Cenab-ı Mevla, bu sinsi plandan haber vermişti. Allah Resülü'nün aleyhinde komplo kurarken onlann içinde bulunduklan ruh haletini teker teker ortaya dökerek, bu işi tezgahlayanlar ve bilhassa Velid İbn Muğire hakkında şunlan söylüyordu:
- Sen onu bana bırak! Tek olarak yarattığım, sonra çok çok mal, servet ve etrafında dolaşan oğullar verdiğim, her tür-
236 Bkz. Müddessir, 74/18-25 237 Bkz. İbn Hişam, Sire, 2/105
lii imkanı önüne serdiğim o adamın hakkından ben geleceğimF38
Doğru ya, bir de bu işin yanm vardı. Ancak bugünden yapılması gerekenler, atılması gereken adımlar olacaktı. Herkes, kendince bir gayretin içindeydi ve bütün bu gayretlerin sonunda, Allah adına adım atanların sonuca gitmesi gerekliydi. Onun için Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), hac mevsimi gelip de insanlar akın akın Mekke'ye yönelince, Ukôz, Mecetıne ve Zilmecôz panayırlarını daha bir hızla dolaşacak ve karşılaştığı herkese:
- Ey insanlar! Gelin, siz de 'ld ilôhe illallah' deyin ve siz de kurtulun, diyerek Rabbinin adını duyurmaya çalışacaktı.
Kureyş'in bütün çabalanna ve Ebu Leheb'in adım adım takip ederek yaptıklanm yıkmaya çalışmasına rağmen hac mevsimi gelip gidecek ve geri dönenlerin zihninde sadece Allah Resülü'nün mesajı ve gökler ötesinden getirdiği haberleri canlı kalacaktı. Zira, Mekke'de görüp duyduklan tek yenilik buydu ve bu, sadece Mekke'yi değil, bütün dünyayı değiştirecek çapta bir yenilikti.