- İnsana Verilen Değer

Adsense kodları


İnsana Verilen Değer

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Thu 15 September 2011, 01:07 pm GMT +0200
3- İnsana Verilen Değer


Diğer mezhep imamları ve müçtehitler arasında, insan unsuruna en çok önem veren ve insanî değerleri mümkün olduğu kadar fazla korumaya gay­ret eden Ebu Hanife olmuştur. Bu, müslim ve gayrimüslim birçok araştırıcı tarafından da kabul edilen bir husustur.[476]

Çeşitli meselelere getirdiği çözümler incelendiğinde, onun şüphe ha­linde, hadleri uygulamaktan kaçındığı, köleleri koruyucu hükümler getirdi­ği ve gayrimüslimlerin hakları konusunda hassas davrandığı görülmektedir. Burada konuyla ilgili şu örnekleri zikredebiliriz:

1) Fakihler, savaştan elde edilen ganimetin taksiminde ihtilaf etmişler­dir. Şöyle ki; Hz.Peygamber'den rivayet edilen bazı hadislerde onun, süvari için bir, atı için iki hisse ayırdığı zikredilmiştir.[477] Bunu nakleden Evzaî, "Müslümanlar bugüne kadar ihtilaf etmeden bunu kabul etmişlerdir" demek­tedir.[478]  Ebu Yusuf ise kendilerine bu konuda ulaşan haberlere göre, "Pey­gamber (s.a.v.), süvariye (biri kendisine, ikisi ata olmak üzere) üç, yayaya da bir hisse ayırmıştır"[479] demekte ve bu görüşü benimsediğini belirtmekte­dir. İmam Muhammed'in görüşü de budur.[480]

Ebu Hanife, her iki görüşü de kabul etmeyerek, süvariye, biri atı, diğe­ri kendisi için olmak üzere iki, yayaya da bir hisse ayrılır görüşündedir.[481] Çünkü Ebu Hanife, hayvana iki hisse verilerek onun müslüman bir insana üstün tutulmasını (tafdilini) hoş görmemektedir.[482]

Ebu Yusuf un nakline göre, Ebu Hanife, bu konuda Hz. Ömer'in bir uygulamasına dayanmaktadır. Rivayete göre Hz.Ömer'in bir valisi Şam tara­fında, ganimetleri, binek hayvanına bir hisse, sahibine de bir hisse olmak üzere taksim etti. Bu durum Hz.Ömer'e arz olununca o bunu caiz görerek ka­bul etti.[483] Ebu Yusuf devamla şöyle der: "Halbuki hayvana iki hisse, şah­sa bir hisse şeklinde gelen hadis ve haberler daha çoktur ve daha sağlamdır. Çoğunluk bu yol üzerindedir. Çünkü bu, yani hayvana iki, şahsa bir hisse vermek hayvanı şahsa tercih etmek değildir. Eğer bu, tercih ve takdim esası üzere olsaydı, hayvana bir hisse, şahsa bir hisse verilmemesi gerekirdi. Zira bu durumda da bir hayvan, müslüman bir şahısla eşit sayılmış olurdu. Bu, ancak süvarinin muhtaç olduğu malzeme ve diğer maddelerin yayanınkinden fazla olmasından ileri gelmektedir. Diğer bir gayesi de, insanların Allah yolunda cihad için hayvan beslemelerini teşvik etmektir. Görmüyor musun, hayvanın hissesi, ancak hayvan sahibine verilmektedir. Bu hisse hiç bir za­man sahibi bir kenara itilerek hayvana verilmez" .[484]

Burada görüldüğü gibi, Ebu Hanife, "hayvanı insana takdim etmem" diyerek, insan unsurunu ön plana çıkarır ve bunu teyid eden rivayeti tercih ederken Ebu Yusuf, onun bu görüşünü, makul bir izahla tenkid eder.[485]

2) Zina eden yahudi bir erkek ve kadını Hz. Peygamber'in recmettirdiği, rivayetlerde bildirilmektedir.[486]

Ebu Hanife'nin görüşü ise, bunlara recm yapılamayacağı şeklindedir.[487] Çünkü onun, Hammad'dan, Hammad'ın da İbrahim'den naklettiğine gö­re:

"Bir müslüman erkek, yahudi ve hıristiyan kadınla evlenmekle muhsan olmaz. Muhsan olması için, ancak müslüman bir kadınla evlenmesi lazım­dır".[488]

İmam Muhammed Muvatta'da şöyle der:

"Bir kimse ancak müslüman bir kadınla evlenirse muhsan olur. Yahudi veya Hıristiyan bir kadınla evlen­mesi onu muhsan yapmaz. Bu durumda zina ettiği takdirde recm edilmez, yüz celde vurulur. Bu, Ebu Hanife'nin ve umumi olarak fukahamızın görü­şüdür".[489] Malikilerin de bu görüşte olduğu belirtilmektedir.[490]

İbn Hacer'in ifadesine göre, Hz.Peygamber, sözkonusu yahudi çifti, Medine'ye Meretinin ilk günlerinde ve Tevrat’ın hükmüne göre recm etmiştir. Tevratta muhsan olana da, olmayana da recm vardır ve Hz.Peygamber de, zina edenler hakkında îslâmın hükmünün gelmediği o zamanda Tevrat’ın hükmüne ittiba ile memurdur. Bu ittiba, daha sonra bu konuda nazil olan ayetlerle nesh olunmuştur.[491]

Kevserîye göre, Hz. Peygamber'in bu yahudi kadın ve erkeğe uyguladı­ğı recm cezası, genelleştirilemiyecek özel bir olaydır. Çünkü bu olay "ihsan"da aranan müslüman olma şartıyla çelişkilidir. İslâm olma şartı ihtiyatı ifade ettiği için bu durumda söz, fiilden önce gelir. Hadlerde de matlup olan ihtiyattır.[492]

Diğer bazı örneklerde de göreceğimiz gibi, Ebu Hanife şüpheli durum­larda hadlerin düşeceği prensibini kabul etmektedir. Burada da ihtilaflı bir meselede, recm gibi ağır bir cezanın yerine bekar zaniler için uygulanan yüz sopa cezasını uygun görmüştür.

3) Hadlerin şüphe halinde düşürülmesiyle ilgili olarak İmam Muham­med şöyle der:

"Ebu Hanife'nin Hammad'dan, onun İbrahim'den haber ver­diğine göre, Hz.Ömer demiştir ki:

“Mümkün olduğu kadar müslümanlardan hadleri düşürünüz. Çünkü imamın affetmede hata yapması, cezada hata yap­masından hayırlıdır. Müslüman için bir çıkış yolu bulursanız, ondan haddi düşürünüz.” Bu haberi nakleden İmam Muhammed, sonra şunu ilave etmiş­tir: “Bu, Ebu Hanife'nin ve bizim görüşümüzdür".[493]

Ebu Hanife, birçok meseleyi bu prensip doğrultusunda halletmiş ve in­sanlara ceza verme konusunda aceleci davranmamıştır. Bunun çeşitli örnek­lerinden birkaçı şöyledir:

a- Bir kimse hırsızlığını, iki kere, zina işlediğini de dört kere ikrar et­se, sonra da bunu inkar etse, Ebu Hanife'ye göre her iki durumda da had dü­şer, sadece çalınan mal tazmin edilir. Çünkü Hz. Pcygamber'den rivayet edildiğine göre, Maiz b. Malik, zina ettiğini dört kere itiraf edip, recmedilmeye başlandığı zaman kaçmış, fakat taşlayanlar onu kovalayarak öldürmüş­lerdi. Bunu duyan Hz. Peygamber "yoluna bıraksaydınız ya" buyurmuştur. Bu haberi nakleden Ebu Yusuf:

"Ebu Hanife, bunu Peygamber (s.a.v.)'e ref ederek rivayet etti, biz bunu alırız" demektedir. Halbuki İbn Ebi Leyla, bunla­rın ikrarlarından geri dönmesini kabul etmeyerek, hadlerin uygulanacağını belirtmiştir.[494]

Yine Ebu Hanife'ye göre, bir kimse zina ettiğini, bir yerde dört kere ik­rar etse bu, bir ikrar sayılır ve had uygulanmaz. Çünkü Hz.Peygamber, zina ikrarı ile gelen Maiz'i her defasında reddetmiş, ancak dördüncü gelişinde recm ettirmiştir.[495] Ayrıca ona göre bir kimse, zina ettiğini kadı'nın huzu­runda değil de, başkalarının yanında dört kere itiraf etse, bu durumda da ona had uygulanmaz.[496]

Burada önemli olan nokta, Ebu Hanife'nin, bu görüşlerini Hz. Peygamber'in uygulamalarına dayandırmış ve değişik rivayetler arasında tercihini bu yolda kullanmış olmasıdır.

b- Ebu Hanife, Hz. Ali ve Abdullah b. Mes'ud'dan gelen bir rivayete is­tinaden on dirhem değerinden daha aşağı olan hırsızlıklarda, hırsızın elinin kesilmeyeceği görüşündedir.[497] Bu miktar Medine ehline göre dörtte bir dinardır.[498] İbn Ebi Leyla'ya göre ise, beş dirhem için el kesilir, daha aşa­ğısı için kesilmez.[499] Bu konudaki ihtilafı nakleden İmam Muhammed, "hadler konusundaki rivayetler ihtilaflı olduğu takdirde güvenilir olanı alınır, bu, Ebu Hanife'nin ve fukahamızın çoğunun görüşüdür" demektedir.[500]

Ayrıca, Ebu Hanife ve talebelerine göre "el-keser" [501] ve meyve hır­sızlığında da el kesme yoktur. Çünkü meyve ağacın üzerindedir, evde mu­hafaza edilmiş değildir.[502] Yine Ebu Hanife'ye göre, nebbaş (kefen hırsı­zı)’ın eli kesilmezken, diğer üç imama göre kesilir.[503] Ebu Hanife bu konuda can hürmetini, diğerleri ise, mal hürmetini korumaya ağırlık vermiş­lerdir.

c- Hanefilere göre, ikinci defa hırsızlık yapan kimsenin sol eli kesil­mez. Çünkü:

"Hırsız erkek ve kadının ellerini kesin"[504] ayeti, aynı cezanın tekrarını gerektirmeyeceği gibi, buna da hamledilemez. [505]Hanefilerin bu konuda delil aldıkları rivayet şudur: Hz.Ali şöyle demiştir:

"Hırsızlık yapa­nın sağ eli kesilir, tekrar çalarsa sol ayağı kesilir. Tekrar ederse pişman ola­na kadar hapsedilir, yeniden bir uzvu kesilmez. Bir kimsenin 'yemek yiyecek ve istinca edecek elim yok, yürüyecek ayağım yok” demesinden dolayı Al­lah'tan haya ederim". İmam Muhammed:

"Biz bunu alırız, Ebu Hanife'nin görüşü de budur" demektedir.[506]

d- Hz. Peygamber'den gelen rivayetlerde mürtedin (tevbeye davet edil­dikten sonra kabul etmezse) öldürüleceği bildiriliyor.[507]

Ebu Hanife, eğer mürted kadınsa öldürülmeyeceği görüşündedir.[508] Kevserî'nin belirttiğine göre, Hz. Peygamber zamanında irtidat eden bir ka­dın öldürülmemişti. Üstelik irtidat eden kadının tevbeye davet edildikten sonra kabul etmediği takdirde, sadece hapsedileceği hakkında birçok sahih hadis nakledilmiştir. Buna karşılık, mürted kadının öldürülmesi gerektiğini bildiren rivayetlerin isnadlarında, hadis uydurmakla itham edilen raviler var­dır.[509] Bu durumda Ebu Hanife, mürted kadınların can emniyetini koruyan hadisleri tercih etmiştir.

4- Müslümanlardan a'ma bir adam vardı. Bir Yahudi kadın ona acıyarak yediriyor, içiriyor, iyi davranıyordu. Fakat bu kadın aynı zamanda Hz. Peygamber'e düşmanlık ediyor, kötü sözler söylüyor, sövüyordu. Adam bunu duyunca bir gece kalktı ve kadını boğarak öldürdü. Bu, Hz. Peygamber'e iletildi. Hz. Peygamber insanları topladı. Adam kalkarak, o kadını Resulullah'a kötü sözler söylediği için öldürdüğünü bildirdi. Hz. Peygamber, kadının kanını heder ederek bir şey lazım gelmeyeceğini söyledi.[510]

Ebu Hanife, "kadın bu durumda öldürülmez" demiştir.[511]

5- Hz. Peygamber'den gelen bir hadise göre:

"Kim bir topluluğun gizli­liklerine izinsiz olarak muttali olursa (bir rivayete göre, evine gizlice bakar­sa), o adamın gözünü çıkarmaları helal olur" [512]

Ebu Hanife:

"Şayet gözünü çıkarırsa bunu tazmin eder" demiştir.[513] Kevserî bu ve benzeri hadislerin terhib (korkutma) ve tağliza hamledileceğini, zahiri manaları dikkate alınarak göz çıkarmanın mubah olmayacağını belirtir. Ona göre bu konuda imamlar arasında görülen ihtilaf, hadisin mana­sım anlamadaki ihtilaftan kaynaklanmaktadır.[514]

6-  Ebu Hureyre'den gelen bir rivayete göre, Hz. Peygamberin:

"Uğur­suzluk, kadında, evde ve atta olur" dediği nakledilmektedir.[515] İmam Muhammed şöyle der:

"Bize ulaştığına göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

“Eğer bir şeyde uğursuzluk olsaydı, evde, kadında ve atta olurdu”[516]. Hadisin manası, eğer uğursuzluk olsaydı bu şeylerde olurdu de­mektir. Yoksa aslında bunlarda uğursuzluk yoktur. Bunlarda olduğu söyle­nen uğursuzluk, adeten, insanın canının daha çok bunlardan dolayı sıkıldı­ğına inanan kimse içindir. Yoksa bu, yaratılış gereği olmadığı gibi, doğrudan bunlardan neş'et eden bir şey de değildir. Bunların hepsi kaza ve kader gereğidir. Bu şeylerden dolayı kimin başına bir şey gelirse onun o şeyi terki caizdir".[517]

Görüldüğü gibi, Hz. Peygamber'e isnad edilen ilk rivayette bir eksiklik vardır ve bu eksiklik manayı tamamen değiştirmektedir.[518] İmam Muhammed'in naklettiği rivayet ise, senedi ne olursa olsun Hz. Peygamberin sünnetine daha uygundur. Çünkü kadın vfe erkek arasında insan olma haysi­yeti bakımından hiçbir ayırım gözetmeyen Kur'ânî ifadeler ve ve Hz. Peygamber'in tatbikatı karşısında, uğursuzluğun kadında olduğu şeklinde hiç­bir kayıt zikredilmeden nakledilen rivayet sahih olamıyacağı gibi, tercihe şayan da değildir.

7- Velisinin izni olmadan, kadının nikahının caiz olmayacağı şeklinde Hz. Peygamber'den nakledilen rivayetler vardır.[519]

Ebu Hanife ise, hür, âkıl ve baliğ olan bir kadının kendi rızasıyla ni­kahlanmasının caiz olduğunu belirtir [520]ve bu görüşünü, "kocası olmayan kadın, kendi nefsi için velisinden daha çok hak sahibidir"  [521]hadisine da­yandırır.

Hanefilere göre Ebu Hanife, "velisinin izni olmadan kadının nikahlanamayacağı"[522] hadisinin ravisi olan Hz. Aişe'nin bu rivayetini, o, kendi rivayeti­ne aykırı amel ettiği için terk etmiştir.[523] Ancak bu izah yeterli değildir. Çünkü bu konuda Hz.Aişe'den başka Ebu Muse'l-Eş'arî  [524]ve Ebu Hureyre'nin de [525] rivayetleri vardır.

O halde Ebu Hanife'nin bu rivayetlere muhalif olan hadisi tercihinde daha önemli başka bir sebep olmalıdır. O da, Ebu Hanife'nin, kadın-erkek ayırımı yapmadan insan unsuruna verdiği önemdir. Evlenecek olan, hür, âkil ve baliğ bir kadın olduğuna göre, kendi maslahatını başkalarından daha iyi düşünmek durumundadır ve tercihinden de velisi değil kendisi sorumlu­dur.

8- Hz. Aişe'nin, müdebber [526] bir cariyesini sattığına dair gelen riva­yeti Ebu Hanife ve İmam Muhammed kabul etmeyerek, müdebber için daha uygun olan şu rivayeti tercih ediyorlar: "Said b. el-Müseyyib şöyle dedi:

“Kim bir cariyesini müdebber olarak azad ederse onunla cimaı ve evlenmesi caizdir, ancak onu satamaz ve hibe edemez. Çocuğu da kendisi gibidir".[527]

Hz. Aişe'den gelen rivayete karşı İmam Muhammed şöyle der:

"Biz müdebberin satışını uygun görmüyoruz. Bu, Zeyd b. Sabit'in ve Abdullah b. Ömer'in görüşüdür. Biz bunu benimseriz. Ebu Hanife'nin ve umumi olarak fukahamızın görüşü de budur".[528]

İbn Ebi Şeybe, Hz. Peygamberin de müdebberin satışını caiz gördüğü­nü belirterek Ebu Hanife'nin bu görüşünü hadise muhalefet olarak değerlen­dirmektedir.[529] Halbuki Hz. Peygamber, bu müdebber kölenin satışına, sahibi borçlu olduğu için izin vermiştir.[530]

Tabiatıyla burada söz konusu olan, hadise muhalefet değil, Ebu Hani­fe'nin, kölenin menfaatine uygun olan tatbikatı tercihidir. Çünkü efendisinin ölümünden sonra hürriyetine kavuşacak bir müdebberin, efendisi tarafından satılması, onun köleliğinin başka efendiler yanında devam etmesi demektir.

 Kevserî, Ebu Hanife'nin kölelerden yana olan bu tercihini prensip olarak şu şekilde ifade etmiştir:

"Eğer bir delil, köleliğin devamıyla, kölelikten kurtu­luş arasında dolaşıyorsa (ihtimal ifade ediyorsa) Ebu Hanife, kölelikten kurtuluş tarafına meyl eder".[531]

9- Ebu Hanife, ticaret maksadıyla müste'men olarak dârü'l-İslâm'a ge­len ve orada zina edip, hırsızlık yapan kimselere had uygulanmıyacağı, sa­dece çalman şeyin ödettirileceği görüşündedir. Çünkü o, emanı hükümlerin icrası (hadlerin uygulanması) hususunda almamıştır.[532]

Ebu Yusuf, Ebu Hanife'nin görüşünü benimsedikten sonra, Evzafye karşı müdafaasını şöyle yapar:

"Bunlara had uygulanmaz, çünkü bunlar ehl-i zimme değildirler ve hüküm bunlara cari değildir. Şayet bunlardan bir kimse kralının elçisi olarak gelse ve zina etse onu recmeder misin? Bir kim­se onlardan müste'men bir kadınla zina etse o kadını recm eder misin?".[533]

Ebu Hanife ve Ebu Yusuf, Hz. Peygamber'in, "elçilerin öldürülmesini yasaklayan" [534] hadisine kıyasen böyle bir sonuca ulaşmış olmalıdırlar. Çünkü eman, elçi için de tüccar için de bir güvencedir ve elçilerin dokunulmazlığı prensibi bugün de devletlerarası bir teamüldür. Esas olan, gayrimüs­limi öldürmek değil, kötülüğüne mani olmaktır. Onun için Ebu Yusuf, her­hangi bir müslümanın bir gayrimüslime verdiği emam geçerli saymıştır.[535]

10- Ebu Hanife'nin Nehaî'den naklettiği bir habere göre, "Haris b.Ebi Rebia'nın hıristiyan olan annesi ölmüştü. Haris, Hz. Peygamber'in ashabın­dan bir grupla beraber onun cenazesine katıldı".[536]

İmam Muhammed bunu naklettikten sonra, "hıristiyanın cenazesine ka­tılmakta (teşyi etmekte) bir sakınca görmüyoruz, ancak cenazeden uzak dur­mak gerekir. Ebu Hanife'nin görüşü de budur" demektedir.[537]

Burada kişinin dini nazarı itibara alınmadan, insan olarak cenazesini teşyi söz konusudur. Nitekim Hz. Peygamber'in de önlerinden geçen bir yahudi cenazesi için ayağa kalktığı, sebebi sorulunca da:

"O da bir can değil mi?"  [538]buyurduğu rivayet edilmektedir.[539]




[479] Age., 17.

[480] Serahsî, Şerhu's-Siyer, III, 885-886.

[481] Ebu Yusuf, er-Redd, 17; Serahsî, Şerhu's-Siyer, III, 885-886. Ebu Hanife'nin bu konuda dayandığırivayetlerin tahlili için bkz. er-Redd, 17-19, 1 nolu dipnot.

[482] Ebu Yusuf, er-Redd, 17; Serahsî, Şerhu's-Siyer, III, 885-886; Ebu Yusuf, Kitabül-Haraç, 19.

[483] Ebu Yusuf, Kitabul-Haraç, 19, (Türkçesi, A. Özek, 48).

[484] Age., 19, (Türkçesi, 48-49).

[485] İmam Şafiî'nin bu meselede Ebu Hanife'yi tenkidi için bkz. el-Umm, VII, 306.

[486] Bkz. Şeybânî, Muvatta, 242; İbn Ebi Şeybe, Musannaf, XIV, 148.

[487] Ebu Yusuf, ihtilaf, 220-22; İbn Ebi Şeybe, Musannaf, XIV, 149.

[488] Şeybânî, Muvatta, 242. Hanefilere göre, evlilerin muhsan olabilmeleri için, hür olmaları, Müslüman olmaları, baliğ olmaları ve baliğ olarak cimada bulunmuş olmaları gerekir. (Tahâvî, ihtilâfu’l-Fukahâ, 139).

[489] Şeybânî, Muvatta, 242.

[490] Kevserî. en-Nüket, 10-11.

[491] Age., 10-11, fi Krş. İbn Hacer, Fethu'l-Bârî. XII. 138-139.

[492] Kevserî, en-Nüket. 10.

[493] Şeybânî, el-Âsâr, 108; Ebu Yusuf, er-Redd, 50.

[494] Ebu Yusuf, İhtilaf, 156-157.

[495] Age-, 70-71.

[496] Age, 71;

[497] Age., 153-I55; Şeybanî, el-Âsar, 109.

[498] Şeybânî. Muvatta, 239.

[499] Ebu Yusuf, İhtilaf, 155.

[500] Şeybânî, Muvatta, 239.

[501] el-Keser: Hurma ağacının kâfur elde edilen özü. (Bkz. Zemahşerî, el-Fâik fî Garibi 1-Hadîs, III, 247)

[502] Şeybânî, el-Âsâr. 109.

[503] Fethu'l-Kadir, V, 137.

[504] Maide: 38.

[505] Abdülaziz el-Buhari. Keşfü'l-Esrar. I. 131.

[506] Şeybâni, el-Âsâr, 109.

[507] İbn Ebi Şeybe, Musannaf, XIV, 270-271

[508] Age., XIV, 271.

[509] Kevserî, en-Nüket, 228-229.

[510] İbn Ebi Şeybe, Musannaf, XIV. 213.

[511] Age., XIV. 214.

[512] İbn Ebi Şeybe, Musannaf, XIV. 207; Bahari, Diyât. 23. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 99

[513] İbn Ebi Şeybe, Musannaf, XIV. 207.

[514] Kevserî, en-Nüket, 126.

[515] Şeybânî, Muvatta, 338.

[516] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 100

[517] Age., 338.

[518] Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre, Ebu Hüreyre bu hadisin tamamını ezberleyememiş, sadece son kısmını nakletmiştir. Hadisin tamamı ve Hz. Aişe'nin tashihi için bkz. Zerkeşî, el-İcabe. 103 vd.

[519] Ebu Davud, Nikâh, 20; Tirmizî. Nikâh, 14.

[520] Fethu’l-Kadir. III, 157.

[521] Ebu Davud, Nikâh. 26; Tirmizî. Nikâh, 18; Müslim. Nikâh. 66. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 100

[522] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları:  101

[523] Felhu’l-Kadır, III. 159; en-Nüket, 42-43.

[524] Ebu Davud, Nikâh, 20; Tirmizi. Nikâh, 14; İbn Mâce. Nikâh. 15.

[525] İbn Mâce, Nikâh, 15.

[526] Müdebber: Azad olması efendisinin ölümüne bağlı olan köle.

[527] Şeybânî, Muvatta. 299-300.

[528] Age., 299-300.

[529] İbn Ebi Şeybe. Musannaf, XIV. 153.

[530] Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi (çev. A.Davudoğiu), VIII. 278.

[531] Kevserî, en-Nüket, 22-24.

[532] Ebu Yusuf, İhtilaf, 157-158; er-Redd. 94.

[533] Ebu Yusuf, er-Redd, 95.

[534] Ebu Davud, Cihad, 154. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 101

[535] Ebu Yusuf. Kitabü'l-Haraç, 205.

[536] Ebu Yusuf, el-Âsâr, 81; Şeybânî, el-Âsâr, 48.

[537] Şeybâni, el-Âsâr. 48.

[538] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları:  102

[539] Buharî, Cenâız. 50; Nesnî. Cenaiz, 47; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI. 6. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 95-102