- İmanın hakikati

Adsense kodları


İmanın hakikati

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Hadice
Sun 30 January 2011, 08:34 pm GMT +0200
İMANIN HAKİKATI

Bizim Kasdettiğimiz İman Mefhumu


Bu araştırma ile kasdettiğimiz, ruh ve hayat üzerindeki etkilerini tebarüz ettirmeğe çalıştığımız iman nedir?

İmanın mefhumunu ve ilişkilerini bilmeden bu soruya cevap verilemez. İmanın mefhum ve manasına gelince: İman, insanın mü’min olduğu kuru lafla ilan edilmesi, demek değildir. Birçok münafıklar da dilleri ile iman ettik, demişlerdir, ama kalpleri asla iman etmemiştir:

“İnsanlardan bir kısmı vardır ki, Allah’a ve kıyamet gününe inandık, derler. Halbuki onlar iman edenler değillerdir. Cenabı Allah’ı ve mü’minleri aldatırlar. Bilmezler ki, ancak kendi nefislerini aldatırlar.” (Bakara: 2/8-9)

İman, mü’minlerin adet haline getirdikleri birtakım iş ve merasimleri de kuru kuruya yapmak değildir. Birçok hokkabaz insan vardır ki, zahiren iyi şeyler, hayırlı işler yaparlar, ama kalpleri haraptır; onda hayırdan, iyi halden ve ihlastan eser yoktur:

“Münafıklar, zanlarınca Alah’a hile yaparlar. Allah da hilelerini başlarına geçirir. Onlar namaza kalktıkları zaman, istemeye istemeye kalkarlar; insanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı pek az hatıra getirip anarlar.” (Nisa: 4/142)

İman, inanılacak şeyleri kuru kuruya tanıma da değildir. Niceleri vardır ki, imanın hakikatlerini bildikleri halde ona inanmamışlardır.

“Kalpleriyle yakinen bildikleri halde, nefislerine zulüm yaparakve kibrederek bütün mucizeleri inkar ettiler.” (Neml: 27/14)

Kibir, haset ve dünya sevgisi onlarla yakinen bilikleri şeylerin arasına girmiştir.

“Böyle iken içlerinden bir topluluk hak ve hakikatı bile bile gizlerler.” (Bakara: 2/146)

Demem ki, gerçek iman; sırf dil beden ve zihin ile yapılan hareketler, demek değildir.

Gerçek iman, ruhun derinliklerine inen ve idraki, irade ve vicdanı hertarftan kuşatan ruhi bir şeydir.

Binaenaleyh varlık alemindeki gerçekleri olduğu gibi anlayacak zihni bir idrak lazımdır. Bu idrak de ancak yanılmaz vahy yolu ile olur.

Ve bu akli idrak, şek ve şüphenin sarsamayacağı dereceye ulaşmalıdır.

“Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Peygamberine iman etmişlerdir; sonra imanlarında şüpheye düşmemişlerdir.” (Hucurat: 49/15)

Ve bu kesin bilginin yanı sıra, Allah’a rıza ve teslimiyet ile boyun büken bir insanın kalp şuuru ve iradesi de bulunmalıdır.

“Rabbin hakkı için, onlar, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden nefisleri hiç bir darlık duymadan tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe, iman etmiş olmazlar.” (Nisa: 4/65)

“Mü’minler, aralarında hüküm vermek için, Allah’ın kitabına ve Peygamberine çağrıldıkları vakit, onların sözü ancak: “Dinledik ve itaat etik” demeleridir: İşte bunlar, zafer bulacak olanlardır.” (Nur: 24/51)

“Allah ve Resululü bir işe hüküm verdiği zaman, mü’min bir erkekle mü’min bir kadın için, kendi işlerinden dolayı Allah’ın Peygamberin hükmüne aykırı olanı seçmek hakkı yoktur.” (Ahzab: 33/36)

Bu bilgi ve şuuru kalp ve vicdan takip etmelidir ki, bu itikadın gereklerine göre iş yapmaya, onun ahlaki ve tatbiki prensiplerine sarılmaya ve uğrunda malla, canla savaşmaya sevk etsin. Bunun içindir ki, Kur’an-ı Kerim’in mü’minleri şöyle vasfettiğini görüyoruz:

“Gerçek mü’minler, yalnız o kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri korkarak ürperir; onlara ayetleri okunduğu zaman, imanlarını artırır; ve onlar yalnız Rablerine tevekkül ederler. Mü’minleine veriğimiz rızıklardın Hak yolunda harcarlar. İşte bunlar gerçek Mü’minlerdir.” (Mü’minun: 23/1)

Allah Teala sadık mü’minleri şöyle nitelemiştir: “Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Peygamberine iman etmişlerdir; sonra imanlarında şüpheye düşmemişlerdir.”

Ulemalardan biri bu ayetin tefsirinde şöyle diyor:


“İman Allah’ı ve Resulünü kalp ile tasdik etmektir. Öyle bir asdik ki, şek ve şüphe götürmez. Öyle emin ve istikrarlı bir tasdik ki,sarsılmaz, yerinden kopmaz. Fısıltılar ona etki etmez. O tasdike sahip olan kalp ve şuur sarsılmaz. O tasdik bulundu mu kişi Allah yolunda malıyla, canıyla cihad eder. Bir kere kalp bu imanın zevkini tadarak huzur ve sükuna kavuşur ve bunda sebat ederse hayatta ve dünyada kendi dışında imanın hakikatını gerçekleştirmeye atılır. İçinde hissettiği imanın hakikatı ile dıştan onu kuşatan tecrübe edilmiş işleri ve gerçek hayatı birleştirmeye çalışır. Hissettiği iman şekli ile çevresindeki gerçek şeklin birbirinden ayrı oluşuna tahammül edemez. Çünkü bu ayrılık ona acı verirse her lahza onu çarpar. Buradan da Allah yolunda mala, canla cihada atlır. Bu, mü’minin ruhundan gelen özlü bir atılıştır. Böylelikle kalbindeki parlak şekli gerçekleştirmek ister; çünkü bunu gerçek hayatta ve insanlar arasında da görmek ister. Mü’minle etrafındaki cahili hayat arasındaki husumet, mü’minin, iman tasavvuru ile gerçek hayatı arasındaki ikiliğe dayanamamasından doğan zati bir husumettir. Yine mü’min eksik, kusurlu ve çarpık tatbiki hayatı uğruna tam, kusursuz ve doğru iman tasavvurunu görmezlikten de gelemez.”

Anlattığım bu unsurlar “gerçek imanı” oluşturan unsurlardır. Siz buna isterseniz “doğru itikat” deyiniz. Eğerbu unsurlardan (öğelerden) bir kısmı eksik olursa kalanına “iman” veya “itikat” adı verilmez. Ona “fikir” yahut “nazariye” veyahut “görüş” denebilir. Ama gerçek imanın güneşi ruhun bütün yanlarını aydınlatır; ışık, ısı ve hayat taşıyan ışınları ruha nüfuz eder. Evet, bu itikat akla nüfuz eder; ona kanaat ve huzur verir, kalbe nüfuz eder; ona hareket verir, iradeye nüfuz eder; onu ileri doğru iter ve ona yön verir. Akıl kanaat eder, kalp harekete geçer, irade yönünü bulursa davarın çobana itaati gibi uzuvlar bunların çağrısına uyar ve aksiyona geçer.

Görüşte itikadın arasındaki farkı göstermek için Merhum prosefer Ahmed Emin’in bu konuda yazdıkları çok hoşuma gider5. Merhum der ki: “Görüşünle itikadın arasında büyük fark vardır. Bir görüşte bulunduğun zaman onu bilgilerinin arasına katmış olursun. Bir şeye itikat ettiğin zaman o kanına karışır, kemiklerinin içindeki iliğe kadar sirayet eder ve kalbinin derinliklerine işler.

Görüş sahibi filozof şöyle konuşur: “Ben şu şeyi doğru görüyorum, ama o, gereçkte yanlış olabilir. Bugünkü deliller bunu böyle isbat ediyor. Belki yarın aksine deliller ortaya atılır. Ben bu konuda yanılmış da olabilirim, isabet etmiş de olabilirim.

Ama bir şeye itikat eden bunda kararlıdır. Onda şek ve şüphesi yoktur. İtikadı behemehal gerçektir. O, bugün haktır, yarın da haktır. delilin onda etkisi yoktur6. fiek ve şüphe oraya giremez.

(5) Feyzü’l-Hatır, 1. cilt. Biz bu zatın “Yevmu’l-islam = İslamın Bugünü” adlı kitabını A. Ü. İlahiyat Fakültesi mezuniyeti tezi olarak tercüme etik ve yayınlandı. Mütercim.

(6) Bu, iyice kanaat getirip tasdik etiktensonra böyledir. Amasaphadan önce müslümanlık, delile dayanmayan bir itikadı kabul etmez. Mukallidin imanı muteben eğililr. İmeride İslam itikadınınmeziyetlelrini anlatırken onu “İsbatlı bir itikat” olduğunu açıklayacağız.

Görüş sahibi gevşektir, soğuktur. Görüşü doğru çıkarsa sakin sakin gülümser. Eğer doğru çıkmazsa bunda bir beis görmez. Zaten daha önce görüşünün doğru olduğunu, fakat yanılabileceğini,başkasının yanlış, ama doğru olabileceğini ihtiyaten belirtmişti. İtikat sahibi ise harekatle ve ateşlidir. İtikadı gerçekleşmedikçe sakinleşmez. 

Görüş sahibinin dönmesi kolaydır. O, delil yahut delil şeklinde görünen faydanın yanındadır. Ama itikat sahibinin en iyi şekilde görüntüsünü Peygamberimiz (s.a.v.) belirtmişlerdir: “Getirdiğim şeyi terk etmem için güneşi sağıma, ayı soluma koysalar yine de kabul etmem”.

Görüş ölü bir cesettir. İtikat ona ruh vermedikçe hayata kavuşamaz. Görüş, karanlık bir mağaradır; itikadın ışığı oraya vurmadıkça aydınlanamaz. Görüş durgun sudur, üzerinde sivrisinekler yumurta yapar. İtikat ise engin bir denizdir. Yüzyinde aşağılık haşeratın doğumuna göz yummaz. Görüş üzeri sisle örtülü sönük bir yıldız, itikat ise parlak bir güneştir.

Görüş insanın önüne zorluklar ve engeller çıkarır. Bedenin arzularına kulak verir, şüphe doğurur, tereddüt yaratır. İtikat ise tehlikelere dalar, dağları sarsar, zamanın istikatmetini,tarihin gidişini değiştirir, şüphe ve tereddüdü izale eder, karar ve yakin doğurur ve ruhun istediğinden başka bir şeye müsamaha etmez”.

İmanın Muhteası (İçeriği):


Muhteva ve ilişkilerini bilmeden imanın tarifini ve anlamını bilmek de yeterli değildir. Öyle ise bu araştırmamızda hangi imanı kasdettiğimizi bilmeliyiz.

İnsanlar iman kelimesini kullanmada ciddiyeti kaybettiler. Artık komünizme iman, varlıkçılığa iman, vatana iman ve Alah’ın müsaade etmediği şeylerden insanların uydurup icat ettikleri daha nice şeylere imanı okumaya, duymaya başladık.

İnsanlar ne derlerse desinler, biz kasdettiğimiz imanı bildikten sonra bunun bize bir zararı dokunmaz. Bu da o imandırki, kelime mutlak olarak zikredildiği zaman ondan başkasına delalet etmez. Bu, dini imandır ki, ta çocukluğundan bu yana insanlıkla beraber bululmuş; delikanlılığında, gençliğinde ve erginliğinde ondan ayrılmamış ve bir çok davranış ve hareketerinde etki ve yetkisini süre gelmiştir.

O, bir imandırki, semavi dinerin sonuncusunda, İslam itikadında tam teşekkül etmiştir. Netekim Kur’an Kerim ve Sünnet-i Nebeviyye onu; Allah’a, ahirete, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman onlara beyan ederler.

O, varlık bilmecesini çözen, insana hayatın ve ölümün sırını açıklayan; nereden, nereye ve niçin sorularına cevap veren bir itikattır. Bu itikat, ilk defa İslamın ortaya attığı ve Hz. Muhamed’in icat ettiği bir itikat değlidir. O, süzülmüş, Allah’ın gönderdiği bütün peygamberlerin ve tarif edilmeden önce kutsal (semavi) kitapların getirdiği bir itikattır. Bu, değişmeyen ve tekamül etmeyen ebedi hakikatlerdir. Onlar da Allah ve Allah’ın bu kainatla işkisi, görünen ve görünmeyen şeylerdir. Onlar bu hayat ve bu hayat içinde insanın rolü ve bundan sonraki akibeti gerçekleridir. Bu gerçekler Hz. adem’in çocuklarına öğrettiği; Hz. Nuh’un kavmine ilan ettiği; Hud ve Salih Peygamberleri Ad ve Semud kavimlerini ona davet ettikleri; Hz. İbrahim’in, ismail’in; Musa’nın Tevrat’ta, Davud’un Zebur’da ve İsa’nın İncil’de tekid ettikleri gerçeklerdir.

Burada İslam’ın yaptığı şey bu itikadı ona sokulan şaibelerden temizlenmiş ve içine katılan yabancı cisimlerden tasfiye etmşi olmasıdır. Bu yabancı cisimler zamanla İslam’a da katılmış; aracılarla ve Allah’tan başkalarını tanrı edinmelerle onu bulandırmış; teşbih, tescim (tanrıya şekil verme) ve insanlardaki kusurları Yüce Allah’a isnat etme ile onun nezahetini bozmuştu. Böylelikle bu itikadın kainata, hayat ve insana bakışını; Allah’la vahy ve dinle olan ilişkisini kötüleştirmişti. Bir de İslam’ın yaptığı; bu itikadı yeni birtarzda, hikmet-i ilahiyenin son risalet (mesaj) olmasını dilediği ve kıyamete kadar bütün insanlığa amaç teşkil etmesini istediği risalete uyğun bir şekilde sunmasıdır.

İslam itikadı geldi, tevhit (Tanrının Birliği) fikrini ve uluhiyetin kemalini zamanla ona karışmış olan şeylerden temizlediği gibi peygamberlik ve nübüvet fikrini de onu bürüyen kötü düşüncelerden arıttı.

Ahirette iyi veya kötü karşılık görme düşüncesini de cahillerin ona soktuğu evhamlardan, aşırı insanların tahrifatından, batılı mudaafa edenlerin görüşlerinden ve hokkabaz insanların yalanlarından temizledi.

Bu itikadın ana unsurları (öğeleri); Allah’a, peygamberlere ve ahirete iman etmektir. Bunu Allah’a ve ahirete iman şeklinde özetlemek de mümkündür. Allah’a iman, Allah’ın varlığna, birliğine ve kemaline iman etmeyi içine alır.


cerendemir
Thu 13 June 2013, 10:38 pm GMT +0200
Bakara 14: Bunlar iman etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, "iman ettik" derler.Kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise söyledikleri şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz . Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz."
Allah şirke düşenlere hidayet etsin. Bizleri de öyle insanlardan korusun.

Bakara 257: Allah, iman sahiplerinin Velî'sidir; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfre sapanlara gelince, onların dostları tâğuttur ki, kendilerini nurdan karanlıklara çıkarır. Bunlar cehennemin dostlarıdır. Orada sürekli kalacaklardır onlar.
Allah bizleri imanı kalpten zikreden insanlardan eylesin.

Sevgi.
Tue 3 July 2018, 01:20 am GMT +0200
Rabbim bizlere kalpten iman edenlerden eylesin inşaAllah

Bilal2009
Tue 3 July 2018, 10:43 am GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri has imanlı kullarından eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun