hafız_32
Wed 27 October 2010, 01:51 pm GMT +0200
ÎMAN VE KÜFRÜN MAHİYETİ
Küfür ile iman biribirlerine karşıt olan iki şeydir. Birisinin yok olması diğerinin varolması demektir.
Asıl imanın çeşitli şubeleri bulunmaktadır. Her şubesine de iman denilmektedir. Namaz ve oruç da imandan sayılır. Batıni amellerden olan haya, tevekkül, Allah'tan korkma ve ona yönelmek de imandandır. Bu saydıklarımız ve daha niceleri imanın bir şubesidirler. Bu şubeler "yolda bulunan eziyet verici bir şeyi yoldan kaldırmak'la son bulur. Bunun yapmak da imanın şubelerinden bir şubedir. Bu şubelerin içerisinde imanın yok olmasıyla ilgili şubeler vardır. Örneğin şehadet şubesi gibi. (Tevhid kelimesini terketmek) ve aynı zamanda terkedilmesiyle beraber (de) imanın var olmasını gerektiren şubeler vardır. Örneğin yolda eziyet veren bir şeyi kaldırmamakla. Bu iki şube, yani (en yüksek şube olan şehadet ve en son olan eziyet veren şeyi kaldırmak) arasında birbirinden ayrı ve büyük şubeler bulunmaktadır. Bunların bir kısmı şehadet şubesiyle ilgilidir ve ona daha da yakındır. Bu şubelerden bir kısmı da yolda eziyet veren bir şeyi kaldırmakla ilgilidir ve ona daha da yakındır.
İmanda olduğu gibi küfür de şubelere sahiptir. Nasıl ki imanın şubeleri imansa, küfrün şubeleri de küfürdür. Haya iman şubelerinden bir şube ise hayasızlık da küfür şubelerinden bir şubedir. Doğruluk imanın kısımlarından ise yalan da küfrün kısımlarındandır. Nasıl ki namaz, zekat, hacc ve oruç imanın şubelerinden ise bunları terketmek de küfrün şubelerinden bir şubedir.
Allah’ın indirdikleriyle hükmetmek imanın şubelerindendir.
Allah’ın indirdikleriyle hüküm etmemek de küfrün şubelerindendir.
İtaatin tümü imanın şubelerinden birisi olduğu gibi asiliğin tümü de küfrün şubelerindendir.
İmanın şubeleri iki kısma ayrılır.
1- Kavli (söz)
2- Fiili kısımdır.
Aynı zamanda küfrün şubeleri de:
1- Kavli (söz)
2- Fiili olmak üzere iki kısımdır, imanın kavli kısmının yok olmasıyla imanın yok olmasını gerektiren (vacip kılan) şubeleri vardır.
Aynı zamanda imanın fiili kısmının yok olmasıyla da imanın yok olmasını vacip kılan (gerektiren) şubeler vardır.
Küfrün, kavli (söz) ve fiili (amel) kısımları da imanın kısımları gibidir. Yani sözlü olarak ve isteyerek küfür kelimesini söylemek küfür şubelerinden bir şubedir. Aynı zamanda fiili olarak da küfrü gerektiren bir şey yapmak küfrün şubelerindendir. Mesela puta tapma, Kur'an'la alay etme gibi.
Başka bir esas daha vardır, o da imanın hakikatinin kavil (söz) ve amelden müteşekkil olmasıdır.
Kavli iman iki kısma ayrılır. Dilin kavli ki bu da İslam kelimesiyle konuşmaktır. Ameli iman da niyet ve ihlastır. İkinci kısımda uzuvların amelidir. Şayet bu dört nitelik bir kimsede yok olursa o kimsede imanın tamamı yok olur. Bu dört şey de şunlardır.
1- Kavli’l kalb
2- Kavli'lisan
3- Ameli'l kalb
4- Ameli'l-Cevarih.
Şayet kalbin tastiği yok olursa diğer parçalar hiçbir fayda vermez. Çünkü kalbin tasdiği itikadın olması için şarttır. Bu olduktan sonra faydalı bir iman olur. Sadık bir itikadla birlikle kalbin amelinin yok olma hali konusunda mürcie mezhebi ile ehl-i sünnet arasında olan bir savaş (mücadele) söz konusudur. Çünkü ehli sünnet kalbin amelinin yok olması halinde tasdiğin hiçbir faydasının olmadığı ve imanın yok olduğu görüşünde toplanmışlardır.
Çünkü Resûlullah (s.a.v)'ı tasdik eden İblis, Firavun ve kavmi, Yahudiler, müşrikler ve onun risaletini tasdik edenlere tasdiklerinin hiçbir faydası olmamıştır, ki bu kimseler onun tasdiğini (O (yani Resûlullah) yalancı değildir. Fakat biz ona ne tabi oluruz ne de iman ederiz.) yapıyorlardı.
Az önce de belirttiğimiz gibi iman yalnızca tasdikten ibaret bir şey değildir. Oysaki iman (aynı zamanda) bağlanma ve itaat için lazım olan şeyleri tasdikten ibarettir.
Hidayet yalnızca Hakk'ı bilmekten ibaret değildir. Oysaki hidayet vacip olan bilinenlerle amel edilmesi ve lazım olan şeylere tabi olunmasının bilinmesidir.
Şayet ilk tarife hidayet denilirse bu tam bir hidayet olmuş olmaz. Nasıl ki itikadın tasdiğine hidayet denmezse bu tasdik de iman için lazım olan tasdik değildir. Müslümanın bu esasları, iyi bilmesi gerekir. Başka bir esas daha vardır o da küfrün iki çeşit olmasıdır:
1- Ameli küfür,
2- İnkarı ve inadî küfür.
İnkari küfür Allah'u Te'ala tarafından Resule gönderilmiş olduğu bilinen bir şeyde, inkar ve inad edilmesidir.
Mesela Rabbin hükümlerini, fiillerini, sıfatlarını ve isimlerini inkar etmek gibi. Bu çeşit küfür bütün yönleriyle imana zıttır.
Fakat ‘ameli küfür ise imana zıd olan ve imana zıd olmayan küfür olarak ikiye ayrılır.
Amelî küfürden olup imana da zıd olan şeylerden bazılarını şöyle zikredebiliriz: Puta tapma, Kur'ân’la alay, peygamber öldürmek ve onu sövmek imanın zıddı olan amellerdir.
Allah'ın indirdikleriyle hükmetmemek, yine namazı terketmek kesin olarak 'ameli küfürden sayılırlar. Allah ve Resulü buna küfür ismini verdikten sonra bunlardan küfür ismini kaldırmak mümkün değildir. Allah'ın indirdikleriyle gelen hadislere dayanıldığında (da yine) namaz kılmayan bir kimse kafirdir.
Fakat bu küfür şekli itikadı bir küfür olmayıp 'ameli bir küfürdür (yani insanı İslam dininden çıkaran mutlak anlamdaki küfür değildir.)
Allah'ın indirdikleriyle hüküm etmeyen birisini Allah kafir olarak vasıflandırdıktan, kafir olarak isimlendirdikten sonra onlara bu ismi vermemek mümkün değildir. (Kesinlikle bu isimle anılmalıdırlar).
Resûlullah (s.a.v) komşusunun kendisinden emin olmadığı kimseden, içki içen kimseden, zina yapan kimseden imam zaîl kılmıştır.
Bu kimselerden imanın izale kılınması bunların amel yönünden kafir olduklarını göstermektedir.
Yoksa (onların bu durumu) itikad ve inkar küfrü olarak gösterilmemiştir (yani bu ameller inkarî küfür değildirler).
Ve nitekim de Resûlullah'ın (s.a.v) bir hadisinde şöyle buyuruyor:
"Bazılarınızı bazılarınızın boynunu vurup da kafir olarak bana dönmeyin."
İşte buradaki küfür ameli küfürdür. Başka bir hadiste ise; "Kim, kahini (falcıyı) doğrular ve kadına arkadan yaklaşırsa, o Muhammed'e küfretmiştir.", yani inkar etmiştir.
Diğer bir hadiste ise; "Şayet bir adam kardeşine "sen kafirsin" derse bu söz ikisinden birisini küfre götürür."
Başka bir hadiste; "Hile yapan bizden değildir." yine bir hadisinde;
"Kendi nefsi için istediğini kardeşi için istemeyen bizden değildir." buyurur.
Allahu Teala, Kur'an-ı Kerîmde kitabının bazılarıyla amel edeni mümin kitabın bazısını terkedeni de kafir olarak göstermiştir.
Şu ayet-i kerime bize ışık tutmaktadır.
"Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız!" diye sizden söz almıştık. Göz göre göre biribirinizi öldürüyorsunuz sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz, onlara karşı günah ve düşmanlık yapmakta birleşiyorsunuz. Onları, çıkarmak size yasaklanmışken (çıkarıyorsunuz sonra da) esir olarak geldiklerinde fidyelerini verip (kurtarıyor)sunuz. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanın cezası dünya hayatında rezil olmaktan başka nedir? Kıyamet gününde de (onlar) azabın en şiddetlisine itilirler. Allah yaptıklarınızı bilmez değildir."[125]
Allahu Teala bu ayette kendilerine emretmiş olduğu ve uymalarını istemiş olduğu sözden bahsetmektedir. Bu söz alma onların bunu tasdik ettiklerine delalet etmektedir ki onlar biribirlerini öldürmeyeceklerini ve biribirlerini yurtlarından çıkarmayacaklarına dair söz vermişlerdi Daha sonra Allah Teala onların bu emre karşı geldiklerini ve onlardan bazılarının bazılarını öldürdüğünü ve onları kendi yurtlarından çıkardıklarını haber vermektedir.
Bu, onların kitapta kendilerinin işledikleri küfürleridir Daha sonra aynı fırka (yani yurtlarından kendileri tarafından çıkarılmış kimseler) esir olarak geldiklerinde fidyelerini verip onları kurtarıyor. Bu da onların kitapta kendilerine haber verilen imanlarıdır: Onlar söz verdikleri şeyleri yerine getirmekle mümin o söz verdiklerini terketmiş olduklarından dolayı kafirdirler.
Amelî imanın karşıtı ameli küfürdür. İtikadî imanın zıddı ise ıtikadi küfürdür.
Resûlullah (s.a.v) bu söylediğimiz şeyleri sahih olan hadisinde ilan etmektedir.
"Müslümana sövmek fasıklık onu öldürmek ise küfürdür."
Resûlullah bu hadiste sövmeyle öldürmeyi biribirinden ayırmıştır. İkisinden birisini (sövmeyi) fasıklık olarak nitelendirmiştir ki bununla da kafir olmaz. Diğerini de (yani öldürmeyi) küfür olarak nitelendirmiştir ki buradaki küfür ameli bir küfür olup itikadı bir küfür olmadığı malumdur ve bu küfür insanı İslam dairesinden bir bütün olarak çıkarmaz. Nasıl ki zina yapan, hırsızlık yapan ve içki içen birisi İslam dairesinden çıkmıyorsa ve aynı zamanda iman ismiyle de isimlendirilemiyorsa bile bu işleri yapan İslam dairesinden çıkmaz.
Bu açıkladığımız şeyler İslam ve küfrün gereklerini ve kitabı bütün ümmetten daha iyi bilen sahabenin sözüdür. Bu meseleler ancak ve ancak onlardan alınır. Müteahhirinler (asrımıza yakın yaşayan alimler) sahabenin buradaki muradını anlamadıkları için iki kısma ayrıldılar.
Bunlardan bir kısmı büyük günahlarla insanları İslam dairesinden çıkardılar ve bunu yapanın ebedi olarak ateşte kalacağına hükmettiler.
İkinci kısım ise bu özellikte olan insanları mümin olarak değerlendirdiler. Birinci kısım Gulat (aşırı olanlar)dır. İkinci kısım ise hakikatten uzaklaşanlardır. Allahu Teala, ehl-i sünnete orta sözü söylediği (vasat olduğu) ve örnek bir yol tuttuğu için onlara hidayetini bahşetti.
İşte burada küfrün dışında başka bir küfür, nifakın dışında başka bir nifak, şirkin dışında başka bir şirk, fasıklığın dışında başka bir fasıklık ve zulmün dışında başka bir zulüm olduğu ortadadır.
Süfyan Bin Uyeyne Hişam B. Caferden, o da Tavustan İbn-i Abbas'ın şu (hüküm etmeyenler kafirlerin ta kendileridirler) ayetinin tefsirinde bu küfür insanların İslamdan çıktığı küfür değildir, (yani mutlak, gerçek manadaki küfür değildir) dediği rivayet edilmiştir.
Abdurrezzak der ki: M'amer İbn-i Tavus bize haber verdi ki o da babasından duymuştur ki: İbn-i Ab-bas'a (Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendisidir) ayeti soruldu. İbn-i Abbas dedi ki: Onların böyle olmaları küfürdür. Yalnız bu küfür, Allah'ı, melekleri, kitaplarını ve peygamberlerini inkar edenin küfrü gibi bir küfür değildir. Ondan (yani îbn-i Abbas'tan) gelen bir rivayette ise; "Bu küfür insanı İslam dairesinde çıkaran bir küfür değildir." denmiştir.
Tavus da bu ayet-i kerimenin hükmü için; "Bu küfür insanı İslam milletinden çıkartan bir küfür değildir" demiştir. Vaki'nin Süfyan'dan aldığı rivayete göre Ata şöyle demiştir:
"Küfrün dışında bir küfür, zulmün dışında bir zulüm, fasıklığın dışında başka bir fasıklıktır."
Ata'nın söylemiş olduğu bu şeyi anlayan kimse için K. Kerim'deki ayetler açık bir burhan olarak yeter. Şöyle ki:
ALLAHU TEALA, Allah'ın indirdikleriyle hüküm etmeyeni K. Kerim'de kafirlikle vasıflandırmıştır.
Aynı zamanda Resulüne ineni inkar eden kimseyi de kafirlikle isimlendirmiştir. Bu iki küfür şekli eşit düzeyde değildir. Allah başka bir ayette kafirler zalimlerdir buyurmuştur.[126] Allahu Teala nikahta, talakta, ücret vererek karısını boşamakta ve boşandıktan sonra karısını reddetmekte Allah'ın sınırını aşanı zalim olarak şu ayette isimlendirmiştir; “Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa kendi nefsine zulmetmiş olur.”[127] Ve Allah'ın Peygamberi olan Yûnus (A.S) şöyle buyurmaktadır; “Senden başka ilah yoktur. Sen eksiklerden uzaksın, yücesin. Ben zalimlerden oldum.”[128] Adem (A.S) ise; “Ey Rabbimiz nefsimize zulmettik.” Musa ise; “Ey rabbim kendi nefsime zulmettim, beni bağışla.”[129] Bu ayette geçen zulüm, (kafirler zalimlerin ta kendileridir) ayetindeki zulüm gibi değildir.
Allahu Te'ala başka bir ayette kafiri (Bakara 26-27).fasık olarak isimlendirmiştir; “Onunla ancak fasıkları saptırır, onlar ki, söz verip bağlandıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar.”[130]
Başka bir ayette ise; “Andolsun sana apaçık ayetler indirdik onları fasıklardân başkası inkar etmez.”[131] Buna benzer ayetler Kur'ân'da çoktur.
Yüce Allah başka bir ayette ise müslümanı fasık olarak isimlendirmektedir; “Ey inananlar size fasık (yoldan çıkmış) bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”[132] ki bu ayet-i kerime ibn-i Ebu As'ın hükmü hakkında inmiştir. Buradaki fasıklık diğer fasıklık gibi değildir.
Nur suresinin 4. ayetinde; "Namuslu kadınlara (zina suçu) atıp da dört şahit getirmeyenlere seksen değnek vurun ve artık onların şahitliklerini kabul etmeyin. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir."[133] Bu ayetle ilgili olarak İbn-i Abbas der ki: "Rabbinin emrinde fasık oldu."
Yine Allah Teala şöyle buyurur:
"Kim o aylarda haccı (kendisine) farz ederse bilsin ki haccda kadına yaklaşmak, günah işlemek yoktur."[134] Buradaki fasıklık da diğer fasıklıklar gibi değildir.
Küfür iki çeşittir. Zulüm de, fasıklık da aynı zaman da cehalet de iki çeşittir.
1- Küfür halinde, küfür şeklinde olan cehalet. Şu ayette olduğu gibi; "Aff, tut, iyiliği emret, cahillere aldırış etme."[135]
2- Küfür olmayan cehalet. O da şu ayette olduğu gibidir:
"Allah'a göre şu kimselerin tevbesi makbuldür ki cahillikle bir kötülük yapıp hemen ardından tevbe edenler."[136]
Aym zamanda ŞİRK de iki çeşittir. Birincisi; insanı İslam dairesinden çıkartan büyük şirk.
İkincisi de; insanı İslam dairesinden çıkartmayan küçük şirk. Bu küçük şirk, ameli şirk olan riyakarlık gibidir.
Allahu Teala büyük şirk için şöyle buyuruyor; "Kim Allah'a şirk koşarsa Allah onun cennete girmesini haram kılar ve onun gideceği yer ateştir."[137] Hacc Suresi 31'de ise; "Kim Allah'a ortak koşarsa o, sanki gökten düşmüş de kendisini kuş kapıyor veya rüzgar onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir."[138]
Küçük Şirk olan riya hakkında ise Allah şöyle buyurmaktadır:
"Kim Allah'a kavuşmak istiyorsa salih bir amel işlesin ve ibadetinde Rabbına hiç kimseyi şirk koşmasın."[139]
Yine bu tür küçük şirk hakkında Resûlullah (A.S.) şu hadisleri vardır: "Kim Allah'tan başka bir şeye yemin ederse muhakkak ki şirk koşmuştur." Bu hadisi Ebu Davud ve başkaları rivayet etmiştir. Bilinmektedir ki kim Allah'tan başkasına yemin ederse İslam dairesinden çıkmaz ve ona kafirlik hükmü vacip olmaz. Yine Resûlullah (s.a.v)'ın şu sözleri de aynı mahiyeti taşımaktadır; “Gizli şirk bu ümmette karıncanın ayak sesinden daha da hafiftir (gizli ve sessizdir)."
Bakın, nasıl ki küfür, şirk, fısk, zulüm ve cehalet kısımlara ayrılıyor ve insanı İslam dairesinden çıkaran küfür ile İslam dairesinden çıkarmayan küfür diye ikiye ayrılıyorsa bu kavramlar gibi nifak kavramı da iki çeşittir. İtikadi nifak ve ameli nifak:
İtikadi nifakla Allah, Kur'an-ı Kerimde münafıkların inkarlarını belirtmiş ve onlara cehennemin en alt tabakasını vacip kılmıştır. Ameli nifak ise Resûlullah (s.a.v)'ın şu hadisinde geldiği gibidir:
"Münafıklığın alameti üçtür. Konuştuğunda yalan konuşur. Söz verdiğinde sözünde durmaz ve emanete hiyanet eder." Başka bir sahih hadiste: "Dört şey vardır ki kimde bulunursa saf münafıktır. Kimde bu dört hasletten (meziyetten) bir tanesi bulunursa o kimsede münafıklıktan bir haslet bulunmuştur. Ta ki bu hasletini terketmeyene kadar. Konuştuğunda yalan konuşur. Söz verdiğinde yerine getirmez. Düşmanlık yaptığında yalan söyler kendisine birşey emanet edildiğinde ihanet eder." İşte (böylece) ameli nifakla imanın aslının bir arada bulunması mümkündür. Şayet bu özelliklerden bulunursa ve ısrar edip devam ederse her ne kadar namaz kılıp oruç tutsa ve müslüman olduğunu iddia etse bile bu kimse bütün olarak İslamdan çıkmış olur. Çünkü "iman" müminlerden bu gibi şeyleri terketmelerini istiyor. Şayet bir kulda iman kamil olursa ve onu nehiy eden sözlerden terketmeye engel olmazsa bu kişi halis münafik olur. İmam Ahmed Bin Hanbel'in şu sözü de buna delalet etmektedir.
İsmail Bin Said, Ahmet Bin Hanbel'e: "Büyük günah işlemede ısrarlı olan ve onu kendi gücüyle isteyen bir kimse bu büyük günaha rağmen namaz, zekat ve orucu bırakmıyorsa bu ısrar edenin hali bu şekilde mi olur" diye sordum, Ahmed B. Hanbel dedi ki; ‘Bu kimsenin durumu Resûlullahın söylemiş olduğu şu hadisteki kimsenin durumu gibidir. ‘Zina eden kimse zina yaptığında mümin olarak zina yapmaz’ yani imandan çıkar, İslam'a dahil olur.”
Diğer başka hadislerde olduğu gibi ki; Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:
"İçki içen kimse mümin olarak içki içmez. Bir şeyi çalan kimse çaldığı zaman mü'min olarak çalmaz." ki İbn-i Abbas'ın da şu ayetteki tefsiri (Allah'ın indirdikleriyle hüküm etmeyenler kafirlerin ta kendileridirler). Bu ayetin içindeki "küfür" sorulunca ibn-i Abbas: “Bu küfür insanı dinden çıkartan bir küfür değildir", dedi. İmanın dışında bir iman olduğu gibi küfrün dışında bir küfürdür. Bu durum bunun dışında bir emir (durum) gelmeyinceye kadar devam eder." [140]
İman ve küfür bir arada bulunabilir mi? Şüphesiz hayır, iman ve küfür bir arada bulunamaz; ancak bu mutlak anlamda bir arada bulunmama olayıdır. Yani itikadı anlamda küfür ile itikadı anlamda iman bir arada bulunmaz. Fakat bir kişide iman olduğu halde amelinde küfür olabilir. Bu durumu İbn-i Kayyım şöyle açıklıyor:
"Burada açıklanması gereken bir gerçek daha vardır, o da bir kişide iman ve küfrün bir arada bulunmasıdır.
Aynı zamanda şirk ve tevhid ve takva ile facirlik (fücur), nifak ile iman bulunabilir. Bu kaide ehl-i sünnette bulunan en büyük temeldir.”
Bu konuda Hariciye, Mutezile ve Kaderiye, Ehl-i sünnete muhalefet etmektedirler. Büyük günah işleyenlerin cehennemde kalmaları ve cehennemden çıkmaları meselesi de bu esas üzerine açıklanır. Bu esasa K. Kerim, sünnet, fıtrat ve icma-i sahabe delalet etmektedir. Allahu Teala şöyle buyurmaktadır; "Onların çoğu Allah'a ortak koşmadan inanmazlar."[141] Allahu Teala bu ayette iman ile şirkin bir arada olduğunu ve kendisine imanla birlikte onların şirkli durumda olduklarını ispat ediyor. Başka bir ayette ise şöyle buyurmaktadır; "Bedeviler (köylüler) "inandık" dediler. De ki; "Siz inanmadınız" fakat "İslam olduk" deyin. Fakat henüz İslam kalbinize girmedi. Eğer Allah'a ve elçisine itaat ederseniz Allah yaptıklarınızdan hiçbir şey eksiltmez. Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir."[142] Bu ayeti kerime Bedevilerin imanının izale edilmesiyle birlikte onlara İslamı ve Allah Resulüne itaati ispatlamıştır. Bu iman ise mutlak olan imandır.
İmam Ahmed Der ki: "Kim bu dört hasleti ya da onlara benzer yahut onlardan daha çok (şey) yaparsa, getirirse ki bu dört haslet de zina, hırsızlık, içki içmeye zorla yağmalamak" Bu kimse müslümandır. Buna mümin ismi verilmez. Kim ki bunların dışında birşey yaparsa, yani bu büyük günahların daha da aşağısını yaparsa bu kimseye noksan imanlı kimse denir. Resûlullahın şu hadisi de buna delalet etmektedir; "Kimde bunlardan bir haslet olursa onda nifaktan bir haslet vardır.” Bu da kişide nifakla İslamın bir orada bulunmasının mümkün olacağına delalettir. Ve riya da böyledir. Şayet bir insanın amelinde riya olursa bu kimsede şirkle (riya ile) indirdikleriyle hüküm etmezse yahut Resûlullahın küfür olarak isimlendirdiği bir şeyi yaparsa ve bu kimse buna rağmen İslam kanunlarına uyup riayet ediyorsa bunda küfürle İslam bir arada bulunmuştur, demektir.
Daha önce açıkladığımız gibi me'asilerin (yani başkaldırışların) herbirisi küfür şubelerinden bir şube teşkil etmektedir.
Aynı zamanda itaatin tümü de imanın şubelerinden birer şubeyi teşkil etmektedir. Kul, imanın bir veya daha çok şubesini yerine getirmekle bu şubeleri (kısımları) kabul ettiğinden dolayı "mümin" olarak adlandırılır, yahut mümin olarak isimlendirilmez.
Aynı durum küfür için de geçerlidir. Nasıl ki küfrün şubelerinden bir şubeyi yapmakla "kafir" olarak isimleniyorsa aynı zamanda bir şubeyi yapmakla kafir olarak olarak isimlendirilmeyebilir de. Burada iki emir (iki durum) vardır.
1- Lafzi ve ismi durum,
2- Manevi hükmi durum.
Manevi, halde bu haslet (meziyet) küfür müdür? Yoksa değil midir? Lafzi halde ise bu hasleti yapan kimse kafirlikle isimlendirilir mi yoksa hayır? Birinci durum halis bir seri durumdur. İkinci durum ise lügavî (Terimsel) ve serî bir durumdur.
Başka bir esas daha vadır. O da kulun iman şubelerinden bir şubesini yapmakla, her ne kadar yaptığı şey iman isede ona, mümin ismi verilmeyeceğidir.
Aynı zamanda küfrün bir şubesini yapan birisine de kafir ismi verilmez. Her ne kadar yaptığı şey küfür olsa bile. Nasıl ki ilmin bir parçasını yerine getirene "alim" denilmediği gibi aynı zamanda fikıh veya tıbbın bazı meselelerini bile bir kimseye de fakih veya doktor denilmez. Buna karşılık olarak da iman şubesine de "iman" ismi vermenin hiçbir engeli yoktur. Bununla da fiil itlak olunur. Resulullah'ın namaz hadisinde olduğu gibi; "Kim namazı terk ederse kafir olur." Hakim'in sahihinde rivayet etmiş olduğu; "Kim Allah'ın dışında birşeye yemin ederse kafir olur." Her kimde küfür şubelerinden bir şube bulunursa o kimse kafir olarak isimlendirilmez. Aynen bunun gibi, kim ki haramı gerektiren bir şey işlerse o kimse fasıklık olan bir amel işlemiştir. Yani fasıklığı bu haram olan ameli yapmış olmasındandır. Yoksa ona fasıkhk ismini (devamlı) vermek gerekmez.
Aynı zamanda zina eden, içki içen, hırsızlık yapan ve zorla insanın malını elinden alana mümin denilmez her ne kadar bunları yapan kişide iman bulunsa bile . Aynı zamanda bunları yapan kimseye kafir ismi de verilmez. Her ne kadar yaptıklarından küfür şubeleri olsa bile." [143]
[125] Bakara: 2/84-85.
[126] Bakara: 2/254.
[127] Talak: 65/1.
[128] Enbiya: 21/87.
[129] Kasas: 28/16.
[130] Bakara: 2/26-27.
[131] Bakara: 2/99.
[132] Hucurat: 49/6.
[133] Nur: 24/4.
[134] Bakara: 197.
[135] Araf: 7/199.
[136] Nisa: 4/17.
[137] Maide: 5/72.
[138] Hacc: 22/41.
[139] Kehf: 18/10.
[140] İbn-i Kayyum El-Cezvi, Namazın Hükmü İman ve Küfrün Mahiyeti.
[141] Yusuf: 12/106.
[142] Hucurat: 49/14.
[143] a.g.e. Hüseyin Yunus, Tekfir Meselesi, Ahenk Yayınevi: 190-205.