- İman Bölümü

Adsense kodları


İman Bölümü

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Mon 10 October 2011, 07:23 pm GMT +0200
1-) İMÂN BÖLÜMÜ
(Kitâbu'l-îmân)


(İmam Müsfim (r.h,), iman bölümünde iman esaslarını anlatan hadisleri getirdikten sonra i-(eriki sayfalarda görüfeceği gibi iman eseri ve imanın görüntüsü olan davranışları da İman bölümün­de değerlendirir. Komşuya iyi davranmak, yalan söylememek, hayalı olmak gibi bir takım davranış­lar birer İman görüntüsü olduğundan dolayı böyle hadisleri de iman bölümünde getirir.) [34]

 
5-) Ebû Hureyre (r.a.): "Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.) halkın arasında iken, kendisine Cebrail geldi ve: "İman nedir?" dedi:

"İman; Allah'a, Meleklerine, Onunla karşılaşacağına, Elçilerine inanmandır, öldükten sonra dirilmeye de inanmandır. "buyurdu:

"İslâm nedir?" dedi:

"İslâm: Kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayarak Allah'a kulluk etmen, namaz kılman, faiz olan zekâtı vermen, rama­zan orucunu tutmandır. "buyurdu:

"İhsan nedir?" dedi:

"Kendisini görüyormuşsun gibi Allah'a kulluk etmendir. Her ne kadar sen Onu görmesen de O seni görmektedir, "buyurdu:

"Kıyamet ne zaman kopacak?" dedi:

"Bu konuda soru sorulan, sorandan daha fazla bilgili de­ğildir, ama ben sana şartlarım bildireceğim: Köle kadının e-fendisini doğurduğunda, ne idüğü belirsiz deve çobanlarının

bina yapma konusunda yarıştıklarında (kıyameti bekle. Kıyametin ne za­man kopacağının vakti,) sadece Allah'ın bildiği beş bilinmeyenler içeri­sindedir" buyurdu:  «Kıyametin bilgisi Allah'ın yanındadır...»

(Lokman: 34) ayetini okudu arkasından gelen adam dönüp gitti. Rasûlüliah (s.a.v.): "Onu bana geri çağırın"dedi ama ondan hiçbir şey göre­mediler bunun üzerine Rasûlülah: "Bu, Cebrail idi, insanlara dinini öğretmek için gelmiştir, "buyurdu," demiştir.

(Bu hadisimizde güzel dinimizin nelerden oluştuğunu öğrenmekteyiz. Cebrail (a.s.), insanlara dini öğretmek için gelmişti, sorduğu sorulardan dinin nelerden oluş­tuğunu görüyoruz: İman, İslâm ve İhsan.

Buna göre dinimiz üç bölümden oluşuyor: İnanç esasları, İbadetler ve uygula­malar, Ailah'a kullukta ihias ve samimiyet. Bu da. Kendisini görüyormuşçasına Allah­'a kulluk etmektir.

Melekler insan şekline girebilirler, onlarla konuşabilirler, insanlar da onları gö­rebilir seslerini duyabilirler.

Kıyametin ne zaman kopacağını tam oiarak Aİlah bilebilir. Peygamberler, bu konuda kendilerine bildirildiği kadar bilebilirler.) [35]

 

6-) Talha b. Ubeydullah (r.a.)'dan. Rasûlüilah (s.a.v.)'e Necid halkından saçı dağınık bir adam geldi. Sesi uzaktan duyulabildiği halde ne söylediği anlaşılmıyordu. Sonunda Rasûlüilah (s,a.v.)'e yaklaştı, bir de baktım ki İslâm'dan soruyor. Rasûlüilah (s.a.v.): "Gece ve gündüz başlamaz" buyurdu.

"Bunun dışında diğer yapacağım var mı?" dedi.

"Hayır, ancak fazladan yapacağın nafile namaz kılarsın" buyurdu ve devamla:

"Ramazan orucunu fcrfmaAr"buyurdu,

"Bunun dışında diğer yapacağım var mı?" dedi,

"Hayır, ancak fazladan yapacağın nafile oruç tutarsın." buyurdu. Rasûlüilah (s.a.v.) ona zekâtı anlattı, o da: "Bunun dışında diğer yapacağım var mı?" dedi.

"Hayır, ancak fazladan yapacağın nafile olarak sadaka ve­rirsin" buyurdu. Bu gelen adam dönüp gitti, giderken: "Vallahi bunu ne artırırım ne de eksiltirim" diyordu. Rasûlüilah (s.a.v.): "Eğer sö­zünde doğru kalırsa başarıyı  kurtuluşu elde buyurdu.

(Hz. Peygamber (s.a,v.), İslâm'ı, beş vakit namaz kılmak, Ramazan orucunu tut­mak ve zekât vermek olarak açıklamıştır. Bu sayılaniann dışında da birtakım İslâm kural­ları vardır. Nitekim diğer yerde gelen rivayetlerde hadisin sonunda şöyle bir ifade vardır "Rasûiüllah (s.a.v.), ona İslâm şeriatlarını (kurallannı) bildirdi, o da: "Sana ikramda bulunan'a yemin olsun ki fazladan hiçbir nafile yapmam ama Allah'ın bana farz kıldığı hiç­bir şeyi de eksiltmem" dedi. (Buhâri, savm; ı, Hıyei: Bu rivayette Hz. Peygamber (s.a.v.)'in namaz, oruç ve zekât dışındaki kurallan öğrettiğini görüyoruz.) [36]

 

7-) Ebû Eyyûb (r.a.)'dan. Bir kimse Hz. Peygamber (s.a.v.)'e: "Beni cennete koyacak bir amel bildirseniz" dedi. Bu sırada orada olan diğer birisi: "Ne oldu nesi var?" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Nesi olacak, bir haceti var"(diye cevapta bu­lunduktan sonra) "Kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayarak Allah'a kulluk edersin, namazı kılar, zekâtı verirsin, akraba ile alakayı sürdürürsün.buyurdu. [37]

 

8-) Ebû Hureyre (r.a.) anlatır: "Çöl halkından birisi, Hz. Peygam­ber (s.a.v.)'e geldi ve: "Bana bir amel söyle ki, bunu işlediğimde cen­nete gireyim" dedi. Rasûlüilah (s.a.v.): "Kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayarak Allah'a kulluk edersin, farz olan namazı kılarsın, farz olan zekâtı verirsin. Ramazan orucunu tutarsın."buyurdu. Bu kimse: "Canımı elinde tutan Allah'a yemin otsun ki, bunun üzerine hiçbir artırma yapmam." dedi. Bu adam kalkıp gittiğinde Hz. Peygam­ber (s.a.v.): "Kim cennetlik bir kimseye bakmak isterse buna baksın, "buyurdu. [38]

 

9-) İbni Ömer (r.a.), Rasûlüilah (s.a.v.): "İslâm beş temel üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilah olmadığına Muhammed'in Al­lah 'm elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekâtı, haccı ve ramazan orucunu yerine getirmektir, "buyurdu" demiştir.(Bu hadisimizde de yüce dinimizin üzerinde kurulduğu temelleri öğrenmekteyiz.

İsiâm dini beş esas üzerine kurulmuştur.

Yukarıdaki esaslar olmadan din ayakta duramaz.

Namaz, oruç, zekat ve hac gibi amellerden biri eksik olursa İslâm binasının temelleri eksik olur.

Bu esaslar İslâm dininin tamamı değil, temeileridir. İslâm binasının temelleri dışında diğer bölümleri de vardır.) [39]

 

10-) İbni Abbâs (r.a.) anlatır: "Abdu'l-Kays kabilesinin temsilcileri Hz. Peygamber (s.a.v.)'e geldiklerinde: "Bu topluluk kimdir? -veya-bu temsilciler kimlerdir?" buyurdu. Onlar da: "Rabia" dediler: "Hoşgeldiniz Ey topluluk -veya- Ey temsilciler. Allah, utandır­masın / küçük düşürmesin, pişmanlık vermesin." buyurdu. On­lar: "Ey Allah'ın Rasûlü biz, sana ancak haram ayda gelebiliyoruz, se­ninle aramızda Mudar kâfirlerinden bir boy var. Bize açık anlaşılır bir Şeyler emretsen de geride kalanlarımıza bildirsek, bu şeylerle cennete girsek." dediler, içeceklerden sordular. Rasûlüilah (s.a.v.) onlara dört Şeyi emretti, dört şeyi yasakladı, Onlara, tek olan Allah'a iman etmeyi emretti: "Bilebiliyor musunuz tek olan Allah'a iman ne demek-tır?"buyurdu Onlar: "Allah ve Rasûlü daha iyi bilir" dediler: "Allah'­tan başka ilah olmadığına, Muhammedi'n de Allah'ın elçisi ol­duğuna şahitlik etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, ramazan orucunu tutmaktır, ganimetten beşte birini vermenizdir."

buyurdu. Onlara dört şeyi de yasakladı: Hantemi (topraktan yapışmış testi) (kabaktan yapılmış testi) nakİrİ (hurma kütüğünden oyulmuş testi) ve  (ziftle kaplanmış test!. Hadisi anlatan ravl şöyte demiştir) galibs (rnözeffet yerine) mukayyeri (bu da ziftlenmiş testidir) dedi. Sonra da:  "Bunları ezberleyip be/leyin geride kalanlarınıza da bildirin "buyurdu.

(Hadîste geçen kullanımı yasaklanan eşyalar, içerisinde sıvı şeylerin konduğu bazı kaplardır. İslâm öncesi bu kaplar şarap yapımına daha elverişli olduğundan içe­risine, hurma ve üzüm şırası konulup şarap yapılırdı. Nitekim hadisin Müslim'de ge­çen rivayetinde bu hususu belirterek şöyle buyurmuştur: "İçerisine ufak hurma­ları atar sonra üzerine su döker, kabarıp fışkırması geçtiğinde bunu içer­siniz, Sonunda da biriniz amca oğlunu kılıçla vurur." (Müslim, iman: 26) Bu ne­denle şarap yapımında kullanılan söz konusu kapların kullanımı tamamen yasaklan­mış, İslâm ahkamı yerleşip sebat bulduğunda, tıpkı kabir ziyaretinde olduğu gibi bunların kullanımı serbest bırakılmıştır. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.):

"Size birtakım kapları yasaklamıştım. Şüphesiz kaplar bir şeyi ne he­lâl kılar ne de haram, ama biline ki, sarhoşluk veren şeylerin tümü ha­ramdır."'buyurmuştur. (Müslim, Eşribe: 64, Tirmizî, Eşribe: 5)

Bir diğer hadiste de: "Size su tulumunda şıra yapmayı yasaklamıştım. Şimdi bütün kaplarda bunu içebilirsiniz, yalnız sarhoşluk veren şeyler bu­nun dışındadır, "buyurmuştur. (Müslim, Eşribe; 65) [40]

 

11-) İbni Abbâs (r.a.)'dan. Rasûlütlah (s.a.v.) Muâz b. Cebel (r.a.)'ı Yemene gönderdiğinde: "Şüphesiz sen Ehl-i Kitap bir topluma vara­caksın, onları davet edeceğin ilk şey Allah'a kulluk olacaktır. Eğer Allah tanırlarsa, Allah 'm gece ve gündüz beş vakit namazı ken­dilerine farz kıldığını bildir. Eğer bunu yaparlarsa, Allah 'm, malla­rından alınıp fakirlerine verilmek üzere zekâtı farz kıldığını ken­dilerine bildir. Eğer bunu kabul edip itaat ederlerse onlardan ze­kât al, ama halkın elindeki mallarının en değerlisini almaktan sakın." buyurdu. [41]

 

12-) İbni Abbâs (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), Muâz (r.a.)'ı Yemen'e göndermiş ve şöyle buyurmuştur: "Mazlumun duasından da sakın, çünkü mazlumla Allah arasında hiçbir perde yoktur." [42]

 

13-) Ebû Hureyre (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) vefat et­tiğinde Ebû Bekir (r.a.) Haiife olup Arapların bîr kısmı dinden döndükle­rinde Ömer (r.a.), Ebû Bekir (r.a.)'a:. "Sen nasıl olur da bu insanlara savaşa kalkarsın? Halbuki Rasûiüllah (s.a.v.): "İnsanlarla, Allah'tan başka ilah olmadığını söyleyene kadar savaşmakla emrolun-dum. Ama kim bu sözü söylerse benden canım ve malını ko­rumuş olur, ancak İslâm'ın koyduğu haklar hariçtir. Diğer (görülmeyen) konularda hesabı ise Allah'a aittir." buyurmuştur." dedi­ğinde: "Namazla zekâtın arasını ayıran her kim olursa Allah'a yemin ol­sun ki kesinlikle savaşırım. Çünkü zekât, malın hakkıdır, (islâm'ın koyduğu haklardandır.) Dolayısıyla Allah'a yemin olsun ki Rasûlüilah (s.a.v.)'e ver­mekte oldukları bir oğlak da olsa bunu bana vermezlerse kesinlikle bu sebepten dolayı onlarla savaşırım." dedi. Ömer (r.a.): "Aliah'a yemin olsun ki bu şekildeki düşüncesi Allah'ın Ebû Bekir (r.a.)'tn savaşma ko­nusunda göğsünü açmasından başka bir şey değildir. Ben de onun gerçek doğru olduğunu bilip anladım." demiştir. [43]

 

14-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûiüllah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik etmelerine, bana ve benim getirdiklerime iman etmelerine kadar insanlarla sa­vaşmakla emrohmdum. Eğer bunları yaptılarsa benim elimden mallarım ve kanlarını korumuş olurlar. İslâm'ın koyduğu hak­lar bunun dışındadır. Diğer (gömmeyen) konulardaki hesapları ise Aliah'a aittir,"

(İslâm'a giren kimseler Allah'ın güvencesi altındadır. Dolayısıyla Müslümanların mallan ve caniarı koruma altındadır. Kişiler amellerinin dış görünümü ve davranışlarına göre değerlendirilir. Hakla­rındaki hüküm de buna göre verilir. Gizli olan niyet ve düşüncelerin hesabını sor­mak, kulların vazifesi olmayıp Allah'a aittir. İslâm'ın koyduğu haklardan maksat, idam cezasını gerektiren bir suç işleyenin öldü­rülmesidir. 3u durumda o kişi yukandaki esaslan yerine getirmekle canını kurtarmış sayılamaz, dernektir) [44]

 

15-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Rasûiüllah (s.a.v.): "Allah'tan başka Hah olmadığına, Muhammed'in Allah 'm elçisi olduğuna şahitlik etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermelerine kadar insanlarla savaşmakta emroiundum. Eğer bunlan yaparlarsa benim elimden mallarını ve kanlarını korumuş olurlar. İslâm'ın koy­duğu haklar bunun dışındadır. Diğer (görülmeyen) konularda he­sapları ise Allah'a aittir, "buyurmuştur. [45]

 

16-) Müseyyeb b. Hazn (r.a.)'dan. şöyle demiştir "Ebû TaÜb vefat ettiği sırada Rasûlüliah (s.a.v.) kendisine geldi baksa ki yanında Ebû Cehii b. Hişâm ile Abdullah b. Ebû Ümeyye b. el-Muğîra'yı gördü. Rasûlüliah (s.a.v.) Ebû Taüb'e: "Ey Amcacığım "Lâ ilahe illallah" sözünü söyle ki Ben bu sözle Allah katında sana şahitlik yapa­yım, "buyurdu. Ebû Cehil ve Abdullah b. Ebû Ümeyye: "Ey Ebû Talib Abdulmuttalib'in dininden yüz mü çeviriyorsun?" dediler. Rasûlüliah (s.a.v.) sürekli Ebû Talib'e İslâm'a girmesini teklif ettiyse de öbürleri de sözlerini tekrarladılar, neticede Ebû Talib'in onlara söylediği son söz; "O, Abdulmuttalib'in dini üzeredir." oldu, "Lâ üâhe illallah" demeyi ka­bul etmedi. Bunun üzerine Rasûlüliah (s.a.v.): "Vallahi yasaklanma­dığım sürece ben sana bağışlama dileyeceğim" buyurdu. Arka­sından Ailah: «Kendilerine cehennemlikler oldukları açıklandık­tan sonra yakın akrabaları bile olsa artık müşrikler için bağış­lama dilemek ne Peygamber'e ne de iman edenlere uygun düşmez.» (Tevbe: 113) ayetini indirdi"[46]

 

17-) Ubâde (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kim, kendisinin ortağı olmayan tek olan Allah'tan başka ilahın olmadığına, Muhammed'in Onun kulu ve Rasûlü olduğuna; İsa'nın, Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna ve Meryem'e Kendisinden gönderdiği bir ruhu olduğuna, cennetin gerçek olduğuna, cehennemin gerçek olduğuna şahitlik ederse, Allah o kimseyi yaptığı ame­line göre cennete koyar" buyurmuştur. [47]

 

18-) Muâz b. Cebe! (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in terkisinde bulunuyordum. Kendisi ile aramızda sadece seme­rin arka tahtasından başka bir şey yoktu. Derken: "Ey Cebel oğlu Muâz" buyurdu: "Buyur, emret, Ey Allah'ın Rasûlü" dedim. Sonra bir süre yürüdü arkasından yine: "Ey Cebel oğlu Muâz" buyurdu: "Buyur, emret, Ey Allah'ın Rasûlü" dedim. Sonra bir süre yürüdü arkasın­dan yine: "Ey Cebel oğlu Muâz"buyurdu: "Buyur, emret, Ey Allah'ın Rasûlü" dedim: "Allah'ın kullar üzerindeki hakkı nedir bilir misin?"'buyurdu: "Allah ve Rasûlü daha iyi bilir" dedim: "Şüphesiz, Al­lah'ın kulları üzerindeki hakkı, Ona hiçbir şeyi ortak koşmaya­rak kulluk etmeleridir.''buyurdu. Sonra yine bir süre yürüdü arka­sından: "Ey Cebel oğlu Muâz" buyurdu: "Buyur, emret, Ey Allah'ın Rasûlü" dedim: "Bunu yerine getirdiklerinde kulların Allah üze­rindekihakkı nedir bilir misin? buyurdu: "Allah ve Rasûiü daha iyi bilir" dedim: "Onlara azap etmemesidir, "buyurdu." [48]

 

19-) Muâz b. Cebel (r.a.)'dan: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in terkisin­de "Ufeyr" denilen bir merkebin üzerinde idim, bana: "Ey Muâz, Al­lah'ın kulları üzerindeki hakkı ile kulların Allah üzerindeki hakkının ne olduğunu biliyor musun?"'buyurdu, ben de: "Allah ve Rasûlü daha iyi bilir" dedim: "Şüphesiz, Allah'ın kullan üzerindeki hakkı, Ona hiçbir şeyi ortak koşmayarak kulluk etmeleri, kul­ların Allah üzerindeki hakları ise kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayanlara azap etmemesidir."buyurdu, ben de: "Ey Allah'ın Rasûlü:"Bunu halka müjdelemeyeyim mi?" dedim, o da: "Hayır müj­deleme, buna güvenip kalırlar, "buyurdu." demiştir. [49]

 

20-) Enes (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) terkisinde, Muâz (r.a.) ile birlikte devenin üzerinde bulunuyordu: "Ey Cebel oğlu Muâz" buyurdu. O da: "Buyur, emret Ey Allah'ın Rasûlü" dedi: "Ey Muâz" O da üç defa: "Buyur emret Ey Allah'ın Rasûlü" dedi; "Sadakatle içten gelerek Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammedin Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik edip de Allah 'in cehennemi kendisine ha­ram kılmadığı hiçbir kimse yoktur." buyurdu. Muâz: "Ey Allah'ın Rûlü, bunu halka biidirsem de sevinseler?" dedi. Rasûlüliah: "Ozaman buna güvenip kalıtlar" buyurdu. Muâz (r.a.) bu bilgiyi tebliğ görevini yapmama günahından dolayı vefat edeceği sırada bildirmiştir." [50]

 

21-) İleride gelecek olan Mahmud b. er-Rebî (r.a.)'ın İtbân b. Mâ­lik (r.a.)'dan rivayet ettiği hadiste Rasülüllah (s.a.v.), şöyle buyurmuş­tur "Allah rızasını isteyerek "Lâ ilahe illallah" diyen kimseye Allah cehennemi haram kılmıştır" (Hadisteki müjde, değişik hadislerde de geçmektedir. Ancak şu unutulmamalı­dır ki, Allah: «Ey insan! Seni kerem sahibi Rahb'ine karşı aldatan nedir!»

buyurmaktadır. Tine bazi hadislerde "Lâ İlahe iliallâh" diyen kimselerin ce-hennem'den çıkarılmaları anlatılır. Bundan "Lâ ifâhe illallah" diyen kimselerin de cehenneme girebileceği anlaşılmaktadır. "Lâ itâhe illallah" diyen kimseye Allah'ın cehennemi haram kılması demek, -Allah daha iyi bilir cehennemde kâfirler gibi e-bedî katmaması, günahlarını çektikten sonra veya cehenneme girip günahlarını çe­kerken şefaate nai! olarak cehennemden gkması, cehennemde sürekli kaiması ha­ram olsa gerektir. Bu konuda "Sahîh-i Buhârî Muhtasar: Tecrîd-i Sanrı" isimli çahş-mamızdaki 270. hadisin açıklamasına bakabilirsiniz.) [51]

 

22-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "İman alt­mış küsur şubedir. Haya da imandan bir şubedir, "buyurmuştur. (Hadiste sözü edilen imanın şubelerinden maksat, imanın amel olarak hayatta­ki tezahürleridir. Hadisin diğer bir kısım rivayetlerinde yetmiş küsur ifadesi vardır.) [52]

 

23-) İbni Ömer (r.a.): "Rasûlülfah (s.a.v.), Ensardan bir kimsenin ya­nından geçti. Bu kimse utangaçlığı konusunda kardeşine birtakım öğütler veriyordu. Rasûiüllah (s.a.v.): "Onu kendi haline bırak. Şüphesiz utanma (haya) imandan kaynaklanır"buyurdu' demiştir.

(Utanma iki kısımdır: Psikolojik olan utanma ile imanın vermiş olduğu günahlara karşı çekingenlik duygusu olan utanma yani haya. Hadisimizde sözü edilen utanma imandan kaynaklanan çekinme duygusudur. Kendilerinde bu duygu olmayan kimseler günahlara karşı cesaretlidir. Hayası olmayanlarda iman zafiyetinin olduğu düşünülür. Haya, peygamberlik mirasıdır, (Buhârî, Edeb: 78) iman belirtisidir, insanları kötülükten alıkor. Utanma duygusuna sahip olmayan kimseler günaha karşı çekingen olmazlar. Sağlıklı bir topium için utanma duygusuna sahip insanlar yetiştirme gereği vardır.) [53]

 

24-) İmrân b. Husayn (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.): "Haya an-cakiyilikgetirir."'buyurdu." demiştir. [54]

 

25-) Abdullah b. Amr (r.a.) anlatır: "Bir kimse Hz. Peygamber (s.a.v.)'e hangi İslâm (davranşı) en hayırlıdır?" diye sordu O da: "Yemek yedirmen, tanıdığına da tanımadığına da selâm vermendir"buywdu. [55]

 

26-) Abdullah b. Amr (r.a.) dan Peygamber (s.a.v,): "Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu  kurtul­duğu kimsedir, muhacir de, Allah'ın yasakladığı şeyleri bı­rakan kimsedir, "buyurmuştur.

(Muhacirin anlamı, bir yeri veya bir şeyi terk eden, bırakan demektir.) [56]

 

27-) Ebû Mûsâ (r.a.) anlatır: "Ey Allah'ın Rasûlü, hangi müslüman en üstündür?" dediler. O da: "Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu / kurtulduğu kimsedir, "buyurdu.

(Hadislerde bu tür değer ifadeleri sorulmuştur. Efendimiz (a.s.) hu tür sorulara değişik cevaplar vermiştir. Cevapların değişik olmasının nedeni, soru soranın duru­munun, sorduğu ortamın ve zamanın değişik olmasından kaynaklanmış olabilir. Bu­rada göz önünde bulundurulması gereken bir diğer husus ise değer ifadelerinin tah­sis ifade etmediğidir. Bir şeyin en değerli, en üstün, en hayırlı olması onun en de­ğerlilerden, en üstünlerden, en hayırlılardan biri olduğunu belirtir. Tıpkı, Ali en akıilı kimsedir, cümlesinde olduğu gibi. Bu ifadede Ali'nin dışında en akıllı başka bir kimbulunmadığı değil, en akıllılar içerisinde Ali'nin de bulunduğu anlaşılır.) [57]

 

28-) Enes (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Üç şey vardır ki, kimde bulunursa imanın tadını bulur: Allah ve Rasûiünün, kendisine başkalarından daha sevimli olması, bir kimseyi sa­dece Allah için sevmesi, tekrar küfre  dönmeyi tıpkı ateşe atıl­mayı istemediği gibi istememesidir, "buyurmuştur. [58]

 

29-) Enes (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.): "Sizden bitiniz, ben kendisine babasından, çocuğundan ve tüm insanlardan daha se-vımlı olmadıkça (tam bir şekilde) iman etmiş olamaz"'buyurdu" demiştir. [59]

 

30-) Enes (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Sizden biriniz, kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe (tam bir şekilde) iman etmiş olmaz"buyurmuştur. [60]

 

31-) Fbû Hureyre (r.a,)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kim, Allah'a ve âhiretgününe inanıyorsa komşusuna ezi­yet vermesin. Kim, Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa misafi­rine ikramda bulusun. Kim, Allah'a ve âhiret gününe inanıyor­sa ya iyi şeyler (hayır) söylesin yahut sussun."

Diğer bir rivayette ise "komşusuna ikramda bulusun "şeklindedir.

Başka bir rivayette ise "komşusuna iyilikte bulunsun "şeklindedir.

(İyi şeyler konuşmak değüse susmak, komşuya ve misafire ikramda bulunmak, Allah'a ve âhiret gününe inananların bir özelliğidir.) [61]

 

32-) Ebû Şurayh (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuş­tur: "Kim, Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa komşusuna iyilikte bulunsun. Kim, Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa misafirine ik­ramda bulunsun. Kim, Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa ya iyi şeyler (hayır) söylesin yahut sussun,"

Diğer bir rivayette ise şöyle buyurmuştur: "Kim, Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa misafirine mükâfatını ikram etsin" Oradakiler: "Ey Allah'ın Rasûiü, misafirin mükâfatı ne kadardır?" diye sordular: "Gece ve gündüzü ile bir günlüktür. Misafirlik üç gün­dür, bundan gerisi sadakadır, "buyurdu.

Diğer bir rivayette ise "Misafirlik üç gündür mükâfatı ise ge­ce ve gündüzü ile bir gündür. Müslüman bir kimsenin kardeşi­ni günaha götürecek kadar yanında misafir kalması helal de­ğildir, "buyurdu. Oradakiler: "Ey Allah'ın Rasûiü, kardeşini günaha na­sıl götürebilir?" dediler: "Kendisini ağırlayacak bir şeyi olmadığı halde yanında misafir kalır," buyurdu. [62]

 

33-) Ukbe b. Amr Ebû Mesûd (r.a.): "R3sûlüliah (s.a.v.) eliyle Ye­men tarafını gösterip: "İman şurada Yemenli'dir. Bakın sertlik ve katı kalplilik develerin kuyrukları dibinde, haykırıp bağıranlar­da, şeytanın iki boynuzunun  iki topluluğunun doğduğu yer­de, Rabia ve Mudarkabile/erindedir."buyurdu." demiştir.

(îmanın Yemen'e nispet edilmesi değişik şekillerde açıklanmıştır. 0 dönemdeki Yemen halkının yumuşak kalpli olmaları ve İslâm'ı kolaylıkla kabul etmelerinden do­layıdır. Yahut İslâm'a kucak açan Medine halkının aslının Yemenli olması nedeniyle bu ifade ile Ensara işaret edilmiştir.) [63]

 

34-) Ebû Hureyre (r.a,), R3sülü!îah (s.a.v.)'in: "Küfrün başı do­ğu tarafındadır. Kibir ve kendini beğenip övünme de haykırıp bağıranlarda, at ve deve ile uğraşan sürü sahlplerindedir. Te­vazu ve vakar ise koyunlarla uğraşanlardadır." buyurduğunu ri­vayet etmiştir.

(Bu hadisin söylendiği donemde İslâm'a karşı ayak direten topluluklar genelde Arabistanın doğusunda bulunuyorlardı. Rabia ve Mudar kabileleri de Arabistan do­ğusunda bulunuyordu,) [64]

 

35-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Size Yemenliler gelmiştir. Kendileri çok ince yürekli, çok yumuşak kalplidirler. İman Yemenlidir. Hikmet de Yemenlidir. Kibir ve kendini beğenme deve sahipletidedir. Tevazu ve vekar ise koyunla uğraşanla?itidir, "buyurmuştur. [65]

 

36-) Cerîr b. Abdullah (r.a.) Rasûlüllah (s.a.v.)'e: "Namaz kılmak, Zekât vermek ve her Müslümana nasihat vermek üzere  samimi olmak üzere biat ettim"demiştir, [66]

 

37-) Yine Cerîr b. Abdullah (r.a,): "Hz, Peygamber (s.a.v.)'e itaat temek ve sözünü dinlemek üzere biat ettim. O da: "Gücüm yettiğinice her Müslümana nasihat vermek üzere de samimi olmak üzere de" di­ye bana telkin  buyurdu." demiştir. [67]

 

38-) Ebû Hureyre (r.a.); "Hz. Peygamber (s.a.v,): "Zina eden bir kimse, mü'min olduğu halde zina edemez. Bir kimse, mü'mm olduğu halde içki içemez. Hırsızlık yapan, mü'min olduğu hai-de hırsızlık yapamaz, "buyurdu," demiştir.

Yine kendisinden oeien bir btşka rivayette: "Bir kimse mü'min olduğu halde halkın gözleri önünde, bakışlarını diktikleri şeyi yağmalayıp zorla alamaz, "buyurmuştur. (62. 601. ve 602. hadislerden öğrendiğimize göre Cebrail (a,s.), Hz. Peygamer (s.a.v.)'e gelerek "Allah'a ortak koşmadan ölen bir kimsenin cennete gireceğini" irîlrniştir. Cennete mümin olmayanlar giremeyeceği de bilinmektedir. Yukarıdaki adisimizde ise zina edenin, hırsızlık yapanın mümin iken bu işSeri yapamayacağı bildirilmektedir, 62. 601. ve 602. hadisler de her ne kadar günah; büyük de olsa bu filleri işleyenlerin cennete gireceğinden hareketle bu kimselerin eğer Yüce Allah'a or­tak koşmuyorlar ve küfre girmiyorlarsa yaptıkları zina ve hırsızlığın onları iman sını­rından çıkarmadığı hükmü ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle yukarıdaki hadisimizdeki "Zina eden bir kimse, mü'min olduğu halde zina edemez." ifadesinin, böyle işlerin müminlere yakışmadığı, mümin olan bir kimsenin böyle şeylerden uzak duracağını ifade ettiği bel i itilmiştir.) [68]

 

39-) Abdullah b, Amr (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v,) şöyle buyur­muştur: "Dört özellik vardır ki bunlar kimde bulunursa tam anla­mıyla münafık olur. Kimde bu dört özellikten bir tanesi bulunur­sa, onu bırakıncaya kadar kendisinde münafıklık özelliğinden bir özellik bulunur: Kendisine güvenildiğinde hıyanetlik yapar. Konuştuğunda yalan söyler. Sözleştiğmde sözünde durmaz. Tartış­tığında haksızlık yapar." [69]

 

40-) Ebû Hureyre (r.a.) dan. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyie buyur­muştur: "Münafığın belirtisi üçtür: Konuştuğunda yalan söyler. Söz verdiğinde sözünden döner. Kendisine güvenildiğinde hiyanetlik yapar."

(Münafık kelimesi terim olarak, içindekini dışa vurmayan demektir. Türkçemizde "iki yüzlü" şeklinde ifade ettiğimiz münafık, kâfirden daha tehlikeli ve cehennemdeki yeri daha şiddetlidir. Allah Teâlâ bunlar için: «Şüphesiz, münafık­lar cehennemin en altındadırlar.» buyurmuştur. (Nisa: 144)

Hadiste belirtilen münafıklığın alâmetleri hususunda değişik yaklaşımlarda bu­lunulmuştur. Acaba söz konusu alâmetlerden birisini taşıyan, söz gelimi -yalan söy­leyen bir kimseye- hemen münafık diyebilir miyiz? Bu hususta değişik fikirler ileri sü­rülmüştür. Kimisi bu kimseye münafık diyebiliriz, derken kimisi de böyle bir kim­senin, içerisinden inanmadığı halde dışından Müslüman görünen ve gerçekte kâfir olan kimseler gibi olamayacağını, münafık damgasının vurulamayacağım söylemiştir. Bu konudaki değişik görüşler için "Sahîh-i Buhârî Muhtasan Tecrid-i Sarîh" isimli ça-hşmamizdaki 32. hadisin açıklamasına bakabilirsiniz.) [70]

 

41-) Abduüah b. Ömer (r.a.): "Rasûlüüah (s.a.v.): "Her kim, kardeşine "Kâfir" derse, bu söz nedeniyle küfür, ikisinden biri­sine döner. dediği gibi ise (problem yoktur.) Ancak böyle değilse sözü kendisine döner (kendisi kâfir otur.)" buyurdu." demiştir. [71]

 

42-) Ebû Zer (r,a.)'dan. Kendisi, Hz. Peygamber (s.a.v.)'i: "Bile bile babasından başkasına ait olduğunu iddia eden her kim küfretmiş olur  nimeti inkâr etmiş olur. Kim kendisini arala­rında neseb bağı olmayan bîr kavme ait olduğunu iddia ederse cehennemden yerine hazırlansın, "diye buyururken İşitmiştir. [72]

 

43-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüliah (s.a.v.): "Babalarınızdan yüz çevirip vaz geçmeyin. Kim babasından yüz çevirip vaz ge­çerse bu, küfürdür nankörlüktür, "buyurmuştur. [73]

 

44-) Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i: "Kim, ba­bası olmadığını bile bile babasından başkasının kendi babası ol­duğunu iddia ederse cennet ona haram olur" diye buyururken işit­tim" demiştir. Bu hadis Ebû Bekre (r.a.)'a bildirildiğinde: "Benim de bunu Rasûlüliah (s.a.v.)'den iki kulağım işitti, kalbim ezberledi." demiştir, (Bir kimsenin babasından vaz geçmesi ve/a kendi babasını inkâr edip başka kimse­nin babası olduğunu iddia etmesi, bazı hadislerde bunun (Buhâri, Merâkıb: 5; suhân, Meğâz: 56; Buhârî, Ferâc: 29; Müshm, imân: 112 vb) küfür olduğu ve cehennemle cezalandıracağı bildi­rilmiştir. Böyle bir durum bazen mirasta pay almak için de yapılabileceğinden dolayı Buhârî bu hadisi miras bölümünde de getirmiştir. Bu kimselerin küfrü iki anlama yorum­lanmıştır. Ya gerçekten dinden çıkmış anlamına ya da nankörlük yapmış anlamına gelir. Her ne olursa olsun iki durumda da bu kimse cehennemliktir.) [74]

 

45-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Müslümana sövüp kötü sözler söylemek fasıklıktır, onunla savaşmak ise küfürdür." buyurmuştur.

(Bir kimse, Müslüman bir kimseyi sırf dininden dolayı, dinini tasvip etmediğin­den öldürürse bu kimsenin kâfir olacağı, ancak bir Müslümanın dininden dolayı değil de başka şahsi hesaplardan dolayı veya hata ile öldürülmesi halinde her ne kadar bu Çok büyük bir günah olsa da bunun küfür olmayacağı söylenmiştir.

Müslümana sövme, kötü söylemek, fasıklann; Müslümana karşı savaş­mak, kâfirlerin işidir. Fasık hak yoldan sapan demektir. "...Şeytan, Rabb'inin emrinen çıktı ayetinde bu anlam açıkça görülmektedir. Ayette hak çizgiden çıkma fısk kelimesi ile ifade edilmiştir.) [75]

 

46-) Cerîr (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.) veda haranda kendisine: "Halkısustur, dinlesinler"buyurmuş, akabinde: "Benden sonra, birbi­rinizin boynunu vuran kâfirlere "buyurmuştur. [76]

 

47-) Abdullah b. Amr (r.a.)'dan. Hz, Peygamber (s.a.v.), veda haccında: "Vah, vah size yahut yazık olacak size. Benden sonra, birbirinizin boynunu vuran kâfirlere dönmeyin" buyurmuştur. [77]

 

48-) Zeyd b. Halid el-Cühenî (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) Hudeybiye'de geceleyin yağan yağmurun arkasından bize sabah nama­zını kıldırdı. Namazdan ayrılınca cemaate döndü ve: "Rabb'iniz ne buyurdu bilebiliyor musunuz?"'buyurdu: "Allah ve Rasûlü daha iyi bilir." dediler. Şöyle devam etti: "Allah: "Kullarımdan kimi mü'min kimi de kâfir olarak sabaha çıktı. Kim: "Allah'ın lütuf ve mer­hameti sayesinde bize yağmur yağdırıldı" dediyse o, bana i-nanmış, yıldızları inkâr etmiştir. Kim de: "Falan falan yıldızın yörünge hareketi sayesinde" dediyse o da Beni inkâr etmiş, yıldızlara inanmıştır." buyurdu."    [78]                                             :

 

49-) Enes (r.a.)'dan. Hz, Peygamber (s.a.v.): "îmanın belirtisi Ensar'ı sevmek, Münafıklığın belirtisi Ensar'a kızmaktır." bu­yurmuştur.

(Ensarı sevmekten maksat, Hz. Peygamber {s.a.v.) dönemindeki Medine'de bulunan ve kendisine kucak açıp yardım eden o dönemdeki Müslümanları sevmek anlamına geldiği gibi İslâm'a yardım eden kimseleri sevmek anlamına da gelebilir.) [79]

 

50-) el-Berâ (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.): "Ensar öyle kimseler ki kendilerini ancak Mü'min olanlar sever, münafık olanlar nefret eder, Kim onlan severse Allah da onu sever, kim de onlardan nefret ederse Allah da ondan nefret eder. "buyurdu" demiştir. [80]

 

51-) Ebû Said el-Hudrî (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) Kurban veya Rama­zan bayramında namazgaha çıktı, bu sırada kadınlara da uğradı: "Ey ka­dınlar topluluğu sadaka veriniz, zira sizin cehennemliklerin en çoğu olduğunuz bana gösterildi."buyurdu. Onlar: "Niçin böyledir Ey Allah'ın Rasûlü?" dediler: "Laneti çok yapar, kocaya nankörlük eder­siniz. Sizden biriniz kadar, sağlam bir adamın aklını çeiebilen dini ve aklı eksik görmedim, "buyurdu. Onlar: "Ey Allah'ın Rasûiü dinimizin ve aklımızın eksikliği nedir?" dediler: "Kadının şahitliği erkeğin şahitli­ğinin yansı değil mi?" buyurdu: "Evet" dediler: "İşte aklının eksik olması budur. Kadın âdet gördüğünde namaz kılamaz oruç tutamaz değil mi?"'buyurdu: "Evet" dediler: "İşte bu da dininin ek­sik olmasıdır" buyurdu" demiştir.

(Rasûlüllah (s.a.v.) ashabına vaaz ve öğüt verirken münasip zaman ve günleri göz önünde bulundururdu. Kendisi gerek cuma ve bayram hutbelerinde gerekse Güneş ve Ay tutulması namazı gibi diğer hutbelerinde önemli gördüğü konulara dik­kat çeker, gördüğü genel aksaklıklar üzerinde uyarılarda bulunurdu. Rasûlüllah (s.a.v.) bir bayram namazında erkeklerden oluşan cemaate hutbe vermiş, onları u-yarmış, Allah'tan sakınmayı, Allah'a İtaat etmeyi emretmiş, (Müslim, îdeyn: 4, Neseî, îdeyn: 19) sesinin kadınlara iyi ulaşmadığını görmüş, bunun üzerine onların yanına gi­derek kadınlara da vaaz vermiş uyarılarda bulunmuştur. (Buhârî, fim: 32, Müslim, îdeyn: 2, Ebû Dâvûd, salât: 242, ifani Mâce, ikâme: 155) Abdullah b. Abbâs (r.a.)'ın verdiği bilgiye gö­re (Buhârî, Tefsir, MümteMne: 12) Efendimiz (a.s.) kadınların yanına geldiğinde «Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları a-rasında bir İftira uydurup getirmemek, iyi işlerde sana karşı gelmemek şartıyla sana biat etmek üzere geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et, onlara Allah'tan bağışlanma dile, doğrusu Allah, bağışlayandır, acıyan­dır.» (Mümtehme: 12) ayetini okumuş ve: "Siz bu hal üzeremisiniz?"'buyurmuştur. Bundan anlaşılan onlardan biat almıştır. Buna göre açıklamaya çalıştığımız hadisdeki ifadeler itaat ve sadakat üzerine bir takım sözlerin alındığı biat ortamında geçmiştir. İşte böyle bir ortamda sadece kadınların dinlediği bir konuşmada geçen bu hadisi­mizde kadınların çoğunun cehennemlik olduğu belirtilmiştir. Bunun nedenlerine bak­tığımızdaki bunları şöyle sıralayabiliriz

1)- Laneti çok yapmaları;

2)- Kocaya karşı nankörlük yapmaları;

3)- Sağlam bir adamın aklını çelmeleridir- İşte bunları ele al­dığımızda aynı durumun erkekler için de geçerli olduğunu görmekteyiz. Kişiyi ce­henneme sürükleyen bu davranışlardan erkekler muaf değildir. Kadın laneti çok yap­tığı için cehennemlik olduğu gibi da erkek yaptığnda cehennemlik olacaktır. Yine ka­dın bir erkeği yoldan çıkardığında cehennemlik olduğu gibi erkek de bir kadını yol­dan çıkarırsa o da cehennemlik olur.

Konuşmanın kadınlara yönelik uyarılar İçerisinde onları ahlâkî davranışlar ba­kımından olgunlaştırmak ve görülen aksaklıkların giderilmesi için vaaz ve irşad orta İçerisinde sakındırma ortamında söylenmiştir.. Eğer söz konusu uyarılara kulak asmazlarsa belirtilen sonuca varılacağı anlaşılmaktadır. Bu uyarıları dikkate almayan kadın erkek aynmı yapılmaksızın herkes bu sonuçla karşılaşacaktır. Hitabın kadınlara yönelik olması, konuşma sırasında muhatapların kadınlar olmasındandır. Bunun ben- zerlerini başka hadislerde de görebiliriz. Örneğin bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.): "Ey Müslüman kadınlar! Bir koyun ayağı bile olsa komşu bir kadın, kom­şusunun (hediyesini) kesinlikle küçük görmesin."buyurmuştur. (Buhârî, Hibe: i; Müslim, Zekât: 90) Bu ifadeden, erkeklerin hediyeyi küçük görebileceği anlaşılamaz. Buna göre hadiste kadınlara yöneltilen hususları genel kurallar çerçevesinde tekrar gözden geçirdiğimizde, bunların erkekleri de ilgilendirdiğini görmekteyiz.

Bu konuda daha geniş bilgi için "Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sanh" isimli çalışmamızdaki 211. hadisin açıklamasına bakabilirsiniz.) [81]

 

52-) Ebû Hureyre (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.)'e "Hangi ame­lin daha değerli olduğu" soruldu: "Allah'a ve Rasûl'üne iman et­mek"buyurdu: "Sonra hangisi?" denildi: "Allah yolunda c/had"'bu­yurdu: "Sonra hangisi?" denildi: "Kabul olunmuş hac"buyurdu.

(Çeşitli hadislerde bu tür değer ifadeleri sorulmuştur. Hangi Müslümanın en hayırlı olduğu, hangi İslâm (davranışının) en hayırlı olduğu, hangi amelin daha de­ğerli olduğu, hangi amelin Allah'a daha sevimli olduğu, hangi insanın daha üstün ol­duğu sorulmuştur. Efendimiz (a.s.) bu tür sorulara değişik cevaplar vermiştir. Cevapların değişik olmasının nedeni, soru soranın durumunun, sorduğu ortamın ve zamanın değişik olmasından kaynaklanmış olabilir. Burada göz önünde bulundurul­ması gereken bir diğer husus ise değer İfadelerinin tahsis ifade etmediğidir. Bir şeyin en değerli, en üstün, en hayırlı olması onun en değerlilerden, en üstünlerden, en hayırlılardan biri olduğunu belirtir. Tıpkı, Ali en akıllı kimsedir, cümlesinde olduğu gi­bi. Bu ifadede Ali'nin dışında en akıllı başka bir kimsenin bulunmadığı değil, en akıllı­lar içerisinde Ali'nin de bulunduğu anlaşılır.) [82]

 

53-) Ebû Zer (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e: "Hangi amel daha değerlidir?" diye sordum: "Allah'a iman etmek ve Allah yolunda cihadetmek."buyurdu: "Hangi köleyi azat etmek daha değerlidir?" de­dim: "Fiatı en yüksefç sahibinin nazarında en değerli olan." buyur­du: "Eğer bunu yapamaz isem?" dedim: "Sanatkâra yardım edersin, yahutta elinden iş gelmeyen beceriksizin işini yapıverirsin." bu­yurdu: "Bunu da yapamazsam?": "Kötülükten insanları (rahat) bırakır­sın, bu da nefsin için verdiğin bir sadakadır, "buyurdu. [83]

 

54-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s,a.v.)'e: "Hangi amel Allah'a daha sevimlidir?" diye sordum: "Vakti üzere olan namazdır." buyurdu: "Sonra hangisidir?" demiş: "Sonra da anne ve babaya iyi davranmaktır." buyurmuştur: "Sonra hangisidir?" demiş:

"Allahyolunda cîhaddır."buyurmuştur. Abdullah (r.a.) devamla: "Bun­ları bana Rasûlüllah (s.a.v.) bildirdi. Eğer artırmasını isteseydim bana artı­racaktı" demiştir. [84]

 

55-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e: "Allah katında hangi günah daha büyüktür?" diye sordum: "Se­ni yarattığı halde, Allah'a eş koşmandtr." buyurdu: "Doğrusu bu ger­çekten çok büyük bir günahtır" dedim ve şöyle devam ettim: "Sonra han­gisidir?": "Seninle beraber yemek yemesinden endişelenerek ço­cuğunu öldürmendir" buyurdu: "Sonra hangisidir?" dedim: "Komşu­nun hanımıyla zina etmendir"buyurdu." [85]

 

56-) Ebû Bekre (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) üç kere: "Bakın, büyük günahların en büyüğünü size bildireyim mi?" buyurdu.

Oradakiler: "Evet bildir, Ey Allah'ın Rasûlü" dediler: "Allah'a ortak koşmak, anne ve babaya karşı gelip eziyet vermek."buyurdu, bu sırada dayanıyordu, oturdu ve: "Bakın, bir de yalan söylemek­tir."'buyurdu ve sürekli bu sözü tekrar edip durdu, o derece ki sonun­da keşke sussa dedik." demiştir.

(Ashabın Hz. Peygamber (s.a.v.) için "keşke susa" diye temenni etmesi, Efen­dimiz (a.s.)'ın bu büyük günahları anlatırken etkilenip üzülmesi nedeniyle sonunda ağır bir vahiy gelir endişesinden olabilir. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de «Allah'ın Resu­lünü İncitenlere acıklı bir azap vardır...» (Tevbe: el) buyurutmaktadır.) [86]

 

57-) Enes b. Mâlik (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.), büyük günahları anlattı ve şöyle buyurdu: "Allah'a ortak koşmak, anne ve babaya karşı ge­lip eziyet vermektir." Bunun arkasından şöyle devam etti: "Bakın! Büyük günahlann en büyüğünü size bildireyim mi? Yalan söyle-meArveya yalan şahitlikte bulunmaktır.demiştir. [87]

 

58-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Yedihelak edici şeyden kaçınınız." buyurdu. Oradakiler: "Ey Allah'ın Rasûlü, bunlar nelerdir?" dediler: "Allah'a ortak koşmak, sihirle uğraş­mak, ölümü hak eden hariç Allah'ın yasaklamış olduğu cana kıymak,  faiz yemek, yetim malı yemek, düşmana hücum sırasında geri kaçmak, namuslu ve hiçbir şeyden habersiz kadınlara zina iftirasında bulunmak, "buyurdu.

(Hadiste belirtilen helak ediciler, kişinin âhiret hayatını bitiren büyük günahlar­dır. Bu hadisimizde büyük günahların yedisi anlatılmıştır. Özellikle bu yedisinin diîe getirilmesi, bunların büyük günahların en başta gelenlerinden, toplumda sıkça gö­rülmesinden ve en çirkinlerinden olması nedeniyledir.) [88]

 

59-) Abdullah b. Amr (r.a.): Rasûlüllah (s.a.v.): "Büyük günah­ların en büyüğü bir kişinin anne ve babasına lanet etmesidir." buyurdu. Oradakiler: "Ey Allah'ın Rasûlü, bir kişi anne ve babasına na­sıl lanet edebilir?" dediler. O da: "Bir kişi, birisinin babasına söver, bu yüzden o da onun babasına söver. Annesine söver, bu yüz­den o da onun annesine söver, "buyurdu." demiştir, [89]

 

60-) Abdullah b. Mes'ûcl (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Kim, Aiiah'a bir şeyi ortak koşarken ölürse, cehenneme girer." buyurdu. Ben de: "Kim, Allah'a bir şeyi ortak koşmazken ölürse cennete girer." dedim." demiştir[90].

 

61-) Ebû Zer (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Rabb'imden gelen (Cebrin) bana geldi ve: "Ümmetimden Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayarak ölen kimsenin cennete gireceğini" müjdeledi bildirdi" buyurdu. Ben de: "Zina etse de mi? hırsızlık yapsa da mı?" dedim. O da: "Zina etse de, hırsızlık yapsa "buyurdu." demiştir. [91]

 

62-) Ebû Zer (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelmiştim, üzerinde beyaz bir elbise vardı, kendisi uyuyordu. Sonra tekrar geldim, uyan­mıştı: "Lâ ilahe illallah" deyip sonra da bu hal üzere vefateden her kul mutlaka cennete girer, "buyurdu: "Zina etse de mi, hırsızlık yapsa da mı?" dedim: "Zina etse de, hırsızlık yapsa da" buyurdu, tekrar: "Zina etse de mi, hırsızlık yapsa da mı?" dedim: "Zina etse de, hırsızlık yapsa da" buyurdu, tekrar: "Zina etse de mi, hırsızlık yapsa da mı?" dedim: "Zina etse de, hırsızlık yapsa da, Ebû Zer kabul etmese buyurdu" demiştir. Ebû Zer (r.a.) bu hadisi anlatır, sonunda da: "Ebû Zer kabul etmese de" derdi.

(İman üzere vefat eden bir kimse mutlaka cennete girecektir. Ancak bu her iman edenin doğrudan cennete gireceği anlamına gelmez. Günahkâr bir kimse gü­nahlarının hesabını verip cehennemde temizlendikten sonra, mü'min ise elbette cennete girecektir. Diğer taraftan cennete girecek diye bundan günahlara yol aran­mamalıdır. Cennete girmesi cehenneme uğramayacağı anlamına gelmez. Böylelerinin yaptığı günahların pisliği elbette cehennemde temizlendikten sonra cen­nete gireceklerdir. Ebû Zer (r.a.)'ın tekrar tekrar sorması, 38. hadisteki ifadede bu günahları işleyenlerin mü'min olamıyacağı belirtilmişti, dolayısıyla Ebû Zer (r.a.) bun­ların cennete giremiyeceğini zannettiğinden dolayıdır. 601. hadiste belirtildiğine göre bu haberi Cebrail (a.s.) Hz. Peygamber (s.a.v.)'e getirdiğinde Hz. Peygamber de ga­rip karşılayarak "Şöyle şöyle yapsa da mi?"ölye sormuştur.) [92]

 

63-) Mikdâd b. Amr el-Kindî (r.a.)'ın Zühre oğulları ile dostluk ant­laşması vardı. Kendisi Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte Bedir Savaşı'nda bulunanlardandır. Bu zat Rasûlüilah (s.a.v.)'e: "Şu konuda ne dersin: Kâfirlerden bir adamla karşılaşıp vuruşsam sonunda kılıçla iki elimden birini vurup koparsa, arkasından bir ağaca sığınıp: "Allah'a teslim ol­dum Müslüman oldum." derse, Ey Allah'ın Rasûlü bunu dedikten son­ra hâlâ onu öldürebilir miyim?" dedi. O da: "Öldüremezsin" buyurdu. Mikdâd: "Ey Allah'ın Rasûlü bu adam elimin birisini kopardı elimi ko­pardıktan sonra bunu söyledi?" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.):"Onu öfdü-remezsin. Eğer öldürürsen, onu öldürmenden önce (Müslüman oldu­ğun için naşı! ki senin kanm helâl değilse) o da senin gibidir, sen de onun söylediği (islam'a girdiğini belirten) sözünü söylemezden önceki duru­muna düşersin kanın helâl olur. "buyurdu." demiştir. [93]

 

64-) Üsâme b. Zeyd (r.a.); "Rasûlüllah (s.a.v.) bizi el- Huraka kabilesi üzerine göndermişti. Sabah baskın yaptık, onları bozguna uğrattık ben ve Ensardan bir kimse onlardan birisine erişip, etrafını kuşattık o da: "Lâ ilahe illallah" dedi Ensardan olan elini çekti bense süngümle vurup onu öldür­düm. Medine'ye geldiğimizde bu durum Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ulaştı kendisi de: "Ey Üsâme! Lâ ilahe illallah dedikten sonra onu öldür­dün mü?" buyurdu:   "Ölümden   korunmak  için   söylemişti"   dedim. Rasûlüllah (s.a.v.) sürekli aynı cümleyi tekrar edip duruyordu öyle ki:

"Keşke bu olaydan önce Müslüman olmasaydım" dedim" demiştir.

(Üsâme b. Zeyd (r.a.)'ın: "Keşke bu oiaydan Önce Müslüman olmasaydım" şeklin­deki sözü, ashabın büyük pişmanlık duyacaklan bir iş yaptığında söylediği bir sözdür. Bu­nun bîr benzerini başka bir sahabiden de görmekteyiz, fnrmizî, Tefsir, Hûd, 7) [94]

 

65-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyur­muştur: "Kim, bize silah çekerse bizden değildir," [95]

 

66-) Ebû Mûsâ (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v,): "Kim, bize si­lah çekerse bizden değildir, "buyurmuştur.

(Bizden değildir ifadesi çeşitli şekillerde anlaşılmıştır: Bizim gittiğimiz yoldan gitmemektedir, bizim tutumumuzda değildir, şeklinde anlaşılmakla beraber kimileri­ne göre bizim dinimizden çıkmıştır, demektir. 45. hadiste de "Müslümsna sövüp kötü sözler söylemek fasıklıktır, onunla savaşmak ise küfürdür." buyurulmuştur.) [96]

 

67-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.): "Yüzleri tokatlayan, yakaları yırtan ve cahiliyet çığlığıyla çağıran {ağıt ku­ran) bizden değildir""buyurdu" demiştir. [97]

 

68-) Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.)'dan rivayet edilmiştir: "Bir keresinde kendisi şiddetli bir hastalığa tutulmuş, derken başı ailesinden bir kadı­nın kucağında iken bayılmış (o da feryat edip ağlamış) fakat Ebû Mûsâ (r.a.) onu engelleyecek durumda değildi. Ayıldığında: "Rasûlüllah (s.a,v.)'in uzak olduğu kimselerden ben de uzağım. Rasûlüllah (s.a.v.) musibet sırasında feryat çığlıkları atan, saçını başını yolan, elbisesini yırtan ka­dından uzaklaşmıştır." dedi. [98]

 

69-) Huzeyfe (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i: "Koğuculuk ya­pan cennete giremez." diye buyururken işittim." demiştir,

(Koğuculuk yapanın cennete girememesi, Yüce Allah'ın hesaba çekmeden doğ­rudan cennete koyduğu kimseler gibi cennete giremeyeceği yahut da şefaat sebe­biyle cennete girenler gibi cennete giremeyeceği şeklinde açıklanmıştır.) [99]

 

70-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Üç kimse var­dır kî Allah kıyamet günü kendilerine bakmaz, onları temize çıkarmaz, onlar için acıtıcı bir azap vardır: Yol üzerinde kendi­sinin ihtiyaç dışı su faz/alığı olup da bunu yolcuya kutlandır­mayan kimse, devlet başkanına sadece dünyalık için biat edip kendisine dünyalıktan bir şeyler verdiğinde memnun olan vermediğinde öfkelenen kimse, ikindiden sonra malını pazara çıkarıp: "Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin olsun ki bu mala şu kadar, şu kadar para saydım." diyen kimse ki alıcı, yeminden dolayı ona inanıp malı alır." buyurdu, sonra da: «Şüphesiz Allah'a verilen söz ve yeminlerini az bîr değer kar­şılığında değiştirenler var ya işte onların âh ir ette hiçbir nasibi yoktur, Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, yüzlerine bakmaz, onları temize çıkarmaz, onlar için acıtıcı bir azap var­dır.» (âi-i imrân: 77) ayetini okudu. [100]

 

71-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kim dağ­dan kendisini atıp öldürürse, sürekli cehennem ateşinde, son­suza kadar kendisini yüksekten atar durur.

Kim zehir içip kendisini öldürürse, sfirekli elinde zehiri, cehennem ateşinde sonsuza kadar kendisine zehir içirir.

Kim kesici bir aletle kendisini öldürürse sürekli cehennem ateşinde sonsuza kadar elindeki kesici aleti karnına saplar." buyurmuştur. [101]

 

72-) Sabit b. Dahhâk (r.a.)'dan. Kendisi ağacın altında biat edenler­dendir. Rasûlüllah (s.a.v.): "Kim İslâm'dan başka birdin üzere ola­yım, diye yemin ederse söylediği gibi olur. Âdemoğlu, elinde bu­lunmayan bir şeyi adakta bulunamaz. Kim dünyada bir şey ile canına kıyarsa kıyamet günü onunla azap olunur. Kim bir mü'mine lanet ederse onu öldürmüş gibidir. Kim bir mü 'mine kâ­fir ithamında bulunursa onu öldürmüş gibidir, "buyurmuştur. [102]         

 

73-) Sabit b. ed-Dahhâk (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kim bilerek ve yalan söyleyerek İslâm dışı bir dinde olmaya (ya m şöyle ise Yahudi olayım gibi) yemin ederse söylediği gibi olur. Kim bıçak benzeri kesici aletle canına kıyarsa cehennemde de onunla azap olunur, "buyurmuştur. [103]

 

74-) Cündeb (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Bir kimsenin bir yarası vardı, (yaranın acısına dayanamadı ve) bu nedenle canına kıydı, bunun üzerine Allah: "Kulum canıyla bana acele etti ben de kendisine cenneti haram kıldım, "buyurdu, "demiştir. [104]

 

75-) Sehl b. Sa'd es-Sâidî (r.a.)'dan: "Rasûlüllah (s.a.v.) müşrikler­le karşılaşıp savaştı. Bu arada Rasûlüllah (s.a.v.)'in ashabının içerisinde bir kimse vardı ki Rasûlüllah (s.a.v.) karargahına çekilip karşı taraf da kendi karargahlarına çekildiğinde köşede bucakta düşmandan geri ka­lan ne varsa kılıçtan geçirmeden bırakmazdı. Bu yüzden kendisi hak­kında: "Bugün falancanın çalıştığı gibi hiç birimiz çalışamamıştır." de­nildi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.): "Bakın, bu adam cehen­nemliktir" buyurdu. Ordudan bir kimse de: "Ben sürekli onun yanında olacağım" dedi ve kendisiyle birlikte savaş meydanına çıktı. Durduğun­da onunla durdu, koştuğunda onunla koştu. Sonunda bu adam ağır bir şekilde yaralandı (dayanamayıp) ölümünü çabuklaştırdı. Sivri ucu göğsüne gelecek şekilde kılıcını yere koydu, üzerine yüklenerek canına kıydı. Bunun arkasından kendisini takip eden kimse Rasûlüllah (s.a.v.)'in ya­nına çıktı: "Senin Allah'ın Rasûlü olduğuna şahitlik ederim" dedi Rasûlüllah (s.a.v.): "Ne oldu?" buyurdu: "Az önce cehennemlik oldu­ğunu söylediğin adam... Halk bu sözü garipsedi, ben de: "Ben sizin için bu adamı takip edeceğim" dedim ve onun peşinde savaş meydanına çıktım sonra ağır bir şekilde yaralandı (dayanamayıp) ölümünü çabuklaştırdı. Sivri ucunu göğsüne gelecek şekilde kılıcını yere koydu, üzerine yüklenerek canına kıydı" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) bu adam hakkın­da: "Bir kimse, insanlara göründüğü şekliyle cennetliklerin a-nelini işler, halbuki o cehennemliktir. Yine bir kimse, insanla­ra göründüğü şekliyle cehennemliklerin amelini işler, halbuki o cennetliktir, "buyurdu. [105]

 

76-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan gelen başka bir ivayette ise Rasûlüllah (s.a.v.): "Ey falan kalk"Cennete ancak mü'min olanın gireceğini, Allahın, dîni günahkâr bir kimse ile de destekleye­bileceğini, "ilan ef'buyurdu.

(Yukarıda gösterdiği kahramanlıkla halkı imrendiren kimse Kuzmân ez-Zafeıfdir. Aynfnin verdiği malumata göre bu adam münafıklardandı. Uhud Savaşı'na katılmadığın­dan dolayı kadınlar kendisini kmamış ve: "Sen olsan olsan bir kadın olabilirsin" demişler, o da bunun üzerine savaşa gkmış, savaşta ilk oku bu adam atmıştı, Bir ara: "Ey Evsliler so­yunuzun şerefi için savaşınız!" demişti. Savaşa çıktığında Katâde b. Numan (r.a.) kendisi­ne; "Şahadet sana kutlu olsun" demiş o da: "Vallahi ben din için savaşmadım ki, ben sa­dece şerefimi korumak için savaştım" demiştir. Bu adam canına kıydığında Rasûlüllah (s.a.v.): Şüphesiz Allah bu dini, günahkâr bir kimse ile de destekleyebilir.''bu­yurmuştur. (Bedruddin Ayni, Umdetu'l-Kârî, M. 431.) [106]

 

77-) Ebû Hureyre (r.a.). Şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v,) ile birlikte Hayber seferine çıktık sonunda Allah, bize fetih nasip eyledi. Bu savaşta ganimet olarak altın ve gümüş elde etmedik eşya, yiyecek ve giyecek elde ettik. Sonra vadiye hareket ettik. Rasûlüllah (s.a.v.)'in yanında kölesi vardı. Bu köleyi, Cüzam kabilesinin Dubeyboğlulları ko­lundan Rifâa b. Zeyd adında bir kimse hediye etmişti. Vadiye indiği­mizde, Rasûlüllah (s.a.v.)'in kölesi barınağına girmek için ayağa kalktı derken kendisine bir ok isabet etti ve oracıkta oluverdi. Biz: "Ey Allah'ın Rasûlü, ne mutlu ona, şehid oldu" dedik. Rasûlüllah (s.a.v.): "Hayır, Hayır! Muhammed'in canı elinde olan Allah'a yemin olsun ki, Hayber savaşında ganimet bölüştürülmeden önce ganimetler­den almış olduğu küçük bir örtü ateş olmuş üzerinde alevlen­mektedir. " Buyurdu. Herkesi korku sardı, derken bir adam, bir veya iki tane ayakkabı ipi getirdi ve: "Ey Allah'ın Rasûlü, Hayber savaşında elime geçirmiştim." dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) de: "Ateşten bir tane veya iki tane ayakkabı ipi... "buyurdu"

(İmam Buhârî'nin getirdiği rivayette, (suhârî, Ghâd ve Siyer: 190) ganimetten aşır­ma yapan kimsenin adının 'Kirkira' olduğunu ve Efendimiz (a.s.)'in eşyalarının başın­da görevli kölesi olduğunu öğrenmekteyiz.) [107]

 

78-) İbni Mes'ûd (r.a.)-' "Bir kimse: "Ey Allah'ın Rasûlü, cahiliyye döneminde işlediklerimizden dolayı hesaba çekilir miyiz?" dedi: "Kim islâm dini içerisinde iken güzel davranırsa, cahiliyye dönemindeki yaptıklarından hesaba çekilmez. Ancak kim İslâm dini içerisinde iken kötü davranırsa, hem önceki hem de sonraki ile hesaba çekilir, "buyurdu." demiştir. [108]

 

79-) İbni Abbâs (r.a.)'dan: "Müşriklerden adam öldürmüş ve bunda ileri gitmiş, zina etmiş bunda da ileri gitmiş birtakım kimseler Hz. Muhammed (s.a.v.)'e geldiler ve: "Senin söylediğin ve çağırdığın şeyler gerçekten güzeldir, bir de yapmış olduğumuz günahların nasıl örtülebileceğinden bize haber versen." dediler. Bunun üzerine: «Onlar ki, Allah ile birlikte başka bir ilah'a çağırmaz / dua etmez, haksız yere Allah'ın ha­ram kıldığı cana kıymaz ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa günahının cezası ile karşılaşır. Kıyamet günü azabı katlanır ve aşağılanmış olarak ebedi kalır. Ancak bunlardan dönüp iman e-den, salîh amel işleyenler bunun dışındadır. Allah onların kötü­lüklerini iyiliğe çevirir. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.» (Furkan: 68-70) ayeti ile «De kî: "Ey kendileri hakkında haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.» (zümer: 53) ayetini İndirdi." [109]

 

80-) Hakîm b. Hizam (r.a.)'dan. Kendisi: "Ey Allah'ın Rasûlü cahiliye döneminde sadaka, köle azat etme ve akraba ile alakayı sürdürme gibi yapar olduğum ibadetlerden acaba bir sevap var mıdır, ne dersin?" demiş, Hz. Peygamber (s.a.v.) de: "Sen geçmişte yaptığın birta­kım iyilikler üzere Müslüman oldun, "buyurmuştur.

(Efendimiz (a.s.)'ın bu ifadesinden, bu yaptığın iyiliklerle birlikte Müslüman ol­dun, onların sevabı hanene yazıldı, anlamı çıkanlmıştır. Diğer anlam ise sen iyi huylu bir kimse idin İslâm'a da bu iyi huyunla girdin, meziyetlerin devam etmektedir, şek­lindedir. Buna göre İslâm'dan önceki sevapları hanesine yazılmamış, demektir.) [110]

 

81-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.): «İman edip de, imanlarına zu­lüm bulaştırmayanlar...» (En'âm: 82) ayeti indiğinde Rasûlüllah (s.a.v.)'in ashabı: "Hangimiz zulüm yapmaz ki?" dediler, bunun üzerine Allah: «Allah'a ortak koşmak gerçekten büyük bir zulümdür haksızlıktır» (Lokmân:i3) ayetini indirdi,"demiştir.

(Allah'a ortak koşmak: Allah'a ait olan İlâh, Rab, gibi bazı haklan Allah'ın dı­şındakilere verme olarak açıklanmıştır. Bu İse haksızlıktır, İlah olmayı hakketmemiş olanla­rı İlah olarak tanımak gerçek ilaha karşı haksızlıktır. Zulüm, Kur'ân- Kerim'de değişik an­lamlarda kullanılmıştır. Bunlardan birisi de, bir kimsenin günah işleyerek kendisine yazık etmesi anlamınadır. (Bakara: 57, Araf. Hûd: 32} Ashab yukarıdaki ayeti bu mana­da anlayarak: "Hangimiz zulüm yapmaz ki?" dediler. Yani, hangimiz günah İşlemez ki? Ancak yukandaki ayetteki zulüm, Allah'a ortak koşma anlamınadır.) [111]

 

82-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Şüphesiz Al­lah, ümmetimin fiiliyata geçirmediği veya dile getirmediği sü­rece iç/erinden geçen veya içlerine doğan kötü duyguları ba­ğışlamıştır, "buyurmuştur. [112]

 

84-) hadiste bir kimsenin, kötü bir şey yapmayı İçinden geçirir sonra bunu Al­lah için terk ederse, kazanacağı sevaptan söz edilir. Yine iyi bir şey yapmayı içinden geçirir de bunu yapmazsa bile bir sevap alacağı bildirilir. [113]

 

83-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), şöyle buyurmuş­tur: "Biriniz, Müslümanlığını güzel yaparsa, İşlediği her bir iyi­lik ondan yedi yüz kata kadar katlanarak yazılır. İşlediği her bir kötülük ise -Allah 'a kavuşana kadar- aynen yazılır." [114]

 

84-) Abdullah b. Abbâs (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), Rabb'inden şöyle rivayet etmiştir: "Allah iyilikleri ve kötülükleri yazmış son­ra bunlann durumunu şöyle açıklamıştır. Kim bir iyilik yapmaya karar verir de bunu yapmazsa, Allah kendi katında bunu onun için tam bir iyilik olarak yazar. Eğer iyilik yapmaya karar verir de yaparsa, Allah kendi katında bunu onun için ondan yedi yüze ka­dar pek çok katlayıp yazar. Kim bir kötülük yapmaya karar verir de bunu yapmazsa, Allah kendi katında bunu onun için tam bir iyilik olarak yazar. Eğer kötülük yapmaya karar verir de yaparsa, Allah bunu onun için bir kötülük olarak yazar." [115]

 

85-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Şeytan birinize gelip: "Şunu kim yaratb, bunu kim yarattı?" der, neticede: "Rabb'inikim yarattı?" diyene kadar sorar. Bu nedenle birinize (böyfe vesvese) gelir­se, Allah a sığınsın. (Eözubillâhimineşşeytanirracîm, desin) ve böy­le şeylerle uğraşmaya son "buyurdu." demiştir. [116]

 

86-) Enes b. Mâlik (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v,): "İnsanlar sürekli birbirlerine soru sorarlar hatta: "Bu Allah, her şeyin yaratıcısı­dır, peki Allah'/ kim yaratmıştır." derler." buyurdu" demiştir.

(Soru iki kısımdır: Bir şeyi öğrenmek ve doğruyu bulmak için iyi niyetlerle so­rulan sorulardır. Bu tür sorular yasak değildir, sakıncalı da değildir. Nitekim Yüce Rabb'imiz «Eğer bilmiyorsanız işin ehline sorunuz» (Nahi; 43; Enbiya: 7) buyura­rak bilmediğimiz şeyleri yetkililerine sormamızı emretmektedir.

Sorunun diğer kısmı ise art niyetli sorulardır. Hadislerde dile getirilen ve kaçınılması İstenilen sorular bu türdendir. Bîr önceki hadiste, söz konusu sorulann şeytandan olduğu biidirilerek Allah'a sığınılması İstenilmiştir. Kur'ân-ı Kerim'de Nâs Suresinde de şeytanın verdiği vesvesenin şerrinden Allah'a sığınılması istenmiştir. Bu tür sorular genellikle Allah­'a inanmayan kimselerden gelmiştir. Bazen bu kimselere mucize göstersen yine de İnan­mazlar, bu bir sihirdir, derler. Bu nedenle böyle cahiliyye mahsulü kimselerden yüz çevirip geçmeliyiz. Bu arada samimi olarak bir kimsenin kafasına yukandaki soru takılabilir.

Böyle durumlarda İslâm âlimleri Akaid kitaplarında gayet mantıklı ve ikna edici ce­vaplar vermişlerdir. Bu izahlan buraya getirip konuyu uzatmak istemediğimizden dolayı, sadece şu izah ile kısaca bu konuya ışık tutmaya çalişacağız: Bir trendeki voganları dü­şündüğümüzde hepsinin birbirine bağlı hareket ettiğini görürüz. Söz gelimi beşinci vago­nu, dördüncü vagon çekmektedir, dördüncüyü üçüncü, üçüncüyü ikinci, ikinciyi birinci vagon çeker, birinci vagonu da lokomotif çeker ama lokomotifi hiçbir şey çekmez, o kendi başına bir güç kaynağı olup diğerlerini harekete geçirendir. Hiçbir zaman lokomotifi bir başkasının çektiğini düşünemeyiz. Bunu iddia ederek onu çekenin üstünde bir şey düşün­sek bile bu en sonunda ilk çekim kaynağına varacağından en baştaki güç müstakil güç olacaktır. İşte kâinatı yaratanda her şeyin başı, ilk harekete geçirenidir. Bu izahtan sonra, artık bütün yaratıklann en son Allah'ta nihayete erdiğini anlanz ve Allah'ı kim yarattı soru­sunu sormamıza gerek kalmaz. Çünkü Allah Teâlâ kendisi başlı başına ilk kaynak ve ev­veli olmayan bir güçtür.) [117]

 

87-) Abdullah b, Mes'ûd (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kim, Müslüman bir kimsenin malından bir parça koparıp almak İçin yalan yere yemin ederse, Allah'ı karşısında kendisine kızgın ola­rak bulur, "buyurdu, arkasından Allah: «Şüphesiz, Allah'a verilen söz ve yeminlerini az bir değer karşılığında değiştirenler var ya, işte onların âhirette hiçbir nasibi yoktur, Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, yüzlerine bakmaz, onları temize çıkarmaz, onlar için acıtıcı bir azap vardır.» (âh imrân: 77) ayetini indirdi. Bu sırada meclise Esa's b. Kays geldi ve şöyle dedi: "Ebû Abdurrahman (Abdullah b. Mes'ûd) size ne anlattı? Bu ayet benim hakkımda indirildi. Amcaoğlumun arazisinde be­nim bir kuyum vardl, (bunu inkâr etti, ben de meseleyi Hz. Peygamber (s.a.v.)'e sundum,) bana:"Şahitlerinigetir."'buyurdu, ben de: "Şahitlerim yoktur." dedim, o da: "Onun yemini kendisini kurtarır."dedi, ben de: "Ey Allah'ın Rasûlü, öyleyse yemin eder." dedim, bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) yukandaki hadisi söyledi." Arkasından Allah, onun doğru olduğunu belirtmek için bu ayeti indirmiştir. [118]

 

88-) Abdullah b. Amr (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i: "Kim ma­lını korumak için öldürülürse şehid olur. "diye buyururken duy­dum" demiştir.

(Burada şehidden kasıt, şehid sevabı alır demektir. Eşkiya, hırsız ve soyguncu­lara karşı Müslüman canını, malını ve namusunu korumak için mücadele eder. Hatta bunlarla mücadele etmesi gereklidir. Çünkü onların eline geçen mal ve sermaye si­lah olarak, açlık ve sefalet olarak tekrar dönerek kendisinin de i