- İmam Ahmed´in Hal Tercemesi

Adsense kodları


İmam Ahmed´in Hal Tercemesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
derya
Wed 30 December 2009, 03:48 pm GMT +0200
İmam Ahmed´in Hal Tercemesi
 
Ebû Abdullah, Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî, el-Bağdâdfdir. Annesi ona Merv´de hamile kalmış; H. 164´de Bağdad´da dünyaya gelmiştir. İlim için pek çok yer dolaşmış, Mekke, Medine, Şam, Yemen, Küfe, Basra ve Cezîre´ye gitmiştir. Süfyân b. Uyeyne, İbrahim b. Sa´d, Bişr b. Mufaddal, Yahya el-Kattân, Huşeym, Veki´, İbn Uyeyne, İbn Mehdi, Abdurrezzâk ve daha sayı­lamayacak kadar çok zâttan hadis dinlemiştir. Kendisinden ise, oğulları Abdullah ve Salih, Abdürrezzak, Yahya b. Adem, Ebû´l-Velid, İbn Mehdi, Zeyd b. Harun, Ali b. el-Medînî, Buhârî, Müslim, Ebû Davud, Ebû Zur´a er-Razî, ed-Dımeşkî, İbrahim el-Harbî, Ah­med b. Hânî, Abdullah b. Muhammed el-Bağavî, İbn Ebû´d-Dünya, Muhammed b. İshâk es-Sağâni, Ebû Hatim er-Râzi, Ahmed b. Ebû´l-Havârî, Mûsâ b. Harun, Hanbel b. İshak, Osman b. Saîd ed-Dârîmî, el-Mervezî ve daha pek çok kimse rivayet etmişlerdir. Bunları, İbn Münde, Beyhakî, Şeyhu´l-İslâm el-Ensârî, İbnü´l-Cevzî, ez-Zehebî ve İbn Nasır gibi hafızlar eserlerinde kaydetmiş­lerdir.

Hüseyin b. İsmail, babasından naklen Ahmed b. Hanbel´in meclisinde beş binden fazla insanın toplandığını haber vermiştir. Bunlardan beşyüze yakını hadis yazar, diğerleri de ondan edeb ve âdâb-ı muaşeret gibi davranışları öğrenirlermiş. İmam Ahmed, Şa­fiî ile de görüşmüş, her ikisi birbirinden hadis almışlardır. İmam Şafiî onun hakkında: "Bağdat´dan çıktığımda orada, Ahmed b. Hanbel´den daha âlim, daha fakîh, daha muttaki ve verâ sahibi bi­ri yoktu" demiştir. Ebû Zur´a da, Ahmed b. Hanbel´in oğluna, baba­sının bir milyondan fazla hadis bildiğini söylemiştir. İbn Hacer ise:" Hz. Peygamberin sünnetine karış karış uyan tek zât Ahmed b. Hanbel´dir" demiştir. İşte bu, İslâm ümmeti ve ulemâsı içerisin­de, Ahmed b. Hanbel´i temayüz ettiren bir menkibedir. İbrahim b.İshâk el-Harbî de onun hakkında şu kanaatini dile getiriyor: "Ba­zıları, Ahmed b. Hanbel hakkında zanna dayanarak konuşuyorlar. Vallahi, ne tâbiûndan onun üstüne meziyete sahip olan ve ne de müslümanlar arasında yerini doldurabilecek birisi yoktur. Ben ona yaz, kış, gece, gündüz tam yirmi sene arkadaşlık ettim, her günü­nün bir öncekinden daha iyi olduğunu gördüm. Her taraftan ilim adamları ziyaretine gelir. Mescid dışındaki celâletlerine rağmen, onun mescidine girdikleri zaman ilim öğrenen birer talebe vaziye­tini alırlardı. Ben, dünya kadar insanla karşılaştım. Ahmed b. Hanbel gibisini görmedim. Analar, onun gibisini doğurmaktan âcizdir.

Abdulvehhâb el-Varrâk´ın hakkındaki değerlendirmesi ise şöy­ledir. "Ahmed b. Hanbel gibisini görmedim." "Peki, onun senin ya­nında diğer insanlardan üstün olmasına neden olan hangi meziye­tidir?" diye sorulduğunda, el-Varrâk: "O, Öyle bir insandır ki, ken­disine altmış bin mesele sorulmuş, hepsine de "Haddesenâ, ahberanâ ve ruvînâ" diyerek hadisle cevap vermiştir." karşılığında bulunur.

Ali b. el-Medînî de şöyle demiştir: "Allah Teâlâ bu dini bir üçüncüleri daha olmayan iki insanla kuvvetlendirmiştir. Birisi, Ridde hâdiseleri karşısında Ebû Bekir; diğeri de Mihne olayların­da Ahmed b. Hanbel´dir. Şu kadar var ki, Ebû Bekir´in kendisine yardımcı olacak arkadaşları vardı. Fakat, Ahmed b. Hanbel´in ne yardımcısı, ne de arkadaşı vardı."

İshâk b. Râheveyh de: "Ahmed b. Hanbel, yeryüzünde, Allah ile insanlar arasındaki hüccettir" demiştir.

Ebû Zur´a da kanaatini şu şekilde dile getirmiştir: "İlim, zühd, fıkıh, bilgi ve hayrın her türlüsünde Ahmed b. Hanbel gibisini gör­medim. Ondan daha kâmil ve daha mükemmeline de rastlama­dım."

Ebû Dâvud es-Sicistânî ise: "Yüzden fazla ilim ehli ile karşı­laştım. Ahmed b. Hanbel gibisine rastlamadım. İnsanların uğraş­tıkları boş şeylere hiç bulaşmamış. Yalnızca ilmî konulardan bah­setmiştir" diyor.

İbn Kuteybe: "O, dünyanın imamıydı" derken İbn Mâkûlâ onun, sahabe ve tâbiunun görüşlerini en iyi bilen kimse olduğunu söylüyor.

Sarsarî beyitlerle (Ahmet b. Hanbel´i) şu şekilde tanıtıyor.

Bir milyon müsned hadis öğrendi.

Bunların hıfzını, kavrayan bir kalb ile sağlamlaştırdı.

Atmışbin kadar meseleye cevap verdi.

Bunu, rivayet sahifeleri değil; (Anberenâ) sığası ile gelen (ha­berlerle) yaptı.

Hadiste imam tutarlı, sağlam ve doğru eleştiride hüccetti.

Kitab (Kur´ân) ve sünnette; ilim, üstün zühd ve tevekkülde (eşsiz) imamdı.

Hakkı aramada takib ettiği metod (menhec) en doğru metodu; Şer-i şerifte beslendiği kaynak en tatlı kaynaktı.

Kur´ân hususunda kırbaç ve kılıçla tehdid edildi. Fakat o, ne (kırbaç) sesine ne de kılıcın tehdidine boyun eğmedi (bunlardan korkmadı).

Bir şey söylemedi ki, hakkı (hidayet) üstün tutmak için söyle­miş olmasın. Bunun için binlerce ordulara karşı koydu.

O (artık) şanı yüce bir bayraktır (alem) ölüm bile nâmını yok edemedi. Aksine, tüm mutekebbirlerin üstünde bir makama ulaştı.

O büyük imam ki Allah´ın; muşebbihe ve muattılayı (Allah´ın sıfatlarını inkar eden mezheb) hükümsüz bırakan, (yeryüzündeki) hücceti idi.

Müsned´i, tekrarlar hâriç, otuz bin hadisten meydana gelmek­tedir. Tefsir´i ise yüz yirmi bin hadisten oluşmaktadır. Bunlardan başka, en-Nâsîh ve´l-mensûh, et-Târih, ez-Zühd, el-Mukaddem ve´l-muahhar fi´l-Kur´ân, Cevâbâtü´l-Kur´ân (yani er-Redd ale´z-zenâdika), el-Menâsikü´l-kebîr, ve´s-sağlr, vb. gibi eserleri vardır.

Yezid b. el-Münâdî de hakkında şöyle diyor: "Ahmed b. Han-bel, insanların en kerimi, en cana yakını ve edeblisi, lüzumsuz şey­lerden sakınan, boş ve çirkin işlerden şiddetle kaçınan biriydi. Dâima vakar ve sükûnet içerisinde olduğu, yalnızca hadis ve hadis ricaline ilişkin konulardan bahsettiği müşahede edilirdi. Onunla karşılaşanın içini bir sevinç kaplar; ister istemez ona meylederdi. Mütevâzi bir insandı. Halk ona ikram ve ta´zim eder, sevgi gösteri­sinde bulunurdu."

Süryân es-Sevrî´ye, fütüvvet´ten sorulmuş, o da: "Fütüvvet akıl ve hayadır. Başı ise, kendine sahip olmaktır. Zineti, hilim ve edep, şerefi, ilim ve verâdır. Süsü ise şunlardır: Namaza devam, ana ba­baya iyilik, sıla-i rahim, iyiliği yaymak, komşuyu korumak, kibiri terketmek, cemaata sarılmak, vakarlı olmak, gözü haramlardan alıkoymak, yumuşak sözlü olup İslâm´ı yaymaktır. En akıllı fetâ´lar, Allah´ın emir ve nehiylerini anlayan, doğru sözlü, sevimli, dürüst, güler yüzlü, hoş geçinen, geveze olmayan, sır tutan, ayıpla­rı örten, emanete riâyet eden, hıyaneti terkeden, ahde vefa göste­ren, meclislerde sözü anlamadan konuşmaktan sakınan, mütevâzi olan, büyüklere ikram edip küçüklere yumuşak davranan, müslü-manlara rahmet ve şefkatle muamele eden, belâlara sabreden, bol­lukta şükreden kimselerdir. Fütüvvetin kemâli Allah korkusudur. Bir insanda bu hasletlerin tamamı bulununca, o gerçek mânâda bir fetâ olur" demiştir.

İbnu´l-Medînî diyor ki: "Eğer ona medhiyeler yağdırmak için, bir meclis oluştursak, yine de faziletlerini kemâliyle dile getirmek­ten âciz kalırız"

İmam Ahmed b. Hanbel h. 241´de Rebîu´l-evvel ayının 12. ge­cesi, Cuma günü, Bağdad´da vefat etmiştir. Cenaze namazına bü­yük bir kalabalık iştirak etmiştir. Abdulvahhâb el-Varrâk´m haber verdiğine göre; ne Câhiliye ve ne de İslâmî dönemde bir benzeri işi­tilmemiş, cenazesine yaklaşık bir milyon erkeğin, altıyüz bin de kadının katıldığı söylenmiştir. Bu sayının toplam bir buçuk milyon olduğu da söylenmiştir. Oğlu Abdullah´ın söylediğine göre "Bid´at ehline cenaze günü kimin haklı olduğu ortaya çıkar" denilmiş. Ve o gün de, yahudi, hıristiyan ve mecûsîlerden toplam yirmibin kişi müslüman olmuştur.

es-Sarsarî ise bir beytinde şöyle diyor:

Cenazesini gördükleri vakit, her sapık fırkadan yirmi bin kişi müslüman oldu.

Cenaze namazını bir milyon altıyüz binden daha kalabalık bir muvahhidler topluluğu kıldı.

Abdurrahman b. Kasım[1]

Bismillâhirrahmanirrahim

1. Ebû Hûreyre (ra) Hz. Peygamberden şu rivayette bulun­muştur: Her kim, sabah ya da akşam mescide giderse Allah her bir gidişi için ona cennette bir yer hazırlar.[2]

2. Abdullah (ra), Resûlullah´ın (sav) huzurunda, uykuda kalıp sabah namazına (kalkamayan) birisinden söz edildiğini,[3] bunun üzerine Hz. Peygamberin (sav) de: İşte bu kimse, şeytanın bir veya iki kulağına bevlettiği kimsedir, dediğini rivayet eder.[4]

3. Alkame diyor ki: Hz. Âişe´ye (ra) Resûlullah´m (sav) nasıl namaz kıldığını sordum, bana: " Resûlullah´m (sav) gücünün yetti­ğine hanginizin gücü yeter, onun ameli düzenli ve sürekli idi," di­ye karşılık verdi.[5]

4. Hz. Âişe (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) secde ve rükûlarmda sık sık, Allahım! Rabbimiz! Ne kadar da yücesin Al-lahım! Hoşnudluğunla beni bağışla! derdi. Bunu yaparken de Kur´ân´ın: Rabbini hamd ile teşbih et, Onun bağışlamasını iste, şüphesiz ki, tevbeleri çok kabul edendir. (en-Nasr, 110/3) âyetini te´vîl ederek yapardı."[6]

5. Hz. Âişe (ra) şöyle buyurmuştur: "Resûlullah (sav) bir yahu-diden veresiye yiyecek satın almış, rehin olarak da karşılığında zırhını bırakmıştır."[7]

6. Ebû Abdullah el-Cedelî diyor ki: Hz. Âişe´ye (ra) Resûlul­lah´m ehline karşı tutum ve davranışının nasıl olduğunu sordum. Şöyle karşılık verdi: "O, insanlar içerisinde ahlâkı en güzel olandı. Çirkin ve kaba ifadeler kullanmazdı. Çarşı ve pazarlarda münaka­şaya girip, bağırıp, çağırmaz, kötülüğe, kötülükle mukabelede bu­lunmaz,af ve hoşgörüyü tercih ederdi."[8]

7. Hişâm b. Urve bir şahıstan naklen diyor ki: Hz. Âişe´ye (ra) Resûlullah´ın (sav) ev içerisinde nelerle meşgul olduğunu sordum: "Elbise yamamak, ayakkabı tamir etmek ve buna benzer işlerle meşgul olurdu." cevabını verdi. [9]

8. el-Esved diyor ki: Hz Âişe´ye (ra) Resûlullah´ın s. evde bu­lunduğu zamanlarda nelerle meşgul olduğunu sordum: "Hanımla­rına ev işlerinde yardım eder; namaz vakti geldiğinde de mescide çıkar ve namaz kılardı" karşılığım verdi.

9. Hz. Âişe şöyle r. demiştir: "Resûlullah (sav) vefatından son­raya (miras olarak) ne para, ne pul, ne koyun ve ne de deve bırak­mıştır. Hiçbir vasiyette de bulunmamıştır."[10]

10. İbn Abbas (ra.) şöyle demiştir: "Resûlullah vefat ettiğinde, geriye ne para, ne pul, ne de köle bırakmıştır.. (Yalnızca) üç ölçek yiyecek karşılığında, bir yahudiye rehin olarak verdiği zırhı kal­mıştır."

11. Ebû Hureyre (ra.) diyor ki: "Resûlullah (sav) katiyyen her­hangi bir yiyeceği kınamaz; canı istediği takdirde yer, istemezse geri çekilirdi." [11]

12. Câbir b. Abdullah (ra.) diyor ki: "Resûlullah (s.) kendisin­den istenilen hiçbir şeye karşılık,asla ´Hayır, olmaz´ cevabım ver­memiştir."

13. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) bir gün şöyle buyurdular: "Muhammed´in canı elinde olan Allah´a yemin olsun ki, Muhammed´in hane halkı, asla ne bir ölçek tahıl ve ne de hur­ma ile akşamlamışlardır. O vakit Resûlullah´m dokuz odası ve do­kuz tane de eşi vardı."[12]

14. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav)´ın asla her­hangi bir yemeği kınadığını görmedim. İştahı varsa yer yoksa su­sardı."[13]

15. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav)´ı bir yahudi, arpa ekmeği ve biraz bozulmaya yüztutmuş et bulunan bir yemeğe davet etmiş, o da bu davete icabet etmişti."

16. Bistâm b. Müslim diyor ki: "Muâviye b. Kurre´nin şöyle de­diğine şahit oldum: "Babam bana: [14] ´Resûlullah (sav) ile pek çok de­fa umre yolculuğunda bulundum. Yanımızda iki kara yiyecekten başka birşey bulunmazdı. Sen bu iki kara şeyin ne olduğunu bili­yor musun?´ diye sordu. ´Hayır´ cevabım verdim. Bana: ´Onlar hur­ma ve sudur´ dedi."[15]

17. Hz. Âişe r. Resûlullah (sav)´ı kastederek diyor ki: "Ah! Ba­bam ona feda olsun, bir defa dahi karnını buğday ekmeği ile doyur­madan bu dünyadan çekti gitti.[16]

18. Hz. Âişe (r.) diyor ki: "Allaha yemin olsun ki, aylar geçer de, Muhammed (sav)´in evine ekmek girmediği olurdu." (Râvî soru­yor): "Peki, Ey mü´minlerin anası! Resûlullah (sav) bu müddet zar-finda ne yiyip, içerdi?" Hz. Âişe (r.) -Allah kendilerini hayırla mü­kafatlandırsın.- Ensârdan biraz sütü bulunan komşularımız vardı. Onlar, Resûlullah´a (sav) hediyede bulunurlardı" diyor.[17]

19. Atâ b. Rabâh şöyle diyor: "Resûlullah (sav)´ın yanma bir zât girdi: (Bu sırada) Resûlullah, bir yastığa yaslanmış oturuyor­du. Önünde de içinde ekmek bulunan bir tabak vardı. Ekmeği ta­baktan alıp yere koydu ve yastıktan beri çekilerek: ´Ben sadece her kul gibi yeyip içen, oturup kalkan bir kulum´ buyurdu.[18]

20. Ebû Salih diyor ki: "Resûlullah (sav) bir yemeğe davet edil­di. Yemek bittikten sonra, Allah´a hamd etti ve: ´Şu kadar zaman­dan beri karnıma sıcak yemek inmemişti´ dedi."

21. Cerîr b. Hâzim, Hasan Basrî´nin şöyle dediğine şahit oldu­ğunu söylüyor: "Resûlullah (sav) yemek getirildiği zaman, yere ko­nulmasını söyler, ve ´Ben sadece her kul gibi yiyip içen, oturup kal­kan bir kulum´ derdi."

22. Yezid b. Abdullah b. Kusayt diyor ki: "(Birgün) Resûlullah (sav)´a badem ezmesi getirilmişti. (Bir kapta) karıştırıl diktan son­ra o ´Bu nedir?´ diye sormuş. Kendisine: ´Badem ezmesidir´ demiş­ler. Bunun üzerine Resûlullah (sav): ´Onu benden uzaklaştırın. Zi­ra o, gününü gün edenlerin meşrubatıdır´ buyurmuştur."[19]

23. Muâz b. Cebel (ra), Resûlullah (sav)´ın kendisini Yemen´e (vali olarak) gönderirken, ona: "Konfora dalmaktan sakın. Zira Al­lah´ın (has) kulları lükse göz dikmezler" dediğini haber vermiştir.[20]

24. Bedîl el-Ukaylî, Resûlullah´m gömleğinin kolunun bileğine kadar uzandığım söylemiştir.[21]

25. Ali b. Zeyd diyor ki: "Resûlullah (sav) Alâ b. el-Hadramî´nin sırtında alacalı, yenleri uzun, Bahreyn usulü bir gömlek görmüş. Bunun üzerine bir bıçak getirip parmaklarının hi­zasından gömleğin kollarım kesmiştir."

26. İmrân b. Husayn (ra), Resûlullah (sav)´ın şöyle dediğini ri­vayet eder: "Ben, ne al (binite) biner ve ne de kırmızı renkli elbise giyerim. Ve ne de kenarlarına ipek geçirilmiş gömlek giyerim." (Râvîlerden biri olan) Hasen, gömleğinin cebine işaret ederek de­miştir ki: "Bilin ki erkekler kokulu fakat renksiz, kadınları ise, renkli fakat kokusuz kozmetik (tîb) kullanmalıdırlar."[22]

27. Amr b. Muhacir diyor ki: "(Halife) Ömer b. Abdülaziz´in halvete çekildiği bir evi vardı. Bu evin içerisinde Resûlullah (sav)´tan geriye kalan, üzerinde dar bir örtü ile topraktan bir sedir; su içmek için bir kap; içerisine öteberi koymak için ağzı kırık bir küp; üzerinde Resûlullah (sav)´ın saçının kalıntıları bulunan lifle kaplanmış deriden bir yastık ve Acem işini andıran toza belenmiş bir yaygı bulunurdu. Ömer b. Abdülaziz Kureyş´e hitaben şöyle seslenmiştir: ´Ey Kureyşliler! İşte Allah Teâlâ´nın size ikramda bu­lunduğu ve sizi şereflendirdiği zâtın mirası. O, gördüğünüz şekilde dünyadan ayrılıp gitmiştir"

28. Ebû Abdurrahman´ın söylediğine göre, bir zât Hz. Ali´ye (ra) misafir olmuş ve kendisine yemek hazırlanmıştır. Hz. Fâtıma (ra) "Keşke, Resûlullah (sav)´ı da çağırsak da O da bizimle yemek yese!" demiş ve bunun üzerine onu da çağırmışlardır. Resûlullah (sav) da gelmiş. Daha, kapıdan adımını atar atmaz, evin bir köşe­sinde, üzerinde canlı resmi bulunan perdeye gözü ilişmiş ve derhal geri dönmüştür. Hz. Fâtıma´nm (Hz. Ali´ye) "Yetiş ve (niye girme­diğini) sor" demesi üzerine Resûlullah (sav) Süslü püslü bir eve girmek ne bana ve ne de bir peygambere yakışır" buyurmuştur.[23]

29. Ebû Ünıâme, (ra) Resûlullah´m üç defa: "Giyim kuşamda, sade ve gösterişsiz olmak imanın gereğidir, Giyim kuşamda, sade ve gösterişsiz olmak imanın gereğidir, Giyim kuşamda, sade ve gösterişsiz olmak imanın gereğidir" buyurduğunu haber vermiş­tir.[24] Babama: "Bezâze"nin ne olduğunu sordum. "Giyimde sadelik­tir" cevabını verdi.

30. Hz. Âişe diyor ki: "Resûlullah (sav) bizlerden birinin elbi­sesi üzerinde (izalesi icap eden) birşey gördüğünde onu ovalayarak temizlerdi." O vakitler, kadınların elbiseleri yünden ma´mûldü.[25]

31. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: "Suffe ehlinden yetmiş kadarını, üzerlerinde sadece bir parça elbise olduğu halde namaz kılarlar­ken gördüm. Kimisinin elbisesi dizlerine kadar uzanırken, kimisi­nin ki biraz daha aşağı sarkıyordu. Onlardan biri ruku´a eğildiği vakit, avret mahalli açılır endişesiyle elbisesini tutardı."

32. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) ile bir yolcu­luğa çıkmıştık. Kimimiz oruçlu, kimimiz ise oruçsuzdu. Sıcak bir günde bir yerde mola verdik. En fazla gölgelenme imkanına sahip olanlarımız elbisesi olanlardı. Bir kısmımız da eliyle gölge yaparak güneşin sıcağından korunmaya çalışıyordu. Oruç tutanlar takatsiz düştüler. Tutmayanlar kalkıp çadırları kurdu ve develeri suladılar. Bunun üzerine Resûlullah (sav): ´Bugün oruç tutmayanlar ecri alıp, götürdüler, buyurdu."[26]

33. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav), Ben her gün yüz defa Allah (cc)´a tevbe ve istiğfarda bulunuyorum derdi.[27]

34. Abdullah b. Mes´ûd (ra)´dan, Resûlullah (sav)´ın şöyle dedi­ği rivayet edilmiştir: Benim için dünya ne ki! Benimle dünyanın misali, sıcak bir yaz gününde, bir ağaç altında gölgelenip de, son­ra bırakıp giden yolcu misali gibidir. [28]

35. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah (sav)´ın Nefsim elinde olan Allah´a yemin ederim ki, eğer benim bildiklerimi sizler de bilmiş olsaydınız, az güler çok ağlardınız dediğini rivayet etmiştir.[29]

37. Hilâl b. Süveyd Ebû´l-Muallâ, Enes b. Mâlik (ra)´in şöyle dediğine şahit olduğunu söylüyor: "Resûlullah (sav)´a üç tane kuş hediye edilmişti. O da, onlardan birisini, yemesi için hizmetçisine vermişti. Ertesi gün hizmetçi (kendisine verilen kuşu) Resûlullah (sav)´ın önüne getirince, Resûlullah ona: Sana hiçbir şeyi, ertesi gün için geri bırakmamanı söylemedim mi? Allah hergünün rızkı­nı vermeye kefildir, demiştir."[30]

38. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: Resûlullah (sav) asla, ne hıvanda (bir çeşit içine yiyecek konulan kap) ve ne de sükürrüce (yine bir çeşit kap)´den yemek yememiştir. Asla kendisine öğütülmüş undan ekmek de hazırlanmamıştır. Ravi diyor ki: Katâde´ye, Ne üzerinde (yiyorlardı)?" diye sordu. "Yere yayılmış sofra üzerinde yi­yorlardı," cevabını verdi.[31]

39. Abdullah b. Amr b. el-Âs (ra) diyor ki; Resûlullah (sav): Allah´a teslim olan, ele muhtaç olmayacak kadar rızkı bulunan ve Allah´ın verdiğine kanaat eden kişi, saadete ermiştir buyurmuş­tur.[32]

40. Fadâle b. Ubeyd Resûlullah (sav)´m şöyle dediğine şahit ol­duğunu söylüyor: Müjdeler olsun! İslama hidayet edilen, yetecek kadar rızkı bulunan ve kanaatkar olan kimselere.[33]

41. Hasan (ra) diyor ki: "Üzerinde artık yiyecek kaldığı halde asla Resûlullah´ın sofrası kaldırılmadı."

42. Abdullah b. Ömer (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) elbisem­den (veya tenimden) yapıştı ve Ey Abdullah! Dünyada ya bir ya­bancı veya bir yolcu gibi ol. Ve kendini (daima) kabir ehlinden te­lakki et, dedi."[34] Mücâhid diyor ki: "Abdullah (ra) bana: ´Ey Mücâhid! Sabaha çıktığın vakit, kendi kendine (acaba) akşama erecek miyim, diye kuruntulanma. Akşama olunca da sabah için aynı şeyi yapma. Ölümden önce hayatını, hastalanmadan evvel de sıhhatini değerlendir...´ diye tavsiyede bulundu."

43. Muhammed b. Münkedir (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav)´a, Ey Allahm Resulü! Cennet halkı uyku uyuyacaklar mı?´ diye sorul­du. Resûlullah (sav) Uyku ölümün kardeşidir. Cennettekiler ise asla Ölmeyeceklerdir, cevabını verdi.[35]

44. Hasan (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) asla tek başına et ve ekmekle karnım doyurmamıştır. Ancak cemaatle beraber yemiştir. Mâlik b. Dinar, "Hadiste geçen ´dafâf kelimesini ne mânâya geldi­ğini bilmiyordum. Bir AVâbîye sordum, bana; ´Bu kelime Arapçadır ve halkın yemek için biraraya gelip yemek yemelerini ifade eder,´ diye karşılık verdi, diyor."

45. Mesrûk diyor ki: Resûlullah (sav), (Malından) infak et ey Bilâl! Ve Arşın Sahibinin onu azaltacağı endişesine kapılma, bu­yurmuştur.[36]

46. İkrime diyor ki: "Hz. Ebû Bekir, Resûlullah´a (sav) ´Yaşlan­dınız ey Allah´ın Resulü´ deyince, Resûlullah (sav) ona Beni Hûd, Vakıa, Amme ve Tekvîr sûreleri ihtiyarlattı, cevabım vermiştir."[37]

47. Salim b. Abdullah (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav): Allahım! Bana, ağlayan dişler ateşe, gözyaşları kana dönmeden önce, devamlı senin haşyetinden heder olan göz ihsan et´ diye dua eder­di."[38]

48. Cafer b. Süleyman, Sâbit´in (ra) şöyle dediğine şahit oldu­ğunu haber veriyor: "Resûlullah (sav) yakınlarının başına bir sı­kıntı geldiği zaman, onlara: Namaz kılın! namaz kılın! (veya) dua edin´ diye seslenirdi."[39]

49. Abdullah b. Ömer (ra) Resûlullah (sav)´m dualarında: aAl-lahım! Bir yavru nasıl korunursa, senden, beni öylece korumanı is-tiyorum" diye yakarışta bulunduğunu söylüyor.[40]

50. Ebû Hureyre diyor ki: "Resûlullah (sav) Dünya hayatında zühd insanın kalb ve bedenini rahatlatır, dünyada tamah ise gam ve kederi çoğaltır, buyurmuştur."[41]

51. Abdullah b. Amr (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav): ´Bu üm­metin evveli, zühd ve yakın ile kurtuluşa ermiştir. Sonu ise cimri­lik ve kuru ümit yüzünden helak olacaktır´ buyurmuştur."[42]

52. el-Hakem´den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav): Ki­şi, ibadetlerinden taviz verdikçe, Allah da onu kuruntu hastalığına mübtelâ kılar" buyurmuştur.[43]

53. Hasen (ra) diyor ki: "Bir zat, Resûlullah (sav)´a gelmiş ve İmanın gereği olan işlerden hangisi daha faziletlidir,´ diye sormuş. O da: Sabretmek ve hoşgörülü olmak cevabını vermiştir."[44]

54. Sa´d b. Mâlik ´Resûlullah (sav)´ın "Rızkın en hayırlısı (kişi­ye) yeteni, zikrin en hayırlısı ise, gizli olanıdır" dediğini haber vermıştır.[45]

55. Ebû Ümâme (ra) diyor ki: Resûlullah (sav), Allah Teâlâ´nın şöyle dediğim haber vermiştir: "Katımda dostlarımın kendi­sine en fazla gıpta edileni, Rabbine ibadetini en güzel bir şekilde yerine getiren, namaza düşkün, mal ve çocuktan nasibini fazla alamamış olan mü´min kulumdur. O, aynı zamanda halk içerisin­de parmakla gösterilecek kadar sivrilmemiştir de, Ölümü kendisine yakınlaştırılmıştır. Geriye bıraktığı malı ve öldükten sonra arka­sından ağlayanları da oldukça azdır."[46]

56. Mahmud b. Lebîd, Resûlullah (sav)´ın: "Azız ve Celîl olan Allah Teâlâ, sevdiği kulunu dünyadan, sizin kendisinden endişe ettiğiniz hastalarınızı (onlara dokunacak) yiyecek ve içeceklerden koruduğunuz gibi korur" dediğini haber vermiştir.[47]

57. Katâde b. Nu´man, Resûlullah (sav)´ın: "Nasıl ki sizden bi­riniz hastasını sudan alıkorsa,  Allah Teâlâ da, bir ku­lunu sevdiği vakit, onu dünyadan alıkor" dediğini haber vermiş­tir.[48]

58. Şu´be, Katâde´den, Mutarrifin babasından (Abdullah b. eş-Şihhîr) naklettiği şu sözü işittiğini haber veriyor: "Resûlullah (sav)´ın yanına geldim. O: ´Çokluğunuzla böbürlenmek sizi oyaladı diyordu. Ve: ´Ademoğlu, malım malım diyor; malından sana ne ki? Ancak yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin ve bir de sadaka olarak verip geçtiğin senin içindir´ dedi.[49]

59. Ebû Abdurrahman el-Hubelî, Abdullah b. Amr (ra)´dan şu­nu işittiğini haber veriyor: "(Sahabeden) bir zât, ´Biz muhacirlerin fakirlerinden değil miyiz?´ diye sormuş. O da ´Koynuna girdiğin bir eşin var mı?´ diye karşılık vermiş. Adam: ´Evet, var´ cevabını ver­miş. ´Barındığın bir evin var mı?´ demiş. Adam yine ´Evet´ cevabını vermiş. Bunun üzerine Abdullah: 'o takdirde sen muhacirlerin fa­kirlerinden değilsin´ demiştir".

60. Abdurabbih b. Saîd el-Medenî şöyle diyor: "Resûlullah (sav) Osman b. Maz´ûn ölüm halinde iken onun yanma girmiş, öp­mek için eğilmiş. Bir yandan da, ´Allah sana rahmet etsin ey Os­man! Ne sen dünyadan birşeyler koparabildin ne de dünya sen­den´, diye sesleniyormuş."[50]

61. Mus´ab b. Sa´d (ra), Resûlullah (sav)´ın: "Dünyadan sakı­nın, zira o, latif ve haz vericidir" dediğini haber vermiştir.[51]

62. Ukbe b. Amir diyor ki: Resûlullah (sav) Bütün isyanlarına rağmen, Allah Teâlâ´nın bir kula istediklerini verdiğini görürsen bil ki bu, bir istidraçtır (yani Allah´ın onu yavaş yavaş azaba sev-ketmesidir)" buyurmuştur. [52]Resûlullah (sav) daha sonra Allah Te-âlâ´nın şu âyetini okumuştur: "Kendilerine hatırlatılanı unuttuk­larında, onlara herşeyin kapısını açtık. Kendilerine verilene sevi­nince, ansızın onları yakaladık ve umutsuz kalıverdiler.[53]

63. Abdullah (b. Mes´ûd) (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) (bir gün) hasır üzerinde uyumuş ve hasır böğrüne iz yapmıştı. Bunun üzerine biz de kendisine: ´Ey Allanın Resulü! Müsaade buyursanız da altınıza bundan daha kaba birşey sersek´ dedik. Bize şöyle ce­vap verdi: "Dünyadan bana ne ki? Benimle dünyanın misali, bir yaz günü yolculuk yapıp da, bir ağaç altında uyuyan, sonra da bı­rakıp yoluna devam eden kimsenin misali gibidir." [54]

64. Hasan (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav): ´Kul üç şeyden dola­yı sorguya çekilmez. Bunlar, içerisinde (başını sokacak kadar ba­rındığı) evi, belini doğrultacak kadar yiyeceği ve üzerine giydiği el-bisesidir´buyanmıştu.r."[55]

65. Hâlid el-Vâsıtî, Beyân´m şöyle dediğini nakletmiş tir: "Duy­duğuma göre Tevrat´ta: ´Ey Âdemoğlu! Başını sokacak bir ev, üstü­nü örtecek bir hırka ve bir parça ekmek sana yeter´ şeklinde yazı-lıymış."

66. Salim b. Ebû´l-Ca´d diyor ki: "Resûlullah (sav): ´Ümmetim­den öyleleri vardır ki, birinizin kapısına gelse de bir dinar istese vermezsiniz. Bir dirhem istese yine vermezsiniz. Bir kuruş istese onu da vermezsiniz. Fakat o Allah´tan cennetini isteyecek olsa der­hal verir. Şayet dünyayı isteyecek olsa onu vermez. Dünyayı ona vermemesi o zâtı hakir gördüğünden dolayı değildir. Öyleleri, eski elbise giyerler. Kimse de onlara iltifat etmez. Ama, (bir konuda) Al­lah´a yemin edecek olsa, Allah onu doğru çıkarttırır´ buyurmuş­tur."[56]

67. Muhârib b. Disar diyor ki: "Resûlullah (sav): ´Ümmetim içerisinde elbisesi olmadığından mescide veya namazgaha geleme­yecek durumda olanlar vardır. îmanları onları halka el açıp dilen­mekten akkor. Üveys el-Kârânî ile Furat b. Hayyan el-İclî onlar­dandır´ buyurmuştur."[57]

68. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) Size cennet ehlini haber vereyim mi? Onlar, üzerinde eski püskü elbise bulu­nan zayıf ve düşkün kimselerdir. Şayet (bir konuda) Allah´a yemin edecek olsalar, Allah onları doğru çıkartır,[58]´

69. Ebû´l-Cevzâ, İbn Abbâs´dan naklen: "Resûlullah (sav): ´Si­ze cennet ve cehennem ehlini söylüyeyim mi? Cennet ehli, güzel sö­ze kulak veren; cehennem ehli ise kötü söze kulak veren kimsedir´ buyurduğunu haber vermiştir."[59]

70. Hz. Ali (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) Fâtıma (ra)´ya çeyiz olarak, bir elbise, bir kırba ve içi lifle doldurulmuş deriden bir yas­tık vermiştir."

71. Hasan (ra), Resûlullah´ın yatağının abaye´den, yastığının ise lif ile doldurulmuş yamalı bir yastıktan ibaret olduğunu söylüyor.[60]

72. İbn Abbas (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) bir gün hasır üzerinde uzanmış yatıyordu. Yanma Ömer b. Hattâb (ra) girdi. Hasır, Resûlullah (sav)´ın böğründe iz yapmıştı. Ömer (ra) bunu görünce: ´Ey Allah´ın Resulü! Bundan biraz daha kaba bir yatak edinseniz´ dedi. Resûlullah da (sav): ´Dünyadan bana ne ki? Benimle dünyanın misali, ancak bir yaz gününde yolculuk yapan, bir ağaç altında gündüzün bir saatinde gölgelenip, sonra da bırakıp yoluna devam eden kimsenin misali gibidir´ karşılığını verdi.[61]

73. Abdullah b. Şeddâd, hadisi Resûlullah´a (sav) isnâd ederek şöyle diyor: "Kim ki yünden elbise giyinir, koyun edinir, merkebe biner, köle veya kalender kimselerin davetine icabette bulursa, işte ona kibirle ilgili bir muamele yapılmaz."

74. Hasan (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) hanimi arının kıya­fetleri ile namaz kılardı. Onların kıyafetleri ise, o vakitler yünden mamul idi. Üzerlerinde de yine yünden işlenmiş nakışları vardı. Fiyatları ise altı-yedi dirhem civarında idi."[62]

75. Hz. Âişe (ra) diyor ki: "Resûlullah´a (sav) (yatması için) iki yatak serdim, yalnızca birinde yatmayı tercih etti."

76. Hz. Âişe (ra) diyor ki: "Ensardan bir kadın yanıma gelmiş­ti. Resûlullah (sav)´ın yatağının katlanmış örtüden ibaret olduğu­nu görünce, doğru çıkıp evine gitti ve içi yünle doldurulmuş bir ya­tak alıp getirdi. Resûlullah (sav) geldiği vakit ´Bu nedir?´ diye sor­du. Ben de ´Ensardan falanca kadın yanıma gelmişti. Senin yatağı­nı gördü ve bunun üzerine bunu gönderdi´ dedim. Bana Onu geri yolla´ dedi. Ben ise yollamadım, çünkü böyle bir yatağın evimde bulunması hoşuma gidiyordu. Resûlullah ısrarla bana, üç sefer onu geri vermemi söyledi ve: ´Ey Âişe! Allah´a yemin ederim ki, şayet istesem Allah altın ve gümüş dağlarını benimle yürütür´ de­di. Bunun üzerine ben de yatağı gerisin geriye yolladım."[63]

77. Avf b. Haris b. Tufeyl, Hz. Âişe´nin kendisine Resûlullah (sav)´ın şu sözünü haber verdiğini söylüyor: "Ey Aişe! (aman ha!) Günahları küçük gösteren şeylerden sakın, çünkü onlar için Allah tarafından bir talip vardır.[64]

78. Muhammed b. Münkedir diyor ki: "Câbir b. Abdullah son nefesini verirken yanma girdim ve ona: ´Resûlullah´a (sav) benden selam söyle´ dedim."

79. Abdullah b. Mes´ûd (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav): "Aman ha! Günahları küçük gösteren şeylerden sakının. Çünkü onlar bir kişide birikir birikir ve nihayet onu helak eder" dedi. Ve bunu bir misalle açıkladı: ´Bu, çölde konaklamış bir grup kimsenin hazırla­dıklarını ortaya koyduktan sonra, her bir adamın gidip, birer odun parçası getirmelerinden ve hepsini bir küme halinde yığma­larından sonra, ateşi tutuşturup içine attıklarını yakmalarına benzer´ dedi."[65]

80. Ebû Hüreyre (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav): ´Sizden biri­niz nereye varacağını bilmediği bir laf eder ve bu yüzden yetmiş se­ne ateşe düşer´ dedi."[66]

81. Bilâl b. Haris el-Müzenî diyor ki: "Resûlullah (sav): ´Bir adam vardır ki, Allah´ın hoşnut olacağı bir laf eder. Fakat lafzın değerini de takdir edip bilemez. Ancak Allah Teâlâ, bu sözü yüzün­den kendisine kavuşuncaya kadar o adamdan hoşnud ve razı ol­duğunu kaydeder. Bir adam da vardır ki, Allah´ın gazabını celbe-decek bir laf eder, sözün mahiyetini de idrak edemez. Bu laf yüzün­den Allah Teâlâ kıyamete kadar ona buğzeder´ demiştir. Alkame: ´Bilal b. Haris´in bu hadisi, beni nice sözü söylemekten alıkoymuş­tur´ diyor."[67]

82. Ukbe b. Âmir (ra), Resûlullah´a (sav): 'Ya Rasulullah! Kurtuluş nedir?´ diye sormuş. O da: ´Dilini tut, evine kapan ve gü­nahlarını hatırlayıp ağla (işte kurtuluş bunlardadır)´ demiştir.[68]

83. Câbir b. Semure (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) sabah na­mazını kıldıktan sonra, güneş doğuncaya kadar namazgahında otururdu."[69]

84. Târik b. Şihâb, Süleyman´dan (Selmân-ı Fârisî) naklen di­yor ki: "Bir sinek yüzünden bir adam cennete, bir başkası da ce­henneme girmiştir. Kendisine ´Bu nasıl olur?´ dedikleri vakit:

İki adam putları olan ve onlara kurban takdim etmek isteyen hiçbir kimseye müsaade vermeyen bir kavimle karşılaşmışlar. Ka­vim, adamlardan birisine ´Putlarımıza bir kurban takdim et´ de­yince onun ´Benim verebilecek hiçbir şeyim yok ki´ demesi üzerine ´Bir sinek bile olsa yeter´ demişler. Bunun üzerine o da, putlara bir sinek takdim etmiş. Yolunu serbest bırakmışlar. Tabiî adam bu yüzden cehennemi boylamış. Diğer adama yönelip, ona da ´Sen de bir sinek dahi takdim etsen yeterlidir´ demiş ler. Fakat o, ´Azîz ve Celîl olan Allah´tan başkasına hiçbir şey kur­ban edemem, karşılığını verince, boynunu vurmuşlar. Ve tabiî o da bu yüzden cennete kavuşmuştur."[70]

85. İbn Abbas (ra) Resûlullah´ın (sav): ´Bir rekat dahi olsa ge­ce namazı kılın..,´ dediğini haber vermiştir.[71]

86. Enes b. Mâlik (ra), Hz. Fâtıma´nın (ra) şöyle dediğini ha­ber veriyor: "Ey Enes! Resûlullah´ın üzerine toprak attınız (onu gömdünüz) da, artık gönlünüz müsterih mi? (Fâtıma sözüne de­vamla) Ey Rabbinin kendisine yaklaştırdığı babam! Ey durağı Firdevs cenneti olan babam! Ey Cebrail´e ölüm haberini verdiğimiz babanı! (Râvî Ebû Kâmil, burada tereddüt etmiş ve Hz. Fâtıma´nm Ey Cibril´e ölüm haberini kendi veren babam!" demiş olabileceğine de işaret etmiştir) Ey Rabbinin davetine icabet eden babam!´ de­miştir."[72]

87. Hz. Âişe diyor ki: "Resûlullah (sav)´ın sırtında, Yemen işi, kaba ve sert iki tane hırka vardı. Ona ´Ey Allah´ın Resulü! Senin bu elbiselerin hem sert ve hem de kaba, ikisini birden giyiyorsun, üzerinde ağırlık yapıyorlar. Falanca kimse, Şam´dan kumaş getir­miş, ona birisini yollasan da elin bolalınca (parasını vermek üzere) sana ondan iki elbiselik kumaş alsa getirse!´ dedim. Resûlullah,ona birisini gönderdi. O da, adama gidip: Allah Resulü beni sana gönderdi, eli bolalınca parasını vermek üzere, senden kendisine iki elbiselik kumaş satmanı istiyor´ dedi. Adam *Vallahi Resûlullah iki elbiseliği alıp götürmek veya ücreti hususunda beni oyalamak istiyor´ deyince, Resûlullah´m gönderdiği şahıs, doğru Hz. Peygam­berin yanına döndü ve olanları kendisine anlattı.[73]

Bunun üzerine, Resûlullah: Yalan söylemiş.. İyice biliyorlar ki, ben onların Allah´tan en çok korkanıyım ve emanetlere en fazla riayet edeniyim´ demiştir."[74]

88. Câbir b. Abdullah (ra) Resûlullah (sav)´ın şöyle dediğini haber vermiştir: "Isrâîloğullarından rivayette bulunabilirsiniz. Bunda bir mahzur yoktur. Zira, onlarda enteresan hadiseler cere­yan etmiştir. Daha sonra kendisi bir rivayette bulunmuş ve: Isrâîloğullarından bir grup yola çıktılar ve bir mezarlığa geldiler, (kendi aralarında) ´Önce iki rekat namaz kılsak da sonra, ölümden sormak için Allah´a yalvarıp ölmüş birisini bize dirütivermesini is­tesek, dediler ve öyle yaptılar. Onlar bu vaziyette iken, mezarların birisinden alnı secde izi ile lekelenmiş bir adam başını çıkarıverdi. Onlara yönetip: ´Bre adamlar! Ne istiyorsunuz benden? Ben yüz se­ne evvel öldüm ve şu ana kadar da hâlâ ölümün harareti üzerim­den gitmiş değildir. Allah´a dua edin de, beni eski halime döndür­sün, dedi´ demiştir."

89. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah´ın (sav): ´Ağız tadını bozan ölümü, çok sık arcm´dediğini haber vermiştir.[75]

90. Süfyân diyor ki: "Resûlullah (sav)´ın yanında bir adamdan sitayişle söz edildi. Resûlullah: ´Ölümü hatırlama hususunda ne vaziyetteydi?´ diye bir soru yöneltti. Orada bulunanların ´Pek fazla hatırlamazdı´ demeleri üzerine, o zaman ´Söylediğiniz gibi birisi değilmiş´ karşılığını verdi."[76]

91. Ebû Zer (ra), "Resûlullah´ın (sav): ´Eğer kendilerine azab edersen şüphesiz onlar, senin kullarındır (dilediğini yaparsın). Şayet onları bağışlarsan şüphesiz sen, izzet ve hikmet sahibisin.[77] âyetini sabaha kadar tekrarladığım haber veriyor."

92. Ebû Salih, "Allah Resûlü´nün (sav) ayaklan şişinceye ka­dar namaz kıldığını, kendisine ´Ey Allah´ın Resulü! Azîz ve Celîl olan Allah, senin gelmiş geçmiş bütün kusurlarını bağışladığı hal­de (niye kendim bu kadar yoruyorsun?)´ denildiğinde, onun ´(Rabbine) şükreden bir kul olmayayım mı?´ karşılığını verdiğini haber veriyor."[78]

93. Ebû Salih diyor ki: "Hz. Âişe ve Ümmü Seleme´ye (ra) hangi amelin Resûlullah (sav)´a daha sevimli olduğunu sordum: ´Az da olsa, devamlı olanı, cevabım verdiler.´"[79]

94. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: "Bir hizmetçi, Resûlullah (sav)´ın elini tutsa, Resûlullah (sav) da onunla beraber, ihtiyacını giderivermek için gelse, onun ihtiyacını yerine getirmeden geri dönmezdi."

95. Hz. Aişe (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) yanıma geldi, be­raberimde de bir kadın vardı. Kendisine kadının nasıl namaz kıldı­ğından bahsedince Allah Resulü: ´Sus! Yapabildiğiniz kadarıyla meşgul olun. Vallahi siz bitap düşersiniz de, Allah usanmaz. Di­nin (amellerin) Allah´a en fazla sevimli olanı kişinin devamlı ola­rak yaptığıdır´ dedi."[80]

96. Ebû Müslim el-Havlanî diyor ki: "Dünyada zâhidlik, ne helali haram etmek ve ne de malı melali terketmekledir. Dünyada zâhidlik, ancak Allah´ın elinde olana, kendi elindekinden daha faz­la güvenmen; başına bir felâket geldiği zaman, felaket başında ol­duğu müddetçe, onun ecir ve mükafatına son derece ümitli olmandır."

97. Ömer b. el-Hattâb (ra) Hz. Peygamberin (sav) şöyle dediği­ne şahit olduğunu söylüyor: "Eğer siz Allah´a icabettiği gibi tevek­kül etseydiniz, sabahleyin aç çıkıp, akşama tok dönen kuşların rı-zıklandığı gibi rızıklandırılırdiniz.[81]

98. Ebû Hureyre (ra),"Allah Resulünün: "(Maddeten) kendi­nizden aşağı durumda olanlara bakınız. Fevkinizde olanlara göz dikmeyiniz. Çünkü, bu Allah´ın size verdiği nimetlerini hakir gör­menize yol açan bir (davranıştır)" dediğini haber vermiştir."[82]

99. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav), ´Zenginlik, malın çokluğuyla değildir. Asıl zenginlik, gönül zenginliğidir´ de­miştir."[83]

100. Hz. Ali (ra) Resûlullah (sav)´ın şöyle dediğini naklediyor: ´Cennette öyle köşkler vardır ki, içerden dışı, dışardan da içi görü­lür.Bir A´râbî, ´Bunlar kimin içindir ey Allah´ın Resulü?´ diye sor­muş. Allahm Resulü de: ´Güzel konuşan, başkalarına ikramda bulunan, oruca devam eden, Allah için herkes uykuda iken, kalkıp namaz kılanlar içindir´ cevabını vermiştir.[84]

101. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah´tan (sav) şöyle bir rivayette bulunmuştur. "Resûlullah (sav) Biliyormusunuz müflis kimdir? diye sormuş. Oradakiler: ´Bizde müflis, parası pulu, yiyip içeceği olmayan kimsedir, ey Allah´ın Resulü!´ cevabım vermişler. Resûlul­lah (sav): ´Ümmetimden müflis olan kimse, kıyamet günü, nama­zıyla, zekalıyla ve orucuyla gelir. Bunun yanında falanın ırzına sövmüş, filana zina iftirasında bulunmuş, falanın malını yemiş, filana haksızlık edip dövmüştür. Bunlar da getirilir ve oturur. Bundan sonra bütün iyilikleri, kötülüklerine kısas olarak alınır. Eğer hataları tükenmeden iyilikleri biterse, haksızlık ettiği kimse­lerin suçları alınıp, ona yüklenir ve sonra cehenneme fırlatılıp atı­lır´ demiştir."[85]

102. Ebû´d-Derdâ (ra), Resûlullah (sav)´ın şöyle dediğini haber vermiştir: ´Güneşin her doğuşunda iki yanında iki melek, cin ve in­sanlardan başka bütün yeryüzü mahlûkâtının duyacağı şekilde, şöyle seslenirler ´Ey insanlar! Rabbinize koşun. Zira az, ama yeten (rızık), çok olup insanı oyalayandan daha hayırlıdır.´ Güneşin, her batışında, da iki yanına iki melek gönderilir ve onlar insan ve cin­lerden başka yeryüzündeki bütün mahlûkâtın işiteceği bir şekilde şöyle seslenirler: Yâ Rabbif înfak edenin malını artır! Cimrilik edenin malını telef et!´ derler."[86]

103. Saîd b. Cübeyr (ra): "Allah´a tevekkül etmek imanın özü ve menbaıdır" demiştir.

104. Abdullah b. Ebû´l-Huzeyl, bana bir arkadaşım, Resûlul-lah (sav)´m şöyle dediğini haber verdi: Yuh olsun şu altına ve gü­müşe!´ Hz. Ömer (ra): ´Ey Allah´ın Resulü! Sen, altına ve gümüşe yuh olsun diyorsun, peki biz ne yapalım? Bize ne emredersin?´ Al­lah Resulü: Zikreden bir dil, şükreden bir kalb ve ahiretiniz için size yardımcı olan bir eşiniz olsun´ buyurdu."[87]

105. Abdullah b. Amr b. el-Âs (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav), kafatası büyüklüğünde bir şeye işaret ederek, ´Eğer şunun gibi bir kurşun beşyüz senelik mesafede gökten yere gönderilmiş olsa, gece­den önce yeryüzüne erişir. Şayet bir zincirin tepesinden bırakılmış olsa, köküne ulaşmadan gece ve gündüz kırk sene yol gider´ demiş­tir."[88]

106. Ebû Saîd el-Hudrî (ra) Resûlullah´ın: "Orada dişleri sırı­tırken ateş yüzlerini yalar."[89] âyetini okuduktan sonra; ´Bu ateşin dağlayıp insanın üst çenesinin başının ortasına kadar daha sonra da alt çenesinden göbeğine kadar kemirmesidir´ dediğini haber vermiştir.[90]

107. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav): ´Cehennem­de kaynar su, orada bulunanların tepesinden boşaltılır. Kafa tas­larını deler ve karınlarına kadar ulaşır. Karınlarındaki de öğütü­lüp ayaklarından çıkar ve onlar erimiş bir vaziyet alırlar. Daha sonra (yeniden) eski hallerine çevrilirler´ demiştir.[91]

108. Ebû Ümâme, Hz. Peygamberin, Allah Teâlâmn ´Orada kendisine irinli su içirilecektir [92] âyeti hakkında, "İrinli suya yak­laştırılır, ondan kaçınmak ister; iyice yaklaştırılınca, yüzünü ve kafasının derisini dağlar. Onu içtiği vakitte, bağırsaklarını para­lar ve gerisinden çıkar´ dediğini haber vermiştir. Nitekim Allah Teâlâmn ´Bu, ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça ede­cek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu hiç? [93]dedi­ğini; başka bir âyette de İmdad dileyecek olsalar, imdadlarına, erimiş maden gibi yüzleri dağlayan bir su île cevap verilir. Ne fena bir içecek.![94] ´ buyurduğunu söylemiştir.[95]

109. Ebû Hâzim, Sehl b. Sa´d es-Saîdfden Hz. Peygamberin (sav) şu sözünü işittiğini haber veriyor: "Allah yolunda bir sabah veya akşam yürüyüşü, dünya ve dünyadakilerden daha hayırlıdır. Yemin olsun ki, sizden birinizin kırbacının cennetteki yeri dünya ve dünyadakilerden daha hayırlıdır."[96]

110. Berâ b. Âzib (ra) "Resûlullah (sav) bize, hastayı ziyaret etmemizi ve cenazenin peşinden gitmemizi emretti" diyor.[97]

111. Nuaym b. Hammâd, "Resûlullah´ın (sav) Allah Teâlânın: Ey Ademoğlu! Günün evvelinde benim için dört rekat namaz kıl, günün sonu için sana garanti vereyim´ dediğini haber vermiştir."[98]

112. Ebû Hureyre (ra) Resûlullah´ın (sav): "Melekler, bir kul namaz kıldığj, yerde abdestini bozmadan oturduğu müddetçe, ona dua ederler ve: ´Allah´ım onu bağışla, ona rahmet et!´ diye yakarış­ta bulunurlarlar" dediğini haber vermiştir.[99]

113. Ebû Ümâme (ra) Resûlullah´ın (sav): "Kim, sırf Allah rı­zası için bir yetimin başını okşarsa, ona elinin değdiği her kıl ade-dince sevap verilir. Kim, de, yetim bir oğlan veya kıza güzel davra­nışta bulunursa (Resûlullah işaret parmağı ile orta parmağını göstererek) işte şu ikisi gibi birbirimize yakın oluruz" buyurduğu­nu haber vermiştir.[100]

114. Osman b. Affân (ra) Resûlullah´ın (sav); "Âdemoğlunun başını soktuğu bir ev, karnını doyurduğu kuru bir somun, bedeni­ni örttüğü elbise ve bir de sudan ötesinde bir hakkı yoktur" dediği­ni haber vermiştir. [101]

115. Simmâk, Nûman b. Beşîr (ra)´in şöyle dediğine şahit ol­duğunu haber vermiş tir: "Yiyecek ve içeceğin en âlâsını buluyorsu­nuz. Yemin olsun ki, Peygamberinizin karnım doyuracak kuru hurma dahi bulamadığını biliyorum."

116. Nu´mân b. Beşîr (ra) şöyle demiştir: "Resûlullah (sav)´ın minberden: Sizi ateşe karşı uyarıyorum?[102] diye tekrarladığım işit­tim. Öyle ki bu esnada sırtındaki elbisenin bir ucu omuzundan aşağı düşmüştü." Nu´man Küfe minberinde "Şayet Resûlullah (sav) benim şu anda bulunduğum yerde olsaydı, bu sözünü bütün çarşı halkına veya Allah´ın dilediği kadar kimselere duyurmaya gayret ederdi" diyor.

117. Seleme b. ebî Yezîd, Câbir (ra)´den Resûlullah (sav)´ın şu sözünü işittiğini söylüyor: "Ölümü arzulamayın. Zira onun sıkıntı­sı çok şiddetlidir. Kişinin ömrünün uzun olup Allah´a tevbe ve rücû ile nasiplenmesi saadetindendir.[103]

118. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah´ın (sav): "Cennette bir kır­baç ya da baston miktarı yer, yer ile gök arasındaki herşeyden da­ha hayırlıdır" dediğim haber vermiştir.[104]

119. Abdullah b. Mes´ûd (ra) diyor ki: "Eğer ilim adamları, ilimlerini muhafaza edip, onu ehline tevdi edebilselerdi, devirlerin-deki insanların efendisi olurlardı. Ne var ki onlar, ilmi dünya adamlarına verdiler. Onlar da ilim adamlarını küçük gördüler. Peygamberinizi şöyle derken işittim: ´Kim ki, bütün tasalarını bir tasa yerine koyarsa, Allah ötekilerinde ona kefil olur. Kim de, dün­ya işleri karşısında gam ve kederini çoğaltırsa, Allah, onun hangi dert vadisinde helak olacağına aldırış etmez.[105]

120. Ebû Musa el-Eş´arî (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav): ´Al­lah Teâlâ zâlime mühlet tanır, ama bir de yakaladığı zaman, kur­tulması mümkün değildir´[106] demiştir. Sonra da: "Rabbin haksızlık eden memleketlerin halkını yakaladığında O´nun yakalayışı işte böyle (şiddetli)´dir."[107] âyetini okumuştur."

121. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah´ın (sav) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Zorba ve böbürlenen birtakım kimseler küçük karıncalar suretinde getirilirler ve insanlar ayakları ile onları te­pelerler. Bu, Allah´ın onlara hiçbir değer vermeyişindendir. Nihayet, insanlar arasında hüküm verilip tamamlanır. Sonra bu kimseler, Nâru´l-enyâr´a (Ateşlerin ateşine) götürülürler." ´Resûlullah´a (sav) Nâru´l-enyâr nedir, ey Allah´ın Resulü?´ diye sorulunca O, ´cehennem halkının sıkılıp suyunun çıkarıldığı yerdir´ cevabını vermiştir.[108]

122. Enes b. Mâlik´in (ra) rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sav), ashabı ile beraber bir oğlak leşinin yanından geçmişler. As­habına dönüp: ´Görüyor musunuz? Bunun, sahiplerinin yanında hiçbir değeri yoktur, değil miV diye sormuş. Ashab: ´Evet, ey Al­lah´ın Resulü!´ karşılığım vermişler. Bunun üzerine Resûlullah: ´Muhammed´in canı elinde olan Allah´a yemin ederim ki, dünyanın Allah´ın yanında, sahipleri bu oğlağı terkedip attıkları vakit, oğla­ğın onların yanındaki kadar bile değeri yoktur´ demiştir.[109]

123. Muhammed b. Yezîd b. Huneys şöyle demiştir: "Ziyaret için yanına girdiğimizde Süfyân es-Sevrî´nin, Saîd b. Hassan el-Mahzûmî´ye, ´Bana bildirmiş olduğun hadis neydi?´ dediğini işit­tim. O da buna cevaben şöyle dedi: ´Bana Ümnıü Salih, Safiyye binti Şeybe´den, o da Resûlullah´ın (sav) eşi Ümmü Habîbe (ra)´den şöyle dediğini haber vermiştir: ´´İnsanoğlunun Allah´ı zikretmesi, iyiliği emretmesi ve kötülükten sakındırmasından başka her sözü aleyhinedir."[110] Bunun üzerine bir adam Süfyân es-Sevrî´ye, 'Bu ne kadar ağır bir söz´ diyecek olmuş. Süfyân, Bu ne ki? Allah Teâlâ: "Onların fısıldaşmalarının birçoğunda hayır yoktur. Ancak bir sa­daka, yahut bir iyilik, yahut da insanların arasını düzeltmeyi isteyenin fısıldaşması müstesna.[111].. buyurmuştur. Başka bir âyette ise: "Hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.."[112] demiştir. Bir diğe­rinde ise "Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat et­mezler..[113]" buyurmuştur. Diğer bir âyette de, O gün, Rahmân´ın izin verdiğinin ve sözünden hoşlandığının dışındakilere şefaat fay­da vermez.[114] buyurmuştur,´ demiştir. Süfyân diyor ki: İşte bu Cebrail´in (as) getirdiği, Rahmân´ın sözüdür.´

124. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki; "Resûlullah (sav) insanlar içinde çocuklara karşı en merhametli olanıydı. Medine´nin kenar mahallesinde, sütanneye verilmiş bir oğlu vardı. Çocuğu emziren kadın (veya kocası) demirci (ya da umumî mânâda) sanatkârdı. Resûlullah ile beraber onu görmeye giderdik. O vakit ev güzel ko­kularla tütsülenmiş olurdu. Resûlullah (sav) yavruyu koklar, Öper ve sonra geri dönerdi."

125. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: Resûlullah (sav): "Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra kılınan en faziletli namaz ise gece kılı­nan namazdır." buyurmuştur.[115]

126. Ebû Hureyre (ra) Resûlullah (sav)´tan şöyle rivayette bu­lunmuştur: "Allah´ın evlerinden birinde O´nun kitabını öğrenmek ve tedris etmek için bir araya gelen her topluluğu Allah´ın melekle­ri kuşatır ve Allah´ın rahmeti onları sarar. Allah da katındakilere onlardan söz eder. İlim talebi için yola koyulan herkese, Allah cen­netin yolunu kolaylaştırır.[116]

(Abdullah) dedi ki: Babam (yani Ahmed b. Hanbel) şöyle dedi: "Bir ihtiyacı için yola çıkacak olan annemi uğurlayacaktım. Kâdisiye´de (boş) bir hevdeç göremedim; insanların hepsi binekler üzerinde idi."

127. Süfyân es-Sevrî diyor ki: "´Hevdeç/ âdeti, ilk defa Haccâc zamanında başladı. Babam dedi ki; ´Annemi, hacca uğurlayacak­tım. Kadîsiye´de bir tek hevdeç göremedim. İnsanların hepsi binek üzerindeydi.´ Süfyân diyor ki; ´(O vakitler) iyilerin haccı, binek üze­rinde yapılandır,´ denilirdi."

128. Hz. Âişe r. diyor ki: "Resûlullah´ın (sav) küçük dilini gö­rebileceğim kadar, alabildiğine güldüğüne hiç rastlamadım. O, sa­dece gülümsemekle yetinirdi. Hava kapalı, ya da rüzgârlı olduğu vakit (bu durumdan hoşlanmadığı) yüzünden anlaşılırdı. (Bir gün) ona dedim ki: ´Ey Allah´ın Resulü! İnsanlar, gökte bulut gördükleri zaman, yağmur yağacak umudu ile seviniyorlarken, sana bakıyo­rum, bulut gördüğün vakit bu durumdan hoşlanmadığın hemen yüzünden anlaşılıveriyor, neden?´ Resûlullah, Ey Âişe! O bulutta, bir kavmin azaba duçar- edildiği azab fırtınasının bulunmadığını bana kim garanti edebilir? Unutma, bir kavim de azabı (kara bu­lutları) görmüş.İşte geliyor, bize yağmur yağdıracak´ demişlerdi,´ karşılığını verdi."[117]

129. Enes b. Mâlik (ra), Resûlullah (sav)´ın şöyle dediğini ha­ber vermiştir: Kıyamet gününde, dünyanın en müreffeh insanı ge­tirilir ve Allah Teâlâ; ´Şunu bir kere ateşe daldırın, der ve tek bir sefer ateşe sokulup çıkartılır. Sonra getirilir ve Allah Teâlâ, ´Ey Ademoğlu! Hiç nimete erdin mi? Hiç iyi gün gördün mü? Hiç se­vindin mi?´ diye sorar. O, ´Şanına yemin olsun ki, hayır, görme­dim' der. Sonra Allah Teâlâ; ´Atın bunu cehenneme´ buyurur. Ar­kasından dünya hayatında en fazla sıkıntıya duçar olan getirilir. Allah Teâlâ onun için de; ´Onu bir sefer cennete sokup çıkartın´der. Ve oraya yalnızca bir tek sefer sokulup çıkartılır ve getirilir. Ona denir ki: ´Ey Ademoğlu! Hiç hoşlanmadığın birşey görmüş müydün? O, ´Şanına yemin olsun ki hayır, daha önce asla beğenmedi­ğim bir durumla karşılaşmamıştım,´ der.[118]

130. Ömer b. el-Hattâb (ra) Resûlullah´a (sav) gelerek, wEy Al­lah´ın Resulü! Sen değil miydin bana, ´Senin için en hayırlı olan şey, asla hiç kimseden birşey istememendir´ diyen?" dedi. Resûlul­lah, ´Bu yalnızca insanlardan istemekle ilgilidir. Ama, Allah´ın, is­temeye gerek kalmadan sana verdiği, O´nun sana nasib ettiği, rızik (bunun dışındadır)´ cevabını verdi.[119]

131. Üsâme b. Zeyd (ra), Resûlulah´ın (sav) şöyle dediğini ha­ber vermiştir: "Cennete bir göz attım. Bir de baktım ki, çoğunluğu­nu fakir fukara oluşturuyor. Cehenneme bir göz attım baktım ki, ekserisi kadınlar. Zevkü sefa sahipleri hep bir yere hapsolunmuş-lar. Kafirlerin ise cehenneme atılmaları emrolunmuş, oraya götü-rülüyorlardı.[120]

132. Enes b. Mâlik (ra) şöyle demiştir: "Resûlullah (sav) öl­mek üzere olan bir gencin yanma girdi ve ona: ´Kendini nasıl bu­luyorsun?´ diye sordu. Genç de ´Bir yandan günahlarımdan korku­yorum, diğer yandan da Allah´ın affedeceğini umuyorum´ cevabını verdi. Bunun üzerine Resûlullah (sav): ´Ümid ve korkunun kalbin­de birleştiği bu gibi anlarda Allah Teâlâ, o kulunu umduğuna na­il, korktuğundan emin kılar´ buyurdu.[121]

133. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: "Bir adam, Resûlullah´a (sav) geldi ve ´Yolculuğa çıkmak istiyorum ey Allah´ın Resulü! Bana du­ada bulunur musun?´ dedi. Resûlullah da (sav) ´Allah senin takva­nı artırsın´ buyurdu. Adam ´biraz daha ya Resûlallah´ dedi. Resû­lullah, ´Allah günahlarını bağışlasın´ buyurdu. Adam ´Anam ba­bam sana feda olsun ey Allah´ın Resulü, biraz daha´ dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sav): ´Her nerede olursan ol, Allah hayır işleri­ni sana kolay kılsın´ buyurdu.[122]

134. Enes b. Mâlik (ra), Resûlullah´ın (sav) ´Nice üstü başı to­za belenmiş, kendisine iltifat edilmeyen, yırtık-pırtık elbiseli kim­seler vardır ki, bir konuda Allah´a yemin edecek olsalar, Allah on­ları doğru çıkartır. Berâ b. Ma´rûr (ra) onlardandır´ dediğini haber vermiştir.[123]

135. Câbir b. Semure (ra) diyor ki: "Sanki Resûlullah (sav)´ın iki parmağını görür gibi oluyorum. Resûlullah işaret parmağı ile yanmdakini beraber uzatarak, ´Benim gönderilmemle kıyametin arası şu kadardır´ diyordu."[124]

136. Ebû Burde (ra) diyor ki; "Hz Âişe bize, Yemen işi belden aşağı sarılan kaba bir örtü ile ´mülebbede´ de dediğimiz bir elbise çıkarıp gösterdi ve ´İşte Allah Resulü bu iki elbise içerisinde ruhu­nu teslim etmiştir´" dedi.

137. Talha b. Amr el-Basrî (ra) diyor ki: "Medine´ye geldiğim­de, orada hiçbir yakınım yoktu. Bize iki günde bir hurma veriliyor­du. (Bir gün) Resûlullah (sav) bize namaz kıldırdı. Daha namaz bi­ter bitmez arkadan birisi yüksek sesle: ´Ey Allah´ın Resulü! Hurma karınlarımızı yakıp kavurdu, keten elbiselerimiz paramparça oldu (ne olacak bizim halimiz)´ diye bağırdı.

Bunun üzerine Resûlullah (sav) bir hutbe irad ederek, Allah´a hamd ve senadan sonra: ´Vallahi, eğer sizin için et ve ekmek bul­muş olsaydım sizleri mutlaka doyururdum. Öyle bir zamana erişe­ceksiniz ki, sizden birinize, sabah akşam kap kap yemekler taşına­cak ve Kabe´nin örtüsü gibi elbiseler giyeceksiniz´ dedi. ´Ey Allanın Resulü! O gün mü bizim için daha hayırlı olacak, yoksa bugün mü daha hayırlıdır?´ diye sordukları vakit Resûlullah, ´Siz bugün o günkinden daha hayırlısınız. Siz bugün, o günkinden daha hayır­lısınız, o gün, birbirinizin boynunu vuracaksınız´ cevabını verdi.[125]

138. Ebû Salih, ´Karışımı tesnîm´dendir´[126] (âyeti hakkında) "O, cennet ehlinin içecekleri arasında en kıymetli olandır. Onu (saf olarak) sadece Allah´a yakın olanlar içecektir. İnsanlar ise, karışık olarak içeceklerdir" demiştir.

139. Enes b. Mâlik (ra)´in haber verdiğine göre, Resûlullah onu, eli genişleyince parasını ödemek üzere veresiye alışverişte bu­lunması için bir yahudiye göndermiş ve yahudi de, ´Hiç Muhammed´in elinin genişlediği görülmüş mü?´ demiş. Bunun üzerine Enes (ra) Resûlullah (sav)´ın yanma gelip durumu haber vermiş. Resûlullah da üç kere Yalan söylemiş o yahudi´ diye tekrarladık­tan sonra yine üç sefer ´Ben alışveriş yapanların en hayırhsıyım. Bir kimsenin çeşitli yamalıklardan oluşan bir elbise giymesi, ken­disinin olmayan bir şeyi emanetine almasından daha hayırlıdır´ demiştir.[127]

140. Sevbân (ra) diyor ki: ´Altın ve gümüşü yığıp ta onları Al­lah yolunda harcamayanlara hemen acıklı bir azabı müjdele[128] âye­ti nazil olduğu sırada, biz Resûlullah ile beraber bir seferde bulu­nuyorduk. Resûlullah´ın ashabından bir kısmı, ´Altın ve gümüş hakkında, Allah´ın ne inzal ettiğini biliyoruz.

Keşke bizim için hangi mal daha hayırlıdır bilsek de ondan edinsek dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sav): ´En faziletlisi, Allah´ı çok zikreden bir dil, ona şükreden bir kalp ve kişiye imanında yar­dımcı olan mü´mine bir kadındır´ dedi."[129]

141. Atâ b. Yesâr´dan rivayet edildiğine göre," Resûlullah (sav) Muâz b. Cebel´i (ra) Yemen´e göndermiş. O da ´Ey Allah´ın Resulü! Bana ne tavsiye edersiniz?´ diye sormuştu. Resûlullah da, ´Gücün yettiği kadar Allah´tan kork. Her nerede olursan ol, Allah´ı hatırla. Bir kötülük işlediğin zaman, hemen ardından teube et. Gizli günahlarına gizli, âşîkar olanlarına da açıktan teube et´ tav­siyesinde bulundu."[130]

142. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav), ´Hiçbir top­luluk yoktur ki, bir araya gelip Allah´ı anmaz, Resulüne salât ve selâmda bulunmazlarsa, her ne kadar sevaplarının gereği cennete girseler bile, kıyamet gününde bir pişmanlık duyarlar´ buyurmuş­tur."[131]

143. Ebû Zer (ra) diyor ki: "Ey Allah´ın Resulü! Bana birşeyler öğütle´ dedim. O da, ´Bir fenalık işlediğin zaman hemen ardın­dan, onu giderecek bir iyilik yap´ buyurdu. ´Ey Allah´ın Resulü! Al­lah´tan başka hiçbir ilah yoktur´ demek de iyilikler cümlesinden midir?´ dedim. Bana, ´Evet, hem de iyiliklerin en üstünüdür´ karşı­lığını verdi."[132]

144. Ebû´l-Cerrâh, arkadaşlarından Hâzim isimli bir zâttan şöyle nakletmiştir: "Resûlullah´m yanında bir kişi ağlarken, Cebrail çıkagelmiş ve ´Bu kim?´ diye sormuş. Resûhıllah da (sav): Falanca´dır demiş. Cebrâîl (as), ´Biz Ademoğullarının bütün ya­pıp ettiklerini ölçeriz. Ancak, ağlamak bundan müstesnadır. Zira, Allah Teâlâ cehennem ateşini gözyaşları ile teskin eder, söndürür´ demiş."

145. Rabâh, Resûlullah (sav)´ın Cebrail´e şöyle dediğinin ken­disine haber verildiğini söylüyor: "Resûlullah (sav) ´Bana hep su­ratın asık halde geldin, (neden?)´ demiş. Cebrâîl (as), ´Ateş yaratılalı beri ben hiç gülmedim´ diye cevap vermiş.[133]

146. Humrân b. A´yun´ün rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sav) Hiç şüphesiz bizim nezdimizde (onlar için hazırlanmış) bo­yunduruklar, yakıcı bir ateş, boğazdan geçmez bir yiyecek ve elem verici bir azab vardır [134] âyetini okumuş ve bayılıp yere düşmüştür.

147. Enes b. Mâlik (ra) Resûlullah (sav)´ın Eğer siz benim bil­diklerimi bilmiş olsaydınız, az güler çok ağlardınız dediğini haber vermiştir.[135]

148. Ebû Zer (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) bana: ´Ey Ebû Zer! Mesciddeki en gösterişli adamı bana göster!´ dedi. Ben de bak­tım, üzerinde kaftan bulunan bir adamı işaret ederek, İşte bu ey Allah´ın Resulü!´ dedim. Bu sefer de ´Mescidde bulunan en kalen­der adamı göster´ dedi. Baktım, üzerinde yırtık pırtık elbise bulu­nan bir adam gördüm ve Resûlullah´a yönelerek, İşte şu ey Al­lah´ın Resulü´ dedim. Allah Resulü (ikinci zâtı göstererek) İşte şu var ya, Allah katında öteki gibi bir dünya dolusu adamdan daha değerlidir´ dedi."[136]

149. Hz. Ali (ra) diyor ki: "Bir koç derisinden başka birşeyimiz yoktu. Bir köşesinde uyurduk, bir kenarında da Fâtıma hamur yoğururdu."

150. İkrime (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav), Fâtıma´yı (ra) ge­lin ettiği vakit, çeyiz olarak ona eski bir yaygı, içi lif dolu deriden bir yastık ve biraz da yoğurt vermiştir. (Yakınları da) sel artığı kumlu toprak getirip evin tabanına sermişlerdir."

151. Abdullah b. el-Haris Resûlullah (sav)´ın çıplak deve ile haccettiğini; devenin onu sarsması üzerine de "Lebbeyk, gerçek ha­yat, âhiret hayatıdır" dediğini haber vermiştir[137]

152. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah (sav)´ın "Dünya mü´minin zindanı, kâfirin cennetidir" dediğini haber vermiştir.[138]

153. Ebû Zer (ra) diyor ki: "Bir zât, Resûlullah´a (sav) gelmiş ve ´Ey Allah´ın Resulü! Kıtlık bizi yiyip bitirdi´ demiştir. Resûlullah da ´Benim sizin hakkınızda esas endişe ettiğim Allah´ın dünyanın bütün nimetlerini ayaklarınızın altına sermesidir. Keşke ümmetim, altın takmasalar´demiştir."[139]

154. Muhammed b. Münkedir, Resûlullah´ın (sav), "Allah için olan hâriç, dünya ve dünyadakiler lanetlenmiştir" dediğini haber vermiştir[140]

155. Hasan (ra) diyor ki: "Selman (ra) ölmek üzereyken ağla­maya başladı. Kendisine ´Seni ağlatan nedir ki? Sen Allah Resulünün sohbetinde bulundun´ denildi. O da, ´Dünyaya esef etti­ğimden veya ona meylim bulunduğundan dolayı ağlamıyorum. Fa­kat, Resûlullah (sav) bizden bir söz almıştı. Biz, o ahdimizi terket-tik. O bizden, herhangi birimizin azığının bir yolcunun azığı gibi kendisine yetecek kadar olmasına dâir söz almıştı.´ (Râvî diyor ki:) Daha sonra, geriye bıraktığı mala bakıldı. Hepsi yirmi veya otuz küsur dirhem kadardı.

156. Abdullah (ra) Resûlullah´ın (sav) Arazî edinmeyin, çün­kü bu sizin dünyaya olan rağbetinizi artırır, dediğini haber ver­miştir. [141]

157. Abdullah b. Amr (ra) diyor ki, "Biz, ahşap bir binayı ta­mir ederken, Resûlullah (sav) yanımıza uğradı ve Bu nedir? diye sordu. Biz de, ´Göçmeye yüz tutmuş ahşap bir bina, tamirine çalışı­yoruz´ cevabını verdik. Bunun üzerine Resûlullah: ´Ben bu işlerin daha da erken olacağını zannediyordum´ dedi.[142]

158. Ebû´l-Buhterî diyor ki: "Abesoğullarından bir adam il­minden istifade etmek için Selmân (ra) ile arkadaşlık etmiş, fîiçbir işte onu yalnız bırakmak istemeyerek, o hamur yoğursa bu ekmeği pişirmiş; eğer o binekleri sulayacak olsa, bu da hayvanlar için yem hazırlamaya gayret etmiş. Nihayet suların coşup taştığı bir vakit­te, Dicle nehrine ulaşmışlar. Selmân (ra) ona ´İn ve sudan iç´ de­miş. O da i