- İlme ve ilim ehline saygıyı çocuklarımıza anlatmak

Adsense kodları


İlme ve ilim ehline saygıyı çocuklarımıza anlatmak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
aysegul999
Thu 30 July 2015, 04:07 pm GMT +0200

ALİ DAYIOĞLU: İLME VE İLİM EHLİNE SAYGIYI ÇOCUKLARIMIZA ANLATMAMIZ GEREK

Elife ATEŞ

Mayıs 2015 116.SAYI


İnternet elimizin altında. Çok ihtiyaç duyduğumuz bir bilgiye ulaşmak için kütüphane kütüphane dolaşmak ya da ciltlerce ansiklopedi karıştırmak zorunda kalmıyoruz artık. İhtiyacımız olan şeyi arama motoruna yazıp 1-2 saniye beklememiz; bulmamız için yeterli. Onlarca bilgi önümüzde sıralanıyor. Bu kolaylık büyük nimet fakat zahmetsizce bilgiye ulaşmamız “gayret”, “emek”, “çaba” gibi kavramların da anlamını değiştirdi. Bilgiler sıradanlaştı. “Bilgi veren”e bakış açımız değişti. “Bilgi verilen yer”den beklentilerimiz değişti… Artık okullarımızı bize hayatın yolunu yordamını öğreten ikinci bir yuva olarak görmüyor, bize daha iyi bir etiket sunma potansiyeli olan bir iş yeri gibi telakki ediyoruz. Öğretmenlerimiz ise emeklerine saygı duyulan kimliklerini yitirmek üzereler zira onların değerini de artık bize sunabilecekleri bilgi yığınlarıyla ölçer olduk. Şu günlerde hayatı külliyen öğretime indirgeyerek eğitimi es geçmeye meylediyoruz. Biz de bilgi (!) çağında “eğitim-öğretim” meselesini, değişen öğrenci profilini ve öğretmenlik mesleğinin önemini bu alana uzun yıllar hizmet etmiş Biltek Okulları Yönetim Kurulu Başkanı Ali Dayıoğlu ile konuştuk.

İlk olarak öğrencilerden başlayalım. Bundan bir 10-15 yıl önceki öğrenci profili ile bugünkü öğrenci profilini karşılaştırdığınızda gördüğünüz olumsuz taraflar nelerdir?

Belki toplumun pek çok kesimi için genelleyebileceğimiz bazı olumsuzluklar gözlemlediğimizi söyleyebiliriz. Daha rahat koşullarda ve daha verici aile ortamlarında yetişmiş öğrencilerin; her şeyi hazır beklemek, rahatını bozmama yönünde hareket etmek, bilgi edinme ve bilginin muhafazası konusunda gayret sahibi olmamak şeklinde sıralanabilecek olumsuz tarafları bulunmakta. Genel bir ifadeyle sürekli dış görünüme yatırım yapan, kendi hazzını ve çıkarını önceleyen, diğerkamlık ve empati becerilerinin görece gelişmediği, narsist bir nesille karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.

Yine bir kıyaslama yapıldığında gözlemlediğiniz olumlu taraflar nelerdir?

Sağlıklı aile ortamlarında yetişmiş olmak koşuluyla sorgulayan, araştıran, merak eden bir tarafı da var çocuklarımızın. Teknolojik gelişmeler sayesinde bilgiye erişimin hızlanmasıyla çocuklarımız daha çok görür, bilir, düşünür ve sorgular hale geldiler. Tabii ki tüm bu gelişmelerin; çocuğun doğal merakı çerçevesinde, yaşayıp öğrenerek deneyim kazanmasının önüne geçmemesi gerekmektedir.

İyisiyle kötüsüyle bu değişimin sebepleri sizce nedir?

Tabii ki sosyal ve teknolojik alanda geçirdiğimiz dönüşümler… Sadece çocuklarımız değil hepimiz yeni bir varoluş formatına evriliyoruz. Yoğun çalışma koşulları ve gelişen teknolojinin etkisiyle, en temel insani ihtiyaçlarımızdan biri olan iletişim ihtiyacımızı sanal alemde karşılar hale geldik. Daimi biçimde kendine yatırımı önceleyen Batılı kültür bu sayede evimizin en mahrem alanlarına sızdı. Kendi özümüz ve değerlerimizden uzaklaştığımız ölçüde de fıtrata muhalif yaşamlar ortaya çıkmaya başladı. İfrat ve tefrit eksenli aşırı uçlardan uzak durmak şeklinde tanımlayabileceğimiz ölçü ve itidal merkezli naif bir yaşam biçimi, yerini kendi iç dünyasında ve içtimai hayatında hep başkalarının beğenisine sunulacak işler üretme gayretiyle ömrünü tüketen hırslı bireylerin hızlı bir yaşam biçimine bıraktı. Bence en önemli sebep durmaksızın insanın nefsi ihtiyaçlarına vurgu yapan tüketme, yok etme ve değersizleştirme kültürü. Bunun doğal sonucu da ne yazık ki kulluk şuurundan, yaratılış gayesinden uzak, iç muhasebeye yer vermeyen, gündelik, keyif merkezli ve sığ yaşamlar.

Sıraladığınız bu etkenlerin öğrenci üzerindeki tesirini açıklayabilir misiniz?

Başta da belirttiğim gibi hazırcı bir öğrenci profili var karşımızda. “Her şeyin en iyisi benim olmalı”, “En iyiyi ele geçirene kadar her türlü yola başvurabilirim”, “Bu benim hayatım, kimseye hesap vermek zorunda değilim”, “Kuralları sorgularım, sosyal hayatı düzenleseler bile bazılarına uymamak gibi bir özgürlüğüm var”, “Ailem sonuna kadar arkamda, psikolojimi bozacak en ufak bir müdahaleye zaten izin vermezler, ilim ehli insanları bile sorgulama hakkım var” vs. şeklinde merceklerden hayata bakan çocuklarımız ve gençlerimizin sayısı maalesef az değil.

Özel okulların değişen öğrenci profilinde bir tesiri var mıdır?

Aslında değişen öğrenci profilinde kanımca toplumun kahir ekseriyetinde görebileceğimiz olumsuzluklar etkili oluyor. Fakat özel okul tercihinin sadece özel ilgi ve alaka olmadığının bilincinde, itidal eksenli bir disiplin, ilme ve ilim erbabına saygı anlayışıyla nesil yetiştirme gayretinde olan sayısız anne babayı da unutmamalıyız.

Eskiden öğretmen merkezli bir öğretim metodu izleniyordu, şimdi öğrenci merkezli bir öğretim metodu izleniyor. Bu metodun öğrenci üzerindeki etkileri nelerdir?

Bu iki yöntemin harmanlanması gerektiğini düşünüyorum. Konuya ve duruma göre öğrenci sınıfın kaptanı olabilir, doğal merak ve öğrenme dürtüsüyle, sorular sorarak, akranlarıyla etkileşim içinde bilgiyi edinebilir. Özellikle ilkokul döneminde bu yaklaşım oldukça değerlidir. Lakin zaman zaman öğretmen anlatır ve öğrenci dinleyerek, sorarak öğrenir. Ortaokul ve lise düzeyinde, bilgi büyüyüp çoğaldıkça, öğrenci gelişip olgunlaştıkça öğrenci merkezli yöntemler de etkili olmaktadır.

Öğrencilerde gözlemlenen olumsuz davranışlarda sınav odaklı bir öğrenim hayatının etkisi nedir?

Sınav odaklı öğrenim öteden beri ülkemizin bir gerçeği. Tabii ki sınav merkezli eğitim; stres ve kaygıya, çeşitli ruhsal sorunlara sebep olabiliyor. Özellikle potansiyeli üzerinde zorlanan öğrencilerin psikolojik destek almak zorunda kaldıklarına şahit oluyoruz sıklıkla. Burada ebeveyn ve eğitimcilerin çocuğun gerçek potansiyelini doğru bir şekilde değerlendirmeleri, beklentileri ve eğitim yaklaşımlarını ona göre düzenlemeleri gerekmektedir.

Peki, veli profilinde ne tür değişiklikler olmuştur?

Velilerimiz de eskiye nazaran daha bilinçli. Çocuk yetiştirme, eğitim yaklaşımları gibi konularda sürekli okuyan, öğrenen ve kendini geliştiren bir veli kitlesiyle karşı karşıyayız. Hal böyle olunca da “ideal çocuk” algısıyla eğitime yaklaşan veli, daha sorgulayıcı olabiliyor. Bu sorgulama bazen eğitim sürecinin olağan aksaklıklarından kaynaklansa da bazen aşırıya kaçan, yukarıda sözü edilen öğrenci algısından da kaynaklanıyor olabilir. Yani mesele her zaman olduğu gibi bir denge ve derece meselesi.

Son yıllarda öğretmen profilinde gözlemlenen değişiklikler nelerdir?

Son yıllarda değişen ve gelişen eğitim yöntem ve teknikleri daha donanımlı bir eğitim kadrosunun ortaya çıkmasına olanak tanıdı. Özellikle genç ve dinamik öğretmenlerin kendilerini geliştirme yönünde iştiyak içinde olduklarını görebiliyoruz. Bu alandaki olanaklar da sınırsız günümüzde. Öğretmenin kafasındaki meslek algısını olumlu tutabilmek adına hepimize görev düşüyor. Devlet kademelerinden özel okul birimlerine kadar herkesin üzerine düşen görevler mevcut.
Öğretmenlerin yükü gerçekten ağır, kanımca toplumun en önemli meslek grubu öğretmenliktir. En acil ve ehemmiyetle üzerinde durmamız gereken şey nesil yetiştirmek olunca, pek çok kişinin bu konuda hemfikir olacağını düşünüyorum. Özel okul ve devlet okulu fark etmeksizin bazen öğretmenlik gerçekten tüketici olabiliyor. Özel okullarda bitmek bilmeyen veli talepleri, devlet okullarında ise kalabalık ve fiziksel olarak görece olumsuz koşullar, bu mesleğin dezavantajları olarak karşımıza çıkıyor.

Sosyal medyaya düşen haberlere bakıldığında öğretmenlik mesleğinin Türkiye’de saygınlığını yitirmiş olduğu söylenebilir mi?

Bu gerçekten üzerinde ehemmiyetle durulması gereken bir husus. Çocuklarımızı önce evde besleyip büyütüyoruz, sonra öğretmenlerimize teslim ediyoruz. Bu cümle bile öğretmenliğin önemini vurgulamaya tek başına yeterli. Arada başka bir kurum yok. Ev ve okul… Okulda da tabii ki öğretmen… Bu nedenle evet, yıpranmaya başladığını hatta büyük ölçüde yıprandığını düşündüğümüz öğretmenlik meslek algısı topyekun bir yaklaşımla hak ettiği değere kavuşturulmalıdır. Bunun için önce çekirdek ailelerimizden başlayarak ilme ve ilim ehline saygıyı, bilgi edinme sürecinin keyfiyetine ilişkin zorluk ve değerleri çocuklarımıza anlatmamız gerekmektedir. Daha doğrusu bu bilinci çocuk yetiştirme yaklaşımımızın en önemli prensiplerinden biri haline getirmeli, söz ve davranışlarımızla çocuklarımıza örnek olmalıyız.

Sizce iyi bir öğretmende hangi vasıfların olması gerekir?

Her şeyden önce öğretmenin kendini tanıması gerekiyor. Kendi olumlu yönlerini, zaaf ve kusurlarını bilen bir insan karşısındakiyle daha sağlıklı iletişim kurabiliyor. Tabii ki bu, zaman ve deneyim gerektiren bir süreç. Kendini bilme eylemi ömür boyu sürecek, zorlu fakat ideal insan olmanın olmazsa olmaz ön koşuludur diyebiliriz.
Öğretmen her şeyden önce merhametli olmalı, beraberinde sevecen, hoşgörülü, duyarlı, empati yapabilen şeklinde birtakım sıfatları sıralayabiliriz. Şayet öğrenci okula isteyerek gidiyor, sınıfına isteyerek giriyor ve eve de çoğunlukla mutlu dönüyorsa, veli çocuğunun gelişimiyle alakalı yeterince bilgi sahibi olabiliyor, ihtiyaç duyduğunda gerekli desteği alabiliyorsa o öğretmenin büyük oranda, olumlu vasıflara sahip ve gelecek vadeden bir öğretmen olduğunu düşünebiliriz. Öğretmenlik alelade bir meslek değil. Bir nesil onların elinde şekilleniyor…