- İlân ve reklâm araçları

Adsense kodları


İlân ve reklâm araçları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Mon 27 September 2010, 07:36 pm GMT +0200
2- İlân Ve Reklâm Araçları   
   
 

İlân ve reklâm araçlarının, yayın organlarının da bu yıkım üzerinde büyük bir etkinliği bulunmaktadır. Yazarın ortaya koymuş olduğu ya­yınlar, kitaplar,kıssalar, hikâyeler, radyo, televizyon, mecmua, dergi, gazete sinema ve nihayet video... Evet bütün bunların toplum üzerinde büyük ve çok tehlikeli bir etkinliği bulunmaktadır. Hemen her tabakadaki hâlk kesiminde bunlar etkin olmaktadır. İslâm düşmanları bu işin önemi­ni ve bu araçların ehemmiyetini kavramışlardır. Aynı zamanda bunların halk kitleleri üzerindeki tesirini, ruhlar üzerindeki etkinliği de çok iyi bi­liyorlar. Batılı hemen bu alanlara elini atmış, bu yollar ile müslümanları fesada ve bozgunluğa erdirebilmek için, zehirli tohumlarını aralarına serpiştirivermiştir. Müslümanları İslâmdan uzaklaştırmak için yapılması ge­reken ne varsa yapmıştır.

Verdiğim ve anlattığım tüm hususlar göz önünde tutularak bütünü ile bu vasıtalar, müslümanın dinine olan bağlılığını, onun kendisi için gös­terdiği hedefi çökertmeye, İslâm elbisesini çıkarttirmaya yönelik bulunmak­tadır. Müslüman dinine ve mümin kardeşine karşı ilgi ve bağını kesecek, dostluğunu bırakacak, bunun yerine kâfir batılıyı koyacak şekilde bir ça­lışma sürdürülmüş bulunmaktadır. Bunlar tüm var güçleriyle İslâm top­lumunun diğer toplumlar içerisinde tamamen eriyip gitmesini amaçlamak­tadırlar. Müslümanın kâfirlerle bağını kesmesi olayını ve kâfirlere düşman­lıklarını ortadan kaldırmak istiyorlar. Öyle ki insanlara şirin ve güzel gö­rünmek için şu propagandaları sürdürüyorlar:

"Sanayi ülkeleri özgürlük, ilericilik, ilim, uygarlık ve yücelme ülke­leridirler. Bugün sırf bir din ayrılığı gözönünde tutularak sürdürülen düş­manlık veya böyle bir duygusallıkla hareket edenler, gerçekten bu büyük devletleri tanımıyorlar. Böyle düşünen insanlar ise henüz çağın ruhunu, özünü; bilimselliğin mantığını kavramış değiller. Çünkü bu çağ ve bu ilim cinsler arasındaki tüm engelleri paramparça etti, tüm kıtalara varıp erişti. Artık doğusuyla batısıyla tüm insanlar kardeş oldular!.. Ülkeler öyle bir duruma gelmiş ki, insan buralarda dilediği şeyi dilediği şekilde yapabilir durumdadır!..

Bu sayılan ilân, reklâm ve yayın araçları klâmjiîkelerinde de varlığı­nı sürdürmektedir. Özellikle de en iğrenç bir şekilde islâm aleyhtarı ve müs-lümanlar üzerinde yürüttüğü olumsuz propagandalarını sürdürüp durmak­tadırlar. Bu yayın araçları veya kitle iletişim araçları bununla da kalma­yıp, kâfirleri güzel gösteriyor, onlara bağlı kalmayı, onları vazgeçilmez dost­lar olarak edinmeyi de telkin ediyor, buna davette bulunuyor. Öte yandan inananlar arasında ahlâksızlığın yayılmasını körüklüyor.

Nitekim bu miladî asrın başlarında yayınlanan gazetelere bir göz atı­lacak olunursa, söylediğimizin doğruluğunu gösteren yayınlar mutlaka gö­rülecektir. Meselâ "Muktam" gazetesinde İngiliz hayranlığını göreceksi­niz, her şeyiyle İngilizlere teslimiyeti öneren bir yayın organı olarak karşı­mıza çıkacaktır. Onlar adına hesaplar yapıyor, onların yaptıkları gibi işle­ri yapmaya çalışıyorlar. Çünkü onların işlediklerini insanî fiiller ve davra-nışlar olarak değerlendirmektedir. Halbuki İngilizler Mısır'da sadece Mı­sırlılara zulmetmeyi kaldırmak ve adaleti yeniden canlandırmak için gel­miş olduğunu ileri sürmektedirler. İşte Mısır'ın başına gelen tüm tehlike­lerden onları kurtardığı için, sırf bunun için Mısırlıların onlara minnet duy­ması, saygıda kusur etmemesi gerektiğini belirtirler. Nitekim "el-Muktataf' dergisi de tüm yazılarım, makalelerini bu konu etrafında yoğunlaştırır."[297]

Bütün bu gazete, dergi ve mecmuaların, bu kiralık basının tek bir amacı bulunmaktadır. Islâmî manadajci dosdofrifve"sapasağlam İslâm cihad kav­ramım öldürmek. Nitekim bunların Önde gefen simalarının ağızlarında hep geveleyip durdukları şey şudur:

"Müslümanlar çok ahmak kimselerdir, tek bildikleri şey savaşmak­tır. Çünkü bunlar savaşı ve kan dökmeyi severler. Hiçbir zaman yürekleri­ni müsamahaya açmazlar." Çünkü bunlar hepsi de mutaassıptırlar.

Ne zaman ki bunlar böyle bir taassuptan ve yanlıştan çıkmak ister­lerse, bunlara düşen başkalarına müsamaha etmek ve başkalarını sevmektir. Bir de onlara bakış açılarını değiştirmektir. Kendilerini bu derece taassu­ba sürükleyen bu kötü ve derin ruhtan kurtarmaları, o eski mirası bırakıp ondan uzak durmaları gerekir.[298]

Aynı şekilde "el-Hilal" ve "el-Muktataf" dergileri de, İslâmî fikir ve düşüncede bir değişimin olmasını, onların da artık laik bir düşünceyle dü­şünmeleri propagandacını yürütürler. Çünkü 19. asırda Avrupa'yı böyle­sine yükselten düşünce bu laik düşüncedir, derler.[299]

Bu yayın ve ilân araçlarının üzerinde titizlikle durdukları şey, kötülü­ğün, fuhşun yaygınlaşması, akidenin bozulması noktasından yeryüzünü fesada vermesinde bunların büyük gayretleri vardır. Ahlâkı çökertmek için oldukla çalışıyorlar. Zaten iki temel rükün yani akide ve ahlâk yıkılınca, bundan sonra acaba nasıl sağlam bir bina yapılabilir ve temel kuru­labilir?[300]

Genel hatlarıyla kitle iletişim organlarının halk üzerindeki etkisi ve tahribatı böyle olunca, şu gerçeği de bu durumda göz ardı etmemek gere­kir. Mademki bu gazete ve dergileri idare edenlerin çoğunlukla kâfir kim­seler oldukları, bu dine karşı hoşnudsuzluk ve kin dolu bulundukları bir gerçektir. Bunlar, dinin bu insanlar üzerinde bıraktığı tesiri, ruhları üze­rindeki etkinliğini gördükçe kinlerinden ne yapacaklarını şaşırır hale geli­yorlar. Bu akide ve inancın yaptığını bir türlü hazmedemiyorlar.

Aslında bu tipten olanlar bir hayli çoktur. Sıradan bir misal diye ve­reyim. Ancak bu verdiklerim bunlara inhisar ediyor değildir. Corci Zeyden, İslâm Tarihi üzerinde tahrif ve tezyifte bulunan kişi. Bu adam "Hi­lal Yayınevi"nin sahibidir. Selim Takla, "Ehram" gazetesinin sahibi du­rumundadır. Yakub ve Fuad Sarruf bu iki şahıs da ''el-Muktataf". dergi­sinin sahipleri durumundadırlar.

İşte bu araçlarla yeryüzünde Allah'a savaş açılmış bulunmaktadır. Amaçlan Allah'ın haram kıldığını helâl kılmak ve Allah'ın helâl kıldıkla­rını da haram yapmaktır. Bunlar artık Aüah'dan başka tapınılan Tağutlar olmuşlardır. Allah (hâşâ) bırakılmış, yerine bu tağutlar konulmuştur.

İşte bunun doğruluğu şöyledir: Bu satılık basının Mısır'da kuruluş­ları döneminde, konu olarak şunu işliyorlardı: 30 yıl, genelev kadınının problemlerini söyleyip durdular. Kadın meselelerini güya ele aldılar. Er­kek ve kadınla çalışmaları, okulda aynı beraberlikleri sınıflarda sürdür­meleri konulan işleniyordu. Böylece dinin bunlar üzerindeki etkinliği yı­kılmaya çalışılıyordu. Din gericilikle damgalanıyor. Dinin kalıplaşmış ku­rallarının dışında bir şeyinin olmadığı ve eskimiş taklidlerden ibaret bu­lunduğu fikri savunuluyordu. Dolayısıyla din, çağın problemlerini ve me­selelerini çözemez düşüncesini yayıyorlardı. Nitekim satılık bir gazeteci olan "Heykel" şöyle konuşuyordu:

"Gerçekten teknolojik ilerlemeler, en kutsal kitabı yani Kur'an'ı sarı yapraklara havale etti, artık bugün müzelerde korunur hale geldi.[301]

Öyle ki bu satılık basın, İslâm düşmanlannca adeta ilâhlık derecesi­ne getiriliyordu. Nitekim, Necip Mahfuz bir hikayesinde şöyle diyor: "Artık Allah ölmüştür (hâşâ)."[302]

"Dikkat edin ki, Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir." (Hûd, 11/18)

Bir de müslüman kadının örtüsü meselesi vardır. Bu öyle bir konu ki, tüm kitle iletişim ve yayın araçları bunun üzerinde yoğunlaştırılmış bu­lunmaktadır. Bu iğrenç savaşı ilk başlatan kişi ise Kasım Emin'dir. Bu şa­hıs: "Kadın Özgürlüğü" ve "Yeni Kadın" adıyla yayınladığı kitapların­da, Mısır'h kadına seslenmektedir. Ondan istediği şey, hemen her alanda avrupah kızkardeşini taklid etmesidir. Nitekim bu davetin ürünleri de gö­rülmedi değil. Adı Emine olmasına rağmen, Eminelikten çıkanlar. Bu Emi­ne, Emine Said idi. Artık bizzat kadının örtüsüne hücum eder hale gel­miştir. Bu Emine artık şöyle seslenebiliyordu:

"Kültürlü ve okumuş kadınlara şaşmaktayım. Bu kadınlar nasıl olu­yor da ölülere ait kefenleri giyebiliyor? Halbuki bunlar kendileri yaşıyorlar!."

Bundan önce de "Lider" Huda Şa'ravî ve Safiyye Zağlul ve daha baş­kaları bulunuyordu ki, bunların hepsi Mısır'da İsmailiye denilen meydan­da örtüleri yakan kadınlardır. Daha sonraları bu kadın örtülerinin yakıl­dığı meydana "Özgürlük Meydanı" adı verildi.[303]

Bu araçlar hakkında söyleyebileceklerimizin özeti, kısaca şöyledir: Bun­lar münkeri ve kötülüğü iyilik gibi gösterip bunu emrettiler, Marufu yani iyiliği de kötülük şeklinde göstererek bunu da engellediler, yasakladılar.

Şayet bir kimse Siyon protokollerine başvurursa, bizim burada ifade ettiklerimizin doğruluğunu görecektir. Hem bunları harfi harfi harfine gö­rebilecektir. Hatta fazlasını bile görebileceklerdir. Şimdi bizzat bunların protokollerine ilişkin olarak buradan canlı bir örnek sunalım.

Siyon Protokollerinin 13. maddesinde şu ifadelen görüyoruz:

"Yahudi olmayan toplumları, bizzat kendilerinin yepyeni bir iş orta­ya koymalarını önlemek ve onları bundan uzaklaştırmak için, mutlaka on­ları değişik oyun ve eğlence alanlarına ve benzeri şeylere itmeliyiz.

Hemen ilk elden yapılacak olan şey, gazetelere ilân verip, halkı deği­şik sanat ve spor dallarında yanşa davet etmek ve benzeri şeylerle uğraş­maya çağırmak olsun.

Bu yeni şeyler, bizim kendileriyle ayrı düşündüğümüz konularla ilgili olarak bu kimseler düşünme imkânını kesin bulamasmlar. Doğru düşü­nebilme yeteneklerini yitirsinler. Giderek tedricî bir şekilde kendi başına bağımsız bir şekilde düşünüp karar verir hale gelmesinler. Hepsi bizimle birlikte aynı sebepleri, aynı şeyleri söyleyip dursunlar, bizim söyledikleri­mizi tekrar edip dursunlar. Bu ise şu olmalıdır: Hepimiz bir toplumun üye­leriyiz, ilerlemeye ehil olan toplumlar arasında yeni fikir üretebilenler ara­sında biz de aynı toplumun birer üyesi durumundayız, düşüncesi olmalı­dır.

İşte biz bu plânları bunlara sunalım ki, onları kendi yaptıklarımızla emrimizde çalıştırır hale getirelim. Öylesine bir toplum oluşturalım ki, bu kimseler bizimle herhangi bir sözleşme ve anlaşma yapabilir duruma gel­mesinler.

Gerçekten özgür örnek dönem yakında amacına erişecektir. Bu da bunlar ne zaman bizim yönetimimizi kabul ederler, ne zaman bize iyi bir şekilde hizmet sunarlarsa o zaman olacaktır. İşte. o zaman gelinceye dek biz bunu sürdürmek zorundayız. Bu bakımdan bizim görevimiz, tüm ça­lışma ve çabalarımızı bu sebebe yöneltmeliyiz. Genel düşünce tarzını her türlü parlak teorilere çevirmeliyiz ki, ilerleme ve özgürlük kazanılmış olsun.

Böyle yapabildiğimiz takdirde tüm basanlar bizim olacaktır. Onlara sunduğumuz teorilerle, ilerleme konusunda gösterdiğimiz ve meselelerin iç yüzünü bilmeyen, düşünemeyen kimselerin başlan ve liderleri durumun-dakileri çevirebilme imkanını kazanabilelim. Meselâ bunları sosyalizme yöneltelim. Bu bilgisizler ve okur-yazar olmayan kesim arasında hiç kim­se başka şeyler düşünmesin. Özellikle de "İlericilik" kelimesinin arkasın­da gizli olan sapıklık ve haktan kaydırma olayının hiçbir kimse farkına varamasın.”[304]                                                                     

Öyle sanıyorum ki, hemen her akıl sahibi kimse, onların şu ifadeleri­ni okuyunca, nasıl bir amaç güdüldüğünü kavrar:

"Ne zaman toplum veya millet düşünme nimetini tedrici bir şekilde kaybedince, kendi başına bağımsız düşünebilme yeteneğini yitirince o da bizimle birlikte aynı şeyleri söyleyip duracaktır..."

Ancak bununla beraber biz diyoruz ki: "Aslında bu fikir savaşı ile ne kadar titiz ve dikkatli bir şekilde, planlı bir tarzda, uygun zaman da dikkate alınmak suretiyle, buna uygun bir çaba sürdürülse de, bütün bun lara rağmen müslümanlar veya kendilerini İslâm'dan sayanların çoğu, bu iğrenç plânların yürütülmesinde paylan olmuştur. Çünkü bunlar gerçek­ten dinlerinden uzaklaştılar ve akidelerinin ne mana ve kavram ifade etti­ğini kavrayamadilar. Herşeyden yüce ve münezzeh olan Allah (c.c), bir top­lumun kendisi, bizzat kendisini değiştirmedikçe, onları asla değiştirmez.


[297] Geniş bilgi için bak: "el-îtticahatu'1-Vataniyye", 1/90-113.

[298] Agk. 1/112.

[299] islâm ve Batı Uygarlığı, s.60.

[300] Batı Düşünce Tarzları", s.71.

[301] M.Kutub, "Müzekkiretu'l-Mazihibi'l-Fikriyye".

[302] Bkz. Önceki kaynak.

[303] Muhammed Muhammed Hüseyin, "el-İtticahatu'l-Vataniyye", islâm ve Batı Uygarlığı, "Kalelerimiz içten tehdit altındalar.

[304] Siyon Protokolleri", Trc. Muhammed Halife et-Tunûsî, s.I68. Meydanı, "Yahudi Tuzakları", s.346.