- İlahi inayet

Adsense kodları


İlahi inayet

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafiza aise
Wed 27 April 2011, 10:26 am GMT +0200
İlahi İnayet

İlahi iriayet yeniden kendini göstermişti; Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellern), Cibril-i Emin'i görmüş ve ashabına dönerek üç kere:

- Dikkat edin; Allah'tan gelen müjde ile sevinin, buyurmuştu.

Cümlelerini bitirir bitirmez Hendek'te göz gözü görmez hale gelmiş­ti; çadırlar yerinden kopup uçuyor, göz gözü görmüyordu. Zira fik­ren büyük bir darbe alıp da kendi aralarında ihtilafa düşen Ahzab ordusunun bulunduğu yerde o gece büyük bir fırtına kopmuştu; ka­zanlarını ters yüz ediyor, kaplarını da sağa sola savuruyordu; ateş­leri sönmüş ve yuvaları da dağılmıştı! Birden ortalık kararmış ve hendeğin bulunduğu yerde, yürekleri ağza getiren bir gürültü hakim olmuştu! Hava o kadar kararmıştı ki, parmaklarının ucunu bile gö­remez olmuşlardı. Zaten soğuktan titremekte olan müşrikler, fırtı­nanın da tesiriyle iyice üşümüş ve perişan olmuşlardı.v'"

O ana kadar görmedikleri ordularla karşı karşıya kalmışlardı; büyük bir telaş yaşıyorlardı! Toz dumana karışmış, kimin ne yaptığı anlaşılmaz hale gelmişti! Kopan çadır iplerini bağlamaya çalışıyor, direkleri yeniden yere çakmak istiyorlardı ama her defasında yeni bir fırtınaya tutuluyor ve bir türlü buna imkan bulamıyorlardı.

Korkudan titremeye başlamışlardı; her kabilenin lideri, kendi adamlarını yanına çağırıyordu ama bu da onları tatmin etmiyor, sü­rekli baskın yaşayacakları endişesiyle:

- İmdat! İmdat! Kuşatılıp saldırıya uğradınız, diyerek yanların­da toplananları da paniğe sevkediyorlardı.

Artık hendeğin hakimi, Allah'ın iriayet olarak gönderdiği riiz­gardı; Allah Resülii ile mü'minleri yok etmek üzere gözü dönüp de Medine'ye saldırmak isteyen müşriklerin gözlerini kumla doldur­muş ve Allah düşmanlarını dayanılmaz acılar içinde bırakmıştı!

Korkudan yürekleri ağzına gelen münafıklar da, ailelerinin yal­nızlığını bahane ederek izin istiyor, birer ikişer sıvışıp ortadan kay­boluyorlardı.

Ancak mü'minler, Allah'ın inayetinin kendilerini kuşataca­ğı ümidiyle kendilerini daha güçlü hissediyorlardı. Çünkü fırtına,

208 Bkz. Ahzab, 33/9. Bu olayın akabinde Allalı Resülii de, "Ben, SaM rüzgdrıyla yardım gördüm; Ad kavmi ise Debür rüzgdrıyla helak edilmiştir," buyuracaktı. Bkz. Buhari, Sahih, 1/350 (988), 3/1l72 (3033), 3/1219 (3165); Müslim, Sahih, 2/617 (900); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/223 (1955), 1/228 (2013), 1/324 (2984)

mü' minl erin kuvve-i maneviyesini takviye ederken müşriklerde korku has ıl etmişti!

Gecenin bir vakti Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), teker teker ashabını yokladı ve:

- İçinizde şu topluluğun haberini getirecek kimse yok mu, diye sordu, bunu yapacak kimseye de, cennette kendisine komşuluk liit­fedileceğinin müjdesini verdi. Bunun üzerine Hz. Ebü Bekir ileri atıldı ve belki de gözüne ilişen Hz. Huzeyfe'yi göstererek:

- Huzeyfe'yi göndersen, diye Resülullah'a teklifte bulundu.

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de, yanında oturmakta olan şahsa dönerek:

- Sen kimsin, diye sordu. Allah Resülii'nün dönüp de kim oldu­ğunu sorduğu kişi:

- Ben Huzeyfe'yim, diye cevap verdi. Tam da aranan insandı; bunun üzerine ona:

- Kalk ve şu sağa sola koşturup duran insanların haberini getir, buyurdu. O ana kadar utancından ayağa kalkamayan Hz. H uzeyfe, mahcup bir eda ile:

- Seni hak ile gönderene yemin olsun ki ben, Senden haya et­tiğim ve soğuktan korktuğum için ayağa kalkmadım, diyebildi. Zira üzerinde, hanımına ait bir entari vardı ve bu, ancak dizlerine kadar üzerini örtebiliyordu."? Bunun üzerine Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), ona:

- Bana geri dönünceye kadar sana ne soğuk ne de sıcak bir zarar verecektir, müjdesini verdi. Hz. Huzeyfe, öldürülüp şehit olmaktan değil de esir alınmaktan çekiniyordu ve bunun için de Efendimiz (sal­lallahu aleyhi ve sellem) ona:

- Sen, esir de alınmayacaksın, diye ikinci bir müjde daha verdi.

Ardından da belli başlı talimatlar vererek gönderdi.

Bu müjdelerle Allah Resülii'nün talimatlannı alıp da yola koyu-

209 Hz. Huzeyfe, o gün üzerinde ne bir zırh ne de kalkan olduğunu, sadece dizleri­ne kadar bedenini örtebilen hanımının entarisi ile oraya geldiğini anlatacaktır. Belki de, Efendimiz'in ilk seslenişinde bunun için ayağa kalkmak istememiş ve soğuktan da çekindiği için bu haliyle düşman içine kadar gitmeyi uygun bul­mamıştı. Bkz. Hakim, Miistedrek, 3/33 (4325); Bezzar, Müsned, 7/317 (2916), 7/346 (2943)

lan Hz. Huzeyfe'nin arkasından bakarken Efendiler Efendisi (sallalla­hu aleyhi ve sellern), ayrıca ellerini açacak ve:

- Allah'ım! Onu, önünden, arkasından, sağından, solundan, üs­tünden ve altından gelebilecek tehlikeler karşısında Sen muhafaza eyle, diye dua edecekti.

Artık Hz. Huzeyfe, içindeki bütün endişeleri bir kenara bırak­mış, sanki kırlarda yürürcesine bir rahatlıkla düşmanın bulunduğu tarafa doğru ilerliyordu. Arkasından Efendimiz seslendi:

- Ey Huzeyfe!

Huzeyfe, hemen olduğu yerde durup geri döndü ve Allah Resü­lii'niin diyeceklerini dinlemeye durdu; sulh insanı, şunu tembihli­yordu:

- Bana geri dönünceye kadar sakın onların arasında bir prob­lem çıkarma!

Resülullah'ın son talimatını da alan Hz. Huzeyfe, bir çırpıda karşı tarafa geçecek ve ortada yanan ateşin yanındaki kalabalığa yaklaşacaktı. Ateşin etrafında iri yarı bir adam durmuş (Ebu Süf­yan), etrafındakilere telaşla:

- Haydi yola çıkalım! Haydi yola çıkalım, diye sesleniyordu.

Belli ki önemli bir adamdı ve Huzeyfe sadağından bir ok alarak yayı­na yerleştirdi. Nişan alıp tam atacaktı ki, Allah Resülü'nün son ikazı aklına geldi; eli kolu bağlanmıştı; bir problem çıkarmadan geri dön­meliydi ve okunu yeniden sadağına koydu.

Bu sırada, karartının olduğu yerden gelen ses Ebu Siifyan'ı iş­killendirmiş ve Ebu Süfyan aralarına bir casusun girmiş olabilece­ğinden endişelenmişti. Bunun için yanındakilere:

- Herkes yanındakinin elinden tutsun ve onun kim olduğuna bir baksın, diye seslendi. Akıllıca bir yaklaşımdı bu ve neredeyse Hz. Huzeyfe, kendisini ele vermek üzereydi! Hemen sağ ve sol tarafında bulunan iki adamın ellerinden tuttu; önce sağındakine sordu:

- Sen kimsin?

- Muaviye İbn Ebi Süfyan.

Sonra solundakine döndü ve ona da aynı soruyu sordu; aldığı cevap:

- Amr İbn As, şeklindeydi. Herkesten önce davranmış ve böyle­likle kendisini ele vermekten kurtulmuştu!

Rüzgar, ortalığı kasıp kavuruyordu. Artık Ahzüb ordusu, geri dönmekten başka kurtuluşun olmadığına inanmış, alelacele yükleri­ni toplama yarışına girişmişlerdi. Ebu Süfyan, devesine binmiş onu kaldırmaya çalışıyor; ancak fırtınanın şiddetiyle deve ayağa kalka­mıyordu.

O kadar korkmuşlardı ki, arkalarına bile bakmadan kaçacaklar­dı; ne umutlarla geldikleri Medine'den dönerken üç günlük mesafeyi bir günde alacak ve yorgunluktan pul pul döküleceklerdi!

Müşriklerin içine kadar sızıp da haberlerini toparlayan Hz. Hu­zeyfe, gördüklerini anlatmak için yeniden yola çıkmış, Resülullah'ın huzuruna geliyordu. Yolda gelirken, yaklaşık yirmi kişilik bir süvari grubuna denk geldi; ona şöyle diyorlardı:

- Arkadaşına haber ver; Allah (celle celaluhü), rüzgar ve ordularla o topluluğun hakkından gelmiştir!

Tanımadığı kimselerdi bunlar. Hz. Huzeyfe hayretler içinde kalmıştı. Huzura geldiğinde Allah Resülii'nü yine namaz kılarken buldu.

Vazifesini tekmil eden Hz. Huzeyfe yeniden üşümeye başla­mıştı; soğuktan tir tir titriyordu! Uzaktan mübarek elleriyle işaret etti; yanına çağırıyordu. Daha sonra da, üzerine giydiği elbisenin bir parçasını Hz. Huzeyfe'nin üzerine atıp sardı onu. Ardından da neler görüp duyduğunu dinlemeye başladı!"?

Bilal2009
Wed 1 May 2019, 03:08 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun