- İktidar Hırsı Diri Padişahı Gömdürdü!

Adsense kodları


İktidar Hırsı Diri Padişahı Gömdürdü!

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Wed 27 July 2011, 03:05 pm GMT +0200
Dün Bugün Yarın


Kasım 2009 131.SAYI


Sadık ILGAZ kaleme aldı, DÜN BUGÜN YARIN bölümünde yayınlandı.

İktidar Hırsı Diri Padişahı Gömdürdü!

1730 yılında 24. Osmanlı padişahı olarak tahta çıkan I. Mahmud, 1754 yılının aralık ayında vefat edene kadar 24 yıl boyunca tahtta kaldı. Ömrünün son iki senesini ağır hastalığı nedeniyle yatağında geçiren padişahın ölümü ise, hayli gizemli ve tartışmalı bir olay sonucu gerçekleşti. O günden bu yana tartışılan bu ölüm vakası, insanoğlunun kişisel hırslarının, özellikle bu olayın temelinde yatan iktidar hırsının esiri olduğunda ne derece merhametsiz olabileceğine, çirkinleşebileceğine dair güzel bir ibret vesikasıdır.

Gelin bu olayı öncesi ve sonrası ile gazeteci yazar Avni Özgürel’in akıcı üslubundan okuyalım:

“(I. Mahmud’un hastalıkla boğuştuğu) bu dönemde 65 yaşında olan ve tahta çıkmak için yanıp tutuşan kardeşi Osman’ın Yeniçeri Ağaları ve vezirlerle görüşüp ülkenin başında onca gaile varken saltanat makamının mefluç halde olmasının kabul edilemeyeceğini söylediği, devrin ileri gelenlerini saray hekimlerinin vereceği  “rapor” ve Şeyhülislâm fetvasıyla ağabeyinin tahttan azline ikna etmeye çalıştığı biliniyor. Veliahdın bu dönemde en az dört kişiye sadrazamlık konusunda vaatte bulunduğu da... (1860-75 yılları arasında da hem Abdülmecit hem Abdülaziz doktor raporuyla görevden azledilmek istenmişti.)

Bu girişimler sarayda dedikoduya sebep olunca I. Mahmut dayanılmaz ızdırap çekmesine rağmen ayağa kalkıp halka görünmekten başka çare bulamadı. 1754 Kasım’ında önce divan toplantılarına kısa süre katıldı, 13 Aralık Cuma günü ise Ayasofya Camii’nde namaza ve selamlık resmine. Ayakta bile durmakta güçlük çeken hükümdarın atla camiye gitmesi bir bakıma intihardı. Nitekim dönüşte Topkapı Sarayı’nın kapısından girer girmez hizmetlilerin kollarına düştü. Bu kez kalbi dayanamamıştı. Hareme götürülürken kucakta muayene edilip öldüğüne hükmedildiği için cansız bedeni cenaze hazırlıklarının yapılacağı saray hamamına taşındı.

Bütün vezirler o an sarayda bulunduğu için hemen veliahda haber gönderildi ve yarım saat içinde III. Osman için biat merasimi yapıldı.

Yeni padişahın ilk emri ağabeyinin cenazesinin bir saat sonra ikindi namazına yetiştirilerek defnedilmesi oldu. Emir ikiletilmedi ve I. Mahmut, babası II. Mustafa’nın Yenicami’deki türbesinde toprağa verildi.

Cenaze merasiminden sonra III. Osman ve devlet erkânı saraya döndüler. Ancak mezarın bakımından sorumlu türbedar yatsı namazı saatinde Kur’an okuduğu sırada toprağın altından boğuk sesler, feryatlar geldiğini duydu. Korkan görevli sesin yardım isteyen bir insanın bağrışlarına dönmesi üzerine koşarak saraya gitti. Kapıdaki görevlilere mühim maruzatım var diyen ve yetkili birisiyle görüşmekte ısrar eden türbedar sonunda haremin baş sorumlusu Kızlarağası’na ulaşmayı başardı.

Yaşadığı garip olayı anlatan ve “Sultan Mahmut’un sesini tanırım. Bağıran oydu. Ölmemiş, diri diri gömülmüş!” diyen adamcağızın ödüllendirilmeyi beklediğini söylemeye gerek yok. Tarihler, ne yapacağını kendi başına karar veremeyen Kızlarağası’nın çaresiz kalıp III. Osman’ı uyandırarak durumdan haberdar ettiğini, ancak onca sene tahta çıkmayı beklemiş yeni padişahın uyku mahmurluğunu üzerinden attıktan sonra, “Yok edin herifi!” dediğini yazıyor.

Saray odalarından birine alınan türbedarı o günden sonra gören eden olmamış elbette.”*

Avni Özgürel, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e İktidar Oyunu, Etkileşim Yayınları, İstanbul, 2009, s. 61-62.


Büyük Frederick’in Üç Müneccimi

Tarih kitapları, III. Osman’ın ölümü üzerine 26. Osmanlı padişahı olarak tahta geçen III. Mustafa’nın (saltanatı 30 Ekim 1757 – 21 Ocak 1774) müneccimlik mesleğine oldukça meraklı olduğunu yazar. III. Osman’da da bu merak o kadar aşırıdır ki, devletin geleceğini etkileyecek kararları almak için sıklıkla müneccimlere başvurması saray sakinleri ve halk arasında sıkça eleştiri konusu yapılmıştır.

III. Mustafa bu konuda daha ileri gitmiş, dönemin Prusya Kralı Büyük Frederick’e gönderdiği elçiye, “Dostumuz kral hazretlerine söyle, kendisine akıl verip yol gösteren müneccimlerini bana da yollasın.” demekten çekinmemiştir.
Padişahın bu talimatını ileten elçi, Prusya Kralı’ndan tarihe geçen şu sözü işitir:

“Benim üç müneccimim var. Biri tarih, biri para, biri de her an harbe hazır olan ordu.”

Osmanlı Viyana Kapılarına Nasıl Gitti?


Ahmet Hamdi Tanpınar, bir gün, hocası Yahya Kemal’e cevabını çok merak ettiği şu soruyu sorar:

– Hocam, Osmanlı at sırtında Viyana kapılarına nasıl gitti?

Ünlü şair, Osmanlı devlet yapısının henüz bozulmadığı ve devrinin en güçlü devleti olduğu o dönemi şu sözlerle özetler:

– Pilav yeyip Mesnevî okuyarak!

Bilindiği üzere pilav en kolay ulaşılan halk yemeğidir ve Osmanlı ordusunun haram yemediğine işarettir.

Osmanlı ordusu, gittiği yere “adalet, hürriyet ve kardeşlik” götürmüştür. Onun bu insanî duygularla donanmasını sağlayan ise Mesnevî’dir. Osmanlı askeri Mesnevî okuyup onu yaşayarak ahlâkını düzeltmiş; bununla fetih gücü elde etmiş, ruhu dirilik kazanmıştır.

Can Alpgüvenç, Osmanlı Büyüklerinden Hatıralar, Nesil Yayınları, İstanbul, 2007, s. 201.