- İki Kanadımız

Adsense kodları


İki Kanadımız

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Rüveyha
Thu 9 October 2014, 07:53 pm GMT +0200
İki Kanadımız

Mübarek Erol | Ekim 2013 | BAŞYAZI   

Cenab-ı Mevlâ bizleri Zat-ı Uluhiyetine kullukla şereflendirmiş, yaradılış gayemizin bu olduğunu bildirmiştir. Bu kulluğun ne şekilde olacağını Kur’an-ı Kerim’den ve Allah Rasulü s.a.v.’in sünnetinden öğreniyoruz. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. buyuruyor:

“Kim, (din hususunda) bizim (açık ve işaret yollu) emrimiz olmayan bir iş yaparsa o (kişi ve iş Allah katında) reddedilir.” (Buharî, İ’tisam, 20; Müslim, Ekdiyye, 17; Ebu Davud, Sünnet, 5)

Asr-ı Saadet’ten günümüze alimlerimizin, Allah dostlarının yolu hep bu istikamet üzere olmuştur. Kur’an ve Sünnet’in ışığında amel etmişler, asla bu yoldan sapmamışlar, ayrılmamışlar, bu yola aykırı iş yapmamışlardır.
Nitekim Şah-ı Nakşibend k.s. şöyle buyurmuştur:

“Bizim yolumuz Ashab-ı Kiram’ın yolundan ne bir adım eksik, ne bir adım fazladır.”

Tasavvuf erbabı bu hassasiyeti geçmişten günümüze korumuş, sonraki nesillere ve günümüze ulaştırmıştır. İlk dönem sûfilerinden Ebu Hafs Haddâd k.s. tasavvufun ne olduğunu kısaca şöyle tarif etmiştir:

“Tasavvuf bütünüyle edepten ibarettir. İnsanın yaşadığı her halin ve her makamın kendince bir edebi vardır. Bu edebe her zaman riayet eden kimse Allah dostu olur. Edebi korumayan kimse ise, her ne kadar kendisini güzel bir halde zannetse bile, esasen onun Allah katında yeri ve bir değeri yoktur.”

Tasavvufun gayesi, kulluk edebini Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’nin ışığında korumak olmuştur. Bu sebeple öncelikle sağlam bir itikad, sonra sahih bir amel bu yolun ana esası olmuştur. Bunları bütünleyen unsur da ihlâs ve güzel ahlâk olmuştur.

Cenab-ı Mevlâ müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Günahın açığını da gizlisini de terk edin. Çünkü günah işleyenler yaptıklarının cezasını mutlaka çekecekler.” (En’âm, 120)

Her türlü günahtan uzak durmayı bize emreden bu ayet-i kerimenin gereği olarak, tasavvuf erbabı kalp temizliğini gaye edinmiştir. Çünkü karışık, safiyetini yitirmiş ve yakasını dünyaya kaptırmış bir kalple günahlardan uzak durmak mümkün olmaz. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. buyuruyor ki:

“İnsan vücudunda öyle bir parça vardır ki, o iyi olduğu zaman bütün bedenin işleri iyi ve güzel olur. O bozulduğu zaman bütün vücut bozulur. Dikkat edin o kalptir.” (Buharî, İman, 39; Müslim, Müsakât, 107)

Meşhur alimlerimizden İbn Hacer Heytemî rh.a. şöyle buyuruyor:

“Kalple işlenen günahlar, dış azalarla işlenen günahlardan daha tehlikelidir. Çünkü onlar sonuçta imanı zedeler, ibadetin kabul edilmesini engeller, amellerin sevabını yok eder. Gizli günahların çoğu insanı şirke sürükler, nifaka bulaştırır, dinden bile çıkarır. Ayrıca kalpte yer eden gizli günahlar devamlıdır, her zaman insanı tehlikeye sokar.”

Allah dostlarının öncelikle kalbe önem vermesi ve kalp temizliğini esas alması, dışarıdan bakıldığında onların usulünün dinin zahirinden farklı bir şey olduğunu düşündürebilir. Oysa meselenin hakikatini bilenler ve neticesini görenler böyle düşünmez. Çünkü dinimiz, Allah Rasulü s.a.v.’in hadis-i şerifinde buyurduğu üzere, “iman, islâm ve ihsan”dan oluşur. Bu üç esasten ikisi, iman ve ihsan kalbin işidir. Aslında, görünür hayatı ifade eden islâm da imana yani kalbe bağlıdır.

İşte, tasavvuf erbabı bu üç esasın hepsini birden tatbik eden ve hiçbirinden taviz vermeyen kimselerdir. Bunu tasavvufî kaynaklarda şöyle tarif etmişlerdir:

“Allah Rasulü s.a.v’in sünnetini takip etmekten başka Allah’a giden hiçbir yol yoktur. Biz bütün hallerini ve işlerini Kur’an ve Sünnet’le ölçüp onların emir ve işaretine göre hareket etmeyeni Allah adamı saymayız.”

Kendilerini tenkit eden bazı kimselere karşı, tasavvuf yolunun nasıl bir istikamet ve itikat üzere olduğunu yine kendileri izah etmişler, hakikati ortaya koymuşlardır. Farklı zaman ve mekanlarda yaşamış ve farklı meşreplere mensup tasavvuf erbabı hep aynı şeyi ifade etmiştir.

Mesela İmam-ı Rabbanî k.s. Allah dostlarının Kur’an ve Sünnet’e bağlılığını şöyle anlatıyor:

“Tasavvuf terbiyesine giren kişi, önce Ehl-i Sünnet inancına göre itikadını düzeltmesi gerekir. Sonra Kur’an ve hadisleri ancak Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat alimlerinin anladığı ve kabul ettiği manalara uygun tevil ve tefsir eder. Eğer keşif ve ilham yoluyla kalpte Kur’an ve Sünnet’e ters gelen bir şey zuhur ederse, onları terk etmeli ve bu tür şeylerden Allah’a sığınmalıdır. Yüce Allah’ın zat ve sıfatları hakkında kalbe ve akla gelen bütün manalar, dinin zahirî ilimlerine uygun olmalıdır. Allah’a yaklaşma, ulaşma, kavuşma gibi durumlar ve haller, zahir ilmin kabul ettiği mananın dışında düşünülmemelidir.”

Yine büyüklerden Ebu’l-Hasan Şazelî k.s. da şöyle buyurmuştur:

“Eğer doğru zannettiğin bir keşfin Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’e ters düşerse, Kur’an ve Sünnet’in dediğini yap, keşfini terk et ve kendine; ‘Hiç şüphesiz Yüce Allah benim için emniyeti Kur’an ve Sünnet’te yaptı, keşif ve ilhamda değil.’ de.”
Zâhir alimlerimiz ve tasavvuf erbabı arasında esasen bir fark yoktur. Tarihten günümüze tasavvuf erbabı ilme, hayatî önem vermiş ve önce ilim tahsil edilmesini şart koşmuştur. Büyük veli Ahmed er-Rifaî k.s. “Kâmil sûfi ile gerçek fakih arasında hiçbir fark yoktur.” der ve şöyle sorar:

“Hangi kâmil sûfi talebelerine ‘Namaz kılmayın, oruç tutmayın, haramlara dikkat etmeyin, siz sadece zikirle meşgul olun yeter!’ diyebilir? Ve hangi gerçek fakih talebelerine ‘Allah’ı zikretmeyin, nefsinizle mücadele etmeyin, ihlâsla amel etmek için uğraşmayın, siz namazı kılın, orucu tutun yeter!’ diyebilir?”

Alimlerimiz dinimizin dayanağıdır. Onlar vesilesiyle dinimizin hükümleri tahrif olmadan bizlere ulaştı. Aslına uygun, sahih bir şekilde ibadetlerimizi yapabiliyoruz. Tasavvuf erbabı da, bize ihlâsla bu ilimlere bağlılığı, hürmeti, muhabbeti ve Allah rızası için amel etmeyi öğrettiler.

O halde ilmiyle amel eden alimler ve yolumuza ışık tutan Allah dostları ebediyet yolunda rehberlerimizdir.

Rabbimizin tevfik ve inayetiyle…



Sevde38
Thu 9 October 2014, 08:25 pm GMT +0200
Tasavvuf 2 yıldır beni kendine çekiyor. Yazınızı bir solukta okudum. Allah razı olsun. Emeğinize sağlık.

cerendemir
Thu 9 October 2014, 09:32 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm.Rabbim razı olsun paylaşımdan dolayı.Rabbim kalbi temiz olan ve imanı tam olan kullarından eylesin bizleri inşallah.

“Kalple işlenen günahlar, dış azalarla işlenen günahlardan daha tehlikelidir. Çünkü onlar sonuçta imanı zedeler, ibadetin kabul edilmesini engeller, amellerin sevabını yok eder. Gizli günahların çoğu insanı şirke sürükler, nifaka bulaştırır, dinden bile çıkarır. Ayrıca kalpte yer eden gizli günahlar devamlıdır, her zaman insanı tehlikeye sokar.”