- II. Mahmud

Adsense kodları


II. Mahmud

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Mon 9 July 2012, 03:18 pm GMT +0200
II. Mahmud ve bir iktidar sembolü olarak resim
Ali Şükrü ÇORUK • 71. Sayı / TARİH


II. Mahmud dönemi, devlet geleneğinde klasik dönemden modern döneme geçiş aşamasını temsil ediyor. Daha sonraki yıllarda ileri aşamaya geçecek ve kökleşecek devlet uygulamalarının temeli bu dönemde atılmıştı. Getirmek istediği yeni düzene karşı çıkacağını bildiği Yeniçeri Ocağı’nı kanlı bir şekilde ortadan kaldırmakla işe başlayan II. Mahmud, eskisinden farklı olarak merkezî yapıyı güçlendirmeyi, hayatın her alanını kontrol altına almayı amaçlayan bu uygulamaları hayata geçirirken hiçbir zaman tereddüt etmemişti.

Devletin Batılı manada yeniden yapılandırılması anlamına gelen bu uygulamalar neticesinde döneminde “müceddid” olarak anılan II. Mahmud, bürokrasi ve halk üzerindeki otoritesini sağlamlaştırmak, gücünü göstermek adına yeni semboller kullanmayı da ihmal etmemişti. Devlet dairelerine resmini astırması bunlardandı.

Bilindiği üzere Osmanlı padişahları II. Mahmud’dan önce de resme ilgi göstermişler Batılı ressamlara resimlerini yaptırmışlardır. Ancak II. Mahmud’dan önce hiçbir padişah resmini devlet dairelerine astırmayı düşünmemiştir. Zaten böyle bir şey mümkün olamazdı da. Çünkü saray gelenekleri icabı sınırlı sayıda kişiyle görüşen âlemin en seçkin kişisinin suretini kamunun nazarlarına sunmak kimsenin aklının ucundan dahi geçemezdi. Vak’a-ı Hayriye ile başlayan reform sürecinde padişah-tebaa yani yöneten-yönetilen ilişkisinde de yeni düzenlemelere giden II. Mahmud eskinin aksine yönetilenlere daha yakın durmayı tercih eder, adeta “sosyal” bir padişah görüntüsü çizer. Ancak mevcut durumu muhafaza etmeye değil değiştirmeye yönelik inşa edilen bu sosyallik, yönetilenler üzerindeki otorite ve iktidarını tesis etmede yeni bir dil ve üslubu da beraberinde getiriyordu.

Bu konuda Vak’a-i Hayriye öncesinde bir dönem çağdaşı olan Napolyon’u takip ettiği açık. Nitekim reformlar döneminde yaptırdığı resimlerde Napolyon etkisi kendisini gösterir. Bilindiği üzere kitlelere olabildiğince yakın durmuş olan Napolyon bir propaganda unsuru olarak resmi ve görsel unsurları kullanmada başarılı olmuş devlet adamlarının başında gelir. Yeni ordunun ilk mensubu olarak talimlere katılan, vaktinin büyük kısmını kışlada geçiren, bazen sabahın erken saatlerinde Babıâli’ye baskın ziyaretler yapıp bürokratları azarlayan, bunun yanında sık sık İstanbul içinde gezilere çıkan II. Mahmud, bu yönüyle iktidarını güçlendirmeye yönelik olarak yönetilenlere iki mesaj birden veriyordu. Birinci mesaj “Padişah olduğum hâlde aynı zamanda sizden biriyim.” İkinci mesaj ise otoritesinin ve iktidarının idamesine yönelikti. “Reformları uygulamakta kararlıyım. Her an her yerdeyim. Dolayısıyla emirlerimi uygulamakta asla tembellik ve umursamazlık göstermeyin.” 1836 yılında devlet dairelerine resmini astırmasını da bu ikinci mesaj çerçevesinde okumak gerekiyor. Yani padişah cisminin olmadığı yerde kendisini resmiyle temsil etmek istemekteydi. Başka bir deyişle görselliğin zihinler üzerinde yapacağı etkinin fermanlardan ve yazılı emirlerden daha fazla tesirli olacağının farkındaydı. Nitekim resimlerin asılması sırasında düzenlenen törenlerde padişahın cismine gösterilen itinanın aynen resmine de gösterilmesi, yeni bir davranış biçimi olarak resmin karşısında dua edilmesi, dinî törenler düzenlenmesi bunun en açık delili.

Bir garip tören!
Tarihçi Ahmet Lütfi Efendi’den öğrendiğimize göre II. Mahmud’un ilk resmi Selimiye Kışlası’na asılmıştı. Resmin asılması sırasında nişanlı ve sırmalı ağır merasim elbiselerini giyen üst düzey askerî görevlilerin ve subayların katıldığı “şayan-ı temaşa ve mutantan” törenler düzenlenmişti. Resmin bulunduğu Beylerbeyi Sarayı ile asılacağı Selimiye Kışlası arasındaki güzergâh boyunca top arabalı askerî birlikler konuşlandırılmıştı. Beylerbeyi Sarayı’ndan alınan resim tıpkı bir insan gibi binek taşından alınarak bir faytona bindirilmiş, başta Hassa Müşiri Fethi Paşa ve Çirmen Mutasarrıfı Mustafa Nuri Paşa olmak üzere pek çok paşa faytonun önünde, padişahın yakın adamlarından İzzet Bey ile Serasker Hüsrev Paşa ise faytonun arkasında olmak üzere alay hareket etmişti. Paşaların ve üst düzey devlet görevlilerinin ata binerek katıldıkları, bir kısım askerlerin ise yürüyerek takip ettikleri alay Selimiye Kışlası’na doğru yola çıkmış, yol boyunca dizilmiş olan askerler alay geçerken selama durmuşlar, askerî mızıka takımı marşlar çalmıştı. Törenleri izlemek isteyen padişah da bizzat Selimiye Kışlası’nda hazır bulunmuştu. Padişahın resmini getiren fayton kışlaya geldiğinde üst düzey askerî subaylar ve vezirler atlarından inerek resmi faytondan çıkarıp kışlada önceden hazırlanmış yere asmışlardı. Resmin asılması sırasında kurbanlar kesilmiş, bu sırada Hüdaî Dergâhı şeyhi ile Sünbüliyye Şeyhi Yunus Efendi tarafından dualar okunmuştu. Ardından yirmi bir pare top atışı gerçekleştirilmiş, pek çok gösteri düzenlenmiş ve tören sırasında kışlada bulunan askerler resmigeçit yapmışlar, törenin düzenlendiği akşam ise kışlanın içi ve dışı kandillerle ışıklandırılmış, havaî fişek gösterileri yapılmıştı.

Aynı tören birkaç gün sonra Babıâli’de de düzenlendi. II. Mahmud’un resmini Babıâli’ye yakın adamlarından Vassaf Efendi getirmiş, tören sırasındaki duayı ise Sa’diyye Şeyhi Hasırcızade Süleyman Sıtkı Efendi yapmıştı.

Ahmet Lütfi Efendi’nin yazdıklarından devrin sadrazamı Mehmet Emin Rauf Paşa ile Şeyhülislâm Mekkizade Mustafa Asım Efendi ve ilmiye mensuplarının bu törenlere katılıp katılmadıkları anlaşılamıyor. Ancak bu şahsiyetlerin Selimiye’deki tören sırasında padişahın yanında bulundukları kuvvetle muhtemel.

II. Mahmud’un resmini devlet dairelerine astırması halk tarafından garip karşılanmış, düzenlenen törenlerde yapılan masraflar ve padişahın resmi etrafında yazılan şiirler ve kasideler tepki çekmişti. Tepkiler, resimlerin dua eşliğinde ve dinî merasimlerle asılması noktasında yoğunlaşıyordu. Bu tepkilerin derecesi özellikle Arabistan yarımadasında daha yüksek oldu. Muhtemelen bu tepkilerin tesiriyle, halkın böyle şeylere hazır olmadığı düşünülerek II. Mahmud öldükten sonra resimlerin üzerlerine örtü çekildi.

Bu mesele hakkında Tarihçi Ahmet Lütfi Efendi’nin yorumuna gelince, II. Mahmud’un devlet dairelerine resmini astırması “maazallahu teâlâ taabbüd ve tecessüm” yani ulûhiyet iddiası değildi. Ancak böyle şeylerin hakiki mânâsını “kulûb-ı havâs” yani seçkinler, meseleyi geniş düşünenler bilir. Avâm işin özünü anlayamadığı için değişik mânâlar verebilir. Bu ise normal. Dolayısıyla yapılacak işlerde avâmın ne düşüneceğini hesaba katarak hareket etmelidir. Bir bakıma II. Mahmud’un bir iktidar unsuru olarak resmini kullanma yolundaki başarısızlığını üstü kapalı olarak buna bağlar.