ecenur
Mon 3 May 2010, 11:42 pm GMT +0200
Hidaye Tercümesi / İhsar
Haccı Kaçırma Bab.
Başkası Yerine Hac Etmek.
İHSAR BABI
Ihsar: İhramda olan kimsenin hac veya umresini hastalık, düşman ve benzeri gibi herhangi bir sebepten dolayı tamamlamaya imkân bulamaması demektir.
(ihramda olan kimse, bir düşman tarafından yoluna devam etmekten ahkonduğu veyahut hastalandığı için hac veya umresini sür-düremediği zaman ihramından çıkabilir.) İmam-ı Şafii: -Ihsar ancak düşmanla olur. Zira ihramdan çıkıp da K â b e´ ye kurban göndermek, düşman tarafından yolu kesilen kimseye hayatını kurtarması için meşru olmuştur. Hastalanan kimse ise ihramdan çıkmakla hastalığı kalkmaz, demiştir.
Biz diyoruz ki: îhsar âyeti hastalıktan dolayı ihramını sürdüremeyen kimseler hakkında varit olmuştur. Zira bütün lûgatçılar müttefiktirler ki ÎHSAR hastalanma ile olur. Düşmanın engellemesine ise HASIR denir. Kaldı ki hac veya umreyi tamamlamadan ihramdan çıkmak, uzun zaman ihramda kalmanın zorluğu içindir. Hasta olan kimsenin ise, uzun zaman ihramda kalması daha zordur.
(Kişiye) hac veya umresini tamamlamadan ihramdan çıkması caiz olduğu zaman (önce Harem´de kesilmek üzere bir kurban gönder ve beraberinde gönderdiğin kimseye kurbanının kesileceği günü söyle ve o gün geçtikten sonra ihramdan çık, denilir.) Çünkü ihsar kurbanı bir ibadettir. Herhangi bir hayvanı kesmek ise-yukarıda da geçtiği üzere- eğer belirli bir gün veya yerde olmazsa ibadet olamaz ve dolayısiyle onunla ihramdan çıkılamaz.
«Hed´y yerine ulaşıncaya kadar başınızı tıraş etmeyin» ([1]) âyet-i kerimesi buna işarettir. Zira Hed´y Harem´e hediye edilen kurbana denir. îmam-ı Şafiî: «Ihsar kurbanım H a r e m ´ e göndermek şart değildir. Zira bu kurban, ihramda olan kimsenin ihramdan çıkabilmesi için kendisine gösterilen bir kolaylıktır. Eğer Ha-rem´e gönderilmesi şart olursa o zaman kolaylık olmaz» demiştir.
Biz diyoruz ki: Böyle de olsa, yine kurban kesmek uzun zaman ihramda kalmaktan kolaydır.
Bu kurbanın davar olması caizdir. Zira âyette KURBAN diye nass edilmiştir, davar da kurbanın en aşağı cinsidir. Şayet kişi sığır, deve veyahut bunların yedidebirini kurban yaparsa yine olur.
Kurbanı H a r e m ´ e göndermekten maksat, bizzat kurban edilecek hayvanı göndermek değildir. H a r e m´ de satın alınmak üzere kıymetini de göndermek caizdir.
Metindeki «ve o gün geçtikten sonra ihramdan çık- sözünden, ihramdan çıkabilmek için tıraş olmanın şart olmadığı anlaşılır, ki İmam Ebü Hanife ile İmam Muhammed buna kaildirler. İmam Ebû Yûsuf ise, bir rivayete göre -eğer tıraş olmazsa birşey lâzım gelmez- demiş ise de, diğer bir rivayete göre -Kurban göndermekten başka, tıraş olmak da şarttır. Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hudeybiye´-de, Umresini tamamlamaktan engellenince tıraş olmuş ve Ashabına da tıraş oimalannı emir buyurmuştur- demiştir. î m a m Ebû Hanife ile İmam Muhammed de: -Tıraş ancak Hac veya umrenin amelleri bitmeden tıraş olmak ibadet değildir. Peygamber Efendimizle ESallallahü Aleyhi ve Sellem) ashabı ise, umreden vazgeçip M e d i n e ´ ye dönmek istedikleri bilinsin diye Hu-deybiye´de tıraş olmuşlardı.
(Eğer Kıran haccı ihramında olan kimse ihsar edilirse Harem´e iki kurban göndermesi gerekir.) Zira bu kimse iki ihramdan çıkmaya muhtaçtır. Şayet Umre ihramında kalıp yalnız hac ihramından çıkmak için bir kurban gönderirse her iki ihramdan da çıkmamış olur. Çünkü bu kimsenin her iki ihramdan da birlikte çıkması emr-olunmuştur.
(İhsar kurbanı Harem´den başka bir yerde kesilemez. Fakat İmam Ebü Hanife´ye göre bayramdan önce kesilebilir. Diğer iki İmam ise i -Hac ihramında olan kimse bayram gününden önce kesemez. Umre ihramında olan kimse ise istediği zaman kesebilir- demişlerdir.) İki imam ihsar kurbanını da temettü´ ile kıran kurbanlarına kıyas etmişlerdir. îki İmam ayrıca -tıraş ile de ihramdan çıkıldığı için- ihsar kurbanını tıraşa da kıyas etmiş olabilirler. î m a m Ebû Hanife İse: -İhsar kurbanı kefaret kurbanıdn. Bunun içindir ki etinden yemek caiz değildir ve hepsini yoksullara dağıtmak gerekir. Bunun için onun da, diğer kefaret kurbanları gibi belirli bir zamanı yoksa da belirli bir yeri vardır. Temettü ile kıran kurbanları.ise, şükür kurbanı oldukları için öyle değildirler. Tıraş da belirli vakti bulunduğu için öyle değildir. Çünkü tıraş, haccın en büyük rüknü olan Arafat vukufundan sonra olunur- demiştir.
(Hac ihramında olan kimse ihsardan dolayı ihramdan çıkınca ona hem hac, hem umrenin kazası lâzım gelir.) Abdullah İbn-i Abbas ile Abdullah îbn-i Ömeı tRadi-yallâhü anhümâ)´den böyle rivayet olunmuştur. ([2]) Çünkü bu kimsenin hacca girişi sahihtir. Bunun için ona haccın kazası lâzım gelir. Umre de, kaçırılmış olan haccın hükmünde olduğu için onun da kazası lâzım gelir. (Umre ihramında olan kimseye ise yalnız umre kazası lâzım gelir.) Biz Hanefilere göre umre ihramında olan kimse için de ihsar vardır. İmam Malik: «Umrenin belirli bir vakti olmadığı için ihsan yoktur- demiştir.
Biz diyoruz ki; Peygamber Efendimizle (Sallallahü Aleyhi ve Sel-lemle) Ashabı M e k k e ´ ye girmekten menedilirken H u d e y-b i y e ´ de umre ihramında idiler. Kaldı ki, ihsarda olan kimseye ihramdan çıkma izni, zorluğa duçar olmasın diye verilmiştir. Bu sebep ise umre ihramında da vardır ve böyle olunca, ihsar nedeniyle umre ihramından çıkan kimseye -hacda olduğu gibi- kaza lâzım gelir.
(Kıran haccı ihramında olan kimseye bir hac ile iki umrenin kazası lâzım gelir.) Kıran haccı ihramında olan kimseye bir hac ile bir umre kazasının lâzım gelmesi, yukarıda söylediğimiz sebepten dolayıdır. İkinci umre de, başladığı umrenin sahih olduğu halde onun ihramından çıktığı için ona lâzım gelir.
(Eğer kıran hacci ihramında olan kimse, Harem´e kurban gönderdikten ve adamlarına da -Kurbanımı falan günde kesin- diye talimat verdikten sonra ihsan kalkarsa, eğer artık ne hac ve ne de kurbanına yetişemiyorsa hac yoluna devam etmeyip kurbanının kesilmesiyle ihramdan çıkıriayı bekler.) Zira haccı kaçırdığı için artık haccın amellerini sürdürmekte onun için bir yarar yoktur. Ancak eğer umre yapmak için yoluna devam etmek isterse yapabilir. (Eğer hac İle kurbanının ikisine de yetişiyorsa yoluna devam etmesi gerekir.) Zira henüz maksat elden gitmemişken mani ortadan kalkmıştır. Kurbanına da yetiştiği zaman onda istediği gibi tasarruf eder. Çünkü malıdır ve onu öyle bir maksat için tayin etmişti ki artık ona ihtiyaç kalmamıştır. (Eğer kurbanına yetişiyor da hacca yetişemiyorsa ihramdan çıkar. Eğer hacca yetişiyor ve fakat kurbanına yetişemiyorsa ihramdan çıkması) istihsanen (caizdir.). Bu taksim, imam Muhammed ile İmam Ebû Yûsuf un hac ihramında olan muhsar hakkındaki görüşlerine göre mümkün olamaz. Zira onlara göre ihsar kurbanı bayramdan önce kesilemez. Bunun için eğer muhsar, hacca yetişirse kurbanına da yetişmiş olur. imam Ebû Hanife´ nin görüşüne göre ise mümkündür. Umre ihramında olan muhsar hakkında da ittifak ile mümkündür. Zira umre ihsan kurbanının kesimi için belirli bir vakit yoktur, imam Z üf er: -Eğer muhsar, hacca yetişiyor da kurbanına vetişemi-yorsa ihramdan çıkması caiz değildir. Zira her ne kadar kurbanına yetişemiyorsa da asıl maksat olan hacca yetiştiği için kurban ile yetişemez» demiştir. Caiz olduğunu istihsan edenler ise: «Eğer biz onu haccını sürdürmeye mecbur kılarsak gönderdiği kurban boşa gitmiş olacaktır. Oysa can gibi malın da korunması gerekir. Ancak kendisi muhayyer olup isterse bulunduğu yerde veya başka yere giderek kurbanının kesilmesini bekler ve ondan sonra ihramdan çıkar, isterse ihramında olduğu hac veya umreyi tamamlamak üzere yoluna devam eder, ki en iyisi de budur. Çünkü bu durumda, verdiği sözü daha da yerine getirmiş olur- demişlerdir.
(Arafat vukufunu yaptıktan sonra ihsar olunan kimse) artık haccı kaçırmaktan emin olduğu için (muhsar sayılmaz.) (Mekke´de dahî olsa Arafat´a gitmekten ve Kabe´yi tavaf etmekten menedileıı kimse muhsardır.) Zira her ne kadar bu kimse M e k k e´de ise de haccını tamamlamaktan ahkonduğu için Harem´in dışında ihsar edilen kimse hükmündedir. (Tavaf ile Arafat vukufundan bîrini yapabilen kimse ise muhsar değildir.) Tavafı yapabilen kimsenin muhsar olmaması: çünkü haccı kaçıran kimse tavaf ile ihramdan çıkmış olur. Vukufu yapan kimse de -yukanda da söylediğimiz gibi- haccı kaçırmaktan emin olur. Kimisi: «Bu meselede tmam Ebû Hanife ile imam Ebü Yûsuf arasında ihtilâf vardır demiş ise de, doğrusu -Allah bilir- söylediğimiz gibidir.[3]
Haccı Kaçırma Bab
(Eğer bir kimse hac İhramına girer ve kurban bayramı günü tanyeri ağanncaya kadar Arafat´ta vukuf yapmazsa haccı kaçırmış olur.) Zira -yukarıda da söylediğimiz üzere- vukuf vakti bayram günü tanyeri ağanncaya kadar devam eder. (Bu kimseye Kabe´yi tavaf etmek. Safa İle Merve arasında Saiy yapmak ve ihramdan çıkıp ertesi sene haccını kaza etmek gerekir. Fakat ona kurban lâzım gelmez.) Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); «Kİm ki geceleyin Arafat vukufuna yetişemezse haccı kaçırmış olur. Umre yapıp ihramdan çıksın ve ertesi sene haccını kaza etmesi gerekir» ([4]) buyurmuştur. Umre ise Tavaf ile saiyden başka bir şey değildir. Hem de ihram sahih olarak inikat ettikten sonra ondan çıkmak için -mübhem bir niyetle girilen ihramda olduğu gibi- hac İle umreden birini yapmakla ancak olur. Burada ise kişi haccı yapamaz durumda olduğu için ona umreyi yapmaktan başka bir yol yoktur. Ve umre yapmakla ihramdan çıktığı için ona kurban lâzım gelmez. Çünkü ona lâzım gelen umre muhsara lâzım gelen kurbanın yerine kaim olduğu için aynca kurban da lâzım gelmez. (Umre ise kaçınlmaz. Umre senenin bütün günlerinde yapılabilir. Ancak -Arefe bayram ve teşrik günleri olmak üzere- beş günde yapılması mekruhtur.) Zira rivayet olunmaktadır ki H z . A i -ş e (Radıyaîlâhü anhâ) bu beş günde umre yapmaktan hoşlanmazdı. ([5]) Hem de bu beş günde hac yapıldığı için bu günler hac günleridir, imam Ebü Yûsuf tan «Arefe günü Öğleden önce umre yapmak mekruh değildir. Çünkü haccm rüknü olan Arafat vukufunun vakti öğleden sonra başlar» diye söylediği rivayet olunuyorsa da, mezhepte en zahir olan, bizim dediğimizdir. Bununla beraber eğer kişi bu günlerde de umre yaparsa sahihtir ve ihrama girmiş olur. Çünkü bu günlerde umre yapmanın mekruh olması, bu günlerde bulunan bir sebepten dolayı değil, haccın amellerine gereken önemi göstererek bu günleri yalnız hacca ve haccm amellerine bırakmak içindir. Bunun için eğer kişi bu günlerde umre ihramına da girerse umreye girişi sahih olur. (Umre sünnettir.) İ m a m -1 Şafii ise; «Hac ile umrenin ikisi de farzdır. Hangisi ile başlarsan sakıncası olmaz- ([6]) hadisine dayanarak i -Farzdır- demiştir. Bizim de delilimiz; "Hac farz´ dır. Umre ise nafiledir- ([7]) hadisidir. Hem de umrenin belirli bir zamanı olmadığı gibi. başka bir şeyin niyetiyle de yapılabilir. Nitekim haccı kaçıran kimse, hac niyetiyle ihrama girdiği halde umre olarak tamamlar. Bu ise, umrenin nafile olduğunu gösterir. İmam-ı Şafii´ nin dayandığı hadise gelince ya onunla -Haccın amelleri umrede de mevcuttur» mânâsı kasdedilmiştir, ya da bizim dayandığımız hadis ile çatıştığı için onunla umrenin farzıyeti sabit olamaz. Temettü babında da söylediğimiz üzere (umre Kabe´yi tavaf ve Safa ile Merve arasında saiy olmak üzere iki amelden ibarettir.![8]
Başkası Yerine Hac Etmek
Bu babın dayandığı temel şudur: Ehl-i sünnet´e göre kişi -namaz, oruç, sadaka ve benzeri gibi- işlediği herhangi bir iyi amelin sevabım başkasına verebilir. Nitekim Peygamber Efendimiz (Sallal-lahü Aleyhi ve Sellem) iki tane beyaz koç kurban ederken, birini kendi adına, birini de Allah´ın birliğine ve kendisinin Allah´ın Peygamberi olduğuna şahitlik eden ümmeti adına keserek kurbanlarından birinin sevabını ümmetine bahsetmiştir. ([9]) ibadetler -zekât gibi yalnız mali, namaz gibi yalnız bedeni ve hac gibi hem mali ve hem bedenî olmak üzere-bir kaç çeşittir. Birinci çeşidi,, ister keyfi, ister mecburî olsun her iki durumda da başkası yerine yapmak caizdir. Çünkü bu ibadet, yapıldıktan sonra yapanı kim olursa olsun gayesi hâsıl olur. İkinci çeşidi ise, hiç bir durumda başkası yapamaz. Çünkü bu çeşit ibadetin gayesi olan bedeni yormak ve nefsi İslaha çalışmak, başkasının yapması halinde hasıl olamaz. Üçüncü çeşide gelince : Kişi onu başkasına da yaptırdığı zaman malî zorluğa uğradığı için, bizzat yapamadığı zaman başkasına yaptırabilir. Ancak hac bütün ömürde bir kere farz olduğundan, kişinin onu başkasına yaptırabilmesi için ölünceye kadar kendisinin onu yapamaması şarttır. Fakat nafile babı daha geniş olduğu için nafile olan haccı başkasına yaptırmak caizdir. Sonra, mezhebin zahirine göre başkasına yaptırılan hac, yaptıranın olur, ki bu konuda varit olan hadisler de bunu göstermektedir. Nitekim Has´amoğulları kabilesinden bir kadın i
-Babam çok yaşlıdır, hayvan sırtında kendini tutamaz. Onun yerine hac yapabilir miyim? diye sorunca, Peygamber Efendimiz (Sal-lallahü Aleyhi ve Sellem) :-Baban yerine hac da yap umre de» ([10]) diye cevap vermiştir. İmam Muhammed ise: «Başkasına yaptırılan hac yapanın olur. Yaptıran kimseye ise, ancak yaptığı masrafın sevabı hâsıl olur. Çünkü hac bedeni bir ibadet olduğu için kişinin onu yapamaması halinde başkasına yaptırmak için yaptığı masraf onun yerine geçer. Nasıl ki oruç tutamayan kimsenin verdiği fidye de orucun yerine geçmiş olur diye söylediği rivayet olunmaktadır.
(Eğer bir kimseye iki kişi ayrı ayn: «Benim yerime hac yap» diye söyler ve o da her İkisinin de niyetiyle ihrama girerse, yaptığı. hac kendisinin olur ve eğer onlardan ücret almış ise geri vermesi gerekir.) Çünkü başkasına yaptırılan hac -yukarıda da söylediğimiz üzere- her ne kadar yaptıranın oluyorsa da, bu kimse kendisine haccı yaptıran her iki kişinin de isteğine uymadığı için yaptığı hac kendisinin olun Zira ikisi de haccı yalnız kendisi yerine yapmasını söylediği halde kendisi ortaklı olarak her ikisi adına ihrama girmiştir. Ve biri diğerinden öncelikli olmadığı için, yaptığı haccı sonradan birine vermesi de mümkün değildir. Fakat eğer kişi anne ve babası yerine hac yaparsa böyle değildir. Çünkü bu haccı karşılıksız olarak yaptığı için sevabını, anne ile babasından hangisine vermek isterse verebiür. Burada ise, ücretle yaptığı için kendisine yaptıranların isteğine göre hareket etmesi gerekir ve böyle yapmadığı için yaptığı hac kendisinin olur. Bunun için de, onlardan aldığı ücreti geri vermesi gerekir. Eğer ihrama girerken -İkisinden biri yerine ihrama girerim» diye mübhem olarak niyet getirir ve ibham içinde haccını sürdürürse -herhangi biri diğerinden öncelikli olmadığı için- yine ikisinin de isteğine uymamış sayılır. Eğer mübhem olarak ihrama girdikten sonra ve fakat daha herhangi bir amelde bulunmamışken ikisinden birini tayin ederse, İmam Ebû Yûsuf´a göre yine böyledir ve kıyas da bunu gerektirir. Zira ihrama girerken kimin yerine ihrama girdiğini belirtmesi gerektiği halde bunu yapmadığı için yaptığı hac kendisinin olur. Fakat eğer ihrama girerken «Hac ile umreden birinin ihramına girerim» diye niyet getirirse, sonradan hac ile umreden birine çevirebilir. Çünkü bunda iltizam edilen ihram, diğerinde ise yerine ihrama girilen kimse meçhuldür. İstihsamn delili de şudur; İhram bizatihi maksut olmayıp hac veya umre yapabilmek için bir vesile olduğundan mübhem dahi olsa eğer daha hac veya umrenin amellerinden bir şey yapılmamışken kimin için oiduğu tayin edilirse vesile olmaya yarar. Fakat eğer ameller de ibham içinde yapılırsa öyle değildir. Çünkü ibham içinde yapılmış olan bir şeyin sonradan tayini kabil değildir.
(Eğer bir kimse bir başkası yerine kıran haccı ihramına girerse kıran kurbanı kendisine ait olur.) Çünkü kıran kurbanı kişiye, Ce-nâb-ı Allah´ın kendisini hac ile umreyi bir arada yapmaya muvaffak kıldığı için lâzım gelen şükür kurbanıdır. Hac ile umreyi bir arada yapan kimse ise ihrama giren kimsedir.
(Eğer bir kimse bir başkasına kendisi yerine hac yapmasını, bir başkası da kendisi yerine umre ihramına girmesini söyler ve ona kıran yapmak için de izin verirlerse yine böyledir.) Yani kıran kurbanı aynı sebepten dolayı, kıran haccı yapan kimseye aittir.
(İbsar kurbanı ise) İmam Ebû Hanife ile İmam Muhammed´e göre (haccı yaptırana aittir. İmam Ebû Yûsuf ise; «Haccı yapana aittir.) Çünkü ihsar kurbanı uzun zaman ihramda kalmaktan kurtulma´; için ihramdan çıkma kefaretidir. İhramdan ise, ihramda olan kimse çıkar (demiştir.) İmam Ebû Hanife ile îmam.Muhammed de: -lihramda olan kimseyi bu zorluğa sokan, kendisine haccı yaptıran kimse olduğuna göre bu zorluktan kurtulma kefaretinin de ona ait olması lâzım gelir» demişlerdir.
(Eğer bir kimse bir ölü yerine hac yaparken ihsar edilirse) imam Ebû Hanife ile İmam Muhammed´e göre (ihsar kurbanı Ölünün bıraktığı maldan çıkar.) İmam Ebû Yûsuf ise: -Haccı yapan kimseye aittir» demiştir.
Sonra imam Ebû Hanife ile î m a m Muham-med´in görüşüne göre ihsar kurbanı, kimisi: «Ölünün bıraktığı malın üçtebirinden çıkar. Çünkü kurban da zekât ve kefaretler gibi karşılıksız bir bağıştır», kimisi de.- «ölünün bıraktığı malın tamamından çıkar. Çünkü haccı yapan kimseye Ödenmesi gereken bir alacaktır» demiştir.
tîhramda iken cinsel ilişkide bulunmaktan dolayı lâzım gelen kurban ise haccı yapan kimseye aittir.) Çünkü bu kurban ihramda işlenen suçun cezasıdır. Suçu ise, haccı yapan kimse işlemiştir. (Bu kimse aynca, yaptığı masrafa da zamin olur.) Yani eğer bu kimse daha Arafat vukufunu yapmamışken cinsel ilişkide bulunmakla haccını bozarsa, kendisine haccı yaptıran kimsenin kesesinden yaptığı masrafı da ödemesi gerekir. Çünkü kendisine haccı yaptıran kimse sahih bir hac yapmasını şart koşmuştur. Fakat başkası yerine hac yapan kimse eğer Arafat vukufunu kaçınrsa yaptığı masrafı ödemek zorunda olmaz. Çünkü elinde olmayarak kaçırmıştır. A r a.f a t vukufundan sonra cinsel ilişkide bulunan kimse de yaptığı masrafa zamin olmaz. Zira Arafat vukufundan sonra yapılan cinsel ilişki ile hac bozulmaz. Ancak -yukanda da söylediğimiz gibi- kurban lâzım gelir ve- bu kurban da, diğer kefaret kurbanları gibi ihramda olan kimseye aittir.
(Eğer bir kimse, yerine hac edilmesini vasiyet eder ve öldükten sonra vasisi, vasiyetini yerine getirerek yerine hac etmek için birini tutup gönderir, ancak tuttuğu adam Kûfe´ye varınca Ölür veyahut parası çalmırsa) İmam Ebü.Hanife´ye göre fmalınin geri kalan kısmının üçtebirinden ve ölünün evinden yola çıkmak şartı île bir başkası tutulur, tmam Ebû Yûsuf ile İmam Muhammed:
■Birinci adamın öldüğü yerden yola çıkacak bir kimse tutulur- demişlerdir.) Buna göre meselede iki yönden ihtilâf vardır:
1- ikinci adama verilecek ücret malın geri kalan kısmının üç-tebirinden mi, yoksa tamamının üçtebirinden mi ödenir?
2- İkinci adam ölünün evinden mi, yoksa birinci adamın öldüğü yerden mi yola çıkar? Birinci ve metinde mezkur olan görüş İmam Ebû Han. i f e ´ nindir. imam Muhammed´e göre ise, eğer birinci adama verilen ücretten bir şey kalmış ise ondan tutulur, kalmamış ise vasiyet bozulur. Çünkü vasiyet eden kimsenin vasiyet ettiği mikdan ayırıp da zayi olduğu zaman nasıl vasiyeti bozuluyorsa, tayin ettiği vasinin de -onun yerine kaim olduğu için- ayırdığı mikdarın zayi olması halinde vasiyetin bozulması lâzım gelir.
İmam Ebü Yûsuf da: -Malın tamamı üçtebirinin geri kalan kısımdan ödenir. Çünkü vasiyet ancak terekenin üçte birinden nafiz olur. İmam Ebû Hanif e: «Çünkü ölünün vasi tayin ettiği kimsenin terekeden yaptığı harcamalar ancak eğer Ölünün söylediği yolda olursa sahih olur. Burada ise o yolda olmadığı için, terekeden ayrılmadan ziyaa uğraması kabilindendir. Bunun için geri kalan kısmının üçte birinden ödenir- demiştir.
İhtilâfın ikinci konusu olan -ikinci adam ölünün evinden mi, yoksa birinci adamın varıp öldüğü yerden mi yola çıkar?» mese-. leşine gelince kıyas «ölünün evinden yola çıkar» diyen İmam Ebû Hanif e1 nin görüşünü gerektirir. Zira; -Kişi Öldüğü zaman -üç şey dışında- her türlü ameli kesilir.- ([11]) hadisi, Ölen kimsenin yanda kalan amelinin dünya ahkâmı yönünden hükümsüz olduğunda nasstır. Vasiyetin infazı da dünya ahkâmından olduğuna göre birinci adamın hac yolundan kestiği mesafenin hükümsüz olması ve bunun için ikinci adamın ölünün evinden yola çıkmasının vücubu lâzım gelir. Birinci adamın varıp öldüğü yerden de yola çıkmanın caiz olduğunu istihsan eden iki imamın delili de; -Allah´a ve O´nun Peygamber´ine hicret etmek üzere evinden çıkıp da yolda ölen kimse, AHah´dan ecir almayı hak etmiş olur» ([12]) âyet-i kerimesi ile;
-Kim ki hac yolunda ölürse ona her yıl, kabul olunmuş bir hac-cın sevabı yazılır» ([13]) hadisidir. Zira bu âyet ile hadisten, birinci adamın hac yolunda kestiği mesafenin hükümsüz olmadığı ve hükümsüz olmayınca da, ikinci adamın onun vardığı yerden yola çıkabildiği anlaşılır.
Bu ihtilâf, aslında kendi adına hac yoluna çıkıp da yolda ölen kimse hakkında olup, başkası adına çıkan kimse hakkında ise ona kıyasen caridir. (Anne ile babası yerine hac ihramına giren kimse, haca bittikten sonra sevabını onlardan yalnız birine verebilir.) Zira izin almadan başkası adma hac eden kimsenin, haccınin sevabını haccı bittikten sonra o kimseye verebildiğine göre, ihrama girerken getirdiği niyet hükümsüzdür. Bunun için bu kimsenin, anne ile babasının ikisi niyetine girdiği haccın sevabını sonradan birine vermesi sahih tir. Fakat başkasının emriyle ihrama giren kimse -yukarıda da aralarında ayırım yaptığımız gibi- öyle değildir.[14]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bakara suresi, âyet 196
[2] Bunu yalnız Ebû Bekr´i Razi. Abdullah İbn-i Abbas ile Abdullah tbn-1 Mesud´dan nakletmiştir. (Nasb-ürraye c. 3, s. 144)
[3] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/385-389.
[4] Darekutnl sft. 264
[5] Beyhakl c. 4 sh. 346
[6] el-Müstedrek c. 1 sh. 481, Darekutnl sh. 282, BeyhaU c. 4 sh. 351
[7] Merfu olarak gariptir. îbn-t Ebl Şeybe Musannafında Abdullah Îbn-I Mesud´dan mevkuf olarak rivayet etmiştir. tbn-İ Mace ile Tirmizl de bunu merfu olarak «Hac cihattır, umre nafiledirt şeklinde kaydetmişlerdir. tbn-I Mâce c. 1, s.´ 221, Krmİzt c. 1 sh. 125
[8] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/389-390.
[9] tbn-i Mâce c. 1 s. 232, Ebü Davud c. 2 sh. 230. Heysemî´nin Ez-Zevâid c."4 sh. 22´de kaydettiğine göre bu hadisi aynı mânada ayrıca Bezzar, îmam Ah-med ve Taheranî de rivayet etmişlerdir. (Nasb-ürraye c. 3 s. 152)
[10] Sıhah-ı Sitte´nin kaydettikleri bu hadiste Peygamber Efendimiz (S.A.V.) kaduıa sadece : «Baban yerine haccet» buyurmuş olup «umre et» emri yoktur
[11] Müslim c. 2 sh. 41. Nesal c. 2 sh, 132, Ebû Davud c. 2 sh. 43, Tİrmizt C. 1 Sil. 177
[12] Nisa sureti âyet 100
[13] Bu lâfız Ue gariptir. Taberanl ile Ebû Yala Ebû Hüreyre (R.A.)´dan: «Kim ki hac yapmak üzere evinden çıkıp da yolda ölürse ona Kıyamet gününe kadar hac yapan kimsenin sevabı yazılır, kim ki umre yapmak üzere evinden çıkıp da yolda Ölürse Kıyamet gününe kadar ona umrenin sevtfbt yazılır...» şeklinde rivayet etmişlerdir. (Nasb-Ürraye c. 3 s. 159)
[14] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/390-395.
Haccı Kaçırma Bab.
Başkası Yerine Hac Etmek.
İHSAR BABI
Ihsar: İhramda olan kimsenin hac veya umresini hastalık, düşman ve benzeri gibi herhangi bir sebepten dolayı tamamlamaya imkân bulamaması demektir.
(ihramda olan kimse, bir düşman tarafından yoluna devam etmekten ahkonduğu veyahut hastalandığı için hac veya umresini sür-düremediği zaman ihramından çıkabilir.) İmam-ı Şafii: -Ihsar ancak düşmanla olur. Zira ihramdan çıkıp da K â b e´ ye kurban göndermek, düşman tarafından yolu kesilen kimseye hayatını kurtarması için meşru olmuştur. Hastalanan kimse ise ihramdan çıkmakla hastalığı kalkmaz, demiştir.
Biz diyoruz ki: îhsar âyeti hastalıktan dolayı ihramını sürdüremeyen kimseler hakkında varit olmuştur. Zira bütün lûgatçılar müttefiktirler ki ÎHSAR hastalanma ile olur. Düşmanın engellemesine ise HASIR denir. Kaldı ki hac veya umreyi tamamlamadan ihramdan çıkmak, uzun zaman ihramda kalmanın zorluğu içindir. Hasta olan kimsenin ise, uzun zaman ihramda kalması daha zordur.
(Kişiye) hac veya umresini tamamlamadan ihramdan çıkması caiz olduğu zaman (önce Harem´de kesilmek üzere bir kurban gönder ve beraberinde gönderdiğin kimseye kurbanının kesileceği günü söyle ve o gün geçtikten sonra ihramdan çık, denilir.) Çünkü ihsar kurbanı bir ibadettir. Herhangi bir hayvanı kesmek ise-yukarıda da geçtiği üzere- eğer belirli bir gün veya yerde olmazsa ibadet olamaz ve dolayısiyle onunla ihramdan çıkılamaz.
«Hed´y yerine ulaşıncaya kadar başınızı tıraş etmeyin» ([1]) âyet-i kerimesi buna işarettir. Zira Hed´y Harem´e hediye edilen kurbana denir. îmam-ı Şafiî: «Ihsar kurbanım H a r e m ´ e göndermek şart değildir. Zira bu kurban, ihramda olan kimsenin ihramdan çıkabilmesi için kendisine gösterilen bir kolaylıktır. Eğer Ha-rem´e gönderilmesi şart olursa o zaman kolaylık olmaz» demiştir.
Biz diyoruz ki: Böyle de olsa, yine kurban kesmek uzun zaman ihramda kalmaktan kolaydır.
Bu kurbanın davar olması caizdir. Zira âyette KURBAN diye nass edilmiştir, davar da kurbanın en aşağı cinsidir. Şayet kişi sığır, deve veyahut bunların yedidebirini kurban yaparsa yine olur.
Kurbanı H a r e m ´ e göndermekten maksat, bizzat kurban edilecek hayvanı göndermek değildir. H a r e m´ de satın alınmak üzere kıymetini de göndermek caizdir.
Metindeki «ve o gün geçtikten sonra ihramdan çık- sözünden, ihramdan çıkabilmek için tıraş olmanın şart olmadığı anlaşılır, ki İmam Ebü Hanife ile İmam Muhammed buna kaildirler. İmam Ebû Yûsuf ise, bir rivayete göre -eğer tıraş olmazsa birşey lâzım gelmez- demiş ise de, diğer bir rivayete göre -Kurban göndermekten başka, tıraş olmak da şarttır. Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hudeybiye´-de, Umresini tamamlamaktan engellenince tıraş olmuş ve Ashabına da tıraş oimalannı emir buyurmuştur- demiştir. î m a m Ebû Hanife ile İmam Muhammed de: -Tıraş ancak Hac veya umrenin amelleri bitmeden tıraş olmak ibadet değildir. Peygamber Efendimizle ESallallahü Aleyhi ve Sellem) ashabı ise, umreden vazgeçip M e d i n e ´ ye dönmek istedikleri bilinsin diye Hu-deybiye´de tıraş olmuşlardı.
(Eğer Kıran haccı ihramında olan kimse ihsar edilirse Harem´e iki kurban göndermesi gerekir.) Zira bu kimse iki ihramdan çıkmaya muhtaçtır. Şayet Umre ihramında kalıp yalnız hac ihramından çıkmak için bir kurban gönderirse her iki ihramdan da çıkmamış olur. Çünkü bu kimsenin her iki ihramdan da birlikte çıkması emr-olunmuştur.
(İhsar kurbanı Harem´den başka bir yerde kesilemez. Fakat İmam Ebü Hanife´ye göre bayramdan önce kesilebilir. Diğer iki İmam ise i -Hac ihramında olan kimse bayram gününden önce kesemez. Umre ihramında olan kimse ise istediği zaman kesebilir- demişlerdir.) İki imam ihsar kurbanını da temettü´ ile kıran kurbanlarına kıyas etmişlerdir. îki İmam ayrıca -tıraş ile de ihramdan çıkıldığı için- ihsar kurbanını tıraşa da kıyas etmiş olabilirler. î m a m Ebû Hanife İse: -İhsar kurbanı kefaret kurbanıdn. Bunun içindir ki etinden yemek caiz değildir ve hepsini yoksullara dağıtmak gerekir. Bunun için onun da, diğer kefaret kurbanları gibi belirli bir zamanı yoksa da belirli bir yeri vardır. Temettü ile kıran kurbanları.ise, şükür kurbanı oldukları için öyle değildirler. Tıraş da belirli vakti bulunduğu için öyle değildir. Çünkü tıraş, haccın en büyük rüknü olan Arafat vukufundan sonra olunur- demiştir.
(Hac ihramında olan kimse ihsardan dolayı ihramdan çıkınca ona hem hac, hem umrenin kazası lâzım gelir.) Abdullah İbn-i Abbas ile Abdullah îbn-i Ömeı tRadi-yallâhü anhümâ)´den böyle rivayet olunmuştur. ([2]) Çünkü bu kimsenin hacca girişi sahihtir. Bunun için ona haccın kazası lâzım gelir. Umre de, kaçırılmış olan haccın hükmünde olduğu için onun da kazası lâzım gelir. (Umre ihramında olan kimseye ise yalnız umre kazası lâzım gelir.) Biz Hanefilere göre umre ihramında olan kimse için de ihsar vardır. İmam Malik: «Umrenin belirli bir vakti olmadığı için ihsan yoktur- demiştir.
Biz diyoruz ki; Peygamber Efendimizle (Sallallahü Aleyhi ve Sel-lemle) Ashabı M e k k e ´ ye girmekten menedilirken H u d e y-b i y e ´ de umre ihramında idiler. Kaldı ki, ihsarda olan kimseye ihramdan çıkma izni, zorluğa duçar olmasın diye verilmiştir. Bu sebep ise umre ihramında da vardır ve böyle olunca, ihsar nedeniyle umre ihramından çıkan kimseye -hacda olduğu gibi- kaza lâzım gelir.
(Kıran haccı ihramında olan kimseye bir hac ile iki umrenin kazası lâzım gelir.) Kıran haccı ihramında olan kimseye bir hac ile bir umre kazasının lâzım gelmesi, yukarıda söylediğimiz sebepten dolayıdır. İkinci umre de, başladığı umrenin sahih olduğu halde onun ihramından çıktığı için ona lâzım gelir.
(Eğer kıran hacci ihramında olan kimse, Harem´e kurban gönderdikten ve adamlarına da -Kurbanımı falan günde kesin- diye talimat verdikten sonra ihsan kalkarsa, eğer artık ne hac ve ne de kurbanına yetişemiyorsa hac yoluna devam etmeyip kurbanının kesilmesiyle ihramdan çıkıriayı bekler.) Zira haccı kaçırdığı için artık haccın amellerini sürdürmekte onun için bir yarar yoktur. Ancak eğer umre yapmak için yoluna devam etmek isterse yapabilir. (Eğer hac İle kurbanının ikisine de yetişiyorsa yoluna devam etmesi gerekir.) Zira henüz maksat elden gitmemişken mani ortadan kalkmıştır. Kurbanına da yetiştiği zaman onda istediği gibi tasarruf eder. Çünkü malıdır ve onu öyle bir maksat için tayin etmişti ki artık ona ihtiyaç kalmamıştır. (Eğer kurbanına yetişiyor da hacca yetişemiyorsa ihramdan çıkar. Eğer hacca yetişiyor ve fakat kurbanına yetişemiyorsa ihramdan çıkması) istihsanen (caizdir.). Bu taksim, imam Muhammed ile İmam Ebû Yûsuf un hac ihramında olan muhsar hakkındaki görüşlerine göre mümkün olamaz. Zira onlara göre ihsar kurbanı bayramdan önce kesilemez. Bunun için eğer muhsar, hacca yetişirse kurbanına da yetişmiş olur. imam Ebû Hanife´ nin görüşüne göre ise mümkündür. Umre ihramında olan muhsar hakkında da ittifak ile mümkündür. Zira umre ihsan kurbanının kesimi için belirli bir vakit yoktur, imam Z üf er: -Eğer muhsar, hacca yetişiyor da kurbanına vetişemi-yorsa ihramdan çıkması caiz değildir. Zira her ne kadar kurbanına yetişemiyorsa da asıl maksat olan hacca yetiştiği için kurban ile yetişemez» demiştir. Caiz olduğunu istihsan edenler ise: «Eğer biz onu haccını sürdürmeye mecbur kılarsak gönderdiği kurban boşa gitmiş olacaktır. Oysa can gibi malın da korunması gerekir. Ancak kendisi muhayyer olup isterse bulunduğu yerde veya başka yere giderek kurbanının kesilmesini bekler ve ondan sonra ihramdan çıkar, isterse ihramında olduğu hac veya umreyi tamamlamak üzere yoluna devam eder, ki en iyisi de budur. Çünkü bu durumda, verdiği sözü daha da yerine getirmiş olur- demişlerdir.
(Arafat vukufunu yaptıktan sonra ihsar olunan kimse) artık haccı kaçırmaktan emin olduğu için (muhsar sayılmaz.) (Mekke´de dahî olsa Arafat´a gitmekten ve Kabe´yi tavaf etmekten menedileıı kimse muhsardır.) Zira her ne kadar bu kimse M e k k e´de ise de haccını tamamlamaktan ahkonduğu için Harem´in dışında ihsar edilen kimse hükmündedir. (Tavaf ile Arafat vukufundan bîrini yapabilen kimse ise muhsar değildir.) Tavafı yapabilen kimsenin muhsar olmaması: çünkü haccı kaçıran kimse tavaf ile ihramdan çıkmış olur. Vukufu yapan kimse de -yukanda da söylediğimiz gibi- haccı kaçırmaktan emin olur. Kimisi: «Bu meselede tmam Ebû Hanife ile imam Ebü Yûsuf arasında ihtilâf vardır demiş ise de, doğrusu -Allah bilir- söylediğimiz gibidir.[3]
Haccı Kaçırma Bab
(Eğer bir kimse hac İhramına girer ve kurban bayramı günü tanyeri ağanncaya kadar Arafat´ta vukuf yapmazsa haccı kaçırmış olur.) Zira -yukarıda da söylediğimiz üzere- vukuf vakti bayram günü tanyeri ağanncaya kadar devam eder. (Bu kimseye Kabe´yi tavaf etmek. Safa İle Merve arasında Saiy yapmak ve ihramdan çıkıp ertesi sene haccını kaza etmek gerekir. Fakat ona kurban lâzım gelmez.) Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); «Kİm ki geceleyin Arafat vukufuna yetişemezse haccı kaçırmış olur. Umre yapıp ihramdan çıksın ve ertesi sene haccını kaza etmesi gerekir» ([4]) buyurmuştur. Umre ise Tavaf ile saiyden başka bir şey değildir. Hem de ihram sahih olarak inikat ettikten sonra ondan çıkmak için -mübhem bir niyetle girilen ihramda olduğu gibi- hac İle umreden birini yapmakla ancak olur. Burada ise kişi haccı yapamaz durumda olduğu için ona umreyi yapmaktan başka bir yol yoktur. Ve umre yapmakla ihramdan çıktığı için ona kurban lâzım gelmez. Çünkü ona lâzım gelen umre muhsara lâzım gelen kurbanın yerine kaim olduğu için aynca kurban da lâzım gelmez. (Umre ise kaçınlmaz. Umre senenin bütün günlerinde yapılabilir. Ancak -Arefe bayram ve teşrik günleri olmak üzere- beş günde yapılması mekruhtur.) Zira rivayet olunmaktadır ki H z . A i -ş e (Radıyaîlâhü anhâ) bu beş günde umre yapmaktan hoşlanmazdı. ([5]) Hem de bu beş günde hac yapıldığı için bu günler hac günleridir, imam Ebü Yûsuf tan «Arefe günü Öğleden önce umre yapmak mekruh değildir. Çünkü haccm rüknü olan Arafat vukufunun vakti öğleden sonra başlar» diye söylediği rivayet olunuyorsa da, mezhepte en zahir olan, bizim dediğimizdir. Bununla beraber eğer kişi bu günlerde de umre yaparsa sahihtir ve ihrama girmiş olur. Çünkü bu günlerde umre yapmanın mekruh olması, bu günlerde bulunan bir sebepten dolayı değil, haccın amellerine gereken önemi göstererek bu günleri yalnız hacca ve haccm amellerine bırakmak içindir. Bunun için eğer kişi bu günlerde umre ihramına da girerse umreye girişi sahih olur. (Umre sünnettir.) İ m a m -1 Şafii ise; «Hac ile umrenin ikisi de farzdır. Hangisi ile başlarsan sakıncası olmaz- ([6]) hadisine dayanarak i -Farzdır- demiştir. Bizim de delilimiz; "Hac farz´ dır. Umre ise nafiledir- ([7]) hadisidir. Hem de umrenin belirli bir zamanı olmadığı gibi. başka bir şeyin niyetiyle de yapılabilir. Nitekim haccı kaçıran kimse, hac niyetiyle ihrama girdiği halde umre olarak tamamlar. Bu ise, umrenin nafile olduğunu gösterir. İmam-ı Şafii´ nin dayandığı hadise gelince ya onunla -Haccın amelleri umrede de mevcuttur» mânâsı kasdedilmiştir, ya da bizim dayandığımız hadis ile çatıştığı için onunla umrenin farzıyeti sabit olamaz. Temettü babında da söylediğimiz üzere (umre Kabe´yi tavaf ve Safa ile Merve arasında saiy olmak üzere iki amelden ibarettir.![8]
Başkası Yerine Hac Etmek
Bu babın dayandığı temel şudur: Ehl-i sünnet´e göre kişi -namaz, oruç, sadaka ve benzeri gibi- işlediği herhangi bir iyi amelin sevabım başkasına verebilir. Nitekim Peygamber Efendimiz (Sallal-lahü Aleyhi ve Sellem) iki tane beyaz koç kurban ederken, birini kendi adına, birini de Allah´ın birliğine ve kendisinin Allah´ın Peygamberi olduğuna şahitlik eden ümmeti adına keserek kurbanlarından birinin sevabını ümmetine bahsetmiştir. ([9]) ibadetler -zekât gibi yalnız mali, namaz gibi yalnız bedeni ve hac gibi hem mali ve hem bedenî olmak üzere-bir kaç çeşittir. Birinci çeşidi,, ister keyfi, ister mecburî olsun her iki durumda da başkası yerine yapmak caizdir. Çünkü bu ibadet, yapıldıktan sonra yapanı kim olursa olsun gayesi hâsıl olur. İkinci çeşidi ise, hiç bir durumda başkası yapamaz. Çünkü bu çeşit ibadetin gayesi olan bedeni yormak ve nefsi İslaha çalışmak, başkasının yapması halinde hasıl olamaz. Üçüncü çeşide gelince : Kişi onu başkasına da yaptırdığı zaman malî zorluğa uğradığı için, bizzat yapamadığı zaman başkasına yaptırabilir. Ancak hac bütün ömürde bir kere farz olduğundan, kişinin onu başkasına yaptırabilmesi için ölünceye kadar kendisinin onu yapamaması şarttır. Fakat nafile babı daha geniş olduğu için nafile olan haccı başkasına yaptırmak caizdir. Sonra, mezhebin zahirine göre başkasına yaptırılan hac, yaptıranın olur, ki bu konuda varit olan hadisler de bunu göstermektedir. Nitekim Has´amoğulları kabilesinden bir kadın i
-Babam çok yaşlıdır, hayvan sırtında kendini tutamaz. Onun yerine hac yapabilir miyim? diye sorunca, Peygamber Efendimiz (Sal-lallahü Aleyhi ve Sellem) :-Baban yerine hac da yap umre de» ([10]) diye cevap vermiştir. İmam Muhammed ise: «Başkasına yaptırılan hac yapanın olur. Yaptıran kimseye ise, ancak yaptığı masrafın sevabı hâsıl olur. Çünkü hac bedeni bir ibadet olduğu için kişinin onu yapamaması halinde başkasına yaptırmak için yaptığı masraf onun yerine geçer. Nasıl ki oruç tutamayan kimsenin verdiği fidye de orucun yerine geçmiş olur diye söylediği rivayet olunmaktadır.
(Eğer bir kimseye iki kişi ayrı ayn: «Benim yerime hac yap» diye söyler ve o da her İkisinin de niyetiyle ihrama girerse, yaptığı. hac kendisinin olur ve eğer onlardan ücret almış ise geri vermesi gerekir.) Çünkü başkasına yaptırılan hac -yukarıda da söylediğimiz üzere- her ne kadar yaptıranın oluyorsa da, bu kimse kendisine haccı yaptıran her iki kişinin de isteğine uymadığı için yaptığı hac kendisinin olun Zira ikisi de haccı yalnız kendisi yerine yapmasını söylediği halde kendisi ortaklı olarak her ikisi adına ihrama girmiştir. Ve biri diğerinden öncelikli olmadığı için, yaptığı haccı sonradan birine vermesi de mümkün değildir. Fakat eğer kişi anne ve babası yerine hac yaparsa böyle değildir. Çünkü bu haccı karşılıksız olarak yaptığı için sevabını, anne ile babasından hangisine vermek isterse verebiür. Burada ise, ücretle yaptığı için kendisine yaptıranların isteğine göre hareket etmesi gerekir ve böyle yapmadığı için yaptığı hac kendisinin olur. Bunun için de, onlardan aldığı ücreti geri vermesi gerekir. Eğer ihrama girerken -İkisinden biri yerine ihrama girerim» diye mübhem olarak niyet getirir ve ibham içinde haccını sürdürürse -herhangi biri diğerinden öncelikli olmadığı için- yine ikisinin de isteğine uymamış sayılır. Eğer mübhem olarak ihrama girdikten sonra ve fakat daha herhangi bir amelde bulunmamışken ikisinden birini tayin ederse, İmam Ebû Yûsuf´a göre yine böyledir ve kıyas da bunu gerektirir. Zira ihrama girerken kimin yerine ihrama girdiğini belirtmesi gerektiği halde bunu yapmadığı için yaptığı hac kendisinin olur. Fakat eğer ihrama girerken «Hac ile umreden birinin ihramına girerim» diye niyet getirirse, sonradan hac ile umreden birine çevirebilir. Çünkü bunda iltizam edilen ihram, diğerinde ise yerine ihrama girilen kimse meçhuldür. İstihsamn delili de şudur; İhram bizatihi maksut olmayıp hac veya umre yapabilmek için bir vesile olduğundan mübhem dahi olsa eğer daha hac veya umrenin amellerinden bir şey yapılmamışken kimin için oiduğu tayin edilirse vesile olmaya yarar. Fakat eğer ameller de ibham içinde yapılırsa öyle değildir. Çünkü ibham içinde yapılmış olan bir şeyin sonradan tayini kabil değildir.
(Eğer bir kimse bir başkası yerine kıran haccı ihramına girerse kıran kurbanı kendisine ait olur.) Çünkü kıran kurbanı kişiye, Ce-nâb-ı Allah´ın kendisini hac ile umreyi bir arada yapmaya muvaffak kıldığı için lâzım gelen şükür kurbanıdır. Hac ile umreyi bir arada yapan kimse ise ihrama giren kimsedir.
(Eğer bir kimse bir başkasına kendisi yerine hac yapmasını, bir başkası da kendisi yerine umre ihramına girmesini söyler ve ona kıran yapmak için de izin verirlerse yine böyledir.) Yani kıran kurbanı aynı sebepten dolayı, kıran haccı yapan kimseye aittir.
(İbsar kurbanı ise) İmam Ebû Hanife ile İmam Muhammed´e göre (haccı yaptırana aittir. İmam Ebû Yûsuf ise; «Haccı yapana aittir.) Çünkü ihsar kurbanı uzun zaman ihramda kalmaktan kurtulma´; için ihramdan çıkma kefaretidir. İhramdan ise, ihramda olan kimse çıkar (demiştir.) İmam Ebû Hanife ile îmam.Muhammed de: -lihramda olan kimseyi bu zorluğa sokan, kendisine haccı yaptıran kimse olduğuna göre bu zorluktan kurtulma kefaretinin de ona ait olması lâzım gelir» demişlerdir.
(Eğer bir kimse bir ölü yerine hac yaparken ihsar edilirse) imam Ebû Hanife ile İmam Muhammed´e göre (ihsar kurbanı Ölünün bıraktığı maldan çıkar.) İmam Ebû Yûsuf ise: -Haccı yapan kimseye aittir» demiştir.
Sonra imam Ebû Hanife ile î m a m Muham-med´in görüşüne göre ihsar kurbanı, kimisi: «Ölünün bıraktığı malın üçtebirinden çıkar. Çünkü kurban da zekât ve kefaretler gibi karşılıksız bir bağıştır», kimisi de.- «ölünün bıraktığı malın tamamından çıkar. Çünkü haccı yapan kimseye Ödenmesi gereken bir alacaktır» demiştir.
tîhramda iken cinsel ilişkide bulunmaktan dolayı lâzım gelen kurban ise haccı yapan kimseye aittir.) Çünkü bu kurban ihramda işlenen suçun cezasıdır. Suçu ise, haccı yapan kimse işlemiştir. (Bu kimse aynca, yaptığı masrafa da zamin olur.) Yani eğer bu kimse daha Arafat vukufunu yapmamışken cinsel ilişkide bulunmakla haccını bozarsa, kendisine haccı yaptıran kimsenin kesesinden yaptığı masrafı da ödemesi gerekir. Çünkü kendisine haccı yaptıran kimse sahih bir hac yapmasını şart koşmuştur. Fakat başkası yerine hac yapan kimse eğer Arafat vukufunu kaçınrsa yaptığı masrafı ödemek zorunda olmaz. Çünkü elinde olmayarak kaçırmıştır. A r a.f a t vukufundan sonra cinsel ilişkide bulunan kimse de yaptığı masrafa zamin olmaz. Zira Arafat vukufundan sonra yapılan cinsel ilişki ile hac bozulmaz. Ancak -yukanda da söylediğimiz gibi- kurban lâzım gelir ve- bu kurban da, diğer kefaret kurbanları gibi ihramda olan kimseye aittir.
(Eğer bir kimse, yerine hac edilmesini vasiyet eder ve öldükten sonra vasisi, vasiyetini yerine getirerek yerine hac etmek için birini tutup gönderir, ancak tuttuğu adam Kûfe´ye varınca Ölür veyahut parası çalmırsa) İmam Ebü.Hanife´ye göre fmalınin geri kalan kısmının üçtebirinden ve ölünün evinden yola çıkmak şartı île bir başkası tutulur, tmam Ebû Yûsuf ile İmam Muhammed:
■Birinci adamın öldüğü yerden yola çıkacak bir kimse tutulur- demişlerdir.) Buna göre meselede iki yönden ihtilâf vardır:
1- ikinci adama verilecek ücret malın geri kalan kısmının üç-tebirinden mi, yoksa tamamının üçtebirinden mi ödenir?
2- İkinci adam ölünün evinden mi, yoksa birinci adamın öldüğü yerden mi yola çıkar? Birinci ve metinde mezkur olan görüş İmam Ebû Han. i f e ´ nindir. imam Muhammed´e göre ise, eğer birinci adama verilen ücretten bir şey kalmış ise ondan tutulur, kalmamış ise vasiyet bozulur. Çünkü vasiyet eden kimsenin vasiyet ettiği mikdan ayırıp da zayi olduğu zaman nasıl vasiyeti bozuluyorsa, tayin ettiği vasinin de -onun yerine kaim olduğu için- ayırdığı mikdarın zayi olması halinde vasiyetin bozulması lâzım gelir.
İmam Ebü Yûsuf da: -Malın tamamı üçtebirinin geri kalan kısımdan ödenir. Çünkü vasiyet ancak terekenin üçte birinden nafiz olur. İmam Ebû Hanif e: «Çünkü ölünün vasi tayin ettiği kimsenin terekeden yaptığı harcamalar ancak eğer Ölünün söylediği yolda olursa sahih olur. Burada ise o yolda olmadığı için, terekeden ayrılmadan ziyaa uğraması kabilindendir. Bunun için geri kalan kısmının üçte birinden ödenir- demiştir.
İhtilâfın ikinci konusu olan -ikinci adam ölünün evinden mi, yoksa birinci adamın varıp öldüğü yerden mi yola çıkar?» mese-. leşine gelince kıyas «ölünün evinden yola çıkar» diyen İmam Ebû Hanif e1 nin görüşünü gerektirir. Zira; -Kişi Öldüğü zaman -üç şey dışında- her türlü ameli kesilir.- ([11]) hadisi, Ölen kimsenin yanda kalan amelinin dünya ahkâmı yönünden hükümsüz olduğunda nasstır. Vasiyetin infazı da dünya ahkâmından olduğuna göre birinci adamın hac yolundan kestiği mesafenin hükümsüz olması ve bunun için ikinci adamın ölünün evinden yola çıkmasının vücubu lâzım gelir. Birinci adamın varıp öldüğü yerden de yola çıkmanın caiz olduğunu istihsan eden iki imamın delili de; -Allah´a ve O´nun Peygamber´ine hicret etmek üzere evinden çıkıp da yolda ölen kimse, AHah´dan ecir almayı hak etmiş olur» ([12]) âyet-i kerimesi ile;
-Kim ki hac yolunda ölürse ona her yıl, kabul olunmuş bir hac-cın sevabı yazılır» ([13]) hadisidir. Zira bu âyet ile hadisten, birinci adamın hac yolunda kestiği mesafenin hükümsüz olmadığı ve hükümsüz olmayınca da, ikinci adamın onun vardığı yerden yola çıkabildiği anlaşılır.
Bu ihtilâf, aslında kendi adına hac yoluna çıkıp da yolda ölen kimse hakkında olup, başkası adına çıkan kimse hakkında ise ona kıyasen caridir. (Anne ile babası yerine hac ihramına giren kimse, haca bittikten sonra sevabını onlardan yalnız birine verebilir.) Zira izin almadan başkası adma hac eden kimsenin, haccınin sevabını haccı bittikten sonra o kimseye verebildiğine göre, ihrama girerken getirdiği niyet hükümsüzdür. Bunun için bu kimsenin, anne ile babasının ikisi niyetine girdiği haccın sevabını sonradan birine vermesi sahih tir. Fakat başkasının emriyle ihrama giren kimse -yukarıda da aralarında ayırım yaptığımız gibi- öyle değildir.[14]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Bakara suresi, âyet 196
[2] Bunu yalnız Ebû Bekr´i Razi. Abdullah İbn-i Abbas ile Abdullah tbn-1 Mesud´dan nakletmiştir. (Nasb-ürraye c. 3, s. 144)
[3] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/385-389.
[4] Darekutnl sft. 264
[5] Beyhakl c. 4 sh. 346
[6] el-Müstedrek c. 1 sh. 481, Darekutnl sh. 282, BeyhaU c. 4 sh. 351
[7] Merfu olarak gariptir. îbn-t Ebl Şeybe Musannafında Abdullah Îbn-I Mesud´dan mevkuf olarak rivayet etmiştir. tbn-İ Mace ile Tirmizl de bunu merfu olarak «Hac cihattır, umre nafiledirt şeklinde kaydetmişlerdir. tbn-I Mâce c. 1, s.´ 221, Krmİzt c. 1 sh. 125
[8] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/389-390.
[9] tbn-i Mâce c. 1 s. 232, Ebü Davud c. 2 sh. 230. Heysemî´nin Ez-Zevâid c."4 sh. 22´de kaydettiğine göre bu hadisi aynı mânada ayrıca Bezzar, îmam Ah-med ve Taheranî de rivayet etmişlerdir. (Nasb-ürraye c. 3 s. 152)
[10] Sıhah-ı Sitte´nin kaydettikleri bu hadiste Peygamber Efendimiz (S.A.V.) kaduıa sadece : «Baban yerine haccet» buyurmuş olup «umre et» emri yoktur
[11] Müslim c. 2 sh. 41. Nesal c. 2 sh, 132, Ebû Davud c. 2 sh. 43, Tİrmizt C. 1 Sil. 177
[12] Nisa sureti âyet 100
[13] Bu lâfız Ue gariptir. Taberanl ile Ebû Yala Ebû Hüreyre (R.A.)´dan: «Kim ki hac yapmak üzere evinden çıkıp da yolda ölürse ona Kıyamet gününe kadar hac yapan kimsenin sevabı yazılır, kim ki umre yapmak üzere evinden çıkıp da yolda Ölürse Kıyamet gününe kadar ona umrenin sevtfbt yazılır...» şeklinde rivayet etmişlerdir. (Nasb-Ürraye c. 3 s. 159)
[14] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/390-395.