- Hz.Peygamberin tefsirinin bazı kısımları

Adsense kodları


Hz.Peygamberin tefsirinin bazı kısımları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Wed 6 October 2010, 02:28 pm GMT +0200
Üçüncü Bölüm


HZ. PEYGAMBER (S.A.V.)'İN TEFSİRİNİN BELLİ BAŞLI KISIMLARI


1- Kur'ân'ı Kur'ân'la Tefsiri
 

Bilindiği gibi tefsir yollarının en güzeli ve en doğrusu, Kur'ân'ın yine Kur'ân ile açıklanmasıdır.[61] Zira Kur'ân'ın bir ye­rinde umumî olan, bir başka yerinde tahsis edilir. Herhangi bir ayette mücmel olan husus, bir başka ayette mufassal olarak zikr edilmiş olabilir. Bunlara ait misaller çoktur. Kur'ân'ın açıklanma­sında bu yola baş vurmanın ilk numunelerini de Hz. Peygamber (s.a.v.)'in tefsirinde buluyoruz.

«îman edenler, bununla beraber imanlarını zulümle de bulaş-tırmayanlar, işte ancak onlardır ki emin olmak hakkı kendileri­nindir. Onlar doğru yolu bulmuş kimselerdir»[62] ayeti inince, «İçi­mizde nefsine zulm etmeyen kim var?» diyerek, bu durum Resûlullah (s.a.v.)'m ashabına ağır gelmişti. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) dedi ki: «Zannettiğiniz gibi değil, buradaki zu­lüm Lokman'm oğluna dediğidir: «Evladım sakın ALLAH'a ortak koşma. Çünkü şirk elbette büyük bir zulümdür»[63] (Lokman, 13).

Böylece Peygamberimiz (s.a.v.), başka bir ayete dayanarak, umumî bir manayı tahsis etmiş ve yanlış anlamamn önüne geç­miştir. [64]

 

2- Mücmeli Beyan Etmesi
 

Kur'ân'da «... bir hak olmadıkça ALLAH'ın haram ettiği cana kıymayın...»[65] buyurulmuştur. Resûlullah (s.a.v.) bir hadisiyle ayetteki «bir hak olmadıkça» kısmını açıklamış, hangi hallerde öl­dürmenin haklı olacağını şöyle vuzuha kavuşturmuştur: «Al­lah1 dan başka tanrı olmadığına ve benim ALLAH'ın resulü olduğu­ma iman eden hiçbir müslüman kişinin kanı helal olmaz. Ancak şu üç şeyden birini yaparsa (kanı helal olur): Adam öldürmek, evli iken zina etmek, dinden çıkıp müslümanlardan. ayrılmak.[66]

 

3- Peygamber (s.a.v.)'in Kur'ân'in Manasını Tekid Suretiyle Beyanı
 

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Kur'ân'ı açıklama tarzlarından biri de Sünnetin, Kitabın manasına muvafık bir tarzda varid olması şeklinde görülür. Beyanın bu tarzından maksad, hükmün takviye edilmesidir. Yoksa aynı mana, ayette de ifade edilmiştir. Ayetin ifade ettiği hüküm ve mana, farklı vesilelerle belirtilmek suretiyle kuvvet kazanmakta ve böylece Hz. Peygamber hatırlatma vazife­sini yerine getirmektedir.

Resûlullah (s.a.v.): «Din hususunda aşırılıktan sakının; çünkü sizden öncekiler dinde mübalağa ve aşırılıkları yüzünden helak olmuşlardır.»[67] buyurmak suretiyle «De ki: 'Ey ehl-i kitab, dininizde haksız yere haddi aşmayın...'» [68] ayetinin manasını, te'kid ederek açıklamaktadır. [69]

 

4- Umumu Tahsis Etmesi
 

Hasredilmeyen (sınırlandırılmayan) müsemmalarm hepsine birden şamil olan lafza umum lafzı denir. Umumî lafızlar bazan tahsis olunur. Kur'ân, Kur'ân ile tahsis edildiği gibi Sünnet ile de tahsis edilebilir. Nitekim bunun aksi, yani Sünnetin umumiyeti­nin Kur'ân ile de tahsis olunduğu vakidir. Resûlullah (s.a.v.)'m bütün dinî beyanatı vahy ve ilhama istinad ettiğinden, Sünnetin Kur'ân'ı tahsis etmesi caiz olur.

Ebû Hureyre dedi ki: Birisi Resûlullah'a şöyle bir soru sordu: «Ey ALLAH'ın Resulü, biz deniz seyahatına çıkıyor ve yanımıza az mikdar su alıyoruz. Bununla abdest alsak, içecek su sıkıntısı çeki­yoruz. Deniz suyu ile abdest alabilir miyiz?» Resûlullah buyurdu ki: »Denizin suyu pak, meytesi (ölüsü) ise helaldir»[70]

 

5- Mutlakı Takyid Etmesi
 

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Kur'ân'ı açıklama şekillerinden biri de, ondaki bazı mutlak lafızları takyid etmek suretiyle olmuştur.

Mesela «Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşı­lık, ALLAH'tan bir ceza olarak ellerini kesin»[71] ayetinin ıtlakı, sün­net tarafından «sağ el» olarak takyid edilmiştir.[72]

 

6- Müşkili Tavzih Etmesi
 

Kur'ânın müşkilinden murad, herhangi bir ayetin,ilk bakışta diğer bir ayete muarız olduğu zannını uyandırmasıdır.[73] «Onlar hâlâ Kur'ân'ı gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, ALLAH'dan başkası tarafından olsaydı elbet içinde birbirini tutmayan bir çok şeyler bulurlardı.»[74] ayetinin tasrih ettiği gibi, Kur'ân1 da tearuz olması mümkün değildir. Tearuz ettiği sanılan hususların izale edilmesi gerekir. Sahabe ve sonradan gelen bazı âlimlerin bu nevi izahları bulunduğu gibi, Hz. Peygamberin de bazı müşkilleri tav­zih ettiğini görmekteyiz.

«... Altını ve gümüşü yığıb ve biriktirip de onları ALLAH yolunda harcamayanlar (yok mu?) işte bunlara pek acıklı bir azabı muştu-la!» (Tevbe, 34) ayeti nazil olunca, bu müslümanlara ağır geldi. Çünkü bu ayetin mirasa mani olduğunu sanmışlardı. Ömer b. el-Hattab müslümanları temsilen Hz. Peygamber (s.a.v.)'den isti-zahda bulundu. Resûlullah (s.a.v.): «ALLAH zekatı sadece malları­nızın geriye kalan kısmını temizlemek için farz kılmıştır. (Ölümü­nüzden) sonraya bırakacağınız mallarda ise mirası farz kılmış­tır.» buyurdu.[75] Böylece bu ayetin meşru yollardan kazanıp birik­tirmeye mali olmadığı, ayet-i kerimedeki tehdidin ancak malları­nın zekatını vermeyenler hakkında olduğu anlaşılmıştır. [76]

 

7- Mübhemi Beyan Etmesi
 

Semure'den rivayete göre Resûlullah şöyle demiştir: «es-Sela-tu'l-vusta, ikindi namazıdır.»[77]

Bu hadis «Namazları ve es-salâtu'l-vustayı devamlı olarak ye­rine getirin.»[78] ayetindeki «as-salâtu'l-vusta»nın ikindi namazı ol­duğunu bildirmektedir.

Başka bir misal: Bakara, 249 ayeti, Talut ile birlikte nehri ge­çen müminlerden bahsederken onların sayısını bildirmez. Hadis-i şerif "üç yüz on kadar, Bedir ashabı kadar", olduğunu bildirmiştir. (Buharı, Megazî, V, 5). [79]

 

8- Neshi Beyan Etmesi
 

Kur'ân-ı Kerimdeki ayetlerden herhangi birinin hükmünün mensuh olduğuna dair, Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından söylen­diği rivayet olunan bir habere rastlamadık. Hatta nesh kelimesini selef-i salihinin geniş manada kullanımında dahi, bu kelimenin Hz. Peygamberden nakledildiğini görmedik. Usul kitaplarında, sünnetin vazifelerinden ve Kur'ân'ı açıklama şekillerinden biri­nin nasih ve mensuhu beyan etmek olduğu belirtilir. Şu halde sünnetin neshi beyan etmesi, neshe delâlet etmek suretiyle olma­lıdır. Kur'ânm nüzulünü müşahede eden sahabîler, aynı mevzua dair olan ayetlerden hangisinin önce, hangisinin sonra indiğini bildikİeri için Resûlullah (s.a.v.)'m tasrihine lüzum kalmadan, her iki manasına göre neshe muttali oluyorlardı. Nitekim ayetle­rin nüzul sebeplerine de bu şekilde vakıf oluyorlardı. Binaenaleyh nüzul sebeplerini öğrenmekte olduğu gibi, nasih ve mensuhu Öğ­renmek için de başlıca kaynak sahabenin beyanından ibarettir. Fakat Resûlulah (s.a.v.)'m bazı hadisleri mensuh ayetlere delâlet etmektedir. Buna dair misallere de az rastlanmaktadır.

«Sizden birinize Ölüm gelip çattığı vakit -eğer mal bırakacak-sa- anaya, babaya, yakın akrabaya meşru bir suretde vasiyyetde bulunmak, takva sahipleri üzerinde bir hak olarak farzedildi.»[80] ayeti en sahih kavle göre, Nisa sûresinin 11 ve 12. ayetlerindeki miras hükümleriyle nesh edilmiştir.

Ebû Ümame diyor ki: «Veda haccı sırasındaki hutbesinde Resûlullah'm şöyle dediğini duydum: «ALLAH, her hak sahibine hakkını verdi. Artık varis için vasiyyet yoktur»[81]

Bu hadis-i şerif, vasiyyet hükmünü neshetmekte, veya Şafiî mezhebinin izahı ile miras hükümleriyle neshedilmiş olduğunu beyan ve te'kid etmektedir. [82]

 

9- Amelî Olarak Tefsir Etmesi
 

Hz. Peygamber (s.a.v.) birçok ayetlerde emrolunan hususları, bizzat tatbik ederek göstermiş, böylece o ayetlerden ilâhî muradın ne olduğunu iyice açıklamıştır.

Cabir, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in haccını tafsilatlı olarak anla­tan uzun hadisinin bir yerinde diyor ki: «Nihayet onunla birlikte Beytullaha geldik. Hacer-i esvedi istilam etti. Üç defa koşar adım­larla, dört defa da mutad yürüyüşle tavaf yaptı. Sonra da Makam-ı Ibrahime geçti ve hemen: «Siz de Makam-ı İbrahim'den bir na­mazgah edinin» (Bakara, 125) ayetini okudu. Makamı, kendisiyle Beyt arasına alarak iki rekat namaz kıldı»[83] Resûlullah (s.a.v.)'m bû tatbikatından «Siz de ibrahim'in makamından bir namazgah edinin...» emr-i ilahisinden neyin murad edildiğini, nerede ve ne şekilde yapılacağı anlaşılmaktadır. [84]

 
10- Takrirî Olarak Beyanı
 

Misallerine az rastlanılan bu kısımda, herhangi bir ayetin Resûlullah'm yanında izah edilmesine karşı, onun sükut etmek suretiyle, bu izahı tasvip ettiği anlaşılır.

Amr b. el-As, Zatu's-selasil gazvesinin cereyan ettiği hicrî 7. yılda Peygamber (s.a.v.) tarafından gönderildiği bir sefer esnasın­da, soğuk bir gecede yıkanması gerekince sıhhatinden endişe ede­rek yıkanmamış, teyemmüm etmek suretiyle arkadaşlarına imamlık etmişti. Dönüşünde cünüb olarak mı namaz kıldırdın?» diye sorunca Amr: «Ey ALLAHın Resulü, ben çok soğuk bir gecede ih-tilâm oldum, yıkandığım takdirde helak olacağımdan korktum ve Aziz olan ALLAH'ın şu kavlini hatırladım: «Kendilerinizi öldürme­yin. Şüphe yok ki ALLAH size karşı çok merhametlidir.»[85] Ben de te­yemmüm ettim ve arkadaşlarıma namaz kıldırdım» dedi. Resûlullah güldü ve bir şey söylemedi.[86]

 

11- Luğavî İzahlarda Bulunması
 

a) Doğrudan doğruya lugavî izahları:

Karşılaştığımız misallerden anlaşıldığına göre Resûlullah (s.a.v.)'in Kur'ân hakkında lugavî cihetten açıklamalarda bulun­masına, ekseriya soru sorulması vesile teşkil etmektedir. Onun açıklamaları, ekseriyet itibariyle lügat ve tefsir ehlinin lugavî izahları tarzında değildir. Teferruata girmeden, soranın durumu­na göre, en kısa yoldan mananın anlaşılmasını hedefler. Binaena­leyh bazan kelimenin sadece eşanlamını söyler, bazan tavsifi muhtevi tariflerde bulunur, yahut ondan maksadın ne olduğunu bildirirdi. Bazı hallerde kelimenin şer'î manasını belirtirdi.

Hz. Peygamber (s.a.v.) «Böylece sizi (ey Muhamed ümmeti) va­sat bir ümmet yapmışızdır.»[87] ayetinde varid olan ve müteaddit manalara gelen «vasat» kelimesinin, burada «adil» manasına ol­duğunu bildirmiştir.[88]

 

12- Maksudu Tayin Etmesi
 

Resûlullah (s.a.v.)'m Kur'ân'ı açıklama tarzlarından biri de herhangi bir ayetin hey'et-i umûmiyesiyle neye delâlet ettiğini bil­dirip, ondan maksudun ne olduğunu tayin etmek şeklindedir. Bu kabil açıklamalarda pek tabiidir ki, bazan tam lugavî delalet bu­lunmaz.

Ebû Hureyre'den: «ALLAH bir kulunu sevdiği zaman Cebrail'e der ki: «Ben fulara sevdim, sen de sev.» Cebrail de göktekilere aynı şekilde nida eder. Sonra onun için yer yüzünde de bir sevgi yerleş­miş olur. îşte Aziz ve Celil olan ALLAH'ın «Gerçekten, iman edip de iyi iyi işler yapanlar (yok mu?) elbette Rahman onlar için insanla­rın gönüllerinde bir sevgi yaratacaktır.»[89] ayeti bunu ifade eder.»[90]

 

13- Tavsif Ederek Açıklaması
 

Resûlullah (s.a.v.)'m Kur'ân'ı açıklama tarzlarından biri de, onda yer alan bir konunun birtakım vasıflarını belirtmek suretiyle, insanların akıllarına ve kalblerine daha iyi yerleştir­mek gayesine racidir. Tavsif etmesi tergib, terhib, şer'î bir mesele­yi açıklama, övülen veya zemmedilen şahıs veya durumların evsa­fını belirtme vs. için olur.

Abdullah b. Mes'ud'dan rivayet edilmiştir: «ALLAH, kime doğru yolu gösterir, imana muvaffak ederse, onun göğsünü islâm'a açar...»[91] ayeti nazil olunca Resûlullah buyurdu ki: «Nûr kalbe girince genişler ve açılır.» Sordular: «Bu halin (dışarıda alamoti var mıdır?» Resûlullah: «Ebediyyet yurduna yönelmek, aldanma diyarından uzaklaşmak, ölüm gelmeden önce ölüme hazırlanmaktadır. [92]Başka misallerde vardır.[93]

 

14- Temsillerle Açıklaması
 

Meseller Kur'ân-ı Kerim'de mühim bir yer işgal eder. el-Beyhakî'nin rivayet ettiği merfû bir hadiste mesellerin, Kur'ân'm beş vechinden biri olduğu ve onlardan ibret alınmasının lüzumu hatırlatılır.[94] Tezkîr, teşvik, zecr, ibret, takrir, manaları akla yak­laştırma, mücerret manaları hissedilir bir hale getirme, meselle­rin bellibaşlı işlevlerini teşkil ederler. Bu gibi hikmetlere binaen, Cenâb-ı Hak Kitabında birçok mesel irad etmiş, Resûlullah (s.a.v.)'m beyanında da mesel önemli bir tutmuştur.

tbn Mes'ud dedi ki: Resûlullah eliyle bir çizgi çizdi, sonra: «işte bu ALLAH'ın dosdoğru yoludur.» dedi. Arkasından o çizginin sağın­dan ve solundan birtakım çizgiler daha çizdi ve dedi ki: «Bunlar da dığmık ve aykırı yollardır. Bunlardan hiçbir yol yoktur ki, üzerin­de oraya çağıran bir şeytan bulunmasın.[95] Sonra da şu ayeti oku-

du: «Şübhesiz ki (emrettiğim) bu (yol) benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun. (Başka aykırı) yollara tabi olmayın. Sonra sizi Onun (ALLAHın) yolundan ayırır...»[96]

 

15- Tasvir Ederek Açıklaması
 

KurJân-ı Kerim'de netice ve hülasası, hüküm halinde bildi­rilen bazı hakikatlerin, akıllara ve kalblere adamakıllı nakş edilmesi gayesiyle, o hakikatlerle alakalı olarak cereyan edecek hadiseler, Resûlullah (s.a.v.) tarafından tasvir edilir, onlara dair teferruat verilir. Tasvirler çok canlıdır, hareketle doludur. Öyleki bunları dinleyen, âdeta anlatılan hadiseleri görüp yaşadığım zan­neder. Bu kabil tasvirler çoktur ve Kur'ân tefsiri bakımından ehemmiyetlidir. Bir çok ayetlerin tefsirini layıkıyla anlamak bun­lar sayesinde mümkün olur.

el-Berâ diyor ki: Resûlullah, kafirin ruhunun kabzedilip göğe yükseltilişini anlatırken buyurdu ki:

«Onu çıkarırken, uğradıkları her melaike meclisinde şöyle derler: «Bu kötü ruh kimdir, nedir?» Dünyada iken kendisine takı­lan en kötü lakabı söyleyerek: «Falancadır» derler. Nihayet onu göğe çıkarıp kapısının açılmasını isterler. Fakat gök kapıları onla­ra açılmaz.» Sonra da Resûlullah şu ayeti okudu:

«Bizim ayetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmaya tenezzül etmeyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve deve iğ­ne deliğinden geçmedikçe onlar cennete giremeyeceklerdir! îşte suçluları böyle cezalandırırız.»(A'raf, 40)[97]

 

16- Ayetlerle İstidlal Etmek Suretiyle Açıklaması
 

Bazı hallerde Hz. Peygamber (s.a.v.), söylediği herhangi bir söze yahut belirttiği bir hükme, bir ayetle istidlal ettiğini tasrih ederdi. Bu tasrih ekseriyetle ilgili ayeti hadisin sonuda okuması tarzında olur. Bazan ayetin hadisin sonunda okuması tarzında olur. Bazan ayetin nüzulünü müteakip, ondan çıkardığı neticeyi bildirir, yahut bir hadis irad ettikten sonra «Çünkü ALLAH şöyle buyuruyor...» şeklinde belirtir. Bazan ayeti herhangi bir şekilde aynen zikr etmez, fakat onun manasını ifade ettikten sonra, bu manaya dayanarak bir netice çıkarır. Bu kabil istidlali eriyle umumî bir kaide ortaya koyar, ayetteki ince bir nükteyi bildirir veyahut ancak ciddi bir tefekkür neticesinde bilinebilecek olan bir hususa dikkati çekerdi. Böylece söz konusu ayetin ihtiva ettiği birtakım manaları beyan etmiş olurdu.

Resûlullah (s.a.v.): «Dua ibadetin ta kendisidir.»[98] dedikten sonra «Rabbiniz (şöyle) buyurdu: 'Bana dua edin. Size İcabet ede­yim. Çünkü bana ibadetten büyüklük taslayıb uzaklaşanlar hor ve hakir olarak cehenneme gireceklerdir.»[99] ayetini okumakla, mezkur hükmü bu ayetten çıkardığını belirtmektedir. [100]

 

17- Muhatabın Durumuna Göre Açıklaması    
 

Resûlullah (s.a.v.) muhataplarının aklî seviyelerine göre, onların anlayacakları şekilde konuşurdu. Beyanlarında karşısın­dakinin haleti rûhiyesini nazarı itibara alır, irşadın gerektirdiği en uygun tavır ve ifadeyi kullanırdı. Mücerret hakikatleri müşah­has hale getirir, gaybî ve uhrevî hadise, nimet, azab vb. hususları, insanlara alışıp gördükleri, me'luflan olan durumlarla kolaylaştı­rarak anlatmaya çalışırdı. Çünkü risaletin hedefi, her seviyeden fertleri ihtiva eden umum beşeriyeti irşad etmektir.                

Mesela Sûrun ne olduğunu soran bir bedeviye «Sûr, içine üfle­nen bir boynuzdur.» demiştir.[101] Fakat sayhasiyle bütün canlıları düşürüp öldürecek olan Sûrun, sadece basit bir boynuz zannedil­mesi düşüncesini izale etmek için bir başka zaman demişti ki:

«Bütün Mina ahalisi toplansa bu Sûru kaldıramazlar.»[102] Mak-sad, Surun azametini anlatmaktır, yoksa onun hakikatini ve ma­hiyetini bildirmek değildir. Böyle teşbihler olmasa, birçok insan bir boynuzun, ayetlerde bildirilen[103] neticeyi temin edeceğini dü­şünmeye yol bulamaz. [104]

 

SONUÇ :
 

Beşeriyet için hidayet kaynağı olan ilahî Kitabı, insanlara el­leriyle tutacakları kağıtlar halinde gökten indirmeyip, vahiy yolu ile göndermeyi dileyen hikmet, vahye mazhar olan zata, onu sade­ce tebliğ değil, aynı zamanda tebyin en azından eğitim ve öğretim hayatının, kitaplar kadar, öğretmenlere de olan ihtiyacı derece­sindedir.

Her bakımdan seviyeleri ne olursa olsun, Kur'ân'm ilk muha­taplarının ileri gelenleri bile, Kur'ân'la amel etmek ve onu iyice anlamak hususunda Peygamber (s.a.v.)'ın tefsirlerine ihtiyaç duyuyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) çeşitli seviye farklılıkları gösteren muhataplarına Kur'ân'ı açıklama durumunda idi. Açık­laması bizzat veya bilvasıta olurdu. Onun öğretmesi programlı bir takrir tarzında değildi. Açıklanmaya kat'î olarak muhtaç olan, bil­hassa amelî ahkâma dair ayetleri, sözleri ve fiilleriyle kendiliğin­den beyan ettiği gibi; sorulma, müslümanların anlayış ve davra­nışlarını değerlendirme, herhangi bir vesile ile ayeti okuma vb. neticesinde de açıklardı. Sual, onun tefsirinin mühim vesilelerin­den biridir.

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in açıklaması umumu tahsis, mücmeli beyan, mübhemi tayin, müşkili tavzih etmek, kelimelerin lugavî delaletlerinin genişliğini göstermek suretiyle Islâmî manalarını bildirmek, maksudun tayini için bazı lugavî izahlarda bulunmak, ayet metnine kısa açıklayıcı ilaveler yapmak suretlerinde olurdu. İnsanları irşad, tergib ve terhib gayesiyle ahlakî, gaybî ve uhrevî hayata ait birçok ayetleri de tefsir etmiştir. Temsil yolunu kulla­narak ve Kur'ân'da mücmel bırakılmış kıssalar hakkında tafsilat vererek açıkladığına da çokça rastlanır. Resûlullah (s.a.v.)'m tef­sirlerinin hiç denecek kadar az değil, azımsanmayacak kadar çok olduğunu görmüş bulunuyoruz. Bununla beraber Kur'ân'm he­men hemen tamamım tefsir ettiği iddiasını kabule yanaşmıyoruz.

Her nevi tezahüründe Resûlullah (s.a.v.)'m tefsirinin gayesi, sadece ayetlerin maksadının anlaşılmasıdır. Nitekim sahabenin de Kur'ân'ı okumak ve anlatmaktan gayesi, onun tatbik edilmesi­dir. Amelî bir hüküm ifade etmeyen hususlarda onlar tekellüf gösterip lüzumsuz derinleşmekten uzak duruyor, umumiyetle si­yaktan anladıkları icmalî mana ile iktifa ediyorlardı. Bu itibarla, daha sonraki ihtiyaçların ortaya çıkardığı yoğun ilmî faaliyetin benzerini Asr-ı Saadet'te aramak uygun düşmez. Ve unutulma­malıdır ki, o zamana ait tefsir özelliklerini, sonraki ıstılahlarla ifade etmemiz, bizim anlayışımıza göredir.

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hadislerine müracaat edilmeden, Kur'ân'ı, ALLAH'ın maksadına uygun bir tarzda anlamanın imkan­sız olduğu, şüpheye yer kalmayacak şekilde sabittir. Fakat yine sabittir ki olanca genişliği ile bütün varlığı kuşatan muhît ve mut­lak ilimden gelen ALLAH kelamı, kıyamete kadar gelecek bütün in­sanlığın irşadına ve manevî ihtiyaçlarına, fazlasiyle kafi gelecek mucizevî bir zenginliğe ve camiiyyete sahiptir.

ALLAH'ın tekvin sıfatından gelen kainatın, devamlı yenilenme içindeki akışını, birtakım değişmez esaslar ayakta tuttuğu gibi; onun kelam sıfatından gelen Tenzilinin de, sadece esas maksadla-rı Hz. Peygamber tarafından kat'î olarak açıklanmış, zamana, is­tidada, himmet ve teveccühe onda yeni yeni vecihler bulma hakkı tanınmıştır. [105]

 

BİBLİYOGRAFYA
 

Abn b. Humeyd b. Nasr el-Keşşî (ö. 249/865), el-Musned (Yazma), Süleymaniye (Ayasofya) Ktp. No. 894.

Abdurrezzak b. Hemmam (Ö. 211/8267), Tefsîru Abdirrezzak

(Yazma), Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Ktp.

İsmail Saib Sencer Koleksiyonu, No. 4216. EbûDavud, Süleyman b. eî-Eş'as eş-Sicistanî (ö. 275/88), Sunenu

EbîDavud, el-Kahire, 1369/1950 Ebû Ya'lâ el-Mevsilî, el-Müsned (Yazma), Süleymaniye (Fatih)

Ktp-. No. 1149. Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, el-Fethu'r-Kabbanî li. Tertibi

Musnedi Ahmed b. Hanbel (el-Fethu'r-Rabbanî), Mısır, 1372.

el-Buharî, Muhammed b. ismail (ö. 256/870), el-Camiu's-Sahih (el-Buharî), İstanbul, 1967.

Cerrahoğlu, îsmaiî, Kur'ân Tefsirinin Doğuşu ve Buna Hız Veren

Âmiller, Ankara, 1968. Çantay, Hasan Basrî, Kur'ân-ı Hakim ve Meal-i Kerim (üçüncü

baskı), İstanbul, 1377/1958 (Ayet meallerinin ekserisi

bu eserden alınmıştır). el-Hakim,  Ebû  Abdirrahman Abdullah  en-Neysaburî  (ö.

405/1014-15), el-Müstedrek ala's-Sahiheyn, Haydarabad, 1342). (ez-Zehebî'nin Telhisu'l-Mustedrek adlı

eseri ile bir arada).

îbn Abdilberr en-Nemerî, Ebû Amr Yûsuf (ö. 463/1070-71), Ca-mi'u Beyani'l-îlim ve Fadlih, Nşr. Abdurrahman Mu­hammed Usman, el-Medînetul-Munevvere, 1388/1968.

Îbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr Abdullah (ö. 235/849), el-Musannaf (yazma), Köprülü Ktp. No. 438.

îbn Hacer el-Askalanî (ö. 852/1449), Fethu'l-Bârî bi Şerhi Sahi-hVl-Buharı, el-Kahire, 1378/1959.

Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet'te İslâm 1 I 293

Îbn Huzeyme, Muhammed b. îshak b. Huzeyme en-Neysaburî (ö. 311/923), es-Sahih (Yazma), Topkapı Sarayı (III. Ah­med) Ktp. No. A. 348.

îbn Kesîr, Ebu'1-Fidâ İmaduddin ismail (ö. 774/1373), Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azim. (îbn Kesîr), Beyrut, 1385/1966.

îbn Kuteybe, Ebû Muhammed b. Müslim (ö. 276/889), Te'vilu Muhtelifi'l-Hadis, Nşr. Muhammed Zuhrî en-Neccar, el-Kahire, 1966/1386.

îbn Mace, Muhammed b. Yezid el-Kazvînî (Ö. 273/886), Sunenu'l-Mustafa, Mısır, 1372/1952.

el-Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed (ö. 671/1273), el-Cami li AhkâmVl-Kur'ân, Dâru'ş-Şa'b, Mısır, tarihsiz.

Malik b. Enes (Ö. 179/795), el-Muvatta, Nşr. Muhammed Fuad, Abdu'1-Bakî, 1370/1951.

Ma'mer b. Raşid (ö. 153/770), el-Camî (Yazma), Ankara Dil ve Ta­rih-Coğrafya Fakültesi Ktp.'îsmail Sâlb Sencer koleksi­yonu,'No. 2164.

Mansûr Ali Nasıf, et-Tacû'l-Cami'u li'l-Usul ft Ehadîsi'r-Resûl, 3.. basım, el-Kahire, 1382/1962.

Mukeddemetan iî Ulumil-Kur'ân ve humâ Mukaddemetu Kita-bi'1-Mebanî ve Mukaddemetu îbn Atiyye (Mukaddeme-tan), Mısır, 1954 (A. JefFery tarafindan neşr edilmiştir).

Müslim b. Haccac el-Kuşeyrî (ö. 261/875), el-Cami'us-Sahih, Nşr. Muhammed Fuad Abdülbakî, Mısır, 1374/1955. Müs­lim).

en-Nesa'î, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Ali b. Şu'ayb (ö. 303/915), Sunenu'n-Nesa'î, Mısır, 1348/1930 (es-Suyutfnin şerhi ve es-Sindî'nin Haşiyesi ile bir arada).

en-Nesa'î, Tefsîru'n-Nesa'î (Yazma), istanbul Üniversitesi Ktp. Arapça yazmalar kısmı, No. 3257.

es-Suyutî, Celaluddin Abdurrahman (ö. 911/1505), ed-Durru'l-Mensur fi't-Tefsîri bi'l-Me'sûr, Mısır, 1314.

es-Suyutî, el-ltkan ft Ulûmi'l-Kur'ân, Mısır, 1314.

es-Suyutî, Lubabu'n-Nukul ft EsbabVn-Nuzul, Dimaşk, 1379.

eş-Şafiî, Ebû Abdillah Muhammed b. Idris (ö. 204/819-20), Ahka-mu'l-Kur'ân (Yazma), Murat Molla Ktp. No. 16.

1 / 294 Asr-ı Saadet'te Peygamberimiz'in Kur'ân'ı Tefsiri

eş-Şafîî, er-Risale, Nşr. Muhammed Seyyid Keylânî, Mısır,

1388/1969. eş-Şâtıbî, Ebû îshak ibrahim b. Musa (ö. 790/1388), el-Muvafakat

fi, Usuli'l-Ahkâm Nşr. Muhammed Muhyid-Din Abdul-

hamid, el-Kahire, 1969-1970.

et-Taberî, Ebû Ca'fer Muhammed b. Cerir (ö. 310/922), Camiu'l-Beyan an Te'vili'l-Kur'ân (et-Taberî), Nşr. Ahmed Mu­hammed Şakir ve Mahmud Muhammed Şakir, C. I-XV, Mısır, 1374/1955.

et-Taberî, Camiu'l-Beyan, el-Kahire, Matbaatu'l-Halebî, 2. ba­sım, 1373/1954. (Bu neşirden yapılan nakillere (Halebî) şeklinde kayıt konmuştur).

et-Tirmizî, Ebû îsâ (ö. 279/892), Sunenu't-Tirmizî, Nşr. Ahmed Muhammed Şakir ve arkadaşları, el-Kahire, 1356-13. (et-Tirmizî).

el-Vahidî, Ebû Huseyn Alî b. Ahmed (ö. 468/1076), Esbabu'n-Nuzûl, Mısır, 1379/1959.

Yahya b. Sellâm b. Salebe et-Teymî (ö. 200/815), Tefsîru Yahya b. Sellâm (Yazma), Tunis, Abdeliyye Ktp. No. 134'de ka­yıtlı bulunan bu tefsirin fokotopisini muhterem İsmail Cerrahoğlu bey lütfetmiştir).

Yazır, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kufân Dili, İstanbul, 1935-1939, (Hak Dini Kur'ân Dili).

Yıldırım, Suat, Peygamberimizin Kur'ân'ı Tefsin, İstanbul 1983.

ez-Zehebî, Muhammed Huseyn, et-Tefsîr ve'l-Mufessirûn, c. I, el-Kahire, 1381/1961.

ez-Zerkeşî, Bedruddin Muhammed b. Abdillah (ö. 794/1392), el-Burhan ft Ulûmi'l-Kur'âh, Nsr. Muhammed Ebul-Fadl ibrahim, Mısır, 1376/1957, (el-Burhan). [106]


[61] îbnKesîr, I. 7.

[62] el-En'âm, 82.

[63] el-Buharî, K et-Tefsîr, VI. 20; Tefsîru Abdirrezzak, v. 26b; Ahmed b. Hanbel, el-Fethu'r-Rabbanî, XVIII. 140; et-Tirmizî, K. et-Tefsir; Tefsîru'n-Nesâ'î v. 31b; el-Bezzar, el-Müsned (Murad Molla), v. 158a; Ebû Yala, el-Müsned, v. 238a; et-Taberi, XI. 495; Diğer rivayetler için: İbn Kesîr, III. 59.

[64] Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/280.

[65] el-En'âm, 151.

[66] el-Buharî, K. ed-Diyat, 6. bab, VIII. 38; Müslim, K el-Kasarne, Ha. No. 25; el-Bezzar, el-Müsned (Murat Molla), v. 91a (Hz. Osmandan); Ebû Ya'lâ, el-Müsned, v. 240b.

Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/281.

[67] ehasinu't-Te'vil, VI. 2107 (M. F. Abdulbakî tahririnde: Müsnedu Ahmed I, 215; en-Nesa'î, XXIV, 218. bab; İbn Mâce, Ha. No. 3039).

[68] el-Maide, 77.

[69] Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/281.

[70] et-Tac, I. 80; İbn Kesîr, II. 477-78; (el-Mu'cemu'1-Mufehres li Elfazi'l-Hadis en-Nebevî: Ebû Davud, Tahare, 41; et-Tirmizî, Tahare, 52; en-Nesaî, Taha-re, 46; İbn Mace, Tahare, 38; ed-Darimî, Vuzû, 53; el-Muvatta, Tahare, 13; Ahmed II. 238).

[71] Mâide, 38.

[72] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I. 6.; Ebû Ya'la, el-Müsned, v. 3a.; et-Taberî, BL 241, Ha. No. 10522 (Ahmed M. Şakir Ahmed b. Hanbel rivayetini taz'if eder).

Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/281-282.

[73] el-Itkân,n. 27.  

[74] en-Nisâ, 82.

[75] el-Müstedrek, II. 333 (ez-Zehebî de sıhhatine muvafakat eder).

[76] Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/282-283.

[77] et-Tirmizî, K. et-Tefsîr; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V. 7, 12-13; et-Taberî, V. 180; et-Taberanî, el-Mucemu't-Kebîr, v. 184b; et-Tahavî, Şerhu Meani'l-Asar, 1.167-176.

[78] el-Bakara, 238.

[79] Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/283.

[80] el-Bakara, 180.

[81] et-Tac, II. 226 (et-Tirmizî, Ebû Davud ve en-Nesaî'den).

[82] Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/283-284.

[83] Müslim, XV, Ha. No. 147; et-Taberî, III. 36

[84] Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/284-285.

[85] en-Nisâ, 29.

[86] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V. 227; Ebû Davud, K. et-Tehâre, 126 bab., ha. No. 334; İbn Kesîr, II. 254. Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/285.

[87] el-Bakara, 143.

[88] et-Tirmizî, K. et-Tefsîr; el-Fethu'r-Rabbanî, XVIII. 77; Kenzu'l-Ummal, II, 1-2.; Ebû Ya'lâ, el-Müsned, v. 68a; Fethu'1-Barî, IX. 238.

Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/285-286.

[89] Meryem, 96

[90] et-Tirmizî, K. et-Tefsîr; îbn Kesîr, IV. 491 (İbnEbî Hatim'den nakl, ayrıca Müslim ve et-Tirmizî'ye nisbet eder), s. 490'da ise Ahmed, el-Buharî ve Müslim'den nakl eder, bu rivayette sonunda ayet zikr edilmez.

Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/286.

[91] el-En'âm,125.

[92] Tefsîru Abdirrezzak, v. 27-a-b; et-Taberî, XII. 100, Ha. No. 13855; Îbn Kesîr, III. 98 (ayrıca Îbn Ebî Hatim'den). M. M. Şakir seneddeki Ebû Cafer Abdullah b. el-Misver sebebiyle isnadı taz'îf eder. İbn Kesîr'in «bu hadisin mürsel ve muttasıl tarikleri birbirini takviye eder» sözünü, «büyük gaflet» olarak tavsif eder. es-Suyutî, el-İtkân, II. 193'de bu haberi nakl ettikten sonra: «Bu haberler birbirini takviye eder, sahih yahut hasen derecesine ulaşır» demektedir.

[93] Tavsif nevinden başka misaller: Al-i İmrân 7 hakkında: et-Taberî, VI. 190; el-Buharî, k. et-Tefsîr, V. 166; Müslim, XLVII, No. 1; el-Fethu'r-Rabbanî, XVII. 62; Tefsiru Abdirrezzak v. İla. Yunus 62 hakkında: et-Taberî, XV. 585; İbn Kesîr, IV. 15. el-Kehf 106 hakkında: et-Taberî (Halebî), XVI. 37-38; İbn Kesîr, IV. 431 (Sahiheyn'den bu manada) en-Nebe 24-25 hakkında: Ebû Yala, el-Müsned, v. 78 a; et-Tirmizî, XL. 4. bab., Ha. No. 2584; îbn Kesîr, IV. 626. el-İnşikak 4 hakkında: Tefsîru Abdirrezzak, v. 51b; et-Taberî (Halebî), XXX 113; ed-Durru'l-Mensâr, VI. 315; Fethu'1-Barî, X. 202. el-Hadid 3 hakkında: Müslim, XLVIII, Ha. No. 61; et-Tirmizî, K. ed-Da'avat, 68. bab; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II. 381. el-Maide 96 hak­kında: et-Taberî, XI. 70; Ha. No. 12729; ed-Durru'1-Mensûr, II. 331. et-Tah-rim 8 hakkında: ed-Durru'1-Mensûr, VI. 245 (Ahmed, el-Beyhakî, İbn Mer-deveyh'den)

Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/286-287.

[94] el-İtkân, II. 131.

[95] Ahmed b. Hanbel, el-Fethu'r-Rabbanî, XVIII. 141; Müsnedu'd-Darimî, v. 17b; Abd b. Humeyd, el-Müsned, v. 150a (Bu manada Cabir'den); Tefsîru'n-Nesâî, v. 32 b.; îbn Mace, Ha. No. 11; et-Taberî, XII. 230; el-Müstedrek, II. 318; es-Salebî, I. v. 20b.

[96] el-En'âm, 153.

Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/287-288.

[97] İbn Ebi Şeybe, el-Musannaf, v. 13a-14a (uzun ve tafsilatlı bir anlatıra ile): et-Taberî, XII. 424; Ebû Davud, Ha. No. 3212 (kısaca) ve 4753 (uzun ve taf­silatlı bir anlatım ile).

Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/288.

[98] Ebû Davud, Ha. No. 1479; et-Tirmizî, K. et-Tefslr; Tefsîru'n-Nesaî, v. 87a; İbn Mace, Ha. No. 3828; et-Taberî (Halebî), XXIV. 78; Ibn Kesîr, VI. 150 (ay-nca Ahmed, İbn Ebî Hatim, el-Hakim vs.den).

[99] el-Mü'min, 60.

[100] Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/288-289.

[101] et-Taberî (Halebî), XVI. 29; Ebû Davud, Ha. No. 4742; Mehasihu't-Te'vıl, VI. 2368'de M.F.Abdulbakî: Müfinedu Ahmed, II. 192.

[102] et-Taberî (Halebî), XVI, 29; Muhâsinu't-Te'vii; VI. 2367, not: 4'de M. F. Ab-dulbaki: et-Tirmizî, ez-Zumer tefsirinde, Ahmed b. Hanbel, III. 73.

[103] ez-Zumer, 68.

[104] Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/289.

[105] Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/290-291.

[106] Prof. Dr. Suat Yıldırım, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/292-294.