- Hz.Muhammed ve Rahmet İlkesi

Adsense kodları


Hz.Muhammed ve Rahmet İlkesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
neslinur
Thu 15 July 2010, 03:55 pm GMT +0200
III. HZ. MUHAMMED VE RAHMET İLKESİ
 

A. RAHMET İLKESİNİN HAYATA GEÇİRİLMESİ

 

Yüce Allah, Kur'ân'da Hz. Muhammed (s.a.v.)'in toplum içindeki görevlerini çeşitli âyetlerle haber vermiş, O'nun in­sanlar için ne ifade ettiğini bu âyetlerle belirtmiştir. Bu âyetler ışığında Hz. Peygamber'in, Peygamberlik görevi yanında sa­hip olduğu özellikler ele alınırsa, öncelikle O'nun "Rahmet Olma " vasfına temas etmek gerekir. Yüce Allah Kur'ân'da Hz. Peygamber için şöyle buyurmuştur.

"Biz seni Âlemlere ancak Rahmet olarak gönderdik." [265] Âyette geçen rahmet kelimesinin ne denli kuşatıcı ol­duğunu daha önce görmüştük. Âlem kelimesinin kapsamına dik­kat edilirse, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) bütün yaratılmışlara rahmet olarak gönderildiği görülecektir. Rahmet olma sıfatı Hz. Muhammed'in Peygamberlik karizmasıdır. O'nu farklı ve çekici kılan, O'nun rahmeti ve merhameti olmuştur. Sadece 23 yıllık Peygamberlik hayatı değil, bütün ömrü için söylenecek en önemli cümle, her halde, O'nun rahmetini ve merhametini vurgulayan cümle olurdu. İnsanlık tarihinde O'nun ve getirdiği ıımn en bariz vasfı hiç bir ayrım gözetmeden insanlara, hay-anlara, bitki ve çevreye rahmet gözüyle bakmış olmasıdır.

Hem Rasûlullâh'ın hayatında, hem de İslâm'ın hayatı kap­sayan her kuralında, bunu görmek ve sezmek mümkündür. Bundan dolayı, ona ve Islama bunun dışında bir gözle bakmak, insanı büyük bir yanılgıya götürür.

İslâm bütün yaratılmışlar için rahmet dîni olması sebe­biyle fert ve toplum çıkarları arasında bir denge kurmuş, sadece îman ve ibadet gibi insan ile Allah arasındaki ilişkileri değil, aynı zamanda insanın insanla ve insanın toplum ile ilişkilerini de düzenlemiştir. Bu sebeple toplumsal hayatı kaostan ve a-narşiden korumak için bir takım kurallar koymuş, bir takım tedbirler almıştır.

Toplumsal hayatın ferdi ilgilendiren yönlerini, kişinin bireysel sorumluluk duygularım geliştirmek için ona tatlı söz ve yumuşak davranışlarla yaklaşma, gönlünü fethetme, böyle­ce onu ikna etme yolunu tutmuştur. Bundan dolayı toplumu etki­lemeyen, insanlara zarar vermeyen, bireyin sadece kendisini ilgilendiren ve zararı sadece ona olan hususları görmezlikten gelmiş veya bunları çoğu zaman a ffetme yolunu tutmuştur. Katı bir kuralcılık yerine, sevgi ve hoşgörüyü öne çıkarmıştır. Zaten "Âlemlere Rahmet" olmasının gereği olarak Hz. Peygamber de bütün davranışlarında sevgi ve hoşgörüyü bir eğitim ilkesi olarak daima gözetmiş ve uygulamıştır. Bu çalışmada onun bu yönü odak noktası olarak ele alınmıştır. Hz. Peygam-ber(s.a.v.)'in mü'minlere rahmet oluşu ve bu rahmetin içeriği Kur'ân'da şöyle anlatılır:

"Andolsun, size kendi içinizden öyle bir Peygamber gel­miştir ki, O çok yücedir. Sizin sıkıntıya uğramanız O'na çok ağtr getir- O size çok düşkün, mü'minlerin tümüne karşı çok şef­aatli   ve   merhametlidir." [266]

Bu âyette Hz. Muhammed için Rahîm sıfatı kullanıl­maktadır. Rahmet kökünden gelen bu kelime Kur'ân'da daha çok Allah (c.c.) için kullanılmakta ve çok merhametli anla­mına gelmektedir. Kur'ân'da sadece burada Allah'ın dışında bir varlığa nispet edilmektedir. Bu kullanıma dikkat çektikten sonra âyeti açıklamaya çalışalım.

Ayette öncelikle Peygamber(s.a.v.)'in içimizden gelmiş olması vurgulanmaktadır. Yani Peygamber toplumdan her hangi birisidir. Onun Özel bir ayrıcalığı yoktur. Her hangi bir sınıfın, zümrenin veya milletin mensubu değil, her sınıfın, her zümrenin, her milletin kendi içinden birisi gibidir. Daha açığı, herkes Peygamberi kendisi gibi görmeli, kendisi gibi yaşadığı­nı, kendisi gibi düşündüğünü düşünmelidir. Yaşayış tarzı olarak da Peygamberi bir topluma mâletmemelidir. Her millet, Pey-amberi kendi mensubu olarak görmeli, düşünmeli ve öyle kabultmelidir. Bu kabul ona karşı oluşturulacak muhabbetin ilk yağıdır.

insanlarla Peygamber(s.a.v.)'in ilişkisi böyle kurulunca, eygamber çok kültürlü bir ümmetin, her kültürü tarafından yürekten benimsenerek kabul edilir. Bu benimsemenin muhab­beti de artırması çok tabiîdir. Bu anlayış, bir taraftan da in­sanlar arasında çok kültürlü bir ortamın devamına da imkân sağlamış olur.

Âyetin devamında "İnsanları üzen her şeyin ona sıkıntı verdiği" haber verilmektedir. Bizi üzen her şeyin "İçimizden gelen" Peygamberi üzdüğünün bilinmesi, Peygamberi bizim he­men yanımızda, yanı başımızda hissetmemizi ve O'nu böyle algılamamızı temin eder. Kederlerimizi paylaşan tasa ve ü-züntülerimize ortak olan, böylece onları azaltan, sevinçlerimi­zi de paylaşarak onları çoğaltan bir Peygamber imajı, her top-lumda, her zamanda canlılığını korur, işlevselliğini sürdürür. Peygamberi bunun dışında görmek O'nu yalnız bir kültüre, bir topluma ait gibi düşünmek, O'nun evrenselliği yerine, sadece Arap kültürü ile sınırlandırmak gibi bir olumsuzluğu meydana getirir. Kendisi dışındakilere hayat hakkı tanınmaz; kendisi gibi giyinmeyen, oturup kalkmayanlar O'nun yolundan ayrıl­mış gibi görülür.

Hz. Muhammed'in büyüklüğü, O'nun, insanı ideol[267]ojinin ötesinde ve üstünde tutup sevmesindedir. O, sürekli ideolojile­rin üstünde kalarak mayası ve yapısı temiz insanları aramış­tır. Âyetin devamında, oluşan bu iletişimin ileri boyutları vur­gulanmakta, O'nun insanlar üzerindeki koruyuculuğunun dere­cesi "harîs" kelimesi ile anlatılmaktadır. Bu durumdan Hz. Peygamberin mü'minlere düşkünlüğü ve koruyuculuğunun dere­cesi "üzerine titreme" kavramıyla anlatılmakta, sevgisinin şiddet derecesi bu kavramla karşılanmaktadır. Rahmet Pey­gamberi olmasını ise Kur'ân onun mü'minlere kendilerinden daha şefkatli olduğunu belirterek açıklar:

"Peygamber,   mü'minlere   kendilerinden   daha   yakındır

Daha Önce ele aldığımız âyetin anlamını hem açıkla­yan hem de tamamlayıp pekiştiren bu âyette de Peygam-ber(s.a.v.)'irt mü'minlere rahmet olmasından kaynaklanan yakınlığına yeni bir vurgulama ile bir başka açılım getiril­mektedir. Rahmetin sınırsızlığı bu özelliğe sahip olanın in­sanları bizâtihî kendilerinden daha çok düşündüğü ve daha yakın olduğu yaklaşımı ile açıklanmaktadır.

Allah'ın son Peygamber Hz. Muhammed'e yüklemiş ol­duğu misyonun sınırları bütün âlemi kapsamaktadır. Yani bu rahmet bazı kimselere özel değil, aksine herkesi kucaklayan bir rahmettir. Sadece belirli bir nesle ve topluma ya da belirli bir kavme has değil, aksine bütün insanlığa yöneliktir. Zaten yeryüzüne inen bütün Peygamberlerin gelişi hep bu rahmet se­bebiyledir. Bu yönü ile rahmet olma sıfatı bütün Peygamberlere ait genel bir özelliktir. [268] Şimdi onun Rahmet Peygamberi ol­masının diğer yönleri üzerinde duralım:

Kur'ân'da Hz. Peygamber'in diğer görevlerini toplu ola­rak bildiren bir âyet şudur:

"Ey Peygamberi Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjde-leyici, bir uyana, Allah'ın izniyle bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik. Allah'tan büyük bir lütfa erecek   mü'minlere müjdele." [269]

Yukarıdaki âyette belirtildiği gibi, Hz. Peygamber, in­sanlar üzerinde bir şahit, yani onların yaptıklarını gözleyen, yanlışlıklarını düzelten, doğrularına şehadet eden ve söyle­diklerini yaşayışıyla delillendiren bir özelliğe sahiptir. Za­ten O, harikulade bir yaşayış üzeredirvebudurumuyla mü'min-ler için güzel bir örnektir. [270]

Hz. Peygamber'in, bir diğer yönü müjdeleyici olmasıdır. Bu özelliği ile O, insanların her türlü iyiliklerini değerlendi­rir. Onları daha çok iyilik yapmak üzere motive eder. Kötü­lüklerden uzak durmalarını sağlamaya çalışır. Gene de kötülük yaparlarsa, ümitsizliğe ve yılgınlığa düşmelerini önler, onları kucaklar ve himaye kanatları altına alır. O aynı zamanda bir uyarıcıdır. İstenmeyen işler yapan insanları ne kadar büyük tehlikelerin beklediğini haber vererek onları uyarır. Kendile­rini bekleyen kaçınılmaz sonuçlan haber vererek ikaz edicilik görevini yerine getirir. O bir dayatmacı değildir, görevi de sadece tebliğ etmekten ibarettir. Dayatmacılık, insanın irade Özgürlüğünü ortadan kaldırdığı için, böyle bir Özellik Hz. Pey­gamber'in sorumlulukları içinde sayılmamıştır. Dayatma (saytara) terimi Kur'ân'da istenmeyen, dışlanan bir durumu ifade eden bir terimdir.

Peygamberimiz, Allah'a davet etme görevini de yüklen­miştir. Bu zaten O'nun Peygamberlik görevini ifade etmektedir. O aynı zamanda etrafına nur saçan bir kandil vazifesini de görmektedir. O'nun bu özelliklerini gören ve bunlardan yarar­lanan mü'minler için Allah'tan büyük bir kurtuluş vardır,

Peygamberimiz rahmet sıfatının bir yansıması olarak insanları toplumsal hayatta lâyık oldıklan konuma ulaştırmış, onları yüceltmiş, ezilmişliklere, horlanmalara son vermiş, onların güçsüz ve zavallı konumlara itilmelerini engellemiştir. Aslında îslâm'm toplumsal hayatla ilgili kurallarının temel esprisinin bu olduğu söylenebilir. Diğer bütün kurallar bu aır kurala bağlı olarak sistem içinde yerlerini almışlardır.

Peygamberimizin getirdiği değerler insanlara önceleri garip geliyordu. Çünkü bunlar yaşanan hayattaki değerlere taban tabana zıt kurallardı. Kadınların insan olarak toplum içinde değer kazanması, çocuklara sevgi ve şefkat ile muamele edilmesi, kölelerin bazı haklara sahip olması hatta efendi ile kölenin hukuk karşısında eşitliği, güçlünün değil haklının hak sahibi olması toplumun yadırgadığı hususlardı. Onun i-çinde toplum tarafından önce çekince ile karşılanıyor, fakat, daha sonra, alışıladıkça bu yeni yaşama tarzının tadına varı­lıyordu. [271]

Peygamberimizin rahmet olma sıfatının örneklerine ge­lince, bu konuda öncelikle Peygamberlikten önceki hayatında baktığımızda bazı uygulamalara rastlıyoruz. Bunlardan bir iki örnek vermek gerekirse her halde öncelikle O'nun Hılfu'l-Fudûl adı verilen hareketin içinde bulunmasının üzerinde dur­mak gerekir.

Hılfu'l-Fudûl "Faziletli kişilerin yemini" anlamına ge-ır- O'nun yaşadığı çağda güçlünün güçsüzü ezmesinin çok doğal karşılandığım biliyoruz. Bu olaylar artık insanları çok rahat­sız edecek boyutlara ulaşmıştı. Bardağı taşıran damla ise şu olay olmuştur:

Zübe /d kabilesinden bir adam ticaret mallarıyla Mek­ke'ye geldi. Kureyş'in ileri gelenlerinden Âs b. Vâil bu malı satın aldı. Fakat ücretini Ödemedi. Zübeydli parasını alabil­mek için Kureyş'in eşrafına başvurdu. Fakat Kureyşliler Âs b. Vâil'den korktuklarından dolayı o adama yardım etmekten çekindiler. Hatta yanlarından kovdular. Bunun üzerine adam­cağız Mekke'nin mert insanlarından yardım istedi. Bu mert ve yiğit insanların zufme karşı koyma hisleri kabardı. Abdullah b. Cud'ân'm evinde toplandılar. Abdullah onlara yemek ikram etti. Mazlumun hakkını alıncaya kadar zalime karşı tek bir vücut olacaklarına and içip Allah'a söz verdiler. Kureyş bu yemine "Hilfu'l-Fudûl" adını verdi. Sonra Âs b. Vâil'den maz­lum adamın hakkını alıp kendisine teslim ettiler. [272]

Hz. Peygamber bu yemini güzel bir hatıra olarak saklar ve ona bağlılığını tekrarlardı. Hatta Peygamber olduktan son­ra bile şöyle buyurdu:

"Abdullah b. Cud'ân'm evinde yapılan yeminde ben de bulundum. îslâmî devirde de çağrılsam böyle bir toplantıya katılırdım. Çünkü onlar hakkı sahibine iade etmek, mazlumu zalime ezdirmemek için and içmişlerdi."[273]

Cahiliye döneminde yaşanan olayların belki en güzeli ve en şereflisi olan bu olayın içinde bulunması, O'nun Peygam­berlikten ayrı Öncelikle bir İnsan olarak da ne kadar haktan ve güçsüzden yana olduğunun en güzel göstergesidir. Cahiliyye döneminin âdetlerini "ayağının altına almak"la ünlenmiş olan peygamberimiz, İslâmî dönemde de bu olayı sahiplenmiş ve gururla, sırası geldikçe orada bulunmanın mutluluğunu anmış-ür. Bu olay, hak alma konusunda, O'nun Câhiliyye-İslâm ay­rımı yapmadığının güzel bir örneğidir.

Hz. Âişe (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.)'ı anlatırken şöyle der:

"Rasûlullah (s.a.v.) eliyle ne bir hizmetçiye, ne bir ka­dına ve ne de bir hayvana vurmuştur. Rasûlullah kendisine yapılan bir kötülükten dolayı intikam da almamıştır. Ancak Allah'ın koymuş olduğu sınırların çiğnenmesi başka. Allah'ın koymuş olduğu sınırlar çiğnenince intikam alıncaya kadar O'nun gazabını kimse durduramazdı. [274] Bututumrahmet sıfatı­nın tam bir tecellisidir. Bireysel olarak fedakârlık muhatap lehine feragatkâr davranmak, fakat toplumun menfaatlerinin korunması konusunda kuralları istisnasız uygulamak.

Son Peygamber, bu sınırsız merhamet ve şefkatini haya­tının bütün dönemlerinde ve her vesile ile ortaya koymuş, bağ­lılarına örnek olmuştur. Bütün arkadaşları söz birliği ile belir­tmektedirler ki, O, asla kalp kırmaz ve kın tutmazdı. En a-mansız düşmanlarını, kimsenin beklemediği bir biçimde bağış­lamış, hatta ikramlara muhatap kılmıştır. İnsanları hudutsuz bir sevgi ile severdi. Özellikle çocukları sevmeyi, Allah'ın rahmetinin en büyük hediyesi olarak tanıtırdı. O, zaman za­man küçük çocukları sırtına bindirir ve Medine sokaklarında dolaştırırdı.

Hz. Peygamber'in rahmet sıfatının bir göstergesi de, ken­di Peygamberliğini ısrarla reddeden müşriklere bile beddua etmemiş olmasıdır. Müslim'de geçen bir hadise göre kendisine "Ey Allah'ın Rasûlü! Müşrikler için beddua edin dendiğinde O şöyle buyurmuştur:

"Ben bir azap edici olarak değil sadece bir rahmet edici olarak   gönderildim. " [275]

Bu sözleriyle beddua etmeyi reddetmiştir. Kendisini taş yağmuruna tutup, kanlar içinde bırakan bir putperest topluluk için beddua etmesi istendiğinde, o şöyle demiştir:

"Allahım! Bu kavmimi doğru yola ilet. Çünkü ne yap­tıklarını   bilmiyorlar."

İsmail Hakkı Bursevî bu noktaya değinirken, onun, ken­disini taşlayan putperestlere bile "Benim kavmim" demesini sınırsız merhamet ve şefkatinin bütün insanlığı kuşattığının delili olarak gösterir.

Müslim'de geçen bu hadisten Hz. Peygamber (s.a.v.), ken­disinin "Rahmet Peygamberi" olduğunu söylemesinden anlaşıl­dığına göre bu nitelemeyi Hz. Muhammed de benimsemiş, iç-selleştirmiş ve yaşadığı olaylarda da bu özelliğini hep öne çıkarmıştır.

Aynı hadîs Ahmed b. Hanbel'de "Savaş Peygamberi" ziyadesiyle geçmektedir. Burada ifade edilen "Savaş Peygam­beri" nitelemesi, O'nun rahmetinin umumîleşmesİni engelle­yenler için olduğu yorumu yapılmıştır. Onun savaş peygamberi olma Özelliği başkalarının haklarını çiğneyenlere karşı işle­mektedir. Rahmet ve merhamet, ancak adalet olduğunda ge­çerlilik kazanır. Adalet ise başlı başına bir rahmet, bir mer­hamettir. [276] Rahmetin genelleşmesini ve yayılmasını temin e-der.

Hz. Ömer rivayet eder:

"Bir adam Hz. Peygamber(s.a.v.)'e geldi ve ona bir şeyler vermesini istedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Yanımda bir şey yok. Ancak benim adıma satın al. Bana bir şey geldiğinde bununla borcumu öderim." Buna şahid olan Hz. Ömer (r.a.) dedi ki: "Yâ Rasûlallah! Sen ona vermiştin. Şüphesiz Allah seni gücünün yetmediği şeylere mükellef tut­mamıştır." Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Ömer'in bu sözünden hoşlanmadı.

Ensâr'dan bir adam dedi ki: "Yâ Rasûlallah! İnfâk et! Arşın sahibinin malı azaltacağından korkma." Hz. Peygamber

(s.a.v.) bu söze tebessüm etti; Ensârînin sözünden duyduğu mem­nuniyet yüzünde görüldü. Sonra da şöyle buyurdu: "Ben de bu­nunla emr olundum." [277]

Taîf gazasından sonra Müslümanların Rasûlul-lah(s.a.v.)'a bağışlayıp gönderdikleri esirler arasında Sa'd oğullan kabilesinden, Rasûl-i Ekrem'in süt kardeşi Şeymâ bin-t-i Halime de vardı. Müslümanlar onu tanımadıkları için sert davranmışlardı. Şeyma, Müslümanlara: Rasûlullah(s.a.v.)'m süt kardeşi olduğunu haber verdi. Fakat onlar inanmadılar ve Rasûlullah(s.a.v.)'m yanma getirdiler. Şeymâ, Hz. Pey gam-ber(s.a.v.)'in huzuruna getirilince "Yâ Rasûlallah! Ben senin süt kardeşinim" dedi. Hz. Peygamber "Bunu nasıl ispat eder­sin?" diye sorunca "Ben bir gün seni kucağıma almıştım da, sen o zaman omzumu ısırmıştın" dedi. Rasûlullah bu izi hemen hatırladı. Ridâsım yere serdi ve Şeymâ'yı oraya oturttu. Sonra da: "Dilersen sevgi ve gönül hoşluğuyla yanımda kal. Dilersen mal verip kavminin arasına göndereyim" dedi. Şeymâ: "Bana mal verip kavmime iade etsen daha iyi olur" dedi. [278] Rasûlul­lah ona dilediği malları verdi. Bu sırada Şeyma henüz Pey­gamberimize inanmıyordu. Peygamberimizin bu sıcak ilgisin­den sonra, o da Müslüman oldu.

Hz. Peygamber, Mekke'nin fethinden sonra yakalanarak kendirine getirilen en azılı düşmanı Ebû Süfyân'a ne kızmış, ne de hakaret etmiştir. Ona sadece "İslâm'ı kabul etme zamanın hâlâ gelmedi mi?" diye sormuş, Ebû Süfyân da "Anam babam sana feda olsun! Ne kadar tahammüllü, ne kadar bağışlayıcı­sın, ne kadar iyisin!" [279] diye cevaplandırmıştır. EbûSüfyân'm bu sözü O'nun tutum ve yönetiminin düşman gözünde bile ne kadar önemli yer tuttuğunun çok açık göstergesidir. Hz. Peygamber sadece yaşarken değil vefatından sonra da, mü'minler için rah­met sıfatının işlevselliğinin devam edeceğini haber vermiştir. O'nun hiçbir özelliğinin kapsamı bu derece geniş tutulmuş değil­dir.

"Hayatîm sizin için rahmet ve berekettir. Huzurumda konuşursanız size cevap verilir. Ölünce de vefatım sizin için rahmet ve bereket olacaktır. Öldükten sonra amelleriniz bana arzedilir ve ben bakarım. Eğer iyilik yapmışsanız bunun için Allah'a harnd ederim. Eğer kötülük yapmışsanız Allah'tan affınızı   dilerim." [280]

O, bu sözleriyle ümmetine karşı duyduğu merhamet ve şefkatin ne kadar sınırsız olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca bu sınırsızlığı şu hadisinde de görmek mümkündür;

"İstisnasız Ben, bütün mü'minlere karşı dünya ve âhiret islerinde kendilerinden daha yakınım, daha merhametliyim. İsterseniz delil olarak Allah'ın şu âyetini okuyun: "Peygamber mü'minlere kendilerinden daha müşfiktir." (Ahzâb 33/6) O halde herhangi bir mü'min Ölür de borç, yahut fakir bir aile bırakırsa o aile bana gelsin, ben onun velisiyim" [281]

Abdülfettah Ebû Gudde "Bir Eğitimci Olarak Hz. Mu-hamnıed ve Öğretim Metodları" isimli kitabında Mâverdfden yaptığı bir nakilde şöyle der:

"Faziletinin böylesi güzel yönleri olan bir insana erişmek

ne mümkün! Gerçekte onun güzellikleri saymakla bitmez, onun faziletlerinin mükemmellik sınırı idrak edilemez. Bu fazilet­ler hiç kimsede kemâle ermemiştir ki onunla bir karşılaştırma yapılabilsin. Düşmanları bile ondaki bu faziletleri inkâr ede­memişlerdir. Herhangi bîr söz ve fiilinde onu küçük düşürecek bir şey aradılar gayret ettiler, ciddî sözleri bir tarafa şakala­rında bir boşluk bulmaya çalıştılar ama buna muvaffak olama­dılar. Bütün çabalarını sarf ettiler, bütün desiseli yollara baş­vurdular ancak başarılı olamadılar. Haset edenlerin ve düş­manların bile şahit olup onayladıkları faziletten daha büyük fazilet olabilir mi? O'nda küçük düşürücü, şahsiyetini lekele-yici bir yön, suçlayabilecekleri bir kusur, itibarını düşürecek bir yanlışlık bulamadılar. O şairin dediği gibiydi:

Düşmanları dahil tüm mahlukat faziletine etti şehâdet

Hasımların  bile  tasdik edip kabul ettiğidir esas fazilet

Fazilette mükemmellik noktasına ulaşan, gayeleri ger­çekleştirmede gerekli vasıflarla tam anlamıyla mücehhez olan bir İnsanın, nizam ve istikrarın her tarafa yayılması ve fesadın ortadan kalkması için bütün âlemin önderi olmaya lâyık olması, insanlığın İşlerini yönetip yönlendirmeye memur edilmesi son derece münasiptir. Nübüvvetin daha büyük bir gayesi yoktur. Bu sebeple bu büyük vazife için seçilecek insanın de buna münasip ve lâyık olması gerekirdi. O'nun hayatı da zaten nübüvvet görevine son derece uygun bir şekilde geçmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hayatının nübüvvetine uyumu, onun Peygamberliğinin en büyük delillerinden, risâletinin doğruluğunun en açık işaretlerindendir." [282]

Görüyoruz ki, bu çalışmada "sevgi" başlığı altında ele alman içeriğin tümü, Hz. Peygamber'in hayatına onun davranış modelleri olarak yansımakta, rahmet olmasının gereği olarak bunların yanında özellikle onun bağışlayıcı tavrı ve al­çakgönüllülüğü de belirginleşmektedir. Şimdi kısaca bunların üzerinde duralım: [283]

 

yunushan7d
Wed 14 May 2014, 09:30 pm GMT +0200
Bir kesitte burdan çok sağolun hocam

bahrişan 8/b
Thu 15 January 2015, 02:16 pm GMT +0200
HZ.Muhammed in rahmet ilkesi gerçekten güzeldi allah razı olsun paylaşımdan

Hatice Akdağ 7/B
Tue 3 February 2015, 01:11 pm GMT +0200
Bu bilgileri bizimle paylaştığınız için Allah sizden razı olsun hocam ...

RAMAZAN 7/D
Fri 6 February 2015, 08:58 am GMT +0200
Efendimizin Rahmet ilkesi gerçekten güzel.

yunus emre 7/B
Fri 6 February 2015, 11:03 am GMT +0200
Sonsuz selam peygamberimze olsun inşallah allahu teala bizleri muhammedul emine hakiki ümmet eylesin inşallah.
Allahrazıolsun

selinay 7b
Thu 26 February 2015, 01:38 pm GMT +0200
Kur'an-ı Kerimde HZ.Muhammed için şöyle buyrulmuştur;"Biz seni alemlere ancak rahmet olarak gönderdik ."

sultan aktay
Thu 5 March 2015, 07:56 pm GMT +0200
Yüce Allah Kur'ân'da Hz. Peygamber için şöyle buyurmuştur.

"Biz seni Âlemlere ancak Rahmet olarak gönderdik."

ikranur 7d
Thu 19 March 2015, 07:21 pm GMT +0200
Peygamber efendimizin (s.a.v.) rahmeti çok güzelmiş.