- Hz. Süleyman kıssasının yer aldığı Kurani ortam

Adsense kodları


Hz. Süleyman kıssasının yer aldığı Kurani ortam

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Fri 6 May 2011, 12:06 pm GMT +0200
3- Hz. Süleyman Kıssasının Yer Aldığı Kur'an’i Ortam




Yukarıda geçtiği gibi Kur'an kıssaları, Kur'an'ın genel amaçlan doğrultusunda anlatılır. Bir kaç kıssa hariç diğerleri tek bir sûrede bağımsız olarak tek başına gelmezler. Sûrenin akışı içerisinde yeri geldiği zaman anlatılır; örnekler verilir, hatırlatma yapılır, hükümler bildirilir ve insanlar ibret almaya çağrılır.

Bütün Kur'an kıssalarının bu bağlamda kendilerinden ön­ceki ve sonraki konularla tutarlı ve anlamlı bağlantıları vardır. Kıssa çoğu zaman konuyu açıklığa kavuşturur, sûrede anlatılan gerçeklerin ve bildirilerin hikmetlerin canlı tanığı halinde sunu­lur. Ya da kıssa anlatılırken Kur'an'ın hedefleri de gerçekleşir.

Hz. Süleyman kıssasında da aynı şeyi görmekteyiz.

Hz. Süleyman'a verilenler, bir anlamda Allah'ın gücünün ve kudretinin işareti, Hz. Süleyman'ın peygamberliğinin delilidir. O'nun teslimiyeti, itaati, nimetlerine şükrü, elindeki yöneticiliğe rağmen şımarmayıp Allah'a boyun eğişi ve nimet sahibini bilmesi, Allah'ın kullarından istediği tutumdur. O'na verilen ilim, bu ilimle Rabbini ve O'nun yüceliğini takdir etmesi, bu ilimle hük­medip adaletle iş görmesi, insanları hak ölçüleri içerisinde sevk ve idare etmesi Allah'ın kullarından istediği bir şeydir.

Hz. Süleyman'daki sorumluluk duygusu, Ahiret korkusu, bütün nimetlerin deneme sebebiyle verildiğini idrak etmesi, ki­şiye düşenin elindeki imkanlarla Allah'a hakkıyla şükretmek ol­duğunu bilmesi İslâmın insanlara getirdiği ölçülerdir.

Hz. Süleyman kıssasının yer aldığı sûrelerde benzer konu­lar bulunmaktadır ve bu kıssa konulara canlılık vermekte, kalp­leri ısındırmakta ve düşünen beyinleri harekete geçirmektir.

Bu kıssa ile beraber insan; yeniden tarihin o ibret verici sahnesinin karşısında pasif bir seyirci olmaktan çıkmakta; kalp­leri ürperten bu tablodan yola çıkarak teslimiyetini, şükrünü, bağlılığım ve hedefe doğru gidişteki cesaretini artırmaktadır.

Kur'an, kıssaları canlı, haraketli, aktif ve uyarıcı bir tarz­da sunmaktadır. Onun kıssaları tarihte olmuş bitmiş hikayeler gibi değildir. Belki olaylar peygamberlerin hayatında olmuştur ama, onların arka planındaki ibretler, dersler hükümler ve ima­nı artırıcı mesajlar sürekli diri kalmaktadır. Kıssalar sürekli bir şekilde kişiyi Rabbi ile, Rabbînin azameti, kibriyâsı, mükâfat ve cezası ile, nimetlerinin büyüklüğü ve bu nimetlere teşekkür ah­lâkı ile yüzyüze getirmektedir. İnsanı fıtratı ile tanıştırmakta, iyi­nin ve kötünün canlı tablolarını sunmaktadır. Teslim olan ruh­larla, isyan eden ruhların durumunu gündeme getirmekte, böy­lece insanları uyanık olmaya, gördüklerinin, duyduklarının ge­reğini yapmaya davet etmektedir.

Kur'an kıssaları adeta yürüyen, devam eden tarih sahne­leri, kul ile Allah arasındaki fıtri ilişkinin seyir defteridirler.

İnsan bu canlı tabloda kendini bulur, hayatın yaratılış gerçeğini bulur, itaatin yüceliğini, isyanın seviyesizliğini; Musa tipi­nin güzelliğini, firavun tipinin çirkinliğini; Allah'tan gelene razı olanların hoş tavırları ile, yeryüzünde bozgunculuğa kalkışanla­rın şirretliklerini bulur, insan onlarda saadetin ve şekâvetin (bedbahtlığın) açık gerçekleşmiş halini görür.

Hz. Süleyman kıssası nüzul sırasına göre ilk defa Sâd Sû­resinde yer almaktadır.

Sâd Sûresi, Mekke'de nazil olan sûrelerdendir ve söze Hz. Muhammed'e vahy indirilmesiyle ve insanların Ahirette hesaba çekileceklerini haber vererek başlıyor. Hz. Muhammed'in pey­gamberliğini hayretle karşılayanlara gerekli cevabı veriyor.

Kur'an, onlara;

"Yoksa, Aziz ve Vehhab olan Rabbinin rah­met hazineleri onların yanında mıdır? Yahut göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı onların elinde midir? Öyleyse sebeplere yapışsınlar da (göğe) yükselsinler bakalım."[12] uyarısıyla karşılık verip, daha önceden yaşamış inkarcı topluluk­lardan örnekler getiriyor.

Allah (c.c.) rahmet kapısını dilediği kullarına açar. Buna hiç kimse engel olamaz, insanlardan elçileri O seçer. Hiç kimse ken­diliğinden O'nun adına peygamberlik iddia edemez. Hiç kimse de yerde ilâhlığa teşebbüs edemez, yerde ve gökte hükümranlık hakkı ileri süremez. O, kullarından dilediğine rahmetini, uygun gördüğüne nimetlerini hadsiz hesapsız verir. Dilediğini kendi katındaki üstün makamlar için seçer.

Bu bağlamda Hz. Davud (a.s.) ve O'nun oğlu Hz. Süley­man'ın (a.s.) kıssaları anlatılmakla, bu iki yüce peygambere veri­len sayısız nimetler, geniş mülk ve yöneticilik, dağların, kuşla­rın, cinlerin, şeytanların ve rüzgârın onların emrine verilmesi açıklanmaktadır. Onların bu nimetler karşısındaki şükür ve tes­limiyet tavrından övgüyle söz edilmektedir.

Bununla beraber Kur'an, her ikisinin de birer insan ol­duklarını, beşerî zaafları olabileceğini, bu eksikliklerin Rableri tarafindan tamamlandığın, tevbelerini kabul ettiğini ve Allah'a giden yolda sabır ve tahammül verdiğini anlatır.

Böylece Kur'an Hz. Peygamber'e ve mü'minlere, inkâr eden­lere karşı sabırlı olmayı tavsiye ediyor. Her iki peygamberin kıssa­larına bakarak Allah'ın bağışına ümit bağlamalarını öğütlüyor. [13]

Kur'an, yine bu sûrede hem Süleyman'ın (a.s.) hem de ba­bası Davud'un (a.s.) imtihana tabi tutulduklarını belirtiyor. Öy­leyse başta müslümanlar olmak üzere diğer insanlar da çeşitli ni­metler ve sebeplerle denenirler. İnsanlara düşen bu denemeleri her iki peygamber gibi sabırla karşılayıp denemeyi kazanmaktır.

Bu gibi denemelerin Allah'tan geldiğini bilip sabreden sonra da denemeyi başarıyla tamamlayan mü'min kullara Allah (c.c.) tıpkı denemelerden geçmiş peygamberlere verdiği karşılığın bir benzerini verecektir. [14]

Sâd Sûresinde Hz. Süleyman kıssası bitince Hz. Eyyûb'un (a.s.) zorluk ve bedensel azap karşısındaki yüce sabrı övülmekte, arkasından da diğer peygamberlerden, onların üstün kişilikle­rinden, Allah'a bağlılıklarından örnekler verilmektedir.

Hz. Süleyman kıssası en uzun olarak  Neml  Sûresinde yer almaktadır.  Neml  Sûresi Mekke'de nazil olmuştur ve diğer Mekkî sûrelerin konulan bu sûrede de görülür.

Bilindiği gibi Mekkî sûrelerde iman ve mü'mine yakışan davranışlara ait konular daha ağırlıklıdır.

Sûrede yer alan kıssalar giriş kısmıyla son kısımdaki ko­nuların tasvir edilmesine yardımcı olurlar. Allah'ın insanlar ve toplumlar için koyduğu yasalar gündeme getirilir. İlâhî davetin metodlarına işaret edilir. Mekke'deki müşriklerin tutumlarıyla önceden geçen toplulukların tavırları arasında kıyaslama yapılır.

Neml  Sûresi de diğer Mekkî sûreler gibi Allah'a hakkıyla inanmaktan, yalnız O'na ibadet etmekten, Ahiret ve oradaki se­vap ve cezadan, vahye inanmaktan, ğaybın  yalnızca Allah'a ait olduğundan, Allah'ın hem yaratıcı hem de rızık verici olduğun­dan bahsediyor.

Böylece insanları Allah'ın verdiği nimetlere şükretmeye teşvik ediyor. Her şeyin Allah'ın elinde olduğuna, O'nun her şe­yi değiştirme gücünü elinde bulundurduğuna iman etmeye da­vet ediyor.

Yine bu sûrede Allah'ın âyetlerim inkâr eden yalancılar ile, peygamberlerin davetine uyarak mü'min olan ve bu imanın ge­reğini yapanlara dikkat çekiyor.

Neml  Sûresi girişten hemen sonra Hz. Musa kıssasının bir bölümünü anlatıp, firavun ve benzerlerinin Allah'ın âyetlerini bile bile yalanlamalarına işaret ediyor.

Bu bölümün hemen arkasından da Hz. Davud'a ve Hz. Süleyman'a ihsan edilen nimetler anlatılıyor. Hz. Süleyman'ın hüdhüd kuşuyla, Sebe' kraliçesiyle olan hikâyesi söz konusu ediliyor. Her iki peygamberin güzel davranışlarına, teslimiyetle­rine ve şükür tavırlarına dikkat çekiliyor. Bununla birlikte İslâmın davet metoduna da işaret ediliyor.

Süleyman kıssası, Hz. Süleyman'a verilen her şeyin Allah tarafından ihsan edildiğini vurguluyor. Çünkü her şeyin mülkü O'nundur. Süleymanm bilgisi de, elindeki geniş mülk te Allah'ın O'na bir bağışıdır. [15]

Sûre bundan sonra Hz. Salih'ten ve Semûd kavminin O'nun davetine karşı tavrından, Lût (a.s.) ve kıssasından söz açı­yor. Sonra

“De ki: Allah'a hamd olsun, O'nun beğenip seçtiği kullara da selâm olsun. Allah mı daha hayırlıdır yoksa onlarm ortak koştukları ilâhlar mı? [16] sorusuyla insanları düşünmeye da­vet ediyor.

 Neml  Sûresi ağırlıklı olarak 'ilim'den bahseder. Bu ilim, Allah'a ait gizli açık veya ğayb bilgisidir. Bu ilim, evrenle ilgili olarak açıklanan âyetlerdir. Bu ilim, bütün peygamberlere bildi­rilen vahy, Hz. Davud'a öğretilen Allah'ı tesbih etme, demiri yu­muşatma ilmi, Hz. Süleyman'a bildirilen kuş mantığı ilmidir.

Bu nedenle sûre, 'Kur'an'ın Alim (bilen) ve Hakim olan Allah'tan geldiğini bildirerek başlıyor. Kıssaların bitiminde ise 'yerde ve gökte olan ğaybın Allah'a ait olduğu, insanların Ahiretle ilgili bilgilerinin yetersiz olduğu' haber veriliyor.[17]

Allah'ın, göğüslerde gizlenen her şeyi veya kalplerden dı­şarı çıkan her şeyi bildiği vurgulanıp insanlar uyarılıyor.

Sûre şu anlamlı ifade ile sona eriyor:

"Ve de ki: 'Allah'a hamdolsun, O size âyetlerim göstere­cek, siz de onları bilip tanıyacaksınız.' Senin Rabbin yapmakta olduklarınızdan gafil değildir." [18]

Süleyman (a.s.) kıssasında sık sık ilme, bilgiye işaret edil­diğini görmekteyiz. Hz. Davud'a ve oğlu Süleyman'a, hiç kimse­ye verilmeyen bir ilim verildi. Onlar bu ilimle Allah'ın kulların­dan pek çoğundan üstün kılınmıştır.[19]

Hz. Süleyman'a Sebe' kraliçesinden haber getiren hüdhüd kuşu, şeytanın onları 'her şeyi bilen Allah'a secde etmemeleri için kandırdığını' söylemektedir. [20]

Yine kraliçenin tahtını Hz. Süleyman'ın yanında bulunan ve kendisine ilim verilmiş bir kişinin çok uzak yerlerden kısa sü­rede getirmesinin söz konusu edilmesi anlamlıdır. Bu da bu sû­rede ilme ve onun sonuçlarına özellikle dikkat çekildiğini gös­termektedir.

 Neml  Sûresi, Hz. Muhammed'in en büyük mucizesinin Kur'an olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Kıyamet gü­nünün apaçık delillerini sıralıyor. Peygamber kıssalarından ör­nekler getirerek inananların mutlu sonlarıyla, inkarcıların acı akibetlerıni bildiriyor.

Hz. Davud ile Hz. Süleyman'a peygamberlik ile geniş ni­metleri anıyor. Özellikle onların kendilerine verilen bu mülk ve yönetim yetkisini, Allah'a davet yolunda kullandıklarını överek anlatıyor. Hz. Süleyman'ın bu güzel davetinin sonucu olarak Sebe kraliçesinin nasıl müslüman olduğu söz konusu ediliyor. [21]

Hz. Süleyman ve Hz. Davud'tan kısaca söz eden Sebe' Sû­resi, yine ağırlıklı olarak akide konularına yer vermektedir. Tevhid inancı, öldükten sonra dirilmeye iman, Allah'tan gelen vah­yi kabul etme gibi konular Sebe' sûresinde genişçe yer alıyor. Buna bağlı olarak insanların inançla ilgili yanlış düşünceleri dü­zeltilmeye çalışılıyor, insanlara dünyalıkların veya evlatların de­ğil, Allah'ın lütfûnun ve rızasının fayda vereceği ilave ediliyor.

Sebe' Sûresinin içeriğini teşkil eden konular, bazı olaylar­dan örnekler getirilerek destekleniyor. Böylece konular daha canlı bir kimlik kazanıyor. Bunlar, Allah'ın insanlara vadettigi mükâfat ve cezayı doğrulayan yaşanmış deliller olarak ortaya ko­nuluyor. Akide konuları Kur'an'ın bütün sûrelerinde genel ola­rak ele alınmakla birlikte; Sebe' Sûresinde geniş olarak yer almış, insanların akılları ve kalpleri etkileyici metod ve örneklerle uyandırılmaya çalışılmıştır.

Sebe' Sûresi, uçsuz bucaksız gökleri, korkunç ve bilinmez ğayb alemini, insanın tüylerini ürperten ve ruhları etkileyen mahşer manzarasını ve duygulan harekete geçirici tarihî olaylar­dan bir kısmını dile getiriyor. Gören gözlerin, idrak eden kalple­rin, düşünen akılların önüne canlı, açık ve somut örnekler halin­de koyuyor. Bütün bunların amacı kişinin ruhunu harekete ge­çirmek, onu düştüğü gaflet uykusundan uyandırmak, bunalımlı ve verimsiz hayatını, aydınlık ve feyizli hale getirmektedir. [22]

İnsana düşen öncelikli olarak Rabbini bilmesi, O'na hamdetmesi ve O'nun karşılıksız olarak verdiği nimetlere şükretmesidir. Çünkü yerde ve gökte ne varsa, dünyada ve Ahiretle en yü­ce hamde layık olan, yerlerin ve göklerin yaratıcısı ve sahibi olan Allah'a hamdetmektedir. Kimilerinin ilâh sandığı şeylerin insan­lara bir faydası yoktur, onlar hamdedilmeye layık değillerdir.

Allah'ın ilmi geniştir, her şeyi bilmektedir. Öyleyse insa­nın Allah'tan gizleyebileceği bir şey yoktur. Her şeyi bilen Allah (c.c.), nimet verdiği kullarından; kim kendisini tanır ve şükreder­se ona mükafat verecek, kim de O'nu tanımaz ve nimetlere nan­körlük yaparsa ona da ceza verecektir. O'nun peygamberi ile in­dirdiği kitap haktır ve bütün bunların tanığıdır. Bu kitabın hak olduğunu idrak eden İlmi sahiplerinin görüşleri de isabetlidir.

Sûre bundan sonra Hz. Davud'a ve Hz. Süleyman'a veri­len bazı nimetleri söz konusu ediyor. Bir çok tabiat kuvvetinin her iki peygamberin emrine verilmesine rağmen, onlar kibirle­nip taşkınlık göstermemişler, Allah'ı razı edecek şekilde şükretmişlerdi.

Allah (c.c.) onlara verilen nimetlerden bir kısmını sayıp:

“Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın”. [23] buyurarak, adeta bütün insanlara aynı minnet borcunu hatırlatıyor. 'Ey insanlar, size ni­met veren Rabbinize şükrederek çalışın...' işin gereği budur, ni­metlerin karşılığı imanla, yalnızca Allah (c.c.)a kullukla ve yeryü­zünde Hakkın gerçek tanığı olmakla verilir.

Bundan ötesi nankörlüktür, nimetin karşılığını verme­mektir, haddi aşıp kibirlilik göstermektir.

Buradaki Süieyman kıssasında bir gerçeğe daha işaret edi­liyor:

Kur'an nazil olduğu zaman, bazı müşrikler cinlere ilâh di­ye tapınıyor ve ğayb konusunda onlara akıl danışıyorlardı. Kur'an, cinlerin ve şeytanların Hz. Süleyman'ın emrine verildiği­ni ve O'nun asasına dayanmış olarak öldüğünü bilemediklerini belirterek müşriklerin güçsüz, kuvvetsiz, bilgisiz cinleri ilâh edinmekle ne kadar cahülik yaptıklarını haber veriyor.

Sebe’ Sûresi, Hz. Süleyman kıssasından sonra hemen Al­lah'ın nimetlerine nankörlük ederek şükretmeyen, şeytanlara uyarak taşkınlık yapan Sebe' halkını anlatıyor Böylece şükreden kullar örneği ile, inkarcı bir tavır takınarak Allah'ın nimet verici olduğunu unutan insanlar arasındaki açık farka işaret ediliyor.

Şükreden kulların Allah katında yüce makamı ile, nan­körlük eden ve taşkınlıkta bulunan kulların aşağı derecesi böylece net bir tablo halinde gözler önüne seriliyor.

Mekkî sûrelerden biri olan Enbiya Sûresinde Hz. Süley­man kıssasının bir başka bölümü yer almaktadir. Bu bölüm Hz. Süleyman'ın hüküm vermedeki derin anlayışından, rüzgârın onun emrine verilişinden, şeytanların onun için dalgıçlık ve baş­ka işler yaptıklarından söz eder.

Enbiya Sûresinin konusu da genellikle akide ve bunun et­rafındaki diğer meselelerdir. Enbiya Sûresi bu konuyu iki alan içerisinde işlemektedir. Bunlardan birisi Allah'ın birliği (Tevhid) meselesi, ikincisi ise öldükten sonra diriliş ve peygamberlik ku­rumudur.

Sûrenin akışı içerisinde evrene hakim olan âyetlerden söz açılır ve bunların akide ile olan bağlantısı gündeme getirilir. Bu­na göre inanç (akide) evrene hakim olan temel kanunun aynısı­dır. Değil mi ki yerlerin ve göklerin dayandığı temel kanunu ko­yan Allah'tır. Akide de aynı temel kanuna dayanmaktadır. Aki­de, yerlerin ve göklerin yaratılışında göz önünde bulundurulan ve asla başıboş olmayan gerçeklik prensibine göre işlerlik kaza­nır. Kainatta başıboşluk, ciddiyetsizlik, dengesizlik olmadığı gi­bi, İslâm inancında da eksik bir şey yoktur.

"Biz; göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları; 'bir oyun, bir eğlence konusu' olsun diye yaratmadık." [24]

Âyetler buradan hareketle insanların kalplerini ve akılla­rını geniş kâinat sahasında gezdiriyor, onlara Allah'ın yüce kud­retinin dellilerini sunuyor. Yerde ve gökte, canlı ve cansız bütün varaklardaki muazzam dengenin Allah (c.c.) tarafindan konuldu­ğunu açıklıyor.

Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı şüphe­siz bu muazzam denge bozulur, giderdi. [25]

Akide ile evren ayetleri arasındaki bağlantı gibi, peygam­berlerin tebliğ ettiklerinin arasında da sıkı bir bağ vardır. Onlar birbirlerinden kopuk değillerdir, insanlara davet ettikleri şey ay­nı akide, aynı hidâyet ve aynı hedeftir. Bütün peygamberler bir zincirin eşit halkaları gibidir.

Bütün peygamberlere, “Allah'tan başka tanrı yoktur, yal­nızca O'na kulluk edin” [26] diye vahyediîdi. Onlar da bu ölümsüz gerçeği çevrelerindeki kavimlere tebliğ ettiler.

işte Hz. Süleyman da onlardan biridir. O'nun kişiliği, ah­lâkı, görevi, kulluğu ve takvası diğer nebiler gibidir. O da Al­lah'ın seçkin kullanndandır. Allah (c.c.) salih kullarım yeryüzün­de mirasçı kılar. Bu O'nun değişmez bir sünnetidir.[27]

Hz. Süleyman Allah'ın salih kullarından birisidir. Kur'an, O'nun adını da diğer peygamberlerin arasında saymaktadır. En­biya Sûresi onüç kadar peygamberin kıssasına kısaca değinmek­te, bunlar arasında Hz. Davud ile Hz. Süleyman'a biraz daha faz­la yer vermektedir. Bu onüç peygamberlere ait kısa işaretlerde bile, sûrede söz konusu edilen konular göze çarpmakta, genel kurallar ve prensipler bu peygamberlerin ve dava adamlarının hayatlarından alınmış sahneler halinde göz önüne serilmektedir.

Böylece sûrenin değişik yerlerindeki tablolar hep bir he­defe odaklanıyor: O da Hz. Muhammed'in getirip tebliğ ettiği akidenin gerçekliği, O'nun çağrısının hak oluşu ve bu gerçekler­le insanların kalplerini uyandırmadır.[28]

Sûre ayrıca Hz. Davud ve Hz. Süleyman'ın bir peygamber olmalarına rağmen, imtihana tabi tutulduklarını haber veriyor. Onların bu imtihanı bollukta olan bir denemeydi. Onlara geniş, bol ve güçlü nimetler verildikten sonra yapılan bir sınavdı. Her ikisi de denemeyi şükreden bir kul tarzıyla başarmışlar ve tevbe ederek Rablerine yönelmişlerdir.

Hz. Süleyman kıssasından hemen sonra Sâd Sûresinde ol­duğu gibi Hz. Eyyûb ve O'nun dillere destan sabrı söz konusu edilmektedir.

Nisa Sûresinde Hz. Nuh'a ve Hz. Muhammed'e vahyedildiği gibi, bazı peygamberlerin adları sayılıp onlara da vahy gön­derildiği haber veriliyor. Bunların arasında Hz. Süleyman da bu­lunmaktadır.

Bu âyetin öncesinde kitap ehlinin Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya karşı tavırları anlatılıyor. Hz. İsa'yı öldürmek isteyenlerin gerçekte O'nu öldürmedikleri veya O'nu asmadıkları, takat O'na benzeyen birini öldürdükleri anlatılıyor. Sonra da konuların akı­şı kesilerek tarihî bir gerçeğe işaret ediliyor.

Özellikle yahudiler Hz. Muhammed'in peygamberliğini kabul etmiyorlardı. Bunun yanında geçmiş peygamberlerin hak­kında da kötü şeyier düşünüyorlar, onların arasını açıyorlardı. Ayrıca peygamberimizden Kur'an'dan başka kitap getirmesini, peygamber olduğunu isbat edici muziceler göstermesini istiyor­lardı.

Kur'an onlara, Hz. Muhammed'in bir bid'atçi değil, Allah tarafından gönderilmiş, rahmetinin ve azabının müjdecisi bir el­çi olduğunu, Allah'ın peygamberlerinin arasında hiç bir fark ol­madığını, hepsinin de aynı kaynaktan geldiğini söyleyerek cevap veriyor. İnsanlar inkar etseler de, ilâhî vahyin karşısında inat et­seler de bu gerçek değişmez. Bunun böyle olduğuna Allah (c.c.) ve O'nun mü'min kulları şahittir.

Nisa Sûresi bundan sonra bazı peygamberlerin adlarını sayıp hepsine vahiy gönderildiğini söyleyip, Hz. Davud'a Ze­bur'un verildiğini ekliyor.

Bir kısmı Kur'an'da anlatılan peygamberler insanlara gel­dikten ve onlara gerçeği açıklayıp onları Hakk'a davet ettikten sonra onların Allah'a karşı hiç bir mazaretli kalmamıştır. Bundan sonra insanlara düşen ilâhî davete uymak ve hakka uygun bir hayat yaşamaktır. [29]

Peygamberler tek bir kafilenin seçkin fertleridir. İnsanlık tarihinin çeşitli zamanlarında ve farklı yerlerde, ayrı ırk ve böl­gelerde görülen bu kafilenin üyeleri, aynı kaynağa bağlıdırlar. Hepsi de müjdeîeyici ve korkutucu olarak, Allah'tan aldıklarını çevrelerindekilere anlattılar.

Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. ismail, Hz. Ishak, Hz. Ya'kub ve O'nun torunları, Hz. İsa, Hz. Eyyûb, Hz. Yunus, Hz. Harun, Hz. Süleyman, Hz. Davud, Hz. Musa ve diğerleri... Kur'an'da adları geçenler ve isimleri anılmayanlar...

İşte Hz. Süleyman (a.s.) da o seçkinler kafilesinin değerli bir üyesidir. O da o yüce davet kervanının şerefli bir mensubu­dur.

Kur'an kıssaları; bu seçkinler kafilesinin, yani Allah'ın el­çilerinin zamanlar üstü davetinin hâlâ devam ettiğini insanlara duyuruyor.

Kıssalar olayları anlatıp orada her şeyi bitirmiyor. Satır aralarında, sözün akışında; bu davet sürüyor, insanlar var oldu­ğu, hayat devam ettiği sürece sürecek, deniliyor.

Kur'an okuyanlar bu çağrıyı, bütün insanlara sunulan za­manlar ve mekanlar üstü olan bu daveti, canlı, haraketli, etkile­yici bir tarzda hissederler. [30]



[12] Sâd: 38/9-10

[13] Prof. S. Kutub, fü-Zılâlil-Kuı'an, Beyrut 1302-1982, 5/3005.

[14]  Sâd: 38/40.

[15] Prof. S. Kutub, Fi -Z. Kuran, 5/2624-2625

[16] Neml: 27/59

[17] Neml: 27/65-66.

[18] Neml: 27/93,

[19] Neml: 27/15.

[20] Neml: 27/25.

[21] M. Ali. Es-Sabunî, Satvetü't Tefâsir, Kahira, Tarih yok, 2/400

[22] Prof. S. Kutub, fi-Z. Kuran, 5/2889

[23] Sebe’: 34/13

[24] Enbiya: 21/16

[25] Enbiya: 21/22

[26] Enbiya: 21/25

[27] Enbiya: 21/105.

[28] Prof. S. Kutub, fi Z. Kur'an, 4/2365.

[29] Nisa: 4/164-165.

[30] Hüseyin K. Ece, Hz. Süleyman, H. Ece Yayınları: 22-34.