- Hz. Peygamberin Bidayetteki Ruhsatı

Adsense kodları


Hz. Peygamberin Bidayetteki Ruhsatı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
saniyenur
Tue 24 January 2012, 08:59 pm GMT +0200
 2) HZ. PEYGAMBER'İN BİDAYETTEKİ RUHSATI

İslam'ın benimsediği sünnî nikaha birçok yönden ters düşen mut'a nikahını Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir çırpıda yasaklamamıştır. Bu sebeple, mesele üzerine bize intikal eden rivayetlerin bir kısmı mezkur  ruhsatı aksettirir. Az yukarıda açıkladığımız tedric prensibinin İslam'da esas olduğunu bilmeyen veya kaale almayan bir kimse cehalet ve suiniyetle, bahsi tamamlayıcı diğer hadisleri görmeyerek veya görmezden gelerek sırf ruhsat ifade eden rivayetlere dayanarak İslam'ın mut'a nikahına ruhsat verdiğini sölemek suretiyle İslam'a büyük bir iftirada bulunabilir. Şimdi bu rivayetlerden örnekler verelim:Ruhsat ifade eden rivayetler umumiyetle İbnu Mes'ud, Hz. Cabir, Seleme İbnu'l-Ekva, İbnu Abbas, Esma Bintu Ebi Bekr, Hz. Muaviye, Ebu Saidi'l-Hudrî, Amr İbnu Hureys radıyallahu anhüm ecmain'den gelmektedir.Meselenin yanlış anlaşılmaması için açıklamalara geçmeden iki noktayı peşinen kaydetmek isteriz:
1- Mut'a hususunda ruhsat ifade eden rivayet sahibi Ashab'tan neshine dair de rivayetler gelmiştir.
2- Hz. Ömer yasağı ta'mim edince hiçbir sahabi buna itiraz etmemiş ve böylece yasak hususunda icma hasıl  olmuştur.İbnu Mes'ud'dan gelen bir rivayet şöyle:  كُنَّا نَغْزُو مَعَ رَسُولِ اللّهِ  لَيْسَ لَنَا نِسَاءٌ فَقُلْنَا اََ نَسْتَخْصِي فَنَهَانَا عَنْ ذلِكَ ثُمَّ رَخَّصَ لَنَا اَنْ نَنْكِحَ الْمَرأةَ بِالثَّوْبِ الى اَجَلٍ ثُمَّ قَرَأ:  يَا أيُّهَا الّذِينَ آمَنُوا َ تُحَرِّمُوا طَيِّبَاتِ مَا اَحَلَّ اللّهُ لَكُمْ وََ تَعْتَدُوا اِنَّ اللّهَ َ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ " Biz, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la savaşa  çıkmıştık. Beraberimizde kadın yoktu. "Husyelerimizi burdurup kadınlaşsak olmaz mı?" dedik.[35] Bunu yapmayı bize yasakladı. Fakat bir giyecek (gibi basit ücret) karşılığında, kadınlarla bir müddet için nikah yapmamıza ruhsat tanıdı." Abdullah İbnu Mes'ud (görüşüne  delil olarak) şu ayeti okudu. (Mealen): "Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı temiz ve güzel şeyleri kendinize haram edip de haddinizi aşmayın. Haddini aşanları Allah elbette sevmez" (Maide 87)[36]. Hemen belirtelim ki Müslim, hadisin bir başka veçhinde, ayetle istidlal işini İbnu Mes'ud' un yapmış olmasının sarih  olmadığını kaydeder. Bu durumda ayeti okuma işi ona değil, ondan sonra gelen bir raviye aittir.Bu hadiste İbnu Mes'ud'un, mut'a nikahına ruhsat verdiği anlaşılmaktaır. Ruhsat ifade eden diğer rivayet sahipleri hakkında söylendiği gibi, İbnu Mes'ud için de: "Resulullah'ın yasağını duymamış olabilir"  yorumu yapılmıştır.[37] Ancak: İbnu Mes'ud, bu rivayti mut'anın neshedildiğini işitmezden önce yapmış olabilir" demek  daha doğru olacak. Zira Beyhakî İbnu Mes'ud'un   اَلْمُتْعَةُ مَنْسُوخَةٌ نَسَخَهَا الطََّقُ وَالصَّدَاقُ وَالْعِدَّةُ وَالْمِيرَاثُ "Mut'a mensuhtur, onu İslam'ın getirdiği, talak, mehir iddet ve miras gibi hükümler neshetmiştir" dediğini kaydeder.[38]
İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'ın bu meseledeki yeri daha dikkat çekicidir. Bazı rivayetler, onun mut'a nikahına fetva verdiğini, bu yüzden Hz. Ali'nin ona sert çıktığını ve:   اِنَّكَ رَجُلٌ تَايِهٌ اَنَّ رَسُولَ اللّهِ # نَهَى عَنْ مُتْعَةِ النِّسَاءِ  "Sen şaşırmışa benziyorsun. Aleyhissalâtu vesselâm kadınlarla mut'a yapmayı yasakladı" dediğini belirtir.[39] Beyhakî'nin bir rivayeti, bir ara İbnu Abbas'ın bu meseledeki fetvalarıyla  sadece Hz. Ali'nin değil, ehl-i ilmin ta'rizlerini de üzerine çektiğini, ancak onun bu meseledeki görüşünde direndiğini; öyle ki, bazı şairlerin şiirlerine bile hedef olduğunu belirtir.[40] Ne var ki, sonunda İbnu Abbas da reyinden rücu etmiştir. Tirmizî,    ثُمَّ رَجَعَ عَنْ قَوْلِهِ حَيْثُ اَخْبَرَ عَنِ النَّبِي  "...Sonra o fetvasından, mut'anın Resulullah tarafından haram kılındığı kendisine haber verilince rücu etti"  diyerek[41], bilahare şarihlerin: "Mut'aya fetva veren sahabeler, onun nesh edildiğini duymamış olanlardır"[42] şeklinde yapacakları yorumun isabetliliğini te'yid eder. Nitekim İbnu Abbas, nesihten haberdar olup Resulullah'ın bu husustaki beyanlarını öğrenince:   هِيَ حَرَامٌ كَالْمَيْتَةِ وَلَحمَ الْخِنْزِيرِ "O, laşe ve hınzır eti gibi haramdır" diyecektir.[43] İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'ın meşhur olan fetvasının mahiyeti hakkında Hattâbî'nin Said İbnu Cübeyr'den kaydettiği bir rivayeti kaydetmede fayda umarız: "Said İbnu Cübeyr anlatıyor: "İbni Abbas'a dedim ki: "Sen ne yaptığını, neye fetva verdiğini biliyor musun?"Said İbnu Cübeyr, hakkında yazılan şiiri okuyarak fetvasının nasıl istismar edildiğini gösterir. Şiiri işiten İbnu Abbas şu açıklamada bulunur."İnna lillah ve inna ileyhi raciun! Allah'a yemin olsun, ben bu maksadla fetva vermedim ve bunu hiç aklımdan geçirmedim. Ben, (mut'a nikahını), Allah'ın laşeyi, kanı ve domuz etini helal kıldığı şartlarda helal kıldım.[44] Mut'a sadece muzdar durumda olanlara helaldi. O tıpkı laşe, kan ve domuz eti gibi (haram)dır."Bu rivayeti kaydeden Hattâbi, İbnu Abbas'ın sözünden çıkabilecek "Zaruret halinde, tıpkı leş, kan ve domuz etini yemek caiz olduğu gibi mut'a da caiz olabilir" hükmünün yanlışlığını belirtir. Ona göre yanlışlık iki noktadan gelir:
1) Bu hükme giderken  nassa dayanılmaz, kıyasa gidilmiş olur. (Halbuki nassın yani Resulullah'tan açık hükmün bulunduğu yerde kıyasla hüküm verilmez. Mut'a nikahını yasaklayan nass mevcuttur.
2) Mut'anın gıda hususunda muzdar kalana benzetilmesi de hatadır. Çünkü gıda bulamayan  kimse hayatî tehlikededir, ölmemek için haram yemesine izin verilmiştir. Halbuki mut'a meselesi şehvetin galebesi ile ilgilidir. Burada kişi, hayatî tehlike ile karşılaşmayacağı için muzdar sayılmaz. Şehvete sabretmek mümkündür. Ayrıca şehvet, oruç ve ilaç yoluyla da kırılabilir. Öyleyse "gıda" ve "şehvet" zaruret olmadan aynı değerde değillerdir, dolayısıyla hükümleri de farklıdır.[45]
Kanaatimizce İbnu Abbas'ın  fetvası, Hattâbî'nin dediği gibi "uzun gurbet", "ihtiyaç" ve "fakirlik" gerekçelerine mebni değildir. Nass bulunduğu zaman kıyas yoluyla fetvaya gidilmeyeceğini İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) herkesten iyi bilmektedir. Fetva ulemanın ittifakla belirttiği üzere, bu meseledeki nasslardan haberdar olmama sebebine dayanmaktadır.İbnu Abbas gibi yüce bir sahabi  hadisi duymamış olabilir mi? diye yapılacak bir itiraza hemen cevap verelim: "Bu pek tabii ve Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer (radıyallahu anhümâ) gibi -hem de ilkler arasında yer alan- diğer büyüklerde de sıkça rastlanan bir  durumdur." Az ileride bu hususa tekrar dönüp örnekler vereceğiz.Bu mevzudaki yasaklayıcı hadislere muttali olduğu devreye ait olduğu anlaşılan bir başka rivayette İbnu Abbas şöyle demiştir: "Mut'a nikahı İslam'ın bidayetinde caizdi. Kişi (ticaret malıyla)[46] tanıdığı bir adamı bulamayan bir beldeye varınca, orada kalacağını tahmin ettiği müddet için bir kadınla mut'a nikahı ile evlenirdi. Kadın da onun eşyalarını o müddet içinde muhafaza eder, meselesini ıslah ederdi. Bu hal, şu ayetin nüzulüne kadar devam etti. (Mealen): "Ancak hanımlara ve cariyelerine karşı müstesna, bunlarla olan yakınlıklarından dolayı kınanmazlar...." (Mearic 30; Mü'minun 6). İbnu Abbas devamla: "Bu ikisi dışındaki bütün fercler haramdır"[47] der. İbnu Abbas'ın, ayetten hareketle mut'a nikahı ile alınan kadının  zevc sayılamayacağına hükmettiği belirtilmiştir. Zira ayette sadece zevcelerle milk-i yemin denen köle kadınlar helal addedilmektedir.[48] Rivayetler İbnu Abbas'ın belirtilen bu görüşe varmazdan öcne mut'a nikahı hususunda  sert çıkan Abdullah İbnu Zübeyr'le de söz düellosuna girdiğini Abdullah'ın hutbede, İbnu Abbas'a ta'rizde bulunduğunu göstermektedir. İbnu Abbas bu ta'riz üzerine: "Annene sor, yalan mı söylüyorum!"  der. Mesele annesi Esma Bintu Ebi Bekr'e intikal edince, Resulullah zamanında mut'anın caiz olduğunu te'yid eder. Rivayetin devamında İbnu Abbas'ın: "Mut'adan doğan Kureyşlilerin ismini sayabilirim" dediği belirtilir.[49]
İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'ın bu meseledeki yerini İbnu Hacer şöyle noktalar: "İmamlardan bir cemaat, İbnu Abbas'ın mut'ayı mübah addetme kanaatinde yalnız kaldığını cezmen belirtir. Bu meşhur bir meseledir ve nadir muhalefetlerden biridir.[50] Fahreddin-i Razi'nin de özetlediği üzere, bu meselede İbnu Abbas' tan üç ayrı görüş rivayet edilmiştir:
1- Mut'a mutlak olarak mübah,
2- Zaruret halinde mübah
3- Mensuh olduğunu ikrarı[51].
Şu halde meseleyi değerlendirirken, İbnu Abbas'ın neshi işitmezden önceki fetvasını esas alarak onu mut'a nikahının lehinde göstermek ilme ve dine ihanet olur, yüce sahabiyi kendi adımıza konuşturmak olur.Hz. Cabir (radıyallahu anh)'den gelen diğer bir rivayet, kendisine iki mut'a[52] konusunda İbnu Abbas'la Abdullah İbnu Zübeyr'in ihtilafa düştükleri haberi  ulaşınca Hz. Cabir'in şöyle söylediğini belirtir:  فَعَلْنَاهُمَا مَعَ رَسُولِ اللّهِ # ثُمَّ نَهَانَا عُمَرُ فَلَمْ نَعُدْ لَهُمَا "Biz Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sağlığında her  ikisini de yaptık. Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh) onları yasakladı, artık bir daha onlara dönüp tekrar yapmadık."[53] Hz. Cabir'den gelen bir diğer rivayette, o; "Resulullah ve Hz. Ebu Bekr zamanında bir avuç hurma veya un karşılığında birkaç günlüğüne mut'a nikahı yapardık. Bu hal  Hz. Ömer'in, bunu Amr İbnu Hureys hadisesi üzerine yasaklamasına kadar devam etti"  demiştir.[54] Ebu Saidi'l-Hudrî'nin  beyanında "bir kadeh kavud" mukabilinde mut'a yapmışlardır[55]. Tahavi Ashab'tan Cabir gibi zatların Hz. Ömer'in yasaklamasına kadar mut'aya yer vermelerini, Resulullah'tan varid olan yasağı daha önce işitmemiş olmalarına hamleder.[56] Görüldüğü üzere, ruhsat  ifade eden rivayetin sahibi, mut'anın bilahare yasaklandığını da tasrih ediyor. İbnu Hacer der ki: "Hz. Cabir'in "yapardık" sözü bütün sahabeye şamil ise "Bir daha dönüp tekrar yapmadık" sözü de bütün sahabeye şamildir.  Dolayısıyla mut'anın terkinde icma hasıl olmuştur."[57] Hz. Cabir'in "Ebu Bekri's-Sıddık zamanında da mut'a nikahı yapmaya devam ettikleri"ne dair beyanı üzerine, buraya kaydını  muvafık gördüğümüz bir yorumu İbnu'l-Arabî yapmıştır. Der ki: "Bu, halkın, Sıddık zamanında çıkan irtidad fitnesi yüzünden şeriatın yayılmasına zaman ayıramamalarından ileri gelmiştir. Çünkü herkes bu fitnenin bastırılması ile meşguldü. Ama, hak batıla galebe çalıp, halife ve diğer Müslümanlar bu meşguliyetten halas bulunca, dinin usule giren meselelerinin hallinden sonra füru ahkâmına yöneldiler ve bu meyanda mut'a nikahının tarimi hususunda bildikleri meşhur hükmü  de icraya koydular. ilk defa Hz. Ömer'in dikkatini Hz. Muaviye ile Amr İbnu Hureys çekti. (Resulullah'ın yasağından haberi olmayan) bu iki zat kadınlarla mut'a nikahı yapmışlardı, onları bundan men etti."[58]
* Seleme İbnu'l-Ekva (radıyallahu anh)'dan gelen rivayette, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın: "Bir kadınla bir erkek aralarında mutabakat sağlamışlarsa beraberlikleri üç gecedir. Uzatmak veya daha önce ayrılmak isterlerse ayrılırlar" dediğini görmekteyiz. Seleme devamla şunu söyler: "Bilemiyorum, bu ruhsat, sadece biz sahabelere mi mahsustu, yoksa herkese şamil miydi?" Rivayetin devamında Buhârî şunu ekler: "Hz. Ali bu hususu açıklamıştır: Mut'a mensuhtur."[59] Görüldüğü üzere Seleme hadisi de mutlak bir ruhsattan bahsetmemektedir. Ancak, Seleme'nin nesihten haberdar olmadığı anlaşılmaktadır. İmam-ı Buhârî, rivayetin sonuna eklediği meşruhatla Seleme rivayetindeki tereddüdü izale etmekle kalmamış, şahsî inancını da belirtmiş olmaktadır.


[35] Müslim, Nikah 29; Nesai,  Nikah 71
[36] Müslim, Nikah 11, (1404).
[37] Nevevî, Şerhu Müslim 9, 181.
[38] İbnu Hubbân: "Husyelerimizi burdurup kadınlaşsak olmaz mı?" dedik" ibaresinden hareketle, Resûlullah'ın ilk bakışta Mut'a'yı yasaklamış olabileceği görüşünü ileri sürer. (Sahîh-u İbnu Hubbân 6, 175).
[39] Tahavi Şerhu Meani'l-Asar, 3, 24; Nesaî, Nikah 71.
[40] Beyhakî, a.g.e., 7, 205.
[41] Tirmizî, Nikah 28.
[42] Nevevî, Şerhu Muslim 9, 182.
[43] Beyhaki a.g.e., 7, 205.
[44] İbnu Abbâs radiyallahu anhümâ, burada Bakara sûresinin 173. âyetinde atıf yapmaktadır. Bu âyette Rabbimiz Teâlâ hazretleri, leş, kan, domuz eti ve puta kesilen hayvanların etinin haram olduğunu bildirdikten sonra, muzdar kalanların ölmeyecek kadar yemelerine ruhsat verir.
[45] Hattabi, Mealimü's-Sünen (Ebu Davud'un hamisinde basılmıştır, Humus 1393/1973. Birinci Tab), 2, 559.
[46] İbnu Hazım'ın rivayetinde bu sarahat mevcuttur (s. 179).
[47] Tirmizî, Nikah 28, (1122, 4).
[48] Mübarekfuri,  Tuhfetu'l-Ahvezî 4, 269.
[49] Tahavi, a.g.e., 3,24.
[50] İbnu Hacer, Fethu'l-Bari 11, 78.
[51] Razi, Tefsir 10, 49.
[52] İbnu Hacer, Fethu'l-Bari 11, 74.
[53] Müslim Hac 213, Nikah 7.
[54] Müslim, Nkah 16; Bkz. Dârakutnî, a.g.e., 3, 242
[55] F.B., 11, 78.
[56] Tahavi a.g.e., 3, 26.
[57] İki mut'a'dan murad temettû haccı ile mut'a nikâhıdır. Temettû haccı da câiz mi değil mi diye münakaşa edilen bir konu olmuştur. Ancak teferruatı burada mevzumuzun dışında kalır.
[58] İbnu'l Arabî, Arızatü'l-ahvazi 5, 51[60] Müslim, Nikah 19, Nesai, Nikah 71.
[59] Buhari, Nikah 31,

ceren
Sun 19 February 2017, 07:55 pm GMT +0200
Esselamu aleykum.Peygamber efendimiz peygamberligi ile muta nikahini her sekilde yasaklamıştır.Rabbim bizleri bu tur buyuk günahlardan korusun insallah...