ayten
Sun 17 October 2010, 11:45 pm GMT +0200
b- Hz. Peygamberin Ahlakının Tavsifi
Buraya kadar Hz. Peygamber'in bedenî vasıflarından kısaca bahiste bulunduk. O'nun asıl olgunluğu, ruhî vasıfları, güzel ahlâkı, güzel davranışları ve günlük işleriyle tezahür eder. Zira beden güzelliği ahlâk güzelliğine bir işaret sayılmıştır. Nitekim “kıyafet” ilmi ile uğraşan Marifetname sahibi İbrahim Hakkı hazretleri, “Allah (cc) sureti sirete, azayı ahlâka alâmet ve nişan etmiştir”90 demişti. Hz. Peygamber, "güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim" buyurarak asıl kemalâtın ahlâk güzelliğiyle vücut bulacağını anlatmış olmaktadır91.
Hz. Peygamber’in (sav) ruhî vasıflarının yüceliği, ancak onların hususiyetlerini bilmekle anlaşılır. Bu vesileyle, ahlâkının bazı hususiyetlerini, kısaca izah edelim. Bir kere her şeyden önce, Hz. Peygamber’in (sav) ahlâkı, Kur'ân'ın tatbikinden başka bir şey değildir. Kur'ân'ın hoş gördüğünü O da hoş görür, beğenmediğini beğenmezdi92. O'nun ahlâkını, aklî, gazabî ve şehevî güçlerinin tertibi dahilinde kısaca izah edelim:
Hz. Peygamber’de (sav) mezkûr güçler kemâl derecesine ulaşmıştır. Bunlardan da, çeşitli hasletler hasıl olmuştur. Aklî kuvvetin fazileti, hikmet; gazab kuvvetinin fazileti de "şecaat", şehevî kuvvetin fazileti, ise iffettir. Bunları kısaca izah edelim.
1- Gazab Kuvveti
Gazab kuvvetinin fazileti olan, “şecaat”tan, hilm, müsamaha, fakirlere, cahillere, zayıflara, kâfirlere, ihtiyarlara, çocuklara, hayvanlara merhamet etme, hüsnüzanna ve tatlı dile sahib olmak doğar. Ayrıca tevazu, vakar, mürüvvet de, şecaatinin mahsulüdür. Meclislerdeki güzel âdetler, latifeler, sabr ve sebat da yine gazab gücünün bir faziletidir93.
O'nun en başta gelen cesareti, müşrik Mekke halkının eza ve cefalarına maruz kalmasına rağmen inancını ilan etmesidir94. Harb meydanlarında da, bazen etrafında kimse kalmadığı halde cesaretini kaybetmemiştir.
Hz. Peygamber'in gayesi, insanların gönlünü fethetmekti. Nazarında harb son çaredir. Bunun için O, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin95 buyurarak, harbi değil, sulhu aradığını ortaya koymuştur.
Hüsn-ü zan sahibi olan peygamberimiz, başkalarının kötülüklerini duymamayı arzu etmiştir. Nitekim bir hadislerinde, "sizden biriniz, diğeri aleyhine bana bir şey söylemesin. Ben sizin yanınıza selim bir kalble çıkmayı daha çok severim. "96 buyurmuştur.
Güzel ahlâkının bir tezâhürü de, insanların hatalarını yüzlerine vurmamasıdır. O, gördüğü hataları düzeltmek için, "Bazıları neden şöyle şöyle yapıyor" derdi97. Bir defasında yüzüne zaferan sürmüş bir adam görmüştü. O'nun yapmış olduğu işin yanlış olduğunu yüzüne vurmamış, adam gittikten sonra, "Ona söyleyin yüzündeki boyayı yıkasın"98 demiştir.
Yine bir defasında, Mescid-i Nebevî'nin bir köşesine bevleden bedevîyi güzel sözlerle ikna etmişti99.
Hz. Peygamber, mütevazi olmakla beraber, vakarına bir noksanlık getirecek söz ve hareketten de sakınırdı. Arkadaşlarından kendisine ayağa kalkanlara, "Acemlerin bir kısmının diğerlerine tazim ederek ayağa kalktığı gibi bana ayağa kalkmayın" demişti.
Meclislerde en güzel âdâb-ı muaşeret’i tatbik etmiştir. Bu vesileyle huzurlarına giren önce selâm verir, sonra boş bulduğu yere otururdu. Gelişigüzel konuşulmazdı. Biri konuşurken, sözleri bitene kadar dinlenirdi.
Hz. Peygamber bazı zaman latife yapmış sıkıntılı zamanlarında dahi huzursuzluğunu, çevresini rahatsız etmemek için kimseye sezdirmemişti.
2- İffeti
Hz. Peygamber’in (sav) çok evliliği iffetine bir nakısa getirmemiştir. Bilakis çok evlilik, iffeti korumanın en önemli sebeblerinden biridir. Bunun yanında Hz. Peygamber'in çok hanımla evlenmesinde burada saymadığımız daha bir çok hikmetler, gayeler vardır.
Hz. Peygamber hanımlarını sık sık ziyaret ederdi. O'nun bir günde hepsini ziyaret etmesi şehevi sebeblerle değildi. Bilakis nezaketinin mahsulü idi. Bu ziyaretlerini şehevi sebeblere bağlamak yanlış anlamanın bir sonucudur. O Ümmü Seleme'den başlamak üzre, çok kere ikindiden sonra ziyaret etmişti. Bu ziyaretlerini akşamdan sonra yaptığı da beyân edilmiştir.
Anlaşıldığına göre O, hanımlarını akşamdan sonra topluca, ikindiden sonra da teker teker ziyaret ederdi100.
Diğer taraftan Hz. Peygamber hediyeleşmeye önem vermişti. Bir defasında kendisine eliyle örüp hediye eden bir kadının kumaşını kabul etmiş ve daha sonra da o kumaşı giymişlerdi. Zira O'nun bu sırada o kumaşa ihtiyacı vardı. Orada bulunanlardan birisi, "O ne güzel bir kumaştır, onu bana verirseniz memnun olurum." dedi. Rasûlullah da kumaşı ona verdi101.
Diğer taraftan Hz. Peygamber (sav), kanaatkar olduğu için, az şeyle yetinmiş, başkalarının ihtiyaçlarını gidermeye öncelik vermiştir. Hatta arzuladığı mubah şeylerden dahi vazgeçmişti. Onun bu vazgeçişine, "Zühd" denir102. Bunların yanında O, edep ve hayanın zirvesine yükselmişti. Hatta O Ebu Sa'd el-Hudrî'nin beyanına göre, "...perde arkasında oturan bakire kızdan daha utangaçtı"103.
Övgüde aşırı gitmeyi nehyeden Hz. Peygamber (sav)... "Benî överken Meryem oğlu İsa'yı düdükleri gibi, mübalağa ile övmeyin. Zira ben ancak Allah'ın kulu ve Rasûlü'yüm"104, buyurmuştu.
3- Adaleti
Adâlet, doğruluk ve müsavat demektir. Zıddı, zulüm’dür105. Hz. Peygamber, her zaman adaletten ayrılmamış, hırsıza ceza verirken, "...kızım, Fatıma da olsa hırsızlık yapanın elini keserim"106 demişti.
--------------------------------------------------------------------------------
90 İbrahim Hakkı, Mârifetname s. 210 İstanbul H. 1330
91 İmâm Malik, Muvattâ, Hüsnü'l-Hulk, 8 (s. 564), Kitâbu'ş-Ş'ab.
92 el-Kâdî İyâz, eş-Şifa I, 207
93 Bak. Bayraktar, İbrahim, Hz. Peygamberin Şemâili, s. 66.
94 İbn Hişam es-Sire Maa'r-Ravdü'tünüf
95 Müslim, el-Edeb, 19 (III.1362 h.no: 1741.)
96 Ebu Davud, el-Edeb, 33. (V. 183 h.no: 4860)
97 Ebu Davud, el-Edeb, 6. (V. 143 h.no: 4788)
98 Ebu Davud, el-Edeb, 6, (V, 143 h.no: 4789)
99 el-Buhârî, el-Vudu, 61 (1,62)
100 İbn Sa'd, et-Tabakât VIII.170 t.siz; el-Buhârî'nin es-Sâhih'inde Hz. Peygamber’in (sav) bir günde bütün hanımlarını ziyaret ettiği beyân edilmektedir. Enes b. Mâlik, bu ziyaretin cima maksatı ile yapıldığını söyler. Ancak, el-İsmâilî, hal ve hatır sormak için yapıldığını beyân eder (el-Aynî III, 214). Bazıları da, bu ziyaretinin, seferlerden döndükten sonra yapıldığını, sıra tesbiti için veya hal hatır sormak için vaki olduğunu söylemişlerdir. (el-Aynî, III, 215).
101 el-Buhârî, el-Libâs 18, (VII, 40)
102 el-Buhârî, Bed'u'l-Halk 88, (IV, 167.)
103 et-Tirmizî, eş-Semâil s. 172.
104 Ali Haydar, Düreru'l-Hükkâm s.92. İst. 1330 H.
105 Heyet, Mucemu'l-Vasit II,594; Ahmet Rıfat, Tasvir-i Ahlâk s. 21 Tercüman Binbir Temel Eser, İst. t.siz.
106 el-Buhârî, el-Hudud 16, (VIII, 16.)