- Hz. Ömerin idare anlayışı 2

Adsense kodları


Hz. Ömerin idare anlayışı 2

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sidretül münteha
Sun 8 May 2011, 03:03 pm GMT +0200
Hz. Ömer'in İdare Anlayışı


Bir rivayete göre de Hz. Ömer (R.a.) başını önüne eğdi ve bir süre ses­siz durduktan sonra dedi ki:

"Bütün insanlar senden daha fakihtir ey Ömer!"

Bir diğer rivayete göre de şöyle demiştir:

"Bir kadın isabet etti ve bir erkek de hata etti.” [259]

Bu, tarihin şeref levhasıdır. Günümüzün ifadesiyle Cumhurbaşkanının karşısına bir kadın dikilip hatasını hatırlatıyorsa ve Cumhurbaşkanı da bu durumdan memnun olup kadının isabet ettiğini kendisinin ise hata ettiği­ni itiraf ediyorsa, bu kul kaynaklı kanunlara dayanan beşeri idarelerin ve idarecilerin ilahi kanunlara dayanan İslâm idaresini ve müslüman idareci­leri onbeş asır geriden takip ettiklerini gösteriyor. Günümüzün dünya idarecileri henüz bu erdemliğe ulaşamdılar. Hz. Ömer (R.a.), genelde dünyadaki bütün idarecilere, özelde ise müslüman idarecilere şeffaf olmayı armağan etmiştir. Şeffaflık, müslüman halkı idare etmede başarının vazgeçilmezlerindendir. Şeffaf olmayan idareciler, idare ettik­leriyle kavgalı hale gelmekten kurtulamazlar. İnsanlar hakikatin ölçüsü değildir. Aksine hakikat insanların ölçüsüdür. İnsanları hakikat ile ölçen­ler, kimden gelirse gelsin doğruyu kabul edip hatadan vazgeçerler. Ama insanları hakikate ölçü yapanlar ise, doğruları şahıslarla ölçerler. Kişinin ne söylediğine bakmak yerine sözü söyleyenin kim olduğuna bakarlar. Şunu bilelim ki; hakikati tekelleştirmek, hakikati inkâr etmekten. farksızdır. Bunun için Hz. Ömer (R.a.) hayatı boyunca şahıslardan değil, hakikatten yana olmuştur. Hakkı kim söylerse söylesin kabul etmiştir. Hakikati insanlarla ölçenler, insanların sayıları miktarınca hakikat üretmiş olurlar. Hakikat tektir. Tek olan hakikatin üzerinde sabit kalmak, onu insanlara ölçü yapmakla mümkündür.

Hz. Ömer (R.a.) idarede adaleti kökleştirdi. Kendi nefsinin aleyhine olsa bile adaletten vazgeçmezdi. Bakınız Hz. Ömer (R.a.), bir adamdan bir at satın almış, atı beğenmediği takdirde bedelini vermeyi şart koşmuş­tu. Hz. Ömer (R.a.), atı tecrübe etmek için bir biniciye vermiş, tevafuken at binici tarafından bir kazaya uğrayarak sakatlanmıştı. Hz. Ömer (R.a.), atı almaktan vazgeçerek onu sahibine iade etmek istedi. Fakat atın sahibi razı olmadı. Tarafeyn arasındaki dava Kadı Şüreyh'e takdim olundu. Kadı Şüreyh şu hükmü verdi:

"Şayet at, sahibinin rızası ile tecrübe edildiyse sahibine iade olunabilir. Aksi takdirde iade olunmaz." Hz. Ömer (R.a.)

"Hak ve adalet budur." demiş, atın bedelini ödemiştir. Bu olaydan sonra Kadı Şüreyhı de Küfe kadılığına tayin etmiştir.[260]

Hz. Ömer (R.a.)'ın karşısında şah ile keda, asil ie âdi, akraba ile yabancı insanlar, bilatefrik/hiç ayırmaksızın, aynı muameleyi görürdü. Hz. Ömer (R.a.)'ın öyle bir heybeti vardı ki, karşısında hiçbir kuvvet duramazdı. Bir kere Mısır valisi Amr b. As (R.a.)'ın oğlu Abdullah hak­sız yere birini dövmüştü. Bilmukabele Hz. Ömer (R.a.), dövülen adamı getirterek Abdullah'a seksen kırbaç vurmuştu. [261] Daha sonra şu tarihi ikazda bulundu: "Analarından hür olarak doğdukları halde siz insanları ne zamandan beri köleleştirdiniz!” [262] Hz. Ömer (R.a.), kendi inancının eriy­di. Hz. Ömer güçlü bir hitabet kudretine sahipti ve konuşurken beliğ bir uslubla konuşurdu. Onun üstün kabiliyeti yazı için de geçerliydi. Valilerine yazmış olduğu talimatları ve mektupları Arap dili için bir numune addedilmekteydi. Hz. Ömer şiire de ilgi duyan ve şiir zevki olan sahabelerden birisidir. Çok sayıda Arap şairlerinin şiirlerini ezberlemiş, az da olsa şiir yazmıştır. Hz. Ömer ibadet ederken bütün benliğiyle Rabbine yönelirdi. Halife olduktan sonra gündüz işlerinin yoğun olmasından dolayı nafile namazlarını gece kılar, ev halkını sabah namazına; "ve namazı ailene emret” [263] mealindeki ayeti okuyarak uyandırırdı. O, her sene haccetmeyi asla ihmal etmez ve hac farizasını yerine getirmek için Mekke'ye gelen hacılara bizzat riyaset ederdi. Rabbine karşı duyduğu sorumluluğun altında öylesine ezilirdi ki, kıyamet günü hesaptan, cezasız kurtulmayı başarabilirse sevineceğini söylerdi. O, ölüm döşeğinde bu endişesini şu anlamdaki bir beyitle dile getiriyordu:

"Müslüman oluşum, namazları kılıp, orucu tuttuğum müstesna, nefsime zulmetmiş bulunuyorum.”[264] Hz. Ömer (R.a)'in, şahsi hayatı oldukça sadeydi. Hz. Ömer (R.a), Bizans ve İran'a karşı büyük ordular sevkeden ve onları tarihlerinde pek nadir tattıkları sürekli yenilgilerle perişan eden güçlü ve muktedir bir devletin başkanıdır. Ama o buna rağmen yamalı elbiseler, eskimiş sarık ve yırtık ayakkabılarla hayatını sürdüren bir kişidir. O, bazen dul bir kadına su taşırken görülür, bazan da günün yorgunluğunu hafifletmek için mescid'in çıplak zemini üzerinde uyuduğuna şahit olunurdu. Medine'den Mekke'ye çok sayıda yolculuk yapmış olduğu halde hiç bir zaman yanına çadır almamış ve yolda, bir çarşafı dalların üzerine gererek basit bir şekilde din­lenmeyi tercih etmiştir. Yine bir gün, Ahnef b. Kays yanında Arapların ileri gelenlerinden bazı kimselerle birlikte Hz. Ömer (R.a)'i ziyarete gitmiş; onu, elbisesinin eteklerini beline sıkıştırmış olduğu halde koşar bir vaziyette bulmuştu. Ömer (R.a), Ahnefi gördüğünde ona;

"Gel de kovalamaya katıl. Devlete ait bir deve kaçtı. Bu malda kaç kişinin hakkı olduğunu biliyorsun" dedi. Bu esnada biri ona neden kendini bu kadar üzdüğünü ve deveyi yakalamak için bir köleyi görevlendirmediğini söyleyince O;

"Benden daha iyi köle kimmiş?" diyerek karşılık ver­miştir.[265] Günlük yaşayışını gösteren bu örnekler, Hz. Ömer (R.a)'in ümmetin sorumluluğunu üstlenen kimselerin yüklenmiş oldukları görevleri ne şekilde yerine getirmeleri ve makamlarının cazibe­sine kapılıp sıradan insanların yaşayış tarzından kopmadan hükmetmeleri gerektiğini, çağları aşan bir örnek sergileyerek ortaya koymuştur. Bir devlet başkanı ancak bu şekilde, insanlardan ve onların günlük yaşam­larından kopmadan âdil bir yönetim kurabilir. Hz. Ömer (R.a)'a âdil sıfatını kazandıran, onun bu şekilde İslâm'ı yeryüzüne hakim kılma yo­lunda varlığını ortaya koymuş olmasıdır. Hz. Ömer (R.a) geçimini ticaret­le temin ederdi. Bunun yanında Peygamber (sav)'in Medine'de ona bazı tarlalar verdiği de bilinmektedir. Hayber'in fethini müteakip burada ele geçirilen araziler, savaşa katılanlar arasında taksim edilmişti. Ancak, Hz. Ömer (R.a) kendi payına düşen araziyi vakfetmiş ve bir vakıf şartnamesi de düzenlemişti:

"Bu arazi satılamaz, hibe edilemez ve miras yolu ile sahip olunamaz; geliri fakirlere, akrabaya, kölelere, ALLAH yolunda, yolcu ve misafirlere harcanacaktır. Vakfı yöneten kişinin ölçülü olarak yemesinde ve yedirmesinde bir sakınca yoktur.” [266] İslâm'da ilk vakıf olayı budur. Hz. Ömer (R.a.) malını ALLAH yoluna vakfeden vakıf adamdır. Hz. Ömer (R.a.)'ın günlük hayatındaki sadeliği ve samimiyeti yakalamayanlar, vakıf işlerini yürütemezler.

Halife olduktan sonra, devlet işleriyle uğraşmasından dolayı kendi iaşesinin temini için Ashâb'a müracaat etmiş, Hz. Ali (R.a)'in teklifine uyularak ona ve ailesine normal ölçülerde devlet malından geçim imkânı sağlanmıştı. H. 15 yılında müslümanlara maaş bağlandığı zaman, ona da ileri gelen Ashâb'a verilen miktarda, beş bin dirhem maaş tayin edilmişti. Ancak onun günlük gideri çok mütevazı meblağdı. Ömer (R.a), yemek olarak genellikle şunları yerdi: Ekmek buğdaydan olduğu zaman kepekli, bazen et, süt, sebze ve sirke.

Hz. Ömer (R.a)'in fazileti ve üstünlüğü hakkında çok sayıda sahih hadis bulunmaktadır. Hz. Ömer din konusunda o kadar tavizsizdi ki, şey­tanlar bile onunla karşılaşmaktan çekinirlerdi. Bir defasında Rasûlüllah (sav)'ın yanına gitti. Rasûlüllah (sav)'den bir şey istemek için orada bulu­nan kadınlar, Hz. Ömer'in sesini duyduklarında hemen kalkıp perdenin arkasına geçtiler. Hz. Ömer içeri girdiğinde Rasülüllah (sav) gülüyordu. Hz. Ömer ona;

"ALLAH yasını güldürsün ya Rasûlüllah" dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (sav);

"Şu benim yanımda olanlara şaşarım. Senin sesini işitince perdeye koştular" dediğinde Hz. Ömer;

"Ya Rasûlüllah, onların çekinmesine sen daha layıksın" dedi. Sonra da kadınlara dönerek;

"Ey nefislerinin düşmanları! Rasûlüllah (sav)'den çekinmiyorsunuz da benden mi çekmiyorsunuz?" diyerek onlara çıkıştı. Kadınlar;

"Evet. Sen Rasûlüllah (sav)'den sert ve haşinsin" dediler. Rasûlüllah (sav), şöyle buyur­du:

"Nefsim yed-i Kudretinde olan ALLAH'a yemin olsun ki, şeytan sana bir yolda rastlamış olsa, mutlaka yolunu değiştirirdi.” [267]

Başka bir rivayette Rasûlüllah (sav) onun için şöyle buyurmuştu:

"Gökte bir melek bulunmasın ki Ömer'e saygı duymasın. Yeryüzünde ise bir şeytan bulunmasın ki Ömer'den   kaçmasın.”[268]

Rasûlüllah (sav), hakkı görmek ve onu tatbik etmek konusunda Ömer (R.a)'in üstünlüğünü şöyle ifade etmekteydi:

"Sizden önce geçen ümmetlerde bazan ilham sahipleri bulunurdu. Eğer benim ümme­timde onlardan biri bulunursa, Ömer b. Hattab onlardandır.”[269] Bu, Hz. Ömer (R.a)'in işlerinde ve verdiği kararlarda isabetli davranmasını bir anlamda açıklar niteliktedir. Nitekim Rasûlüllah (sav);

"ALLAH doğruyu Ömer'in lisanı ve kalbi üzere kılmıştır.” [270] demektedir. Bir defasında da Hz. Ömer'i göstere­rek şöyle demişti:

"Bu (Hz. Ömer) aranızda yaşadığı sürece, sizinle fitne arasında kuvvetlice kapanmış bir kapı bulunacaktır.” [271]

Hayatını din disiplini zapt-u rabt altına almış olan her müslüman, fit­nenin önünde bir settir. Fitneyi önlemenin ve fitneden uzak durmanın çaresi, din disipliniyle disipline olmaktır. Hz. Ömer (R.a.)'ın hayatı, din disiplinin pratiğidir. Hz. Ömer (R.a)'in bu durumunu bazı konularda inen ayetlerin daha önce onun gösterdiği doğrultuda olması da te'yid etmekte­dir. Hz. Ömer (R.a.) şöyle demiştir:

"Rabbime üç şeyde muvafık düştüm: Makam-ı İbrahim'de, hicab'da ve Bedir esirlerinde.” [272] Hz. Ömer ötekileri zikretmemiştir. Örneğin münafık­ların cenaze namazını kılmaması için Rasûlüllah (sav)'e inen ayet bunlar­dan biridir. [273]

Hz. Ömer (R.a.), hurafelere, bid'atlere şiddetle karşıydı. Bilindiği gibi, Hudeybiye'de sahabeler, Rıdvan Bey'at'ını bir ağacın altında gerçek­leştirdiler. ALLAHû Teâla buyuruyor:

"Andolsun o ağacın altında (Hudeybiye'de) sana bey'at ederlerken ALLAH, müzminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş onlara güven indirmiş ve onları pek yakın bir fetih ile mükafatlandırmıştır.” [274] Hudeybiye anlaşması esnasında Rasûlüllah (sav) Semure denilen meşhur bir ağacın altında oturdu. Sahabeler gelip kendisine bey'at ettiler. Bu bey'ate, "Bey'atü'r Rıdvan" denilir. Bey'atü'r Rıdvan'a' katılan saha­belerden ALLAHû Teâla razı olmuştur. Bu bey'atı Rıdvan'ı yapan mü'minlerin adedi en sahih rivayete göre 1400 (bin dört yüzdür.) Bin beş yüz kadar ve daha ziyade rivayetleri de vardır. Nafı' (R.a.) den rivayet olun­duğu üzere altında bey'at vaki olan o semure ağacına bilahare nâs/insanlar gidip yanında namaz kılar olmuşlardı. Hz. Ömer (R.a.) bunu işitti, hemen o ağacın kesilmesini emrediverdi, henüz Cahiliyye âdetini unut­mayanların fitneye tutulup ALLAH'tan gayrisine ibadet etmesinden sakınmıştı. [275] Böylece Hz. Ömer (R.a.) itikadı bir sapıklığı önledi ve müslümanları Tevhid inancına yönlendirdi. Hz. Ömer (R.a.), hurafelere, bid'atlere hayat hakkı tanımı­yordu. Yine Halid b. Velid (R.a.)'in savaşlarda elde ettiği zaferinin sanki ALLAHû Teâla'dan değil de Halid b. Velid'den olduğu hissinin müslümanlar arasında yaygınlaştığını görünce, hemen Halid b. Velid'i görevden almış ve onun yerine Ebû Ubeyde b. Cerrah (R.a.)'ı atamıştır. İslam ülkesinin her tarafına şunları yazmıştı:

"Ben Halid'i kendisine kızdığım, yahut hainlik ettiği için görevden almadım. Ancak herkes onu alabildiğine gözünde büyütmüş ve herşeyi ondan zannetmek gibi bir duruma gelmişti. Her şeyin onunla olup bittiğini varsaymalarından korkmaya başlamıştım. Ben onların herşeyi yapanın ALLAH olduğunu bilmelerini ve fitneye maruz kalma­malarını arzuladım.” [276]

Savaşta zaferi kaybetmek pahasına da olsa tevhid akidesini korumak esastır. Sefer bizdendir, zafer ALLAH'tandır. Zaferi ALLAH'tan başkasına izafe edenler, tevhid akidesini kaybedenlerdir. Amr b. As (R.a.), Mısır'ı fethedince, Hz. Ömer (R.a.) onu Mısır'a vali tayin etti. Bir kaç ay sonra Mısır halkı Amr b. As (R.a.)'m huzuruna geldiler:

Bu Nil nehrinin bir âdeti vardır. O âdet yapılmazsa suyu çoğalmaz, kesilir, dediler. Amr b. As (R.a.):

"O âdet nedir?" diye sordular. Onlar da:"

“Önümüzdeki ayın on ikisinde, annesini babasını mal ile razı ederek bir kız çocuğunu süsler, nehre atarız" dediler. Amr b. As (R.a.):

“Bu âdetiniz çirkin bir iştir. İslâm dini bütün bozuk âdetleri ortadan kaldırmıştır." dedi.

Aradan üç ay geçti. Nil nehrinin suyu çoğalmadı. Halk başka mem­leketlere göç etmeğe başladılar. Amr b. As (R.a.), bu hali Hz. Ömer (R.a.)'e bir mektub ile bildirdi. Hz. Ömer (R.a.), cevabında:

"Çok iyi yapmışsın. Mektubun içine bir kağıd koydum. Onu nehre at" diye yazdı.

Amr b. As (R.a.) alınca açtı. İçindeki kağıdda:

"Ömer b. Hattab'dan Mısır'ın Nil'ine! Bundan sonra: Eğer sen, kendiliğinden akıyorsan (bun­dan sonra) akma. Şayet seni tek ve Kahhâr olan ALLAH akıtmakta ise, senin akmanı ondan istiyoruz." yazılı idi. Amr b. As (R.a.) o kağıdı Nil nehrine attı. Ertesi gün nehrin suyu on arşın yükseldi. Bundan sonra Mısır halkı, O bozuk âddetten kurtuldu. [277] Dikkat edilirse, Hz. Ömer (R.a.), halkın hurafelerini himaye altına almamıştır. Aksine halka rağmen hurafeleri, bid'atleri ortadan kaldırmıştır.

Hz. Ömer (R.a.), itikadı ve amelî tehlikelere karşı müstağni davran­mazdı. Bakınız bir gün Hz. Ömer (R.a.), Rasûlüllah (sav)'in sırdaşı Huzeyfetü'l Yeman (R.a.)'a :

"Söyle bende de nifaktan birşey var mıdır?” [278] diye sordu. Hz. Ömer (R.a.)'ın bu sualden muradı; nifak-ı itikadı değil, nifakı amelidir. [279] Sahabeler, gaybden haber vermezlerdi. Onlar, gaybe iman etmişlerdi. İşte Hz. Ömer (R.a.) Rasûlüllah (sav)'in sır kâtibi Huzeyfetü'l Yeman'dan münafıkların listesinde isminin olup olmadığını sual etmekle, gaybı bilmediğini, gaybı biliyorum iddiasında bulunmadığını ortaya koy­muştur. Dolayısıyla gaybı bildiğini iddia edenler, Ashâb-ı Kirâm'ın yo­lundan ayrılanlardır.

Hz. Ömer (R.a.) keramet sahibi bir sahabedir. ALLAHû Teâla kendisine birtakım kerametler ikram etmiştir. Hz. Ömer (R.a.), Sariye adındaki komutanı İslâm ordusunun başında olmak üzere bir gazaya gönderdi. Muharebe yapılan yerde bir dağın eteğine konaklamışlardı. Müslümanlar istirahat ederken, kâfirler dağın arkasından gelip müslümanları gafil avlamak istediklerinde Hz. Ömer (R.a.) Medine minberinde Cuma hutbesini okuyordu. ALLAHû Teâla, Hz. Ömer (R.a.)'ın gözünden perdeyi kaldırıp, bir aylık uzaklıktaki muhabere yerini gösterdi. Hz. Ömer (R.a.), İslâm askerinin gafletini, dağın arkasından düşmanın hücum edeceğini görerek:

"-Ya Sâriye! Dağa, dağa!.." diye üç kere seslendi. ALLAHû Teâla, Hz. Ömer (R.a.)'ın sesini Sâriye hazretlerine işittirdi. Bunun üzerine İslâm askerleri arkalarını dağa verip kâfirleri hezimete uğrattılar.

Hz. Ali (R.a.) o gün ve o saati bir tarafa not etti. Sariye hazretleri muharebedeki hadiseleri anlatırken bu hadiseden de şöyle bahsetti:

Bir Cuma günü bir dağın eteğinde konaklamıştık. Kâfirler hile ile bizi ansızın basmak istediğinde

"Ya Sariye! Dağa, dağa!.." sesini duy­dum. Biz de arkamızı dağa verdik. Kâfirler hezimete uğradılar. [280]

Bazı kimseler, Hz. Ömer (R.a.)'e ikram edilen bu kerameti delil getire­rek gayb'den haber verilebileceğini iddia etmektedirler. Haşa Hz. Ömer (R.a.) burada gayb'den haber vermiyor. Şayet Hz. Ömer (R.a.) gayb'ı bilseydi; Hz. Huzeyfetü'l Yeman (R.a.)'a münafıkların listesinde isminin olup olmadığını sormazdı, kendisini öldürmeye gelen Mecusî Ebû Lü'lüe'yi önceden bilmesi gerekir di. Bunları bilmediğine göre demek ki, Hz. Ömer (R.a.) de gayb'ı bilmiyordu. Burada Hz. Ömer (R.a.)'ın kalbine doğan ilhamla birlikte ALLAHû Teâla kendisine rüzgarı da yardımcı kılmıştır.

Herşeyde ilk kaynağımız Kur'an ve Sünnet olduğu gibi, bu meselede de kaynaklarımız bunlardır. ALLAHû Teâla, peygamberine lufettiği mucize­ler olduğu gibi, velilerine ihsan buyurduğu kerametleri de dilediği zaman verir! Nitekim, müslüman olarak hepimizin bildiği, meşhur Hz. Yusuf (As) kıssası, yani hadisesi vardır. Bir kaç kilometre ötede kuyuya atılan oğlu Yusuf (As)'ın orada olduğunu -ALLAH bildirmediği için- bilemeyen Hz. Yakub (As) daha sonra ALLAHû Teâla lütfedince, binlerce kilometre ötedeki Mısır'dan Yusuf'un kokusunu alabiliyordu. İşte Hz. Ömer '(R.a.)'ın bu kerametini de böyle anlamamız gerekir. ALLAH dilediğinde, mü'min kullarından bazılarına kerametler lütfeder ve bu kerametler haktır. Kerametlerin hak olduğu, Ehl-i Sünnet'te olduğu gibi, Ca'feri ve Zeydiye mezheblerice de kabul edilmektedir ki, ALLAH'ın mü'min kullarına zaman zaman lütuf buyurduğu en güzel nimetlerdendir. [281]

Hz. Ömer (R.a.), hesap günü şuuru'nu kendi hayatının merkezine yerleştirmişti. Hz. Ömer (R.a.)'ın kendisiyle birlikte gezen onun sevablarını e günahlarını deftere kaydeden maaşlı bir katibi vardı. Hz. Ömer (R.a.) her akşam katibinden defteri alır ve

"Ya Ömer! Bugün ALLAH için ne aptın?" suali doğrultusunda incelerdi. Sevablarına sevinir, günahlarına üzülür, tevbe ederdi.

Başka bir rivayete göre, Hz. Ömer (R.a.), kendisine ölümü hatırlatmak zere bir kişiyi görevlendirmişti. Her gün o şahıs birkaç kere gelir, ölümü atırlatır, tayin edilen akçesini alıp giderdi. Bir gün yine gelip ölümü hatırlattı. Hz. Ömer (R.a.), kendisine ölümü hatırlatan o şahsa şöyle dedi:

“Artık ölümü hatırlatmanıza ihtiyacım kalmadı. Sakalımıza ak üstü. Ak sakal ölümün habercisidir. Devamlı gözümün önünde durmakta, bana ölümü hatırlatmaktadır.” [282]

Salim b. Abdullah b. Ömer anlatıyor:

"Hz. Ömer (R.a.) müslümanları bir şeyden alıkoyduğu zaman aile fertlerini toplar, onlara şöyle derdi:

“Ben müslümanları şu şu hususlardan alıkoydum, onlara bunu yasakladım. Vahşi kuşların yemlerine baktıkları gibi insanlar da sizin alierinize ve yaşayışınıza bakıp dururlar, sizi murakebe ederler. ALLAH'a yemin olsun ki, eğer sizden birisi bu suçu işleyecek olursa mutlaka ona iki kat ceza uygularım."

Hz. Ömer (R.a.), ALLAH'ın şeriatını uygulama hususunda hatır gönül dinlemezdi. O, ALLAH'ın rızasından üstün değer kabul etmezdi. Onun bütün çabası, vahye uygun bir hayat yaşamaktı. Hasan (R.a.) anlatıyor: Hz. Ömer (R.a,), Kur 'an 'in bir ayetini tekrar tekrar okuyup duruyor ve onun tesiriyle hastalanıyordu. Hatta yatağa düşer ve bu hastalığından dolayı ziyaret edilirdi. Bir gün birisi Kur'an-ı Kerim 'den Tür suresini okurken Hz.Ömer ona rastlamış, bu Kur'an okuyan adam:

"Rabbinin azabı mutlaka vukuu bulacaktır. Ona engel olacak bir şey yoktur.” [283] ayetine geldiği zaman Hz. Ömer (R.a.) bir hayli etkilenmiş, yerinde yığılıp kalmış, sonra evine taşınıp götürülürken bu ayetin tesiriyle bir ay hasta yatmıştı. Hz. Ömer (R.a.) çarşı ve pazarları dolaşır, bu arada Kur'an okur, müslümanlardan anlaşmazlığa düşenler arasında meydana gelen ihtilafları çözer, hüküm verirdi. [284] Ölüm, Hz. Ömer (R.a.)'ın günlük gündemiydi. Onun yüzüğünün üzerinde "Nasihat isteyene ölüm yeter" yazılıdır.

Kur'an tilâveti, Hz. Ömer (R.a.)'in en önemli hassasiyetlerinden birisiydi. O, tilâvetü'l Kur'an ile İslâm'a girmişti. Kur'an'ı okuyarak; dinleyerek, anlayarak ve uygulayarak hayatına müslümanca devam edi­yordu. Hz. Ömer (R.a.)'da kibir ve gurur yoktu. Bakınız bir gün Hz. Ömer (R.a.) Medine-i Münevvere'de, yolda gidiyordu. Bir kadın:

“(Yolda duran bir acuze, ihtiyar kadına) İçeri gir Emirü'l Mü'minin geliyor, dedi. İhtiyar kadın:

“Başını evden dışarı çıkarıp Emirü'l Mü'minin kimdir? Dün buradan geçerdi, ona Ömer derlerdi. Bugün mü'minlerin emiri mi oldu?" dedi. Hz. Ömer (R.a.):

“Acuze kadının sözlerini duyunca geri dönüp Ömeri Ömer'e kim gösterdi, kendini tanımasına sebeb oldu." buyurdu. Bundan sonra hergün o ihtiyar kadının kapısına gelirdi. Atılacak çöpün, görülecek hizmetin, doldurulacak su kabın var mı, yapayım, çünkü Ömeri senden başka hiç kimse bilemedi" buyurdu. [285]

Hz. Ömer (R.a.), tevazu sahibidir. Hep kendini kendisinde aramış ve her fırsatta ALLAHû Teâla'nın hükmüne uymuştur. İslâm ümmeti arasında hep "Ömerü'l Adil/Adil Ömer" olarak bilinmiştir. Hz. Ömer (R.a.)'ın şahsında tecelli eden adalet, onun nefsinden, dehasından kaynaklanmı­yordu. Aksine Hz. Ömer (R.a.)'in adaleti onun hayatındaki din disiplinin­den ve uygulamış olduğu ALLAH'ın kanunlarından kaynaklanıyordu. İnsan­ları ALLAH'ın indirdiği hükümlerle idare etmeyenler adil olamazlar. Şayet Hz. Ömer (R.a.), insanları ALLAH'ın indirdiği hükümlerle idare etmeseydi o adil olmazdı. Hz. Ömer (R.a.)'ın adaleti şeriatçılığından/hukuka bağlığından ve bizzat ALLAH'ın şeriatını uygulamasından gelmektedir. Çünkü ALLAH'ın şeriatı, seraba adalettir.



[259] El- Camiu Li Ahkâmi'l Kur'an (imam Kurtubi) C: 5, Sh:99, Mısır/1967.

[260] Asr-ı Saadet/Ahmed Nedvi,Ter: Ali Genceli,C:l, Sh: 235, îst/1967.

[261] Asr-ı Saadet/Ahmed Nedvi,Ter: Aü GenceIi,C:l, Sh: 251, îst/1967.

[262] Kenzu'l Ummal Fi Süneni Akva! ve'l Ef al/Muttaki el- Hindi, C:12, Sh:660-661, Beyrut/ 1985.

[263] Tâhâ: 20/132.

[264] Şiblî, a.g.e., II, 373.

[265] Şiblî, a.g.e., I, 384-385.

[266] Buhari, surût, 19

[267] Müslim, Fedâilü's-Sahâbe, 22.

[268] Suyûtî, a.g.e., 133.

[269] Müslim, Fedâilü's-Sahâbe, II.

[270] Üsdül-gâbe, IV, 151; Suyutî, 132.

[271] Suyûtî, aynı yer.

[272] Müslim, Fedâilüs-Sahabe, II.

[273] Müşkilu'l Asar/ İmam Tahavî, C:l, Sh:13, Beyrut/1333.

[274] Fetih: 48/ 18

[275] Hak Dini Kur'an Dili/M. Hamdi Yazır, C: 6, Sh: 4424, İst/1971.

[276] El- Kâmil Fi't Tarih Tercümesi/İbnü'l Esir, C:3, Sh:493, İst/1991.

[277] Çehar Yâr-ı Güzin/Şemsüddin Ahmed Efendi/Ter: Mehmed Emre, Sh:115-116, İst/1976.

[278] Yani benimde ismim münafıkların listesinde var mıdır?

[279] Umdetü'l Kari Şerhu Sahih-i Bııhari/Bedreddin el-Ayn C:l, Sh:222, Beyrut/ty.

[280] Keşfü'l Hafa/El- Aclunî, C:2, Sh:380-381;Çehar Yâr-ı Güzin/Şemsüddin Ahmed Efendi/Ter: Mehmed Emre, Sh: 124, İst/1976; E!- Kâmil Fi't TarihTercümesi/İbnü'l Esir, C:3, Sh:49, İst/1991.

[281] Örnek Halifeler Dönemi/İhsan Süreyya Sırma, Sh: 92-93, İst/1994.

[282] ÇeharYâr-ıGüzin/ŞemsüddinAhmed Efendi/Ter: Mehmed Emre, Sh:128, İst/1976.

[283] Tur: 52/7-8.

[284] El- Kâmil Fi't Tarih Tereümesi/İbnü'l Esir, C:3, Sh:64-66, İst/1991.

[285] Çehar Yâr-ı Güzin/Şemsüddin Ahmed Efendi/Ter: Mehmed Emre, Sh:156, İst/1976.

ceren
Fri 28 December 2018, 02:21 pm GMT +0200
Esselamu aleykum. Kendine her konuda Hz.Omeri örnek alan onun gibi adaletli ıslami hakkiyla yasayan kullardan olalim inşallah. ..

Bilal2009
Fri 28 December 2018, 03:28 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim tum idarecilere Hz Ömer'in adaletinden nasip eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun

Sevgi.
Fri 28 December 2018, 11:18 pm GMT +0200
Aleyküm Selam. Hz. Ömer (R.a) herzaman hâk yolunda adaletli olmuştur. Rabbim bizleri örnek alanlanlardan eylesin inşaAllah