meryem
Sun 5 December 2010, 03:47 pm GMT +0200
Hz Musa ve Hızır Öyküsünde Tevil
Hz.Musa ve Hızır Öyküsünde biraz da tevil üzerinde durmamız gerekir. Hızır,Hz.Musa'dan ayrılacağı zaman ona "Sabretmeye dayanamadığın şeylerin tevilini sana bildireceğim" demişti. Yani gördüğün davranış ve uygulamaların içyüzünü sana açıklayacağım. Bunların iç yüzünü bildirip hakitalerini açıklayınca, "İşte sabredemediğin şeylerin tevili budur" demişti. Bu ifade bizim Kur'anın kullanımında tevil kelimesinin anlamını açıklamamızı gerektirmektedir.
Rağıb Isfahani tevil için şöyle der: "Tevil, asla dönmektir. Dönülen yere de "mevil" denir. O da bilgi olsun, iş olsun, bir şeyi kendisinden amaçlanan gayeye döndürmektir."[270]
Kurandaki bütün kullanımlarında tevil kelimesi bu anlamın içindedir. Bu kelime Kur'anda onyedi kez geçmektedir. Bunlardan sekiz tanesi Yusuf suresindedir. Yusuf suresinde bu kadar geçmesinin sebebi herhalde surenin belkemiğinin ve ana konusunun tevil olmasıdır.
Nitekim sure henüz küçük yaşta olan Hz.Yusuf'un rüyasını belirterek başlamaktadır. Babası Hz.Yakub, Yüce Allahın kendisine olayların tevilini öğreteceğini bildirmiştir. "Bu şekilde rabbin seni seçecek ve olayların tevilini sana öğretecektir"[271]
Hz.Yusuf'un rüyası Önceden gördüğü gibi gerçekleşip olaylar sahnesinde ortaya çıkınca, babası ve kardeşleri onun huzuruna girmiş ve Yusuf babasına "İşte önceki rüyamın tevili/gerçekleşmesi budur, Rabbim onu
gerçekleştirmiştir"[272] demiştir.
Tevil, bir şeyin varacağı yeri ve zamanı gelince gerçekleşmesidir. Haberi olguya, teoriyi pratiğe ve resmi maddi bir şekle dönüştürmektir. Hz.Yusuf'un rüyası uykuda görülen bir rüya olarak kalmış, ama realiteler dünyasında gerçekleşip somutlaşınca tevil olmuştur.Çünkü onun teviji,gerçekleşmesi ve meydana gelmesidir.
Hz.Musa ile Hızır öyküsünde de durum bu şekildedir. Hızır "Sabredemediğin şeylerin tevilini sana bildireceğim" dedi. yani gördüğün olayların ne demek olduğunu sana açıklayacağım. Bana karşı çıktığın ve tepki gösterdiğin o işlerin hakikatini sana bildireceğim ki yaptıklarımın doğru ve "yerinde olduğunu anlayacaksın. Olayları kendisine açıklayıp gördüklerinin tevilini/açıklamasını yapınca, kendisinden saklı olan gerçeği kendisine gösterince, "tşte bu, sabredemedigin şeylerin tevilidir" dedi. Yani gördüğün olayların gerçeği budur.
Öyleyse tevil gerçeğin,dönüş ve varış yerinin, sonucun belirtilmesi veya meydana gelmesidir. Daha açık bir deyişle, bu şeylerin kendisidir. Yani işin bildirildiği şekilde meydana gelmesi,görünen pratik dış şekliyle ortaya çıkması, haberin realiteye ve teorinin uygulamaya dönüşmesidir.[273]
"Testi'" ve "Testati" Sözcükleri:
Bu öyküde nüanslardan biri de, güç yetirme anlamındaki testati' kelimesinin ilk kullanımında "te" harfi bulunduğu halde, ikincisinde bu harfin bulunmamasıdır. Hızır yaptığı işlerin yorumunu kendisine yapmadan önce Hz.Musa'ya "Dayanamadığın olayların tevilini sana açıklayacağım" dedi. Bunların iç yüzünü kendisine açıkladığında ise, güç yetirme anlamındaki bu kelimeyi "te" harfi olmaksızın kullanmış ve "işte dayanamadığın olayların açıklaması budur" demiştir. Acaba ikinci kullanışta bu kelimeden "te" harfi neden düşmüştür?
Düşürülmüş olan bu "te" harfine "hafifletme te'si" diyebiliriz. Düşürülmesinin sebebini açıklamak ise, ayetlerin psikoloji ilminin gerçekleri doğrultusunda tefsiri olur.
Birinci kullanışta harfin getirilmesi, Hz.Musa'nın içinde bulunduğu psikolojik yapıya uygun olmuştur.Çünkü Hızırın yaptığı işlerin üçü de kendisine ağır gelmiş ve hikmetini anlayamamıştır. Hz.Musa'nın içinde bulunduğu ağır psikolojik duruma uyum sağlamak üzere kelimeye ağırlık kazandıracak 'te' harfi getirilmiştir.
Ama olayların içyüzünü öğrenince psikolojik ağırlığı gitmiş ve ruh haleti hafiflemiştir. İşte bu hafifliği gerçekleştirmek ve Hz.Musanın içinde bulunduğu hafif ruh hali ile kelimenin hafifliği arasında uyum sağlamak içinbu kullanışta te harfi düşürülmüştür. Elbette en doğrusunu Allah bilir.[274]
İstedim, İstedik, Rabbin İstedi, Fiilleri:
Kur'an anlatımının inceliklerinden biri de, öyküde Hz.Musa'ya olayların iç yüzünü anlatan Hızırın kullandığı ifadelerdir. Bu açıklamada istemeyi belirtmek için üç ayrı ifade şekli kullanmıştır.
Gemiyi delmek istemesini "Delmek istedim" ifadesiyle belirtmiştir. Çocuğu öldürüp onun yerine başka bir çocuğun gelmesini istemesini de "Rablerinin o çocuktan daha temiz ve onlara daha çok merhamet eden birini vermesini istedik" demiştir. Yetim iki çocuk büyüyünceye kadar duvarın korunmasını istemesi için ise,"Rabbin büyümelerini ve definelerini çıkarmalarını istedi" ifadesini kullanmıştır. Böylece anlatımda isteme olayı "istedim,istedik, Rabbin istedi" şeklinde olmuştur. Birincisinde geçmiş zaman kipinin öznesi Hızır, ikincisinde yine aynı kipin öznesi Allah ve Hızır, üçüncüsünde ise özne sadece Yüce Allah olmuştur. Bu değişik kullanışın sebebi üzerinde düşünürsek şunları söyleyebiliriz:
1- Her üç kullanım arasında aşamalı (tedrici) yöntem vardır. Çünkü her defasmda bir aşamadan diğerine geçilmektedir, istemeyi Hızır önce kendisi yapmıştır. Sonra hem kendisi hem Yüce Allah yapmıştır. Sonra da sadece Yüce Allah yapmıştır.
2- Fiilin öznesi sözü edilen işe göre değişmekte,AIlaha karşı edebe ve imanın kesin ilkelerine uyumlu olmaktadır.
Birincisinde Hızır kendisinin istediğini belirtmiştir. Çünkü gemiyi delmek tasvip edilmeyen, hatta görünürde yıkıcı olan bir iştir. Herhalde bu sebepten bu istemenin Allaha isnadı şık görülmemiştir.
Acaba istenen şey nedir? "Onu kusurlu yamak istedim". Görüldüğü gibi istenen şey geminin kusurlu yapılmasıdır. Kusurlu yapılması da tahtaları sökülerek veya delinerek tahrip edilmesidir. Onun için bu istemenin Allaha nisbet edilmesi yakışık olmaz. "Rabbin kusurlu yapmak istedi" demek şık olmaz.
Hz.ibrahim'in Yüce Allahı tanıtırken kullandığı şu ifadeler de bu. türdendir:"Dostum ancak alemlerin rabbidir.Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de Odur.Beni yediren, içiren de odur.Hastalandığımda o beni iyileştirir. Beni Öldürecek, sonra da diriltecek odur. Ahiret gününde günahlarımı bağışlamasını umduğum odur.Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat"[275] Görüldüğü gibi hastalanma dışında bütün işlerin öznesi olarak Allahı göstermiştir.
ikincisinde ise,istemenin hem Allaha, hem Hızır'a nisbet edilmesi en uygun olanıdır.Çocuğun ölmesine sebep olan ve öldüren kendisi olduğu için isteme fiilinin öznesi olarak Hızır gösterilmiştir. Niçin öldürmüştür? Çünkü Yüce Allanın ondan daha hayırlısını onlara vermesini istemiştir. O halde daha iyisinin verilmesinde Hızır'ın istemesi, yani iradesi vardır. Ama Hızır bu isteği gerçekleştirmeye kadir midir? Elbette hayır! Çünkü bunun gerçekleştirilmesi ancak Allanın elindedir.
Anne ve baba da çocuklarının olmasını isterler. Ama realite dünyasında bu isteklerini gerçekleştirmeye güçleri yetmez.Onların elinden gelen sadece birleşmek ve sebeplere sarılmaktır. Çocuğun verilmesi ve yaşaması ise sadece Allanın elindedir.
Bu inançtan dolayı istemenin ikinci boyutta öznesi olarak Allah gösterilmiştir.Yani ikinci boyutta fiilin faili Allahtır. Çünkü böyle bir işi ancak ve ancak Allah yapabilir ve çocuğun hayat sahnesine çıkmasını da ancak o sağlayabilir. Bu sebepten birinci boyutta Özne Hızır, ikinci boyutta da Allah olmuştur.
Üçüncüsünde de, isteme fiilinin öznesi sadece Allah olmuştur. Anlatımın akışı da öznenin ancak Allah olabileceğini gösterir. Çünkü bu aşamada istemeyi Allahtan başkasının gerçekleştirmesi mümkün değildir.
Yetim iki çocuk! Acaba definelerini çıkarmaya elverişli yaşa gelinceye kadar onların büyümesini kim garantileyebilir? Şüphesiz hiçbir kimsenin buna gücü yetmez ve bunu garantileyemez. Çünkü gelecek ve ömür yalnızca Allahm elindedir. Onun için "Rabbin ikisinin erginlik yaşına gelmesini ve definelerini çıkarmalarını istedi" demiştir. Bunu Allah istediğine göre, elbette olacaktır. Çünkü Allanın istediği mutlaka olur. En doğrusunu Allah bilir![276]
[270] Mufredat.31
[271] Yusuf,6
[272] YusuMOO
[273] Tevil konusunda geniş bilgi için bakınız, Prof.Dr.Yusuf Işıcık, Kur'anı Anlamada Temel Bir Problem TEVİL, Esra Yayınları, Konya, 1997{Çeviren) Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/219-220.
[274] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,
(2.Baskı) Konya 2005: II/221.
[275] Şuara,75-83
[276] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,
(2.Baskı) Konya 2005: II/221-224.