- Hz. Muhammed s.a.v. Kuranın Açıklayıcısı

Adsense kodları


Hz. Muhammed s.a.v. Kuranın Açıklayıcısı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
saniyenur
Thu 23 August 2012, 01:04 pm GMT +0200
HZ. MUHAMMED: SALLALLAHU ALEYHİ VESELLEM KUR'ÂN'IN AÇIKLAYICISI

KUR'ÂN-I KERÎM
 
Fıkıh usûlü âlimleri Kur'ân-ı Kerîm'i tarif ederken; Allah tarafından Hz. Muhammed'e gönderilen ve Hz. Muhammed'den bize tevatüren naklonulagelen İlâhî Kitâp'tır, ifa­desini kullanırlar.

Kaynakların beyanına göre, ilk vahiy geldi­ğinde Hz. Peygamber kırk yaşlarında İdi (Milâdî 610). Kur'ân-ı Kerîm, Ramazan ayın­da (2: 185), mübarek bir gece (44: 3) olan Kadir gecesinde (97: 1) indirilmiştir.

Peygamberlik müddeti içinde (M. 610-632), Rasûl Muhammed'e Cebrail vasıtasıyla ilâhî vahiy mahsulü olarak gelen Kur'ân-ı Kerîm, çok kısa bir zamanda tevhid akidesini yayarak, insanlığı dalmış olduğu bataklıktan kurtarmaya çalışmış ve onlara iki âlemin saa­det yollarını göstermiştir. Çok kısa bir zamanda başarılmış ve meyvelerini vermiş olan böyle bir inkılâba tarihte rastlanılmaz. Böyle bir inkılâbın muharrik unsuru olan Kur'ân-ı Kerîm, müslümanlar arasında kutsal bir kitap olmanın dışında, sadece Arap edebiyatının bir şaheseri olmakla kalmamış, aynı zamanda Rasülullah'in peygamberlik ve risaletini  teyid eden en büyük mucize olmuştur. Üslûbu, insanlara tesiri, tarihî meselleri, haki­katleri beyanı, te'lifi, ihtiva ettiği ilimler ve maarif, ıslâh siyaseti, gaybî haberleri ve daha akla gelebilecek çeşitli yönlerde bir eşsizlik kazanmıştı. Kur'ân'ın bu eşsizliği kendine hastır. Ve diğer münzel kitaplarla farklılıklar gösterir. O, diğer münzel kitapların aksine, daha geniş bir yol ile gelmiş, kendini muha­taplarına kabul ettirmek ve onları tatmin et­mek için kolaylıklar bahşederek, kısım kısım nazil olmuştur. Onun diğer münzel kitaplarla dil, üslûb ve nakil yönlerinden farklılıklar gösterdiği her ilim sahibinin malumudur. Yi­ne herkesin bildiği bir husus, ilâhî bir vazife ile gönderilmiş olan peygamberlerin, kendi­lerini kavimlerine kabul ettirebilmek için harikulade şeyler göstermiş olmalarıdır. Sih­rin revaçta olduğu bir devirde, kendisine veri­len bir âsâ ile Hz. Musa'nın sihirbazları mağlûb etmesi; tıb ilminin yüksek bir merte­beye ulaştığı bir zamanda, Hz. İsa'nın göster­diği mucizelerle, tabipleri hayrette bırakması gibi. Hz. Musa ve İsa ve diğer peygamberle­rin mucizeleri o anda hazır bulunanlar tarafın­dan müşahade edilmişti. Diğer bir ifadeyle bunlar hİssî mucizelerdi. Sürekli değillerdi. Halbuki İslâm'ın zuhuru esnasında Arap dili, üslûbu ve hitabeti en yüksek dereceye ulaş­mış, adetâ altın çağını yaşamaktaydı. Belagat ve fesahatin en yüksek mertebeye ulaştığı bir devirde fesahat ve belagat üstadlarını dehşete düşürecek bir mucize gerekli idi. Bu mucize de bizzat Kur'ân-ı Kerîm'in kendisi olmuştu. Hiç şüphe yok ki, O Arap şiir üstadlarını deh­şete düşürmüş, zamanındaki ve gelecek za­manlardaki belagat üstadlarının seslerini kes­miştir. Kur'ân-ı Kerîm'in bu üstünlüğü parlak üslûbundan mıdır? Lafızlarının inceliğinden midir? Yoksa mânâlarının çekici güzelliği, prensiplerinin büyüklüğü ve içerisindeki me­selelerin latîf oluşundan mıdır? Kesin olarak hangisidir? Bunu bilemiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa, o da Arap dilini bilen herkesi deh­şete düşürmüş olmasıdır. (İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, c. I, sh. 10).

Kur'ân-ı Kerîm, garib haberleri, işaret ve isti-arelerindeki sırları ile her seviyeden insana tesir etmesini bilmiştir. Bütün bu yönleriyle Kur'ân müthiştir. Ve üstünlüğünün delili açıktır. Çünkü O, Kadir-i Mutfak'm kelâmıdır. Yaratılmışların sözleri asla onu taklit etmeye muktedir olamaz ve olamayacaktır da. Zaten Kur'ân-ı Kerîm'in, insanimi âciz bırakan yönü, ona benzer veya ona yakın bir eserin meydana getirİlememesinde aran­malıdır. Bu husus, Allah tarafından o derece kesinlikle belirtilmiştir ki, aksinin vârid olması mümkün değildir. Bizzat Kur'ân'ın kendisi, bütün insanlar ve cinlerin bir araya gelip ça­lışsalar da, kendine benzer bir eser meydana getirmekte âciz kalacaklarını söyler. Ve meydan okumasını tedrici bir surette şiddet­lendirerek kendisine benzer tek bir sûre bile meydana getirilemiyeceğini iddia eder. Bir âyette (17: 88) Kur'ân'ın bir benzeri yapılması istenirken, bu meydan okuma bir başka âyette (2: 23-24) tek bir sûreye kadar düşürü-lür. Bu âyetler, beşerin Kur'ân'ı tartışma ko­nusu yapma kapısını kapamış ve insanların

Kur'ân-ı Kerîm karşısında kesin yenilgilerini tescil etmiştir. İlâhî Kelâm olan bu ebedî mu­cizeyi taklit etme kabiliyeti, hiçbir beşere ve­rilmemiştir.

Kur'ân-ı Kerîm'i bütün mucizelerin üzerine çıkaran en belirgin vasfı, onun Arap harfleri­nin bir araya gelmesinden başka bir şey olma­yan fasıllar mecmuası oluşudur. Bu harflerin yanyana getirilişi, insan fiillerinin en kolayı zannedilirse de, ondaki terkipler yüceliklerin fevkine ulaşmıştır. Kendi aralarında zayıf, kimsesiz, yetim addettikleri Hz. Peygam-ber'in üstünlüğü, onbinlerce kişi tarafından desteklenen edip kimseleri neden ve niçin âciz bıraktı? Harfler, kelimeler ve satırlar on­ları nasıl âciz bırakır? Arap edebiyatının altın devri olan bu ilk peygamberlik günlerinde Araplar, aralarından birinin sanat ve ilimde üstünlük gösterdiğini gördüklerinde, bütün kuvvet ve gayretleriyle, onunla yarışmaya ve ondan daha Üstününü meydana getirmeye ça­lışırlardı. Halbuki Kur'ân onların sanatım gölgede bıraktığına göre, niçin onlar Kur'ân ile yarışmaya, onunla muaraza etmeye koyul­madılar? O'nun belagâtindekı fevkalâdeliğe muhalefet etmediler? Acaba bu hâl, araların­da bu sanatı ifâ edecek sanatkârların yoklu­ğundan mı ileri gelmekteydi? Bu soruya müsbet cevap verilemez. Çünkü Arabistan, fesahat ve belagat üstadlarını yetiştirmekle ün kazanmıştı. Sonra Hz. Peygamber tek ve ümmî idi; onlar ise binlerle ifade ediliyorlar­dı. Acaba niçin onlar, onun aynını yapmaya teşebbüs etmeyip, kalemle mücadele etmedi­ler de, kılıçla mukabelede bulundular?

Çölün yetiştirdiği ve Benî Sa'd kabilesinde çocukluğunu geçiren; "Sen bundan evvel hiç bir kitap okur değildin, elinle de yazmadın" (29: 48) âyetinin muhatabı olan ümmî Muhammed âlemi ıslâha kalkıştı ve ömrünü, kendisini İlâhî bir vazife ile gelişini kabul et­meyen kavimlerle mücadele ile geçirdi, her­kesi âciz bırakan ve dehşete düşüren bir ki­tapla geldi. Bu kitab, güzel bir belagat ve ikna edici delillerle gelmiş, ilim ve felsefe alanına girmiş, tıb, tabiat, yer ve göğün oluş kanunla­rının sırlarından bahsetmiştir. Yine onda, geç­miş devirlerin ve milletlerin tarihleri bahis konusu edilmektedir. Zamanının ilim, fen ve edebî sanatlarından hiçbirine vâkıf olmayan bir zâttan, her yönü ile mükemmel bir eserin zuhuru elbette bir mucizedir. Şüphesiz, Kur'ân-ı Kerîm'de ilim adamlarını, filozofları ve hukukçuları âciz bırakan yönler mevcuttur. İnsanların inancını, ibadetlerini, ahlâkını ıslâh edip, kardeşliği tesis, adaleti tevzi etmesi, mâlî işleri ıslâh, kadına şahsiyet kazandırma­sı, akla ve fikirlere hürriyet tanıması, insanlı­ğı hidayete sevketme gayesine matuf olarak tabiat ilimlerini kendine konu yapması, geç­mişe, bugüne ve geleceğe ait gayb haberleri, bizzat Peygamber tarafından bile Kur'ân'ın değiştirilememesi ve "ben ancak bana vahyo-lunana uyarım1' (10: 48) demesi gibi hususla­rın ümmî bir kimsedene zuhur etmesi, muci­zeden başka ne olabilir?

İşte bu gerçek karşısında, el-Velîd, Lebîd, el-A'şâ ve Ka'b b. Züheyr gibi belagat üstadları, Kur'ân'ı her yönü ile takdir etmişler, kendile­rini teshir eden bu üslûb karşısında "yedi as­kı" adıyla Kabe'nin duvarlarına asılan, İmreu'l-Kays, Tarafa b. Abd, Ka'b b. Züheyr, Amr b. Kulsûm gibi şöhretine erişilemeyen şairlerin şiirleri, Kuran ile mukayese edildi­ğinde, kuvvetli elektrik ampulleri karşısında duran mum ışığı mesabesinde kalmış ve utan­ma duygusu ile yerlerinden indirilmişti.

Kur'ân, büyük küçük ayırdetmeksizin her yaştaki insana kendini dinletmesini bilmiş, onlara imanı aşılamıştı. Gönüllere hoş gelen üslûbu sayesinde, en büyük düşmanları bile onu dinlemekten kendilerini alıkoyamamış-lardı. el-Velid b. el-Mugîre, Ahnes b. Kays, Ebû Cehl b. Hişâm gibi Kureyş ileri gelenle­rinin, Kur'ân'ı dinlememek için birbirlerine söz vermiş olmalarına rağmen, geceleri gizli gizli Kur'ân dinlemeye teşebbüs etmeleri, Hz. Peygamber'i öldürmek kastı ile harekete geçen Ömer b. el-Hattab'ın müslüman oluşu, Necm sûresinin son kısmındaki "Allah'a secde ediniz ve O'na kulluk ediniz" (53: 62) âyetleri, Rasûlullah tarafından mü'min ve müşriklerin bulunduğu bir toplulukta okunun­ca, müslümanlarla birlikte müşrikler de yere secdeye kapanmışlar, yere secde yapmayı gu­ruruna yediremeyen Ümeyye b. Halefin, yer­den bir avuç toprak alarak alnına götürmesi, Rasûlullah'i giriştiği teşebbüsten vazgeçir­mek için nasihatta bulunan Utbe b. Rebia'ya cevap mahiyetinde okunan Fussilet sûresinin ilk âyetleri, Utbe'yi dehşet ve hayrette bırak­mış ve kendisini bekleyenlere "Ondan öyle şeyler işittim ki, ömrümde benzerini işitmiş değilim. Bu sözler ne şiir, ne sihir ve ne de kehânettir. Bunlardan hiçbirine benzememek­tedir. Ey Kureyşliler, bana kulak verin, beni dinleyin; O'nu kendi hâline bırakmanızı tav­siye ederim. Eğer o muvaffak olmazsa, Ara­bistan onu mahveder. Eğer muvaffak olursa, onun zaferi, sizin de zaferiniz demektir" de­mesi (İbni Hişam, es-Siretu'n-Nebeviyye), Kur'ân'ın cezbedici füsûnkâr üslûbundan de­ğil midir?

Bu konuda misaller çoğaltılabilir. İşte bunlar­dan bir kaçı: Devs kabilesinin şairi ve ileri gelen önderlerinden olan et-Tufeyl b. Amr, Mekke'ye geldiğinde, Kureyşliler ona: "Ey Tufeyl! Memleketimize geldin; Muhammed'i dinleyenler bizden ayrılıyor, topluluğumuz da dağılıyor, işlerimiz darma dağınık oluyor. Onun sözleri sanki bir sihir gibi, kişiyi baba­sından, kardeşinden ve zevcesinden ayırıyor. Senden ve kavminden de korkarız. Dikkatli olun, sakın ondan birşey dinlemeyin" demiş­lerdi. et-Tufeyl bu sözlere öyle inandırılmıştı ki, Kabe'ye her gidişinde, Hz. Muhammed'i orada görse, ondan birşeyler duyup işit­memek ve ondan etkilenmemek için kulakla­rına birşeyler tıkardı. Bir gün kendi kendine "ben ne kadar bâtıl itikadlı bir adamım, Muhammed'in söylediklerini işitmekle bana ne fenalık gelebilir? Eğer söylediklerinin bir kıy­meti varsa, bu değeri takdir edecek bir akla sahibim" diyerek Kur'ân'ı dinledi ve hemen kabilesi arasında ilk Müslüman mürşidi olma şerefini kazandı (İbni Hişam).


 

yunushan7d
Wed 14 May 2014, 06:39 pm GMT +0200
Sağolun hocam kısa kısa kesitler aldım performans ödevimi tanımlıyorum Hz Muhammed insalık için bir uyarıcıdır, Hz Muhammed insalara bir rahmettir,Hz Muhammed güzel ahlakın tamamlayıcısıdır kaldı teşekkür ederim.

RAMAZAN 7/D
Sat 31 January 2015, 12:12 pm GMT +0200
İnsanlar arasında cahillik kol geziyor kimse kime inanıp güveneceği bilmiyordu fakat Yüce ALLAH insanlara doğru yolu göstermek için Kur'an-ı Kerim'i indirdi. Kur'an-ı Kerim'in açıklayıcısı olarak Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)'i görevlendirdi. Efendimiz ise görevini hakkıyla yerine getirdi ve  insanlar doğru yolu gördüler. Kur'anı-ı Kerim arapça olarak indirilmiştir ve bizim için kutsal evrensel bir kitaptır ayrıca arap edebiyatının şaheseri ve Peygamber Efendimizin mucizesidir.

Hatice Akdağ 7/B
Fri 6 February 2015, 08:45 am GMT +0200
Öncelikle bu güzel bilgileri bizimle paylaştıgınız için Allah sizden razı olsun...Hz.
 Muhammed(s.a.v.)diger bir görevide Kur'an-ı Kerim'i biz insanlara açıklamaktır..

selinay 7b
Thu 26 February 2015, 01:19 pm GMT +0200
Hz. Muhammed Kur'an-ı Kerim'i bize açıklamak için görevlendirilmiştir .

Allah sizden razı olsun ...

ikranur 7d
Sat 21 March 2015, 11:56 am GMT +0200
İnsanlar arasında cahillik kol gesiyor kimse kimseye inanıp güveneceğini bilmiyordu . Daha sonra Yüce Allah insanlara doğru yolu göstermek için Kur'an-ı Kerim'i indirdi. Kur'an-ı Kerim'in açıklayıcısı olarak Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)'i görevlendirdi. Efendimiz ise görevini hakkıyla yerine getirdi .  insanlar doğru yolu gördüler. Kur'anı-ı Kerim arapça olarak indirilmiştir . bizim için kutsal evrensel bir kitaptır ayrıca arap edebiyatının şaheseri ve Peygamber Efendimizin mucizesidir.