- Hz. Muhammed a.s ın kutsal görev için seçilmesi

Adsense kodları


Hz. Muhammed a.s ın kutsal görev için seçilmesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Hadice
Wed 19 January 2011, 10:06 am GMT +0200
Hz. Muhammed (AS)’ın Kutsal Görev İçin Seçilmesi


54. Allahu Tealâ, herhangi bir görev için kimi isterse seçebilir: O’nun kuvvet ve kudreti sınırsızdır ve O’nun dileği hudutsuzdur. Fakat, kendisine özgü bir tercih ile, bir sebepler ve sonuçlar zinciri şeklinde bu dünyayı yarattığı gibi, bu sebeplerden kimilerini de ilahi tebliğ için Muhammed (AS)’i, ve bu tebliğin yapıldığı yöre olarak da, isabetli bir biçimde üzerinde insanların yaşadığı toprakların ortasında bulunan Mekke şehrini seçmesinde görmek mümkündür.

55. İslâm’ın ortaya çıkışından önce Mekke şehri, orada oturan Kureyş kabilesine mensup Araplarca yönetiliyor; şehrin nüfusu da, yabancı kökenli köleler ve azatlı kölelerle birlikte yaklaşık onbini buluyordu. Bu Şehir-Devlet’te, monarşik bir idare yerine, ileri gelen on aileden oluşan bir oligarşi egemendi. Bu aileler arasında en çok göze çarpan iki rakip kabileden Ümeyye Oğulları (Emeviler) askerî, Hâşim Oğulları (Haşimîler) da dinsel görevleri üstlenmişlerdi. Muhammed (AS) Hâşim Oğulları’na mensuptu.

56. Kureyşliler, Irak kökenli olduklarını ve Hz. İbrahim’in soyundan geldiklerini söylüyorlardı. Uygulanan dini zulmün ardından ana vatanını terk ettiği zaman, Hz. İbrahim önce Mısır’a gelmiş, daha sonra da, ilk oğlu İsmail’in annesi Hacer’le26 evlendiği Filistin’e geçmişti. Daha sonra Hacer ve İsmail, İbrahim (AS)’ın evini terk etmek ve “Şûr yolu üzerinde bulunan bir su kaynağının yakınlarında”, çöllük bir yerde yerleşmek zorunda kaldılar. Kureyşlilerin ifadesine göre burada söz konusu edilen, Mekke bölgesi ve Zemzem kaynağıdır. İsmail, Curhum kabilesinden bir Arap’la evlendi. İbrahim (AS) arada sırada Suriye’den gelerek İsmail’i ziyaret ediyor ve oğlu İsmail’in de yardımıyla, tek tanrı inancına adanmış olan Ka’be’yi, yani Beytullah’ı inşa ediyordu. İslâm’ın ortaya çıkışı öncesinde bu yapı tüm Arabistan için bir hac mahalli haline gelmişti. Kur’an, Kudüs’teki mabetten çok daha eski olan Ka’be’yi, ALLAH’ın yeryüzündeki “İlk Ev”i olarak nitelendirmekle hiç de mübalağa etmiş görünmemektedir.

57. Demek ki Muhammed (AS)’ın soyu sadece en eski tek tanrı inancının geleneklerini kuşaktan kuşağa sürdürmekle kalmayıp; aynı zamanda damarlarında Babilli, Mısırlı, Arap gibi farklı insan ırklarının kanını da taşımaktaydı. Bu durum onu dar görüşlü peşin yargıların üstünde tutuyordu. Muhammed (AS)’ın yakın akrabaları arasında Grek bir kadın27 da görmekteyiz. Hakikaten, klasik bir soybilim uzmanı olan Mus’ab,28 Ebu’r-Rum ibn ‘Umeyr’in annesinin bir Grek olduğunu belirtmektedir. İşte bu Ebu’r-Rum’un kardeşi, Kureyş kabilesinden, Mekke’li ve Resulullah (AS)’ın yakın bir akrabası olan Mus’ab ibn Umeyr, aynı zamanda Resulullah (AS)’ın halasının kızıyla evlenmişti (Bu kadının adı Hamne binti Cahş idi ve annesi de Umame binti Abdu’l-Muttalib idi). Daha sonraki dönemlerde, Muhammed (AS)’ın, insan ırklarının bu şekilde birleştirilmesi üzerinde durduğunu görür ve kendi evinde Arap kökenlilerin yanı sıra Yahudi ve Kıptî kadınlara da rastlarız.

58. İbn-i Habîb,29 bize yirmi kuşak boyunca Resulullah (AS)’ın büyükannelerini gösteren ilginç bir çalışma bırakmıştır. Diğer kaynakların30 yanı sıra, bu eserde, Resulullah (AS)’ın dayıları olan Abd Yâliller’in Tâ’if’i yönettiklerini okuruz; Resulullah (AS)’ın dedesi olan Abdu’l-Muttalib’in annesinin soyu, Hîre’deki Lahmîler hanedanından çıkmış bir aileye kadar gitmekteydi. Bu büyükannelerin geldiği kabileler arasında, Kinâne, Ezd, Huzâ’a, Kudâ’a, Süleym, Advân vb. Arap Yarımadası’nın çok çeşitli kabilelerine rastlamaktayız (Bk. 1100-1119. paragraflar).

59. Abdu’l-Muttalib, Mekke oligarşisinin on “bakan”ından biriydi. Aralarında, yaşça büyük olmamakla birlikte babası Abdu’l-Muttalib’den önce vefat eden Abdullah’ın da bulunduğu on oğlu olmuştu; Muhammed (AS), kendi babasının vefatından birkaç hafta sonra dünyaya gelmişti. Bu koşullarda, Muhammed (AS)’ın, doğduğu şehirde herhangi bir makam ya da rütbe edinme olasılığı yoktu. Kalben ve rûhen edindiği nitelikler, yaşının ilerlemesine bağlı olmaksızın, sonraki yıllarda giderek artmıştır. Bu, daha çok, kibir, acelecilik, lüks yaşama tutkusu, çalışmayı hor görme gibi kusurlarından arınmış ve istenen çoğu niteliğin kendisinde toplandığı, kraliyet ailesinden küçük bir çocuğun durumunu andırmaktadır. Üstelik veliaht prens olacak biri genellikle kendi akrabaları ve çevresindeki dalkavuklar tarafından yoldan çıkartılır; küçük kardeş ya da yetim bir çocuğun ise uygun koşullarda yetiştirilmek için daha çok şansı vardır. Muhammed (AS), kendisini koruyup gözeten yakınlarını art arda kaybetti: Annesinin vefatından sonra yaşlı dedesinin yanında kaldı; onun da vefat etmesi üzerine, henüz sekiz yaşında iken, cömert ancak fazla bir maddî geliri olmayan amcası Ebû Tâlib’in yanına yerleşti. Çok geçmeden geçimini çobanlık yaparak sağlamak zorunda kaldı. Dokuz yaşında iken, Filistin’e ticari amaçlı bir seyahat için amcasına refakat etti. Sonraki yıllarda tek başına, Mekke’li zengin bir hanımın ticaret mallarıyla birlikte bir kez daha Filistin’e gidecektir. Aynı şekilde onu Hubâşe’de31 (Yemen) ve Abdu’l-Kays’ların (Doğu Arabistan’ın Bahreyn-Umân bölgesi) memleketinde32 hep bir tüccar olarak görürüz. Kaynaklarda belirtilmemesi tersine bir delil olarak öne sürülmeyecek olursa, en azından bir kere de, belki deniz yoluyla Habeşistan’a gittiğini söylemek gerekir. Bütün bu ticarî seyahatler onu Bizans’ın, Fars ülkesinin, Yemen’in ve Habeşistan’ın idari ve ticari kanun ve âdetlerini öğrenmek zorunda bırakmıştır. Olgunluk çağında, yani kırk yaşına geldiğinde oldukça deneyim kazanmış olan bu insan, mensup olduğu topluluğu düzeltmek için kolları sıvadı. Doğduğu şehirde el-Emîn33 (dürüst) lâkabını almıştı. Şehrin dul ve yetimleri onun şahsında en güzel sığınağı buluyorlardı; yabancı tüccarlar bile, Mekke’ye geldikleri zaman, borçlarını ödemekte geciken Mekkelilerden34 alacaklarını tahsil için en sonunda onun desteğine başvuruyorlardı. Amcası Ebû Tâlip, yeğeninin faziletlerini dile getirmek için şu şiirini yazmakla hiç de abartmamıştır:

      Ey adına hürmeten yağmur duâsına çıkılan kumral yüzlü,

            Dulların koruyucusu, yetimlerin sığınağı!35


26 Buharî’ye göre (60: 11), Fir’avn Hacer’i Sâre’nin hizmetine vermişti. Ayrıca bk. Tevrat/Tekvîn’de (16: 1) “Mısır’lı hizmetçi kadın” deyimi geçmektedir. Buradan, onun bir cariye olduğu sonucu çıkarılmamalıdır: tam tersine, zira, ünlü Haham Salomon b. Isaac de Troyes’nın (1040-1105) Tevrat şerhinde (Tekvin, 16: 1) şu satırları okuyoruz:

    
    “(Agar) Firavun’un kızı idi. Sâre’nin lehine gelişen mucizevi olayları gördüğü zaman, Firavun şöyle dedi: Kızım için, bir başka evde ev sahibesi olmaktansa (İbrahim’in) şu evinde hizmetçi olması daha iyidir.” (İbranice’den çeviri yapan M. G. Vajda’ya şükran borçluyum. Ayrıca, Hacer’in, köle olsa bile, İbrahim’e değil de Sâre’ye ait olduğunu belirtmek gerekir. Talmut hukukuna göre, İbrahim (AS)’in yapabileceği tek şey, “sahibesi” Sâre’nin izniyle onunla evlenmekti, onu odalık olarak almak değil. Kutsal Kitap’ta, Sâre’nin onu hediye ettiğinden söz edilmemekte, ama “onu karısı olmak üzere verdi” denmektedir. (Tekvin; 16/3)

27 Acaba Mendel’in kalıtım yasasına göre mi Abdu’l-Muttalib’in gümüşe çalan sarı saçları vardı? (Bk. 66 no’lu paragraf)

28 Neseb-i Kureyş, s. 254.

29 Ummehâtu’n-Nebî, Bağdad, 1952.

30 Örneğin, Ebû Nu’aym, Delâ’ilu’n-Nübüvve, 20. bölüm

31 Taberî, Târîh, I, 1129.

32 İbn Hanbel, Müsned, IV, 206.

33 İbn Hişâm, s. 125; Taberî, II, 35.

34 İbn Hişâm, s. 257-258.

35 İbn Hişâm, s. 174.

Derya 7/B
Sat 17 January 2015, 05:03 pm GMT +0200
Allahu Tealâ, herhangi bir görev için kimi isterse seçebilir: O’nun kuvvet ve kudreti sınırsızdır ve O’nun dileği hudutsuzdur. Fakat, kendisine özgü bir tercih ile, bir sebepler ve sonuçlar zinciri şeklinde bu dünyayı yarattığı gibi, bu sebeplerden kimilerini de ilahi tebliğ için Muhammed (AS)’i, ve bu tebliğin yapıldığı yöre olarak da, isabetli bir biçimde üzerinde insanların yaşadığı toprakların ortasında bulunan Mekke şehrini seçmesinde görmek mümkündür