hafiza aise
Fri 6 May 2011, 05:10 pm GMT +0200
Hz. Hamza'nın Müslüman Oluşu
Hz. Hamza, yeğeni Muhammedii'l-Emin'den iki yaş büyüktü ve aynı zamanda O'nunla süt kardeş oluyordu. Annesi Hale, Efendimiz'in annesi Amine'nin halasının kızıydı. Uzun zamandır olup bitenleri uzaktan seyrediyor, yeğeniyle ilgili söylenilenleri dinleyip kafasında ölçüp biçiyor; ama bir türlü son karan verip de huzuruna gelemiyordu.
Nübüvvetin başladığı günden bu yana henüz iki yıl geçmişti.323 Yine bir hac mevsimiydi. Zilhicce ayının bir gününde Ebu Cehil, Safa tepesinde bulunan Allah Resülü'nün yanına gelmiş ve ağza alınmayacak sözler sarfederek O'na sataşmış, her zamanki gibi Habib-i Zişan'ın gönlünü kınp ruhunu incitecek birçok harekette bulunmuştu. Bütün bunlara rağmen Allah Resülü susuyor ve cevap vermeye bile tenezzül etmiyordu. İstediği karşılığı bulamayınca da Ebu Cehil, oradan aynlmış ve Kabe'ye, kendisi gibi düşünen Kureyşlilerin bulunduğu
321 İbn Hacer, el-İsabe, 8/200 (12006); Halebi, Sire, 1/456 322 Heysemi, Mecmeu'z-Zevaid, 9/267
323 Bazı rivayetlerde Hz. Hamza'nın, risaletten altı yıl sonra Müslüman olduğu da yazılıdır. Bkz. İbn Sa'd, Tabakat, 3/9
yere gelmişti. Abdullah İbn Cüd'an'ın hizmetçisi de, bulunduğu mekandan bütün bu olanlara şahit olmuştu.
Çok geçmeden Efendimiz de oradan ayrılıp hane-i saadetlerine gelmişti.
Bu arada Efendimiz'in bir diğer amcası Hamza İbn Abdulmuttalib, ok ve yayını kuşanmış vaziyette avdan dönüyordu. Hamza, heybetli ve güçlü bir delikanlıydı; Kureyş arasında herkes ondan çekinir ve cesareti karşısında hayranlığını gizleyemez, karşısında olmaktansa her zaman onunla birlikte hareket etmeyi tercih ederdi. Avcılık işini de, sanki bir ibadet neşvesi içinde yapar; tam tekmil kuşandıktan sonra çıktığı avından dönerken herkesle selamlaşır ve o günkü işini, evine gelmeden önce Kabe'ye uğrayarak noktalamak isterdi. O gün de Hamza, her zaman olduğu gibi avdan dönerken, karşılaştığı insanlara selam veriyor; onlann hal ve hatırını sorup gönüllerini almaya çalışıyordu. Nihayet, Abdullah İbn Cüd'an'ın hizmetçisiyle karşılaştı. Zulme seyirci kalmak da ayrı bir zulümdü ve bugün, yeğeninin yaşadıklannı mutlakaAmca Hamza'ya anlatması gerektiğini düşünüyordu. Onun için önce:
- Ey Eba Umaral Biraz önce yeğenin Muhammed'e, Ebu'lHakem İbn Hişam'ın (Ebu Cehil) yaptıklanndan hiç haberin var mı? İşte, şurada görünce O'nun, üzerine yürüdü, ağza alınmadık kötü sözler sarfederek Muhammed'e çok eziyet etti. Karşı koyması için de tahrik etmişti; ama Muhammed, ona iltifat bile etmedi, hiç konuşmadı onunla, dedi.
Hamza, bir anda hiddetlenmiş; sinirden damarlan dışan fırlayacak gibi olmuştu. Evet, yeğeni yeni bir dinle gelmişti; ama O'nu çok seviyordu. Bugüne kadar O'na yapılanlar karşısında pek sesini çıkarmamıştı; belki de henüz yapılanların boyutundan habersizdi. Savunmasız bir adama, hiç suçu yokken bu kadar zulüm yapılır mıydı hiç! Ok ve yayını kaptığı gibi dışan çıktı; belli ki hedefinde sadece Ebu Cehil vardı. Artık insanlara selam vermeyi bile unutmuştu. Belli ki, Hamza
yeni bir ava çıkmıştı! Yolda giderken karşılaştığı herkes, onun hiddet dolu gelişini görünce telaşlanmış, olacaklan merakla beklerneye durmuştu. Kimsenin yanında durmuyor, alışkın olduklan şekilde kimseye selam bile vermiyor ve belli bir hedefe kilitlenmiş, mütemadiyen hızlı adımlarla yürüyordu.
Nihayet, Kabe'ye geldi. 'Gözleri birisini anyordu ve aradığı şahsı, insanlar arasında otururken gördü. Hızla yanına geldi. Oturanların ağızlan yüreklerine gelmişti. Daha onun gelişini görür görmez Ebu Cehil, bugün yaptıklanna bin pişman olmuştu, ama artık iş işten geçmişti. Doğruca Ebu Cehil'in yanına geldi, yayını kaldırdı ve şiddetle vurmaya başladı. Bir taraftan da:
- Sen nasıl olur da O'na sataşır, kötü sözler söylersin?
Ben de O'nun dinindenim; O'nun dediklerini diyorum. Haydi, gücün yetiyorsa benim karşıma çık da göreyim seni, diyordu.
Ebu Cehil, kanlar içinde kalmıştı. Onu bu halde gören Mahzümoğulları Hz. Hamza'ya engelolmaya yeltenmişlerdi. Ancak Ebu Cehil buna mani oldu:
- Ebu Ilmara'yı bırakın! Gerçekten bugün ben, O'nunyeğenine ağır küfürler ettim,324 diyordu. Belki de maksadı, elinden kaçan Hz. Hamza'yı yeniden geri getirmekti. Belki de henüz, testinin kırıldığından haberi yoktu. Ama artık çok geç kalmıştı.
Bu arada bazılan laf atmayı ihmal etmeyecekti:
- Ne o Hamza! Yoksa sen de mi sabi oldun, Hz. Hamza'nın cevabı gecikmedi:
- Benim için her şeyaçığa çıkıp da netleştikten sonra, O'nun Resülullah olduğunu ve söylediklerinin de hak olduğunu söylememe hangi şey mani olabilir ki! Allah'a yemin olsun ki ben, O'ndan vazgeçmeyeceğim; sözünüzde sadık iseniz haydi bana engelolun da göreyim!
Hamza kararlıydı ve doğruca yeğeni Muhammedü'l-
324 İbn Hişam, Sire, 2/128-129
Emin'in yanına geldi. İçinde bulunduğu ruh haletini anlattı O'na ... Düşüncelerini paylaştı uzun uzun ve bundan böyle hep yanında olacağının müjdesini verdi. Aslında zor bir seçimdi; zira bir amca için, kendisinden iki yaş küçükbir yeğenin dizinin dibine çöküp her şeyiyle O'nu kabullenmek; kırk dört yıllık geçmişin üzerine bir sünger çekip yeniden doğmak ve bugüne kadarki birikimi bir kenara itip hayata sıfırdan başlamak; ciddi bir irade gerektiriyordu ve bu iradeyi o gün Hz. Hamza ortaya koymuştu.
Ancak bu iradeyi ortaya koymak, öyle sanıldığı gibi kolay değildi; akşam olup evine döndüğünde nefis ve şeytan onu kıskaca almak için zihnine soru üstüne soru atmaya çalışıyordu. Hamza gibi birisi iman safındaki yerini alıyordu ya, şeytan hiç boş durur muydu! Hemen yanında belirmiş ve:
- Hani sen, Kureyş'in efendisi değil miydin? Atalannın dinini bırakıp da gidiyor ve bir sabiye tabi oluyorsun? Senin yaptığını yapmaktansa ölüp gitmek daha hayırlıdır, diyerek içine kor atmaya çalışıyordu.
Tam şeytanca bir yaklaşım ve şeytani düşünce ... Suret-i haktan gözüküp de muhatabının aklını çelrnek için takınılan riyakarca bir tavır ve tam bir fırsat avcılığı! Ancak, aslan avcısı Hamza, artık Hz. Hamza olmuştu ve onun gibi bir irade, öyle kolay teslim olmazdı. Ancak, vesvese hMa devam ediyordu; tabii, Hamza gibi bir adamın peşi bırakılır mıydı hiç!
Gözüne uyku girmeyen Hz. Hamza, halini Rabbine arz etmek için doğruca Kabe'nin yolunu tutacak ve orada dua dua yalvararak kalbine düşen şüphe ve vesveselerden kurtarması için Allah'a yalvaracaktı. Artık bir yola girmişti ve o yolun gereğini de yerine getirmeliydi. Gerçekten de Allah (celle celaluhü), bu samimi yönelişin ardından Hz. Hamza'ya musallat olan hali ondan kaldırmış ve Hz. Hamza huzur içinde yeniden evine dönmüştü.
Sabahın ilk ışıklanyla birlikte Hz. Hamza, doğruca yeğeni
Muhammedü'l-Emin'in yanına geldi ve dünden bu yana başından geçenleri anlattı. Allah Resülü (sa1Ia1lahu a1eyhi ve sellem), şefkatle amcasına yöneldi ve uzun uzun konuştu onunla; polat gibi bir imanın, üstesinden gelemeyeceği hiçbir mesele olamazdı ve Hz. Hamza da, bu imanı ortaya koyacak, şeytana pabuç bırakmayacaktı. O gün yeğeninin yanından ayrılırken son sözü şunlar olmuştu:
- İçten gelen en sadık duygularla söylüyorum ki Sen, iyi ve doğruyu temsil ediyorsun, ey kardeşimin oğlu! Hiç endişe duymadan Sen, dinini tebliğe devam et! Allah' a yemin olsun ki, artık benim için güneşin bile aydınlığının hiç önemi yok! Çünkü ben artık ilk dinime kavuştumlf"
Hz. Hamza'nın gelişi, Müslümanlar için ayrı bir önem arz ediyordu. Gülmeye hasret yüzler, bir nebze de olsa tebessümle tanışmış; örselenmiş duygular sürürla barışmaya başlamıştı, Ne büyük bir rahmetli bu; başlangıcı kötü gibi görünen bir günün sonunda Hamza gibi bir aslan avcısı gelmiş, Efendimizle birlikte saf tutuyordu. Ve, artık hep O'nunla birlikte hareket edecek ve yükünü kaldırmasına yardımcı olacaktı. Bundan sonra da Kureyş, aleyhte komplo kurarken Hz. Hamza'nın varlığını mutlaka hesap edecek; en azından yapageldiği bazı alışkanlıklanndan vazgeçecek ve adımlarını da ona göre ayarlayacaktı.
Böylelikle Muttalib ailesi bir annma yaşıyor; Ali ve Hamza gibi sinesi İslam'a teşne olanlar gelip huzurda hayat bulurken, Ebu Leheb ve oğullan Utbe ile Uteybe gibi kah kalpliler, Allah'ın zikrinden gafil ve mühürlenmiş kalpleriyle imana sırt çeviriyorlardı. Gelecek bir ayet, konuyu şöyle özetleyecekti:
- Allah'ın, göğsünü İslam'a açması sebebiyle, Rabbi tarafından nüra kavuşan kimse, kötü tercihi sebebiyle fıtratını değiştiren, kalbi kahlaşan ve göğsü daralan kimse gibi olur mu hiç?
325 Bkz. İbn Hişam, Sire, 2/129
Kalpleri, Allah'ı anma hususunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte onlar, besbelli bir sapıklık içindedirler