sidretül münteha
Sat 7 May 2011, 02:51 pm GMT +0200
Hz. Ebu Dücane (R.Anh)
Allah yolunda kılıcıyla bilek fethini gerçekleştiren bir sahabedir. Hicretten önce İslâm'a giren Ensâr'ın kahramanlarından meşhur sahâbîdir. Asıl adı Sammak olup, Hazrec'in Saideoğulları kabilesine mensuptur.
Hz. Peygamber (sav) hicretin birinci yılında Muhacirler ile Ensâr arasında "kardeşlik" tesis ettiğinde, Ebû Dücâne de Muhacirlerden Utbe b. Gazvan ile kardeşlik oluşturmuştur. Ebû Dücâne, Ensâr'ın ve İslâm askerlerinin en cesur savaşçılarındandır. Uhud savaşında Rasûlüllah, üzerinde "Korkaklıkta utanç, ileri gitmekte şeref var, kişi korkaklıkla kaderden kurtulamaz” yazılı bir kılıcı eline alarak,
"Bu kılıcın hakkını kim verir?" diye sormuş, bir çok eller uzanmasına rağmen, Rasûlüllah (sav) özellikle onu Ebû Dücane (R.a.)'a vermiştir. Şunu bilelim ki; İslâm'da görev herkese verilmez. Kimin hangi görevi yapabileceğini mü'minlerin başındaki emîrin bilmesi gerekir. İslâm'da görev verildiği zamanda şehadetine/ölüm pahasına da olsa o görevi harfıyyen yerine getirmek gerekir. İşte Ebû Dücane (R.a.)'ın hayatı bunun sembolüdür. İslâm 'da herkesten görev alınmaz ve rastgele herkese görev verilmez. Ebû Dücâne de kılıcı alarak savaşmıştır. Başını kırmızı bir sargı ile saran Ebû Dücâne, düşman saflarını yararak Ebû Süfyan'ın karısı Hind'in yanına kadar ulaşıp, onu yalnız başına yakalamış fakat
"Rasûlüllah'ın kılıcı ile yalnız bir kadının başını kesmek bana lâyık değildir" diye tekrar geriye dönmüştür. Savaşın kızıştığı ve Rasûîüllah'ın öldürüldüğü söylentileri çıkarılarak müslüman ordusunun moralinin bozulduğu sırada Rasûlüllah'ın çevresini, Ebû Bekir, Ömer, Ali, Abdurrahman, Sa'd, Zübeyr, Talha, Ebû Ubeyde ve Ebû Dücâne kuşatmışlardı. Ebû Dücâne, Rasûlüllah (sav)'in üzerine kapanarak düşman oklarına ve taşlarına karşı kendisini siper etmiş ve yaralanmıştır.
Müşriklerden Asım ve Ma'bed'i öldüren odur. [5]
Uhud gazvesinin büyük kahramanlarından biri olarak, Ebû Dücâne'den bahsedilir. Bu savaşta elinde birkaç tane kılıcın kırıldığı; savaş meydanında mağrur olarak yürüdüğü sırada ashâbdan bazılarının onun bu hareketine itiraz etmelerine Rasûlüllah (sav)'ın,
"Allah yolunda cihad eden bir adamın cihadıyla övünmesine karışılmaması" söylediği rivayet edilir. [6]
Nadiroğulları seferinden sonra ele geçirilen ganimetlerden Ebû Dücâne de payını almıştır.[7] Siyer yazarları Rasûlüllah (sav)'ın gazvelerinde onun seçkin bir yeri bulunduğundan söz etmişlerdir. Bütün savaşlarda korkusuzca öne alıp çarpışmasıyla İslâm ordusuna büyük bir cesaret örneği olmuş, askerleri savaşa teşvik ederek moral kazanmalarını sağlamıştır. İrtidat edenlere karşı girişilen Yemame savaşında da yalancı peygamber Müseylime'nin mağlup edilmesinde onun bu kahramanlığının büyük etkisi olmuştur. [8]
Nihayet Ebû Dücâne Ridde savaşlarında şehid düşmüştür. Ebû Dücâne Rasûlüllah (sav)'ın yakın ashabından birisi olmasına rağmen kendisinden hiç hadis rivayet edilmemiştir. Bunun en önemli sebebi, onun Rasûlüllah (sav)'ın irtihalinden hemen sonra şehid olmasıdır. Bu sahabenin Hz. Peygamber'e itaati ve imanının sağlamlığı onu en yüksek mertebelerden birine, şehidliğe götürmüştür. Bu sebeple o İslâmî hareketin büyük mücâhidleri arasında bir sembol olmuştur. Tarihçiler onun şu mısrasını nakletmişlerdir:
"Ben, sevgili peygamber ile ahde girmiş bir kimseyim,
Hurma korulukları yakınında tepenin eteğinde olduğumuz zaman.” [9]
Sahabe, Allah yolunda aldığı vazifenin bedeli şehadet olsa dahi yerine getirmiştir. Allah yolunda hayat ile şehadetin kesiştiği noktada şehadeti tercih etmek, sahabe fıkhındandır. Sahabeler, düğüne gider gibi şehadete gidiyorlardı. Onlar, Allah yolunda ölmeyi, Allah yolunda yaşamak kadar önemsiyorlardı.
[5] Vakidi, Meğazî, s.63.
[6] İbnü'l-Esir, Üsdü'l-Gâbe, V, 148.
[7] İbn Sa'd Tabakat, II, 353.
[8] Üsdü'l-Gâbe, II, 353.
[9] İbn Hişâm, es-Sîre s.563: Taberî, s.1425-1426.