- Hz. Abdullah ibni Abbâs

Adsense kodları


Hz. Abdullah ibni Abbâs

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sidretül münteha
Sat 7 May 2011, 03:15 pm GMT +0200
Hz. Abdullah İbn-i Abbâs (r.anh)


Rasûlüllah (sav) özel duasına mazhar olmuş bir sahabedir. Hz. Muhammed (sav)'in amcası Abbâs (r.a.)'ın oğludur. Kesin olarak ne zaman doğduğu bilinmemekle birlikte onun Hicret'ten üç yıl kadar önce, Müslü­manlar Mekke'de Şi'b-î Ebi Tâlib'te ekonomik ve sosyal kuşatma ve baskı altındayken doğduğu bilinmektedir. Annesi Ümmü'l-Fadî Lübabe binti el-Haris olup Mü'minlerin annesi Meymune'nin kız kardeşidir. Ümmü'l-Fadl, kadınlar arasında Hz. Hadîce'den sonra İslâm'a girenlerdendir.

Babası Hz. Abbâs, Abdullah doğar doğmaz onu Hz. Peygambere götürmüş, Rasûlüllah (sav) de onu kucağına alarak:

"Allah’ım! Onu dinde fakîh kıl. Kitabın açıklamasını ona öğret" diye dua etmişti. İslâm'ın yayıldığı ve hâkim olduğu Medine toplumunda büyüyen Abdullah tam bir İslâmî terbiye ve biîgi almıştı. Abdest almayı ve namaz kılmayı bizzat Hz. Peygamberden öğrenmişti. Gençliğinde de Peygamber efendimiz tarafından birkaç kez başı okşanarak:

"Allah'ım! bütün ilim ve hikmeti bu başa ver, ona te'vil ve tefsir'i öğret Allah'ım!: İnsanoğluna verdiğin her ilim ve hikmeti bunun göğsünde topla” [17] gibi güzel dualara mazhar olmuştur. Abdullah sürekli olarak Rasûlüllah (sav)'ın yanında bulunmuş ve ondan büyük ölçüde feyz ve bilgi almıştır.

Hz. Abdullah (r.a.) Hicretin sekizinci yılma kadar ailesiyle birlikte Mekke'de kalmıştı. Mekke fethi gününde, Huneyn ve Tâif gazvelerinde ve Veda Haccı'nda Rasûlüllah (sav) ile birlikte bulunmuştu. Mekke fethinden sonra o da ailesiyle birlikte Medine'ye hicret etmişti. Birinci Halîfe Hz. Ebu Bekr'in ve ondan sonra Hz. Ömer'in sohbetlerinde bulunmuş ve birçok sahabeden ders ve bilgi almıştı. Üçüncü Halîfe Hz. Osman'ın şahsma çok bağlı olup onun zamanında devlet kademelerinde görev almış, Abdullah İbn Ebi's-Serh ile birlikte Afrika seferine ve daha sonra da 'doğuda yapılan Taberistan fethine katılmıştı. Hicretin 35. yılında Hacc emirliği yapmıştı.

Hz. Osman (r.a.)'ın şehâdetinden önce evinin etrafında nöbet bekleyen büyük sahabelerin çocuklarıyla birlikte bulunmuş ve Halîfe'yi isyancılara karşı korumaya çalışmıştı. Daha sonra Hz. Ali (r.a.)'nin hilâfeti sırasında da aynı şekilde devlet kademelerinin önemli mevkilerinde bulunmuştu. Cemel ve Sıffin savaşlarında Hz. Ali (r.a.)'nin yanında yer alan İbn Abbas, Hakem Olayı'nda da Ebu Musa el-Eş'arî (r.a.) ile birlikte Hz. Ali'yi temsil etmişti. Hz. Ali (r.a.) onu birkaç defa elçi olarak görevlendirmiş ve Hakem Olayı'ndan sonra da Basra Valiliğinde bulunmuştu. Bu sırada bölgede isyan eden Haricîlerin bu isyanını bastırmış ve asayişi korumuş­tu. Basra valiliği sırasında kendisine atılan bir iftiraya dayanamayıp görevinden ayrılarak Mekke'ye gitmiş ve ömrünün sonuna kadar burada ilimle uğraşmıştır.

Hz. Muaviye (r.a.)'nin vefatından sonra Hz. Ali (r.a.) ve oğlu Hz. Hüseyin (r.a.)'in taraftarları tarafından Kûfe'ye davet edilince kendi gitmediği gibi, bu davete icabet etmek isteyen Hz. Hüseyin (r.a.)'i de ikaz ederek gitmekten alıkoymaya çalıştı, fakat bunda bir türlü başarılı ola­madı. Hz. Hüseyin'in Kûfe'ye gitmek üzere yola çıkıp Kerbelâ'da şehid edilmesi Abduliah b. Abbâs'ı bir hayli üzdü ve üzüntüsünden gözlerini kaybetti. Nihayet 68/687 yılında Taif te yetmiş yaşındayken vefat etti.

Abdullah İbn Abbas (r.a.) İslâm tarihinde siyâsî faaliyetlerinden çok, ilmî ve sağlam şahsiyeti ile tanınır. Asr-ı Saadette yaşının küçük olmasın­dan dolayı Rasûlüllah (sav)'ın evine ve özellikle teyzesi olan Hz. Meymune'nin hücresine rahatça girip çıkar, diğer ashabın bilmediği ve ilk anda öğrenme imkânı bulamadığı konulan öğrenirdi. Bunun için o naklet­tiği hadis, tefsir, ve fıkıh ilmine vukufu ile tanınır. Kur'ân, tefsir, fıkıh'ın yanı sıra Arap edebiyatı sahasında geniş bir bilgiye sahipti. Abdullah İbn Mes'ud, Onun için:

"O, Kur’ân-ı Kerim'in tercümanıdır, müfessirlerin sultanıdır" demiştir. İlminin genişliğinden dolayı zamanında o, "Ümmetin âlimi, ilim deryası" gibi lâkaplarla anılırdı. Ahmed b. Hanbel'in kaydettiği bir hadiste Hz. Peygamber (sav)'in İbn Abbas'ın ilmini övdüğü ifade edilir. Abdullah İbn Ömer (r.a.) kendisine sorulup da bilemediklerinin İbn Abbas'tan sorulmasını ve cevabın kendisine de bildirilmesini isterdi. Verdiği fetva ve cevaplarından dolayı onu daima takdir ederdi.

Abdullah İbn Abbas (r.a.) İslâmî anlayış ve edebinden dolayı yaşlı sahabelerin bulunduğu toplantı yerlerinde onlar konuşup bir konuda fikir belirtmeden o asla konuşmaz ve söz almayı pek uygun görmezdi. Yaşının küçüklüğünü ileri sürüp yaşlı sahabelerle bir arada bulunmasını güzel bir davranış olarak görmeyenlere karşı Hz. Ömer (r.a.) bir gün onu da çağır­mış ve Nasr sûresinin tefsiri konusunda neler düşündüğünü sormuştu. Abdullah'ın yaşının küçüklüğünden dolayı bu gibi meclislere katılmasını uygun görmeyenlerin Nasr sûresinin tefsiri konusunda herhangi bir düşünceleri olmayınca Abdullah İbn Abbas (r.a.) bu sûrede Rasûlüllah (sav)'ın ecelinin yaklaştığını işaret eden ifadelerin olduğunu söylemiş ve Hz. Ömer (r.a.) de onu tasdik etmişti. Ashâb yanında yaşının küçük­lüğünden dolayı İbn Abbas'ın konuşmaktan çekindiğini hisseden Hz. Ömer (r.a.) ona şöyle demişti:

 "Yaşının küçük oluşu konuşmana engel olmasın, haydi konuş dinleyelim." Böylece Abdullah İbn Abbas yaşlı ve ileri gelen sahabelerle hep bir arada oturup kalkmış ve onlardan çok şey öğrenmişti.

Müslüman, hakperest insandır. İnsanların yaşlarını bilgilerine ölçü yapmaz. Bir çocuktan da gelse doğruyu, hak olanı kabul eder.

Abdullah İbn Abbas (r.a.) kendisine sorulan sorular için önce Kur'an-ı Kerim'e bakar cevap bulamazsa Rasûlüllah'tan bu konuda bir bilginin olup olmadığını araştırır, sonra Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in içtihadlarına ve açıklamalarına bakıp onları esas alır, aksi halde kendi içti­hadıyla meseleye çözüm getirirdi. İbn Abbas (r.a) Hz. Peygamberden, sahabeden gelen ve kendi içtihadıyla oluşan tefsir bilgilerini bir kitap haline getirmiş değildir. Bize kadar intikâl etmiş bulunan ve İbn Abbas'a ait olduğu söylenen "Tenviru'l-Mikbâs min Tefsir İbn-i Abbas" isimli tefsirin ona ait olup olmadığı araştırılması gereken bir konudur. Abdullah ibn Abbas'ın tefsîr'e dair rivayetleri ilim adamlarımızdan Firûzâbâdî tarafından derlenip bir araya getirilmiş ve yukarıdaki isimle yayınlanmıştır .

İbn Abbas'ın son derece disiplinli ve muntazam çalışma sistemi vardı, işlerini titizlikle belli bir plan dahilinde düzenlerdi. Bu planına önce ken­disi aynen uyardı. Haftanın belirli günlerinde geniş halk kitlesine dînî ilimlerle ilgili dersler, dînî ilimler dışında Arap dili, şiiri ve edebiyatı üzerinde etraflı konuşmalar yapardı.   

Hz. Osman devrinde yaptığı ilmî çalışmaların yanında Afrika seferine,

İslâm ordusu adına elçilik vazifesiyle katılmıştır. Afrika'daki Bizans genel valisi Georgios ve adamlarıyla ilmî tartışmalar yapmıştır. Georgios ve etrafındakiler O'nun akıl, zeka, fikir kuvvetini ve ilim kudretini görerek:

"Bu insan Arapların en derin âlimidir." sonucuna varmışlardır.

Komutan, elçilik ve valilik gibi devletin üst düzey siyasi görevlerinin yanında ilminin üstünlüğü ve derinliğiyle Ashab-ı Kiram, Hz. Ömer ve Hz. Osman tarafından çok iltifat gördü. O bu iltifatlar karşısında daima tevazu gösterdi. Çok övüldüğü zamanlarda alçak gönüllülüğü elden bırak­maz ve: "Bana bu nimeti ihsan eden Allah'tır. Rasûluüah (sav) benim için dua ederek ilim ve hikmet niyazında bulunmuşlardır" diye konuşurdu.

İslâm tarihinde, Garibü'l-Kur'ân Arap diliyle nazil olan Kur'ân-ı Kerim'deki Arapça olmayan, Araplarca duyulmamış, bilinmeyen, civar dillerden alman kelimeler hakkında açıklamalar, bunlar hakkında en sahih rivayetler İbn Abbâs'a dayanır. Müşkilü'l-Kur'ân Kur'ân-ı Kerim'in derinliklerine inme, bulma, çözme ve güçlükleri giderme konusunu da ilk ele alan yine İbn Abbâs'tır. Peygamber Efendimiz'den 1660 Hadis-i Şerif rivayet etmiştir. Fıkıh ilminin temelini oluşturan kişi­lerdendir; ciltler dolduran fetvaları fıkıh ilminin en kuvvetli temellerindendir.

Mekke'de yetişen birçok fakîh onun vasıtasıyla yetişmiştir. Bu sebepten "Mekke Tefsir Mektebi"nin kurucusu İbn Abbâs'tır denilir.

Tabiinden Ebû Salih (rh.a.): İbn Abbas'ın ilim meclisi ile bütün Kureyş iftihar etse değer" dediği ve onun derslerinde tefsir, hadis, fıkıh, lisan, şiir, edebiyat, takrir gibi konularda herkesi doyuracak cevaplar ve­rildiği kendinden sonra da kabul edilmektedir. Kendi zamanında ünü devlet sınırlarını aşmıştı.

İbn Abbâs'tan ilim öğrenen, Hadîs rivayet eden pekçok âlim yetişmiştir. Başta kendi oğulları, Muhammed İbn Abdullah, Ali İbn Abdullah, yeğeni Abdullah İbn Ubeydullah ve Abdullah İbn Ma'bed, Abdullah İbn Ömer, Şa'be İbn Hakem, Merved İbn Mahreme, Ebu't Tufeyl, Ebû İmame İbn Sehl, Said İbn el-Müseyyeb vs. Kendisi de yüce Peygamberimizden, Hz. Abbâs'tan, annesi Lübâbe'den, Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali (r.a.)'dan, Hazreti Abdurrahman İbn Avfdan, Hz. Muaz İbn Cebel'den, Hz. Ebû Zerr el-Gifarî'den bizzat işiterek hadis-i şerif rivayet etmiştir. Rivayetleri; Kütüb-ü Sitte'de yer almaktadır. [18]

Abdullah İbn-i Abbas (r.a.) tefsir ilminde deha idi. O kendi fıkhını öncelikli olarak Kur'an'a dayandırıyordu. Bakınız şöyle diyor: "Devemin ipini kaybetsem Kur'an'da bulurum! [19] Abdullah İbn-i Abbas (r.a.), bu sözüyle Kur'an fıkhına ne kadar aşina olduğunu nazara vermiştin

Hz. Abdullah İbn-i Abbas (r.a), müsîümanlann cemaatine yapışır ve müslümanların kardeşliğini çok önemserdi. Nitekim bir sözünde şöyle diyordu:

"Din kardeşinin bedenine sinek konduğu zaman kendisinde bir sıkıntı hissetmeyen onun dinde kardeşi değildir.”[20]

Hz. Abdullah İbn-i Abbas (r.a.)'ın fıkhı, kardeşlik fıkhı idi. Abdullah İbni Abbas (r.a.)'dan rivayet edilmiştir:

"Kendisi Mescid-i Nebevî'de itikaf'ta bulunuyorken ona bir adam gelip selâm verdi ve oturdu. İbn-i Abbas (r.a.);

“Ey falan seni üzüntülü olarak görüyorum" dedi. Adam:

"Evet, doğrudur. Ey Peygamberin amcası oğlu... Falanın bende hakkı var, fakat bu kabir sahibinin hakkı için onu yerine getiremiyorum" dedi. İbn-i Abbas (r.a.):

“İstediğin takdirde bu meselende konuşabilirim. Uygun bulduğun takdirde konuş" dedi. Adam diyor ki:

“İbn-i Abbas (r.a.) ayakkabılarını giyip mescidden çıktı. Kendisine;

"Sen itikafta olduğunu unuttun mu?” dedim. O,

“Hayır (gözyaşları içinde) fakat durum şöyledir, kısa bir zamandır, aramızdan giden şu kabrin sahibinden şöyle duymuşumdur:

“Kim bir kardeşinin ihtiyacını gidermeye çalışır onda muvaffak olursa onun için on yıllık itikattan daha hayırlıdır. Kim de Allah için bir gün itikafa girerse Allah onunla cehennem arasına her biri doğu ile batı arasındaki mesafeden daha geniş üç hendek kor.”

Diğer bir rivayette de: "Her bir hendek doğu ile batı arasındaki .mesafeden daha geniştir"

İbn-i Abbas (r.a.), vakti; zikir, oruç ve namazla geçirmek sayılan ve Allah indinde yüce bir kıymeti olan itikafı bir rekâtı diğer mescidlere göre bin rekat sayılan bir mescidde, bir müslümanın ihtiyacı için terketmeyi tercih etmiştir. İşte İbn-i Abbas (r.a.)'in fıkıh ilmi, yardım isteyen bir müs­lümanın yardımı için böyle bir ibadeti terketmesini gerekli kılmıştır. İşte İbn-i Abbas (r.a.)'ın Rasûlüllah (sav)'den almış olduğu ilim budur. [21] İslâm'da tefsir hareketinin, Hz. Peygamber'den sonra en meşhur şah­siyeti olarak karşımıza çıkan Abdullah b. Abbas, Hz. Muhammed'in amcasının oğludur. Künyesi Ebu'l-Abbbas'tır. Haşimîlerin Mekke'de kuşatıldığı yıl doğduğu söylenir. Annesiyle beraber, babasından önce Müslüman olmuştur. Hz. Osman zamanında hac emiri idi. Hz. Ali döne­minde de onun sefirliğini yapmıştır. Taifte 68 687 de vefat etmiştir. İslamî ilimlerdeki malumatının çokluğundan dolayı "Hıbr en büyük âlim" unvanını almıştır. [22] Hz. Peygamber'in vefat ettiği sene on, on üç veya on beş yaşında olduğu rivayet edilir.[23] Tercümanu'l-Kur'an" unvanı verilen Abdullah, Rasûlüllah'tan 1660 hadis rivayetinde bulun­muştur.[24] Hz. Peygambere yakınlığı sebebiyle, onun sevgisini kazanan Abdullah b. Abbas, onun duasına da mazhar olmuştur. Kendisinin vermiş olduğu habere göre Rasûlüllah, onu kucak­lamış, alnını okşamış ve

"Ey Allah'ım! Abdullah'a hikmeti ve Kıır'an'ın te'vilini öğret" diye dua etmiştir.[25] Hz. Peygamberin duası bereketiyle büyük bir âlim olan İbn Abbas'a, ilminin çokluğundan dolayı "el-Bahr Engin bilgi sahibi" denilirdi. [26] Böyle   yüksek meziyetler sahibi olan Abdullah b. Abbas, sahabenin tabakalarına göre onuncu tabakada yer alır.  Bu tabakada, Hudeybiye anlaşması ile Mekke'nin fethi arasında hicret edenler vardır. [27] Bu açıklamayı yapmaktan kasıt; onun bilgisinin çoğunun Peygamber'den alınmak yerine sahabeye dayandığını göstermek içindir. Hz. Muhammed (sav) vefat ettiğinde o çok genç yaşta olduğundan dolayı, bilgisinin tamamını Rasûlüilah'tan alamamıştır. Sahabenin büyüklerinden 'istifade etmiştir. İbn Abbas'ın sahabeden hocaları diyebileceğimiz insan­lar şunlardı: Hz. Ömer b. Hattab, Ubey b. Ka'b, Hz. Ali ve Zeyd b. Sabit'tir. [28] Direkt Hz. Peygamber'den almış olduğu Kur'an bilgisinin ne kadar olduğunu bizzat kendisinin rivayeti olan şu haberden öğreniyoruz:

Ben on yaşında iken Kur'an'm el-muhkem kısmını okumuş olduğum halde Rasûlüllah vefat etti.[29] Mufassal gurubu, muhkem diye adlandırıyordu ki, Hucurat sûresinden itibaren başlamaktadır.

Hz. Muhammed'in irtihalinden sonra kendisini Kur'an'a ve Kur'an ilimlerini anlamaya veren İbn Abbas, bu yolda büyük bir mesafe kat etmiştir. Lafzî anlamda Kur'an okumak yerine, manayı kavramaya ayrı bir önem vermiş ve şöyle demiştir: "Kim Kur'an'ı okur da tefsirini güzel yapamaz ise, böyle birisi, hızlı hızlı şiir okuyan bedevî gibidir.”[30] Bu meyanda, kendisine Kur'an'ı üç günlük sürede hatmettiğini söyleyen kişiye şu açıklamayı yapmıştır: Bakara sûresini düşünerek ve tertil üzerine (bir gecede) okumam, senin söylediğin gibi tüm Kur'an'ı okumamdan daha sevimlidir.[31] Kur'an'ı anlamakla beraber, anlamaya yardımcı olan ve insana şevk veren dinlemeyi de önemseyen İbn Abbas; "Allah'ın Kitabından kim bir ayet dinlerse, kıyamet günü onun için dinlemiş olduğu ayet nur olur.”[32] diyerek mü'minieri Kur'an'ın çağrısına kulak vermeye davet etmiştir.

Kur'an'ı anlama ve Kur'an'la hayata anlam verme hususunda "Hıbru'l-Ümme ve Bahru'l-Ümme" unvanlarını alan Abdullah b. Abbas, [33] öğrendiklerini insanlarla paylaşmış ve çok değerli öğrenciler yetiştirmiştir. Bunlardan ikisi çok meşhurdur. Mücahid b. Cübeyr (ö: 104/722) ve İkrime (ö: 107/725). Mücahid, tüm Kur'an'ı baş­tan sona üç defa Abdullah b. Abbas'a arzettiğini ve bilmediği konulan ona sorarak öğrendiğini haber vermektedir.[34] Yetişmiş olduğu ortam ve Kur'an bilgisi hakkında yapmış olduğumuz bu açıklamadan sonra, onun Kur'an fıkhını şu başlıklar altında toplamak konunun ehemmiyeti açısından önemlidir:

1. Kur'an-ı Kerim'i her şeyin önünde tutup, onun önüne hiçbir şeyi ge­çirmemek: Abdullah b. Abbas, hüküm verirken ve hayatın sorunlarına çözüm ararken önce Kur'an'a müracaat etmiştir. Kendisine bir mesele sorulunca, Kur'an'da tam olarak karşılığı var ise onunla karar verir.

Kur'an'da yoksa Rasûlüllah'ın sünneîiyîe hükmeder, onda da yoksa Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in içtihatlarına bakar, onlarda da bir karşıla yoksa kendi reyi ile görüş beyan ederdi. [35] İbn Abbas'da var olan bu anlayış daha önce geçtiği gibi, aşağı-yukarı tüm sahabenin ortak fıkhıdır.

2. Hayatı ayetlerle anlamlandırma; ayetlerden olaylara delil getirme: Müslümanlar zaman zaman belirli konuları tartışmışlardır. Tartışmalarda nasslardan delil getirmek hem meselenin çözüme kavuşturulması hem de delil getirenin nasslara vukûfıyeti açısından önemlidir. İlmî bir müna­zaranın yapıldığı bir toplantıda bazı insanlar

"Hz. Peygamber'in diğer peygamberlere üstünlüğü nedir?" diye sorduklarında, Abdullah b. Abbas, yerinde bir açıklama yapmış ve hemen şu ayetleri okumak suretiyle Rasülüllah'ın üstünlüğüne delil getirmiştir:

"Diğer peygamberlerle ilgili olarak Allahû Teâla şöyle buyuruyor:

“Biz hiçbir peygamberi, onlara gerekli açıklamaları yapmaları için  kavminin dilinden başkasıyla göndermedik.”[36] Hz. Muhammed'le ilgili buyruğu ise şudur:

“(Ey Muhammed) Seni tüm insanlara elçi olarak gönderdik.”[37] Allah onu cinlere ve insanlara elçi olarak göndermiştir.[38]  İbn Abbas, bu ayetler vasıtasıyla Hz. Muhammed'in üstünlüğünü ortaya koymuştur.

Ayetle istişhad çerçevesinde İbn Abbas'tan naklen anlatılan şu olay da önemlidir. Abdullah b. Abbas der ki: "Kur'an'ı okuyup, içeriğini hayatına katan kimseyi Allah, dünyada ve ahirette de saptırmayacağını garanti etmektedir." Bu sözüne delil olarak hemen şu ayeti okumuştur:[39]

“Kim benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve huzursuzda olmaz.”[40] Örneklerde görüldüğü gibi, İbn Abbas, kendi fetvalarına veya meydana gelen olaylara ayetlerle delil getirerek meseleleri izah etmiştir.

3. Ayetleri yorumlamada eski Arap şiirinden faydalanma: Şiirden isti­fade etmek suretiyle ayetleri tefsir etme, Abdullah b. Abbas'ın dile hakim olduğunun da ispatıdır. Ona Kur'an'dan bir şey sorulduğunda kadim Arap şiirlerinden bir şiir okuması.[41]

Kur'an'daki kapalı sözcükleri açıklama bakımından ehemmiyetlidir. "Çünkü sözcükler o toplumun kültürünü, insanlar arasındaki davranış biçimlerini, tepki tarzlarını ve hitap yollarını göstermektedir.[42] Sözcüklerin böyle önemli bir görevi yerine getirmesinden dolayı O, bilinmeyen Kur'an sözcüklerinin şiirde aran­masını tavsiye etmiştir. Çünkü şiir Arab'ın divanıdır.[43] Bu tavsiyeyi yaptıktan sonra bir bedeviyi çağırmış ve "Haraç" nedir, demiştir. Bedevi de, "darlık-güçlük" cevabını vermiştir.[44] İbn Abbas, "Fatır" sözcüğünün anlamım, evinin yakınında bir kuyunun kazılmasıyla ilgili bedevilerin münakaşasını duyana kadar yeterince kavrayamadığım belirtmiştir. Biri diğerine "Ene fatartuha" dey­ince O, "fatara" kelimesinin "İlk defa yapmak, yaratmak" anlamına geldiğini öğrenmiştir.            [45]

4. Sübjektif yaklaşıma karşı olmak:

“Kur'an-ı Kerim'in geliş amacı, "sorumluluk bilinci taşıyan" insanlara mutlak doğruyu göstermektir.”[46] O, herhangi bir ideolojiyi veya hayatın yorumlan­masında vahye karşıt olan dünya görüşlerini tasdik etmek için gönde­rilmemiştir. Kur'an ayetleriyle ilgili yorum yapanlar, Kitab'ın geliş gayesi­ni her zaman gözetmek zorundadırlar. Aksi halde, Kur'an'ın yol gösterici hiç bir özelliği kalmaz.

Tarihin her döneminde insanlar kendi düşüncelerini etkin hale getire­bilmek için mücadele etmişlerdir. Bu mücadele esnasında insanlar zaman zaman hakikat çizgisinden saptıkları gibi, bazen de şahsî fikirlerini her­hangi bir ölçü koymaksızm vahiyle payandalamak istemişlerdir. Bu anlayış sahabe döneminde de zuhur edebilmiştir. İslâm'a yeni giren ve din bilinci yeterli olmayan kişiler, sahabenin büyüklerinin gösterdiği has­sasiyeti göstermemiştir. Kur'an konusunda yeterli hassasiyeti gösterme­yerek şahsî düşüncelerine vahiyle destek arayan insanlar; adeta ayetleri çarpıştırmışlardır. Kur'an'm geliş gayesini iyi kavrayan İbn Abbas, bu tip insanlara şu tavsiyeyi yapmıştır: "Kur'an'ın bir kısmını bir kısmına vurmayın. [47] böyle yapmak şüphesiz kî; kalplerde (Kur'an'a karşı) şüpheler meydana getirir.[48] Sübjektif bir anlayışı öne çıkarıp ayetleri buna göre yorumlamak, zor durumlarda manayı tahrife bile götürebilir. Bu durumu bilen İbn Abbas böyle bir anlayışa şiddetle karşı çıkmıştır.”

5. Meydana gelen yeni olaylara Kur'an merkezli yeni çözümler üret­mek; içtihadı yaklaşım: Abdullah b. Abbas sahabe içerisinde Allah'ın kitabını en iyi anlayanlardan, şiir, ensab ve eyyamu'l-Arabi Arapların ta­rihinde meydana gelen önemli olayları çok iyi bilenlerdendi. Ayrıca Tev­rat ve İncil'e de vakıftı. [49] Onun bu konularda da otorite olması kendine güvenini artırdığı gibi, yeni olaylara çözüm bul­mada, içtihadı yeteneğinin tamamlanmasına yardımcı olmuştur. Bu özel­liklerinden dolayı ufku açık bir sahâbî olarak O, Kur'an-ı Kerim'e sürekli İşlerlik kazandırmıştır. Bu çerçevede şöyle bir açıklama yapmıştır: "Bir devenin diz bağlama zinciri kaybolsa onu Allah'ın kitabında bulu­rum.[50] Bu sözüyle İbn Abbas, hayatın derinlik ve genişlik alanında ayetlere işlerlik kazandırıp Kur'an'ı ak-tüelleştirmeyi kastetmiştir. Kur'an'ın hayatın tüm sorunlarına cevap vere­bilecek durumda olduğunu ortaya koymuştur. Fakat, bu sorunlara cevap verebilecek olan insanın kendisidir. Dolayısıyla O, ehliyetli insanlara, Kur'an'la hayat arasında bağ kurmaları konusunda rehberlik etmiştir.

Nüzul ortamıyla ilgili geniş bir bilgi birikimine sahip olan [51] ve yerine göre ayetlerin kapalılıklarını açıklamakta [52] mahir olan Abdullah b. Abbas, içtihadı bilgisi sayesinde birçok fıkhı meseleleri çözmüştür. Öyle ki Hz. Ömer, karşılaştığı zor fıkıh meselelerinin çözümü için onu çağırma ihtiy­acı duyar, başkasını çağırmazdı. Birçok sahabenin başvuru kaynağı olan İbn Abbas, ilmî hüviyetinden dolayı kendisine verilen unvanlara layık ol­muştur. [53] Abdullah b. Abbas, büyük bir ilmî şöh­rete sahiptir. Tefsir kitapları ondan yapılan nakillerle doludur. Bizim anladığımız kadarıyla, elimizdeki en eski tefsir çalışmalarından olan Taberî'nin Câmiu'l-Beyan'ındaki rivayetlerin yaklaşık, yüzde altmış beş veya yetmişi İbn Abbas'a aittir. Gerçekten Kur'an fıkhının oluşmasında Abdul­lah İbin-i Abbas (r.a)'ın rolü büyüktür.

Kur'an'ın fıkhı, fıkhın başıdır. Allah'ın kitabını anlamayan bir kims­enin din adına anlayacağı her hangi bir şey yoktur. Çünkü fıkıhta, Kur'an'ın Allah'ın muradına göre anlaşılması, her şeyden öncedir. Esasen fıkıh; Rasûlüllah (sav)'den sadır olan sahih sünnetin örnekliğinde ve önderliğinde Kur'an'ın Allah'ın muradına göre anlaşılması ve uygulan­ması için gösterilen çaba ve gayretin adıdır.


[17] Buhâri, Vudû, 10; Müslim, Fadailu’s-Sahabe, 138.

[18] El-İsabe/İbn-i Hacer; Üsdü'l Ğabe/İbn-i Esir;El-İstiab/İbn-i Abdi Berr;Hilyertü'l Evli-ya/İsfehani;Suverun Min Hayatü's Sahabe/Abdurrahman Refat el-Başa: 1/160-200, Beyrut/ty.; Hayatü's Sahabe/Yusuf Kândehlevi.

[19] Hak Dini Kur'an Dili/. M. Hamdi Yazır, C:7, 4662, İst/1971

[20] Tenbihu'l Muğterin/İmam Şarani/Ter: Ömer Temizel, Sh:290, İst/1971.

[21] Hizburrahmanın Ahlâkı/Muhammed Gazali/Ter: C. Candan, Sh:202-204, Konya/1985.

[22] İslâm Ansiklopedisi, 1, 26-7

[23] İbn Kesîr, el-Bidaye, VIII, 299; Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 241.

[24] Turgut, Tefsir Usulü, s. 227.

[25] İbn Sa'd, Tabakât, IV, 180; İbn Mace, 1, Mukaddime II, no: 166, I. 58; İbn Kayyım, İ'lâmu'l-Muvakki'în, I,15.

[26] İbni Kayyım, İ'lâmu'l'Muvakki'în, I,15; Hallaf, İslâm Teşrî Tarihi, s. 33..

[27] Nisâbûrî, Marifetü'l-Ulûmi'l-Hadîs, s. 23-4.

[28] Sâbûnî, et-Tıbyan fî Ulûmi'l-Kur'an, s. 112.

[29] İbni Kesîr, Fedâilu'l-Kur'an, s. 130.

[30] Nahhas, Meâni'l-Kur'an, I, 42.

[31] İbn Mübarek, Kitabu'z-Zühd, Had. No: 1393, s. 420.

[32] Abdurrezzak, Musannef, Fedâil, III, 373.

[33] Kasımı, Kur'an’ı Anlamak, s. 17.

[34] Taberi, Câmiu'l-Beyan, I, 65.

[35] İbn Sa'd, Tabakât, IV, 181; Darimî, ', Mukaddime 20, I. 59.

[36] İbrahim: 14/4

[37] Sebe: 34/28

[38] Darimî, 1, Mukaddime 8, s. 26; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, VIII, 254-5

[39] Taberî, Câmiu'l-Beyan, VIII, 469

[40] Taha: 20/123

[41] İbni Ebî Şeybe, Musannef, VII, 177.

[42] Aksan, Türkçe'nin Gücü, s. 159

[43] Zerkeşî, el-Burhari, I, 368

[44] Taberî, Câmiu'l-Beyan, IX, 193

[45] İbn Manzur, Lisanu'l-Arab, V, 3433; Zehebî, et-Tefsir ve'l-Müfessirûn, I, 35

[46] Bakara: 2/2

[47] Bireysel düşüncelerinizi desteklemek için ayetleri çarpıştırmayın.

[48] İbn Ebî Şeybe, Musannef, Fedâil, VII, 188; Ebû Abdurrahman, Kitabu's-Sünne, I, 134.

[49] Hailaf, İslâm Teşri Tarihi, s. 34.

[50] Kettanî, et-Terâtibu'l-İdariyye, III, 3.

[51] Hanbelî, Usû­lü Fikhı'l-İslâmî, s. 48.

[52] Ahmed, I, 273; Nahhas, Meâni'l-Kur'an, I, 131.

[53] Turgut, Tefsir Usulü, s. 228.


ceren
Mon 31 December 2018, 04:08 pm GMT +0200
Esselamu aleykum.Kur anın rehberliğinde peygamber efendimizin sünnetine tabi kalıp tum dunyada islami yayan anlatan yasatan hayirli kul ve cennet ehli olan Hz.Abdullah Ibni Abbas gibi yaşayan ve cennete nail olan kullardan olalim inşallah. ..