- Hz. Abdullah bin Amr Bin el As

Adsense kodları


Hz. Abdullah bin Amr Bin el As

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sidretül münteha
Sat 7 May 2011, 03:13 pm GMT +0200
Hz. Abdullah Bin Amr Bin El-As (r.anh)
 



Ashabın ileri gelen fakihlerinden ve aynı zamanda Abâdile'den (yani dört Abdullah'dan) olan bir sahabedir. Ebu Muhammed veya Ebu Abdurrahman künyesiyle tanınan Abdullah, Amr b. As'ın oğlu idi. Annesi de Râita (Reyta) binti Münebbih'tir. Abdullah, babası Amr b. el-As'dan önce müslüman oldu ve onunla birlikte Hicri yedinci yılda Medine'ye hicret etti.

Abdullah b. Amr (r.a.), Hz. Peygamber (sav)'in meclislerine devam ederdi. Onun tanındığı özelliklerden biri, Rasûlullah'ın sözlerini ezber­lemek ve kaydetmekti. Ashâb, Abdullah'ın her şeyi yazdığını görerek, onu, bundan vazgeçirmek istemişler ve ona şöyle demişlerdir:

"Sen Rasûlullah'tan işittiğin her şeyi yazıyorsun. Halbuki Allah Rasûlü, gazap ve hoşnutluk hallerinde de söz söylemektedir." Bunun üzerine tereddüde düşen Abdullah, durumu Hz. Peygambere anlatınca Rasûlullah, onu din­ledikten sonra şöyle buyurdu:

"Yaz, çünkü canımı kudret elinde tutan yüce Allah'a yemin ederim ki, ağzımdan haktan başka bir şey çıkmamıştır.”[54]

Abdullah b. Amr, gece ve gündüzünü Allah yoluna vakfeden sahabe­lerdendi. Bütün vaktini oruç ve namaza adamıştı. Abdullah bu haliyle ilgili olarak şunları anlatır:

"Babam, beni Abdullah b. Abbâs'ın kızı Umre ile evlendirdi. Fakat ben hep namaz ve oruçla vakit geçirdiğimden eşimle ilgilenememiştim. Bir ,gün babam, gelinini ziyarete geldi. Beni nasıl bulduğunu sormuş, eşim ona şu cevabı vermişti:

"Kocam, erkeklerin en şerefi iler in den d ir, fakat bizi arayıp sorduğu yok..." Babam, zevcemin bu sözlerinden üzülerek, beni arayıp sordu ve şöyle dedi:

"Oğlum, sana, Kureyş'in en şe­reflilerinden bir kadın aldım. Sen ise şöyle yaptın, böyle yaptın!.." Daha sonra da, Rasûlüllah'a giderek beni şikâyet etti. Rasûlüllah, babamı din­ledikten sonra beni çağırdı. Hemen yüce huzurlarına vardım. Hz. Peygamber (s.a.s.):

“Sen gündüzleri oruç mu tutarsın?”

“Evet, ya Rasûlüllah!”

“Geceleri namaz mı kılarsın?”

“Evet, ya Rasûlüllah!” Bunun üzerine Rasûlüllah şunları söyledi:

“Fakat ben, oruç tutar ve yerim; namaz kılar ve uyurum, zevcelerimle de ilgilenirim. Benim sünnetim budur. Benim sünnetim­den ayrılan benden değildir." Rasûlüllah bana:

“Sen Kur'an'ı ayda bir kere hatmet!...” dedi. Ben de:

"Fakat ben kendimi daha kuvvetli hissediyorum" dedim.

"O halde on günde bir kere hatmet" buyurdular.

"Fakat ben daha fazla da okuyabilirim" dedim.

“O halde üç günde bir hatmet", buyurdular. Sonra oruca değinen Hz. Peygamber:

“Ayda üç gün oruç tut!" dedi. Ben,

"Daha fazla tutmaya gücüm yeter." dedim.

Ancak Rasûlüllah, daha fazlasına müsâade etmedi. Ben ise daha fazlasını rica ettim. O zaman müsâade buyurdu. Ne var ki.ben daha fazla tutmakta ısrar ettim. Sonunda Allah Resulü şöyle buyurdular:

“Orucun en faziletlisi, kardeşim Davud (a.s.)'ın orucudur. O, bir gün oruç tutar, bir gün yerdi."

Bunu da ilâve ettiler

"Her abîdin, ibadet için atılımlar duyduğu anlar vardır. Fakat bunu bir bezginlik takip eder. O zaman insan ya sünnete doğru gider, ya bid'ate. Bezginlik anında sünnete doğru giden hidayete ermiş demektir. Başka bir yola giden ise helak olur.”[55]

Bu hadis-i şerifin râvisi der ki: Abdullah b. Amr, bütün hayatını Rasûlüllah'ın bu tavsiyeleri çerçevesinde geçirdi. İhtiyarlığında bile, aynı. şekilde hareket etti. Bazen de günlerce oruç tutar, sonra orucunu bozar ye şöyle derdi:

"Rasûlüllah'dan bu hâl üzere ayrıldım. Bu hâli bırakıp başka bir hâle girmek istemem."

Abdullah b. Amr, Hz. Peygamber (sav) devrinde birçok gazaya katıldı. Genellikle süvarilerle birlikte hareket ederdi. Son derece cömert, eli açık bir adam olduğundan, eline geçen her şeyi dağıtır ve herkesi memnun ederdi. Onun cihada katıldığını gösteren hadîsler pek çoktur. Bunlardan, onun, gazaya çıkan mücahidleri hazırlama görevini yürüttüğünü de anlı­yoruz.

Amr b. Haris ez-Zebîdi diyor ki: Bir gün Abdullah b. Amr b. el-Âs'a sordum:

“Ya Eba Muhammedi Biz öyle bir yerdeyiz ki, burada bir dirhem ve dinar namına para yoktur. Bütün malımız davarlarımızdan ibarettir. Bunları değiştirerek alış-veriş yapıyoruz.

Bir ineği, bir müddet için koyun karşılığında alıyoruz. Yahut bir deveyi birkaç inek karşılığında veriyoruz. Deve karşılığında at ve kısrak alı­yoruz. Fakat bunların hepsi zamanla kayıtlıdır. Bunda bir zarar var mı?”

“Tam adamını buldun,” dedi.

"Rasûlüllah bir gün yanımda bulunan develere askerleri bindirerek, bir tarafa sevketmemi emir buyurdu. Develerin askerlere yetmeyeceğini gördüm. Rasûlüllah'a vararak, bazı askerlerin bineksiz kaldıklarını söyledim. O zaman Rasûlüllah, bana şu cevabı verdi:

"Sadakalardan gelen erkek develer karşılığında dişi develer satın al ve askerlere binek temin et!.. " Ben de bir erkek deve karşılığın­da üç dişi deve satın alarak, bütün askere binek sağlamış oldum. Daha sonra Rasûlullah, sadakalara ait olan develerin bedelini ödedi."

Asr-ı Saadet'ten sonra, Abdullah b. Amr'ın katıldığı en önemli cihad Yermük'tür. Abdullah'ın babası Amr b. el-Âs, bu cihad hareketinin kumandanlarından biriydi. Abdullah bu savaşta büyük yararlıklar göster­mişti.[56]

Kendisi Amr b. As'ın oğlu olduğundan, tabii olarak babasının hareket çizgisini takip etmişti. Ne var ki, Abdullah'ın babasının yanında bulun­ması, Muâviye (r.a.)'i körü körüne desteklediği anlamına gelmez. Çünkü o, sonuna kadar tarafsızlığını koruyan büyüklerdendi. Kendisi babasıyla birlikte Muâviye (r.a.)'nin tarafında bulunmasına rağmen, Sıffın'da savaşa katılmadı. Hiçbir müslümanın kanını dökmedi ve hiçbir zaman bir müslümana karşı silah çekmedi.

Sıffm'da Ammâr b. Yâsir'in şehîd olması üzerine, Hz. Abdullah'dan gelen şu rivayet her şeyi açıklamaktadır:

Hanzala b. Huveylid şöyle anlatır: "Muaviye'nin yanındaydım. Ammâr'ın kesik başı için birbiriyle tartışan iki adam geldi. Bunlar, birbir­leriyle Ammâr'ı ben öldürdüm, diye çekişiyorlardı. Abdullah, onlara şu sözleri söyledi:

“İçinizde onu öldüren kimse sevinsin! Çünkü Rasûlullah:

"Ammâr'ı azgın bir topluluk öldürecektir." buyurmuştur.”[57] Abdullah'ın bu hadisi rivayet etmesi Muâviye (r.a.)'i endişelendirmiş ve Abdullah'a şöyle demişti:

“O halde, sen niçin bizimle berabersin?” Abdullah:

“Babam beni, bir gün Rasûlullah'a şikâyet etti. Rasûlullah da bana şöyle emretti:

"Baban hayatta oldukça ona itaat et ve onu dinlememezlik etme." İşte bunun için sizinle beraberim. Fakat asla savaşa katılmam!” [58]

Aynı olayı, Abdullah b. Haris de naklediyor ve diyor ki: "Ben, Abdullah b. Amr ve Muâviye ile birlikte yürüyordum. Abdullah, babası Amr b. el-As'a bakarak dedi ki: Rasûlullah'ın şu sözleri söylediğini duy­dum:

“Ammâr'ı azgın bir topluluk katledecektir!.” Bunun üzerine Amr b. el Âs Muâviye'ye bakarak:

"Duydun mu ne dediğini?" dedi. Bunun üzerine Hz. Muâviye (r.a.):

"Ammâr'ı biz mi öldürdük? Onu buralara getirenler öldürdü!" dedi.” [59]

Bütün bu sahih rivayetlerden anlıyoruz ki, Abdullah b. Amr fitneye karışmayıp, müslüman kanı dökmedi. Hattâ müslümanların birbiriyle uğraşmasını, birbirlerine saldırmalarını daima üzüntüyle karşılayıp bu hareketleri kötülemekten geri durmadı. [60]

Bu iki olay, Abdullah'ın yalnız bir mecliste değil, birçok topluluklarda bildiğini söylemekte tereddüt etmediğini göstermektedir. Nitekim bir gün Abdullah ile Ebu Saîd el-Hudrî ve Hz. Hüseyin (r.a.) Mescid-i Nebevî'de bulundukları sırada, Sıffîn olayı hatırlanmış ve söz konusu edilmişti. Ebu Saîd Abdullah’a,

"Sıffın harbinde Şamlılarla bulunmasının ne gibi bir hikr mete dayandığını" sordu. Abdullah'ın verdiği cevap şuydu:

“Ben Sıffın savaşma katılmadım. Çünkü böyle bir savaşa katılmak bizim Allah Rasûlü'nden aldığımız terbiye ve hidayete aykırıydı. Fakat Rasûlullah bana, "Babana itaatsizlik etme!" buyurmuştu. İşte bunun için babamın yanından ayrılmadım. Ancak asla savaşa katılmadım ve hiçbir müslümana silah çekmedim."

Abdullah b. Amr hicri altmışbeş'inci yılda yetmişiki yaşındayken Mısır'ın Füstat şehrinde vefat etti ve oraya defnolundu.

Abdullah (r.a.) ashâb arasında ilim ve faziletiyle tanınırdı. Arapça'nın yanı sıra İbrani'ce ve Süryânice bilirdi, Böylece Tevrat ve İncil'i de okuyup, tetkik etme imkânı bulmuştu. Hz. Ebu Hureyre (r.a.) Abdullah'tan bahsederken; Abdullah'ın daha fazla hadis bildiğini, zira onun hadisleri yazdığını, fakat kendisinin yazmadığını söylemektedir. [61]

Abdullah Rasûlüllah'dan duyduklarını yazarak bu hadisleri bir arada toplayan bir kitap meydana getirmişti. Bu kitaba "es-Sahifetü's-Sadıka" adı verilirdi. Kendisine bir şey sorulduğunda buna bakarak cevap verirdi.

Ebu Kubeyl şunu rivayet ediyor: Abdullah'ın yanında bulunuyorduk. Kendisine bir soru soruldu:

"Hangi şehir daha önce fetholunacaktır? Kostantiniyye mi, Roma mı?.." Abdullah, soruyu dinledikten sonra bir sandık getirdi, içinden bir kitap çıkarttı ve ona bakarak şu cevabı verdi:

"Bir gün Rasûlullah'ın çevresinde oturmuş yazı yazıyorduk. Derken Rasûlullah'a bir soru soruldu:

"Şu iki şehirden hangisi daha evvel fetholunacak; Kostantiniyye mi, Roma mı?" Allah Rasûlü, şu cevabı verdiler:

“Önce Herakl'in şehri (Kostantiniyye yani İstanbul) feth olun­acaktır."[62]

Abdullah b. Amr Rasûlüllah'tan yediyüzyirmiiki hadis rivayet etmiştir. Bunlardan on yedisini Buhârî ve Müslim müştereken rivayet ederler. Ayrıca ondan Buhâri'de sekiz, Müslim'de yirmi kadar hadîs kaydedil­miştir. Çok hadîs rivayet ettiği için Muksirundan sayılmaktadır.

Abdullah b. Amr bizzat işiterek Rasûlullah'tan hadis-i şerif rivayet ettiği gibi, Hz. Ömer'den, Abdurrahman b. Avf dan, Muaz b. Cebel'den, Ebû'd-Derdâ, gibi birçok sahabeden hadis rivayet etmiştir. Kendisinden de, Enes b. Mâlik, Ebû Umâme, Sehl b. Hanif, Abdurrahman b. Haris b. Nevfel, Mesrûk b. Ecdâ, Sâid b. el-Müseyyeb, Cübeyr b. Nüfeyr, Sabit b. îyâd el-Ahnef, Kayseme b. Abdurrahman el-Ca'fı, Humeyd b. Abdurrahman b. Avf, Zîr b. Hubeys, kendi oğlu Muhammed, Tavus, Salih b. Keysân, Âmir b. Surâhil, Sa'bî, İbn Ebi Müleyka, Urve b. Zübeyr, Abdurrahman b. Cübeyr, İkrime, Ebû Seleme b. Abdurrahman, Ebû Zur'a b. Amr b. Cerir, Ebu'z-Zübeyr el Mekki, Amr b. Dinar Hasan-ı Basri ve daha pek çok âlim hadis rivayet etmiştir.

Abdullah'ın ders halkaları son derece genişti. Hadis öğrenimi görmek isteyenler uzak ve yakın diyarlardan gelerek ondan ders okurlardı.

Naha âlimlerinden biri der ki: İlya mescidine giderek, bir cemaatle bir­likte iki rekât namaz kıldım. Derken adamın biri geldi. Bana yakın bir yerde namaza durdu. Herkes bu adamın yanına koştu. Meğer bu zat, Abdullah b. Amr b. el-As'mış, O, namazdan sonra oturup, halka ders ver­mek istedi. Fakat Muâviye'nin oğlu Yezid'in elçisi gelerek onu çağırdı. Bunun üzerine Hz. Abdullah, cemaate bakarak:

"Bu adam (Yezid) benim size Allah Rasûlü’nün hadislerini öğretmemi istemiyor. Halbuki ben Allah Rasûlü’nden şunu işittim:

"Ya Rabbi şu dört husustan sana sığınırım: Fayda vermeyen ilimden, huşua varmayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul olunmayan duadan.”[63]

Rasûlüllah (sav)'in hadislerini öğrenmek, onlara uygun bir İslâmî hayat ortaya koymak, sahabelerin vazgeçilmez müşterekidir. Sahabenin fıkhında Rasûlüllah (sav)'in hadisleri öncelikli tercihlerdendirler. Rasûlüllah (sav)'in hadislerini Kur'an ayetlerinden sonra tercihlerinin öncelikleri haline getirmeyenler, lehvel hadisle/laf eğlencesiyle meşgul olurlar. Bunun için Abdullah b. Amr b. el-Âs hadisleri önemsemiş ve her fırsatta onları İslâm ümmetine öğretmeye çalışmıştır.

Abdullah'ın talebeleri, onu son derece sever, etrafında oturup ders din­lerlerken, birisinin gelip, bu dersi bozmasını istemezlerdi. Bir gün adamın biri, Abdullah'ı görmek istedi. Bunun için de safları yararak ilerlemesi gerekti. Talebeleri hemen bu adamı durdurmak istemişlerse de, Abdullah:

"Bırakınız gelsin" deyince adam safları yara yara Hz. Abdullah'ın yanına varıp;

“Bana, Rasûlullah'dan dinleyerek ezberlediğin bir söz söyle!” dedi. Abdullah b. Amr bu adama şunları söyledi:

Rasûlüllah (sav)'ın şöyle buyurduğunu ondan dinledim:

"Müslüman, müslümanlar, onun dilinden ve elinden emin olduğu kimsedir. Muhacir, Allah'ın yasakladığı her şeyden uzak olan kişidir."

Abdullah (r.a.)'ın ilminden en çok istifade eden şehirlerden biri de Basra idi. Basra'da, herkesten önce oranın valileri derslerine koşarlardı. Onun rivayetlerinden ümmet istifâde etmiştir. Ümmete hayırlı olmak, hayırlı ümmetten olmanın gereğidir. Kendi ilminden insanları istifade ettirmeyen alimde hayr yoktur. İnsanlara hayırlı olmak için çalışmak, sahabe fıkhmdandır. Sahabeler, Rasûlüllah (sav)'den öğrendikleri İslâm'ı yaşayarak diğer insanlara öğrettiler. Rasûlüllah (sav)'in kendilerine öğret­tiği hayırlı amelleri ümmet içinde işleyerek hayırlı olmaya çalıştılar. Hayırlı insan, hayır işleyendir. Hayır işleyen başkasını da hayırdan isti­fade ettirendir. Abdullah b. Amr (r.a.) şöyle rivayet ediyor:

Bir gün Allah Rasûlü, Hz. Sa'd'ı abdest alırken gördü ve ona şöyle dedi:

"Sa'd, bu ne israf!..” Hz. Sa'd:

“Ya Rasûlüllah, abdestte de mi israftan sakınacağız?” dedi. Rasûlüllah buyurdular:

"Akan bir nehir önünde olsanız bile suyu israftan sakınınız."

Bir gece rüyamda, parmağımın birinde yağ, birinde bal gördüm. İkisi­ni de yalıyordum. Sabah rüyamı Allah Rasûlüne arzettim. Buyurdular:

"Sen iki kitabı; Kur'an-ı da Tevrat'ı da okursun." Ben, her ikisini de okudum.

Rasûlullah'a sordular:

“Hicret nedir?” Allah Rasûlü cevap verdiler:

"Hicret, gizli ve açık her fenalığı terketmektir, namazı kılmak ve zekatı vermektir. Böyle yaparsanız, her nerede olursanız olun muhacirsinizdir.”[64]

Her yerde muhacir olmak mümkündür. Kişi ister Daru'l harb'de yaşasm ve isterse Daru'l İslam'da yaşasın, Allah'ın haram ettiklerini terkettiği, onlardan uzaklaştığı oranda mucahirdir. Kalbindeki imanm bir gereği olarak haramlardan uzaklaşan her mü'min erkek ve kadın, mekân ve zaman farkı olmaksızın bir muhacirdir.

 
[54] Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 158.

[55] Buhâri, Savm, 55, Nikâh, 89, Teheccüd, 20; Müslim, Sıyâm, 192; Nesâi, Sıyâm, 76; İbn Hanbel, II, 194, 198

[56] İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Câbe, 111, 234

[57] İbn Sa'd, Tabakat, 111, 252

[58] Ahmedb. Hanbel, II, 166

[59] İbn Sa'd, Tabakat, 111, 252, İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, 111,311

[60] İbn Sa'd, Tabakat, 111, 252.

[61] Buhâri, ilim, 39

[62] Ahmed b, Hanbel, Müsned, II, 176

[63] Nesâi, îstiâze, 18,21, Tirmizî, Deavât, 68; İbn Mâce, Dua, 2; Ahmed b. Hanbel II, 167, 198.340.

[64] Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 158-226 arasında yer alan Abdullah b. Amr b. el- Ass'ın Müsnedi.


ceren
Mon 31 December 2018, 04:22 pm GMT +0200
Esselamu aleykum. Esselamu aleykum. Rabbim bizleri Hz.Abdullah bin Amr Bin El As gibi Islami hakkiyla yaşayan peygamber efendimizin sünnetine tabi kalan ve onun yolunda giden kullardan olalim inşallah. ...

Bilal2009
Mon 31 December 2018, 11:58 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri Peygamberimiz in ve sahabe efendilerimizin yolundan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun

Sevgi.
Tue 1 January 2019, 12:07 am GMT +0200
Aleyküm selam Ashab ın ileri gelen fakihlerindendir dört Abdullah tan biridir Allah ondan razı olsun inşaAllah