hafiza aise
Tue 10 May 2011, 04:44 pm GMT +0200
Huzur Dolu Bir Yuva
İşte, böyle bir yuvada huzur olurdu. Başta Efendiler Efendisi, tek başına bir huzur kaynağıydı. Huzuru rüyasında bile göremeyenlerin, başlanndan aşağıya sağanak sağanak huzur yağmurlan boşaltmak, varlığının gayesiydi O'nun.
Hatice validemizin şefkat dolu çabalan da, bu huzuru besleyen önemli bir dinamikti. Efendisinin her hareketini, daha baştan doğru olarak kabullenmiş ve asla tenkit etmeden aynen uygulama yanşına girmişti. Ne zaman başı sıkışıp huzurunu kaçıran bir durumla karşılaşsa, gelir ve Hz. Hatice validemizin karar kıldığı bu hanede sükün bulurdu.
Evin genelinde böyle bir huzur olduğu gibi her ikisi arasında da, gıpta edilen bir samirniyet, koşulsuz bir teslimiyet ve şüphe duyulmayan bir emniyet vardı. Hatta, aralanndaki samirniyet, başkalannın da dikkatini çekiyor ve başkalan rastlamaya imkan bulamadıklan böyle bir hayata hayranlıkla bakıyorlardı. Bir gün, kendisinden Hz. Hatice'nin yanına gitmek için izin isteyen Muhammedü'l-Emin'in arkasına, Neb'a adındaki earlyesini takan Ebu Talib, böylelikle O'nun, yeğenine olan alakasını öğrenmek istemişti. Geri döndüğünde Neb'a, Ebu Talib'e şunlan anlatacaktı:
- Gördüklerim çok ilginçti. Gelişini görünce Hatice, hemen kapıya yöneldi, elinden tuttu ve O'na şöyle dedi:
- Anam babam sana feda olsun! Vallahi bunu ben, senden başka hiç kimseye yapmam. Fakat biliyorum ki sen, geleceği beklenen Peygambersin. O gününü yaşarken ne olur beni ve yanındaki konumumu unutma! Ne olur, seni gönderen Allah'a benim için de dua et!
Eşi ve her konudaki destekçisi Hz. Hatice'den bu iltifatlan duyan Muhammedü'l-Emin:
- Allah'a yemin olsun ki şayet o ben isem, benim için sen, asla zayi etmeyeceğim nice fedakarlıklar yaptın, diyecek'P" ve sonrasında da onu asla unutmayaeaktı.