- Hüküm

Adsense kodları


Hüküm

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ecenur
Tue 6 April 2010, 11:21 pm GMT +0200
Hüküm



A- Hükmün Tarifi Ve Tahlili
a. Tarifi
Aa. Şâfiîlerin Tarifi
Bb. Hanefîlerin Tarifi
b. Tarifin Tahlili
B. Hükmün Çeşitleri
2. TEKLİFİ HÜKÜM
A.Teklifi Hükmün Mahiyeti
B. Teklifi Hükmün Kısımları
a. Mükellefin Fiillerinin Eseri Olan Hükümler
b. Mükellefin Fiillerinin Sıfatı (Vasfı) Olan Hükümler
C. Dünyevi Hükümler
D. Uhrevî Hükümler
A. Vâcib (Farz)
Aa. Vâcib´in Tarifi Ve Farz İle Münasebeti
bb. Bir Fiil´in, Bir Şeyin Vacip Olduğunu Gösteren Kelime, Cümle ve Siygalar
Cc- Vacibin İfası
Edâ.
Kaza
1. Misliyle Kaza
2. Misl-i Gayr-i Ma´kııl
3.Edaya Benzer Kaza
Dd. Vacibin Kısımları
Eda Edildiği Vakit Yönünden Vacibin Taksimi
1. Vakte Bağlı Olmayan Vâcib
2. Vakte Bağlı Vâcib
1.Geniş Vakitli Vâcibler (Müvessâ´)
2. Dar Vakitli Vâcibler (Madîk)
3. İkisine De Benzeyen (Zû Şibheyn)
Matlûbu Bakımından Vacibin Taksimi
Miktarı Bakımından Vâcib´in Taksimi
Mükellefi Belli Olup Olması Bakımından Vacibin Taksimi
B. Mendûb (Sünnet - Müstehab)
Aa. Cumhura Göre Mendubun Tarifi
Bb. Mendubun Dereceleri
cc. Mendûb´un Önemi:
Dd. Sünnet
Ee. Müstehab.
Ff- Nedb İfade Eden Kelime, Cümle Ve Sivgalar.
C. Haram.
aa. Tarifi:
bb. Harâm´ın Çeşitleri
cc. Hürmet İfade Eden Cümle - Kelime ve Sıygalar
4. Mekruh
E- Azimet Ve Ruhsat
3. VAZ´Î HÜKÜM.





2. FASIL HÜKÜM

I- GENEL OLARAK



A- Hükmün Tarifi Ve Tahlili

a. Tarifi:



Hüküm lugatta menetmek ve bir şeyi diğer bir şeye İsnâd etmek manalarına gelir. Felsefe ve Mantık ilimlerinde, iki fikir, iki şey arasında "bu böyledir" ve­ya "bu böyle değildir" tarzında olumlu veya olumsuz bağlantı kurmağa (isnâd) hüküm denildiği gibi mevcut bağlantıya ve ayrıca bu bağlantıyı idrak etmeğe de hüküm denir.

Fıkıh ilminde hüküm, kaza (kadâ) manasına kullanıldığı gibi "bir şey üzeri­ne terettüp eden eser ve netice" manasında da kullanılmaktadır. Mesela, "bey´ in hükmü, mülkiyettir" denilir ki, bey akdi üzerine tereddüp eden eser ve netice, mülkiyettir, demektir.

Fıkıh usûlü ilminde Şâfiîler ile Hanefîler hükmü ayrı ayrı.tarif etmektedir­ler. Bu tarifleri verelim.


Aa. Şâfiîlerin Tarifi:



"Hüküm, Allah´ın taîeb, tahyîr ve vaz bakımından mükellefin fiillerine iliş­kin hitabıdır:[1]

Mesela, "akitleri yerine getiriniz"[2] âyeti, şer´î bir hükümdür. Bu âyet, Allah´ın mükelleflerden akitleri yerine getirmelerini istediği bir hitab´dir. Bu hi-tab, akitlerin yerine getirilmesini vâcib kılmak (îcâb)´tadır.



Bb. Hanefîlerin Tarifi:


"Hüküm, Allah´ın iktizâ, tahyîr ve vaz´ bakımından mükelleflerin fiillerine ilişkin hitabının esendir: [3]

Mesala, "akitleri yerine getiriniz" âyetinden, akitlerin yerine getirilmesinin vâcib olduğu (vücûb´ü) hükmü çıkarılmaktadır.

İki tarif arasındaki fark:

Şâfiîlere göre hüküm, nass´m yani hitabın bizzat kendisi, başka bir ifade ile nassın metni, Hanefîlere göre ise nass´ın eseri ve neticesidir. Bunu biraz daha izah edelim. Hanefîlere göre hüküm; vücûb, hürmet gibi Şâri´in hitabiyle sabit olan eser ve neticedir ve mükelleflerin fillerinin sıfatı (vasfı)´dır. Şâri´in vasfı olan hitabın bizzat kendisi değildir. Mesela, "Namazı dosdoğru kılınız"[4] âyeti, Şâ­ri´in namazın kılınmasını isteyen bir hitabıdır. "Zinaya yaklaşmayın"[5] âyeti, Şâri´in zinaya yaklaşmamayı isteyen bir hitabıdır. Bu hitab, zinaya yaklaşmayı haram kılmak (tahrîm) tadır. "Katil, mirasçı olamaz" hadisi, katli (öldermeyi) varis olmaya mânı kılan bir hitabıdır. İşte bu nasslar Şâfiîlere göre hüküm ol­maktadır. Hanefîlere göre ise bu nasslar değil onların mükellefin fiilindeki eseri hükümdür. İste onlara göre namazın vücûbu, zinanın hürmeti,katilin varis olma­ya mâm olması hüküm olmaktadır.

Bu iki tarif arasandaki farkın kaynaklan:

1. Fark, hüküm kelimesini hakikat ve mecaz manada kullanmaktan kay­naklanmaktadır. Şöyle ki, Şâfülere göre hüküm; îcâb (vâcib kılmak), tahrîm (ha­ram kılmak) gibi Şâri´in hitabından ibarettir. Onlara göre vücûb (vâcib olmak) ve hürmet (haram olmak) gibi mükellefin fiillerinin vasıflarına hüküm denilmesi mecazidir. "Halk" kelimesi mecazen "mahlûk" manasına kullanıldığı gibi hü­küm lafzı da bazen mahkûm manasına kullanılır. Bu suretle Şâri´in hitabının eseri olan vücûb ve hürmet gibi vasıflar murâd edilir. Fakat hüküm lafzının vü­cûb ve hürmet gibi manalarda kullanılması yaygın olduğundan bu manada şer´î hakikat olmuştur. Bu izahlardan anlaşılıyor ki, hüküm lafzı, ıstılahta iki mana­da kullanılmıştır:

a. Hüküm (hükmetmek): İşte bu durumda hüküm îcâb ve tahrîm gibi doğ­rudan doğruya Şâri´in hitabıdır.

b. Mahkûm (Hükmedilmiş): İste bu durumda hüküm, vücûb ve hürmet gibi Şâri´in hitabının eseri ve mükellefin fiilinin vasfıdır. .

2. Fark, nispetten kaynaklanmaktadır. Şöyle ki, Şâfiîler Sâri´ ile onun hita­bı olan nass arasında, Hanefiler ise nass ile mükellefin fiili arasında bir bağlantı (nisbet) kurarak hükmü tarif etmişlerdir.[6] Yani hitab, hâkim´e nisbet edilirse buna îcâb, tahrîm denir. Şayet hitâb fiile nisbet edilirse buna da vücûb ve hür­met denir. Bu duruma göre Hanefiler, vücûb, hürmet, ibâhet, nedb, kerahet farziyyet´e, Şâfiîler ise îcâb, tahrîm, nedb, kerahet, ibâhet´e hüküm derler.[7] Bu ıstılahları kısaca izah edelim:

1) îcâb: Şâri´in bir şeyin kesin olarak yapılmasını istemesidir. îcâb´ın mü­kellefin fiilindeki eseri, vücûbdur. Taleb olunan fiil ise vâcibdir. Hanefiler, ke­sin bir delil ile bir şeyin kesin olarak yapılması istenirse ona iftirâd (farz kılmak) derler. îftirâd´ın mükellefin fiilindeki eseri fardiyettir. Böyle bir delil ile istenen fiile fard (farz), zannî bir delil ile istenen fiile de vâcib derler.

2) Nedb: Şâri´in bir şeyi yapma veya yapmama hususunda mükellefi serbest bırakmakla birlikte onun yapılmasını tercihen taleb etmesidir. Nedbin mükelle­fin fiilindeki eseri, yine nedbdir. Taleb olunan fiil de mendûbdur.

3) Tahrîm: Şâri´in bir şeyin yapılmamasını kesin olarak istemesidir. Tahrî-min mükellefin fiilindeki eseri, hürmettir. Yapılmaması istenen fiil de haramdır.

4) Kerahet: Şâri´in bir şeyin tercihan yapılmamasını istemesidir. Kerahetin mükellefin fiilindeki eseri, yine kerahettir. Terkedilmesi istenen fiü de mekruh­tur. Hanefiler, mekrûh´u tahrîmen ve tenzihen mekruh olmak Üzere iki kısma ayrılırlar.

5) İbâhet: Şâri´in mükellefi bir şeyi yapmak veya yapmamak hususunda ser­best bırakmasıdır. îbâhet´in mükellefin fiilindeki eseri, yine ibâhettir. Muhay­yer bırakılan fiil ise mubahtır.


b. Tarifin Tahlili:


Tarifi daha iyi anlatabilmek için bazı tabirleri açıklayalım:

1. Allah´ın Hitabı (Şâri´in Hitabı):[8]

Allah´ın hitâb´mdan maksad, Allah´ın kelâmıdır. Hiç şüphesiz Kur´ân, Al­lah´ın kelâmı ve hitabıdır. Sünnet, İcmâ ve diğer şer´î deliller ise Allah´ın dolaylı kelâmıdır. Çünkü bu delillerin hepsi, Allah´ın hitabını izhâr edip şer´î hükmü açıklamaktadır.

Burada ifade edelim ki, usûl âlimleri, mükellefin fiillerinden başka konula­ra ilişkin Allah´ın hitablarma hüküm adı vermezler. Mesela, usûlcülere göre Al­lah´ın kendi zat ve sıfatlariyle, yaratılışla, kıssalarla, cansızlarla ilgili hitablarma hüküm adı verilmez.

2. Mükellefin fiili: Hüküm mükellefin fiillerine tealluk eder, eşyaya, mad­delere tealluk etmez. Bu sebeple "bu fiil vaciptir", "şu iş haramdır" "Şu şey vaciptir" denmez. Ancak mecaz yoluyla bazen hürmet ve hill´in eşyaya nisbet edildiği görülmektedir. Mesela, "Size, leş, kan, domuz eti... haram kılındı"[9] âyetinde hürmet; leş, kan ve domuz etine nisbet edilmiştir. Haddi zatında haram olan onlar değil, onların satılması, yenilmesi vs.´dir.

3. İktizâ veya Taleb: Bir şeyin yapılmasını veya yapılmamasını istemektir. Yapılması istenen fiil; farz, vacip veya mendûp olur. Yapılmaması istenen fiil ise haram veya mekruh olur. Bunlara teklîfî hüküm denir.

4. Tahyîr: Bir işin yapılmasını veya yapılmamasını aynı seviyede istemektir. Bu şekilde yapılması istenen fiile mubah denir. Bunlar da tağlîb kaidesine göre teklîfî hükme dahildir.

5. Vaz´: Bir şeyi, başka bir şeyin sebebi, illeti, şartı, rüknü, mânî´i alâmeti kılmaktır. Bunlara vaz´î hükümler denir.


B. Hükmün Çeşitleri;


Hükümler, teklîfîhüküm ve vaz´î hüküm ol­mak üzere iki kısma ayrılır. Şimdi bunları ayrı ayrı izah etmeden önce hükümle­ri bir şema halinde gösterelim.









HÜKÜMLER[10]

TEKLÎFl HÜKÜMLER VAZ´Î HÜKÜMLER


--------------------------------------------------------------------------------

Fiilin Eseri Olan Hükümler(Mülkiyetgibi)


--------------------------------------------------------------------------------

Dini(Uhrevi)Hükümler


--------------------------------------------------------------------------------

1.Azimet

2.Ruhsat

1. Farz (Farziyyet)

2. Vâcib (Vücûb)

3. Mendûb (Nedb)

4. Mubah (ibâhet)

5. Mekruh (Kerahet)

6. Haram (Hürmet)







1. Rükün (Rükniyyei)

2. Şart (Şartiyyet)

3. İllet (İlliyet)

4. Sebeb (Sebebiyyet)

5. Manî (Mâniiyyet)

6. Alâmet (Alemiyyet)



Fiilin Vasfı olan Hükümler



Hukukî (dünyevî) Hükümler



1. Sahîh (sıhhat)

2. Fesâd (fesâd)

3. Bâtıl (butlan)

4. Mun´akid(in´îkâd)

5. Nâfız(Nefâz)

6. Lâzım (Lüzum)





2. TEKLİFİ HÜKÜM


A.Teklifi Hükmün Mahiyeti


Teklifi hüküm, mükellefin fiillerine taalluk eden hitapların birer eseridir. Bu hükümler bir işin yapılmasını veya yapılmamasını taleb etmeyi veya iki şey arasında yapıp yapmamada muhayyer kılmayı gerektirir. Bu çeşit, hükümlere, kendilerinde insana yüklenen külfetler bulunduğundan dolayı, teklifi hüküm denilmiştir. Bir işin yapılıp yapıl­mamasının istenilmesinde bir külfet bulunmayabilir. Ancak mubah hükümler, ıstılah veya müsamaha itibariyle ve tağlîb kaidesine göre teklifi hükümlerden sa­yılmıştır.


B. Teklifi Hükmün Kısımları


Teklifi hüküm, iki kısma ayrılır: [11]

1. Mükellefin Fiillerinin Eseri Olan Hükümler.

2. Mükellefin Fiillerinin Sıfatı (Vasfı) Olan Hükümler.


a. Mükellefin Fiillerinin Eseri Olan Hükümler:



Mükellef dünyevî maksadla bir iş yapar. Yaptığı işin bir neticesi olur. Me­sela, bir alım-satım akdi yapılınca, müşteri, malın, bayi de semenin mâliki olur. Yani alıcının satın aldığı malın mülkiyeti kendisine intikal etmiş olur. İşte mül­kiyet *satım akdinin bir eseridir. Çünkü satım akdi mükellefin bir fiilidir. Bu fii­lin eseri de satanın semene, alanın da satılan şeye mâlik olmasıdır.

İslâm Hukukunda bey´, icâre gibi akitlere "şer´î tasarruflar" denir. İslâm´­ın bu tasarruflara mahsus ve ait kıldığı neticelere de şer´î ihtisaslar " adı verilir.[12] Mesela, satış, şer´î bir tasarruf, bunun neticesi "mülkiyet" ise bir "şer´î ihtisasadır. Yine icâre, şer´î tasarruf, "menfaat mülkiyeti" ise bir "şer´îihtisas´´tır. Dikkat edilirse, bu şer´î ihtisaslar bazı tasarruflarımızın neticeleri ve bizim dünyevî fayda ve maks-iüarımızdır.



b. Mükellefin Fiillerinin Sıfatı (Vasfı) Olan Hükümler:


Bir mükellef, namaz kılar, oruç tutar, alış-veriş yapar, zekât verir ve kiralar ve bunlara benzer bir takım işler yapar. Bu fiillerin her birinin bir sıfatı (vasfı) bulunur. Meselâ, namaz bir fiildir, bu fiilin sıfatı (vasfı) farziyettir. Oruç bir fi­ildir, bu fiilin sıfatı (vasfı), farziyettir. Alış-veriş bir fiildir, bunun sıfatı (vasfı), sıhhat, butlan, fesâd vs.´den biridir.

Kişinin bu türlü fiillerinin bir maksadı vardır. Bu maksad ya dünyevîdir,: ya da uhrevîdir. Bu bakımdan bu kısma dahil olan fiillerin hükümlerini İki kısma ayırıyoruz238:

1. Dünyevî Hükümler.

2. Uhrevî Hükümler.


C. Dünyevi Hükümler



İnsan bir takım fiillerini dünyevî maksat ve gayelerle yapar. Şöyle ki, iba­detlerde dünyevî maksad, bunları emredildikleri şekilde yapmak ve borçtan kur­tulmaktır. Muâmelâtda da dünyevî maksat, ihtisâsât-ı şer´î´dir. Yani akitlere ve fesihlere terettüp eden fayda ve garazlardan ibarettir. Dünyevî maksad ve gaye gözetilerek yapılan fiillerin hükümleri şunlardır: 1. Sıhhat, 2. Butlan, 3. Fesâd, 4. İn´ikâd, 5. Ademü İn´ikâd, 6. Nefâz, 7. Ademü Nefâz, 8. Lüzum. 9. Ademü lüzum.[13]

Mükellefin fiilleri, bu hükümler bakımından şu vasıflarla anılırlar: Sahîh, Bâtıl, Fâsid, Mun´akid, Gayrü Mün´akid, Lâzım, Gayrü Lâzım, Nâfız, Gayrü Nâfız. Bunları kısaca izah edelim:

a. Sahîh: Hukukun aradığı vasıf, şart ve rükünlerin bütünü kendisinde bu­lunan bir fiildir. Bu şekildeki bir fiilin, mükellefi dünyevî maksadına ulaştırıcı olması haline de sıhhat denir. Bu şekildeki bir fiiliyle mükellef maksadına ulaş­mış olur. Şu halde Şâri´in bildirdiği esaslara uygun olarak yapılan bir ibâdet, bir akit, bir hukuki muamele, sahîh olarak işlem görür.

b. Bâtıl: Hukukun aradığı vasıf, şart ve rükünlerin tamamı veya bir kısmı kendisinde bulunmayan fiile bâtıl, bu şekildeki fiilin, mükellefi maksadına ulaş­tırıcı olmaması haline de butlan denir. Bu şekilde yapılan bir ibâdet, bir akid, bir tasarruf, bâtıldır ve hükümsüzdür.

c. Fâsid: Hukukun aradığı şartlar kendisinde bulunduğu hâlde kendisinde aranılan vasıflar bulunmayan fiile fâsid, bu şekildeki bir fiilin durumuna da fe­sâd denir.

Bu üç kısım hem ibâdet, hem de muâmelât´da muteberdir. Nikâh ve ibâdet­te bâtıl ile fâsid eş anlamlıdır. Mesela, abdestsiz kılınan bir namaza bâtıl denildi­ği gibi fâsid de denir. Aynı şekilde şâhidsiz olan nikâha bâtıl dendiği gibi fâsid de denir. Fakat muamelâtta bâtıl ile fâsid´in farkı vardır. Bâtıl aslen ve vasfen meşru olmayan bir fiildir. Halbuki fâsid, aslen meşru olup vasfen meşru olma­yan bir fiildir.

Muamelâtta sıhhat, butlan ve fesâd´dan başka aşağıda izah edeceğimiz hü­kümler de bulunmaktadır:

4. Mün´akid ve Gayrü Mün´akid: Bir işin, bir akdin, ilgili bulunduğu şeyde eser ve netice meydana gelecek şekilde vuku bulmasına, in´ikâd, ilgili bulunduğu fiile de mün´akid denir. Bir fiilin, bir akdin, ilgili bulunduğu şeyde şer´î bir ek­siklik sebebiyle netice ve eser meydana gelmeyecek şekilde vuku bulmasına ade­mü in´ikâd, ilgili bulunduğu fiile de gayrü mün´akid denir. Mesela icâb ve kabul akdin rükünlerini meydana getirir. Şayet bunlar, şer´in aradığı şartlara uygun bir şekilde birbirine bağlanırsa, o akidden beklenen netice meydana gelir. O akid, bey akdi ise, satan semene, alan da malın mülkiyetine sahip olur. Böyle bir bey´e mün´akid bey denir. Şayet icab ve kabul şer´in aradığı şartlara uygun olmayacak bir şekilde birbirine bağlanmışsa, o akidden bir netice meydana gelmez. Ona da gayrü mün´akid bey denir.

d. Nâfız ve Gayrü Nâfız: Bir iş bir tasarruf, mükellefi maksadına derhal ulaştırıyorsa, yani netice hemen meydana geliyorsa bu fiil ve tasarruf, nâfız, bu durumu da nefâzdır. Bir fiil, mükellefi derhal maksadına ulaştirmıyorsa, o fiil gayrü nâfız, bu durumu da ademü nefâz´dır. Mesela bir kimsenin kendi malım şer´in aradığı şartlara uygun bir şekilde satarsa, o şahıs maksadına derhal ulaşır. Bu bey´ nâfız bir beydir. Fakat bir başkasının hakkının bulunduğu bir malın sa­tış muamelesi, gayrü nafizdir. Mal sahibinin iznine bağlı (mevkûf)dır. Buna nâ­fız olmayan bey denir. Bu bey akdi, sahibi izin verirse, nâfız, vermezse münfesih olur.

e. Lâzım ve Gayrü Lâzım: Bir fiil ve tasarrufun, tarafların hep birden razı olmadıkça bozamayacakları bir şekilde vâkî olmasına lüzum, böyle tasarrufa da lâzım denir. Tasarrufun akdi yapanlardan birisi tarafından bozulabilecek bir şe­kilde vâkî olmasına ademü lüzum, böyle tasarrufa da gayrü lâzım denir. Birinci­ye misal, muhayyerlik bulunmamak üzere yapılan bir satış, ikinciye de bu muhayyerlik bulunarak yapılan satıştır. Alan şahıs, aldığı malda bir kusur bu­lursa, o akdi bozabilir. O halde bu satış muamelesi, gayrü lâzım´dır.