GizEmLi_yAzaR
Tue 11 December 2007, 09:00 pm GMT +0200
Allah-u Zülcelal'in rızasının kazanılması için, herhangi bir hizmet yapıldığında ister kendisi tarafından, ister mü'min kardeşi tarafından yapılsın, sevinmelidir. Bu şekilde yapılmadığı takdirde, salih amel olmadığı için Allah-u Zülcelal'in rızasından mahrum kalır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse kendisi için istediği bir şeyi, mümin kardeşi için de istemedikçe, hakiki mümin sayılamaz." (Ebu Davud)
Allah rızası için yapıldığından, aynı hizmet olsa bile sevinmesi lazımdır. Kendi yaptığı hizmeti sever, kardeşi yaptığı için sevinmezse, Allah için olmaz, belki nefsi için olur. Bu da hasetten başka bir şey değildir. Allah ve Resulü bundan razı değildir. Her halukarda mü'min kardeşi için hüsnü zan etmelidir.
Su-i zanda bulunursa, kendisine faydadan başka her türlü zarar gelir. Mü'min kardeşi için hüsnü zanda bulunmak için kendini zorlayarak: "Sen kendin için istediğini, mü'min kardeşin için istemezsen, Allah razı olmaz; Peygamber Efendimiz ve Sadat-ı Kiram bunu istemez." diye kendi kendini tazir etmeli, azarlamalı...
Mü'min kardeşinin yaptığı her ameli, kendisi yapmış gibi haz duymalıdır. Yine kendine hitaben: Kıyamet gününde Allah-u Zülcelal:
"Sen kendin için istediğini, mü'min kardeşin için istemiyordun. Halbuki ben, benim için yaptığından dolayı seviyordum. Sen ise nefsine hoş gelmediği için mi sevmiyordun?" derse ne cevap vereceksin?
Diyebilir misin ki: "Nefsimden dolayı sevmiyordum." Allah'tan haya etmez misin böyle cevap vermeye?
Öyle ise, nerede olursa olsun, hangi mü'min kardeşi tarafından yapılırsa yapılsın, Allah için yapılan hizmeti sevmek mecburiyeti vardır. Allah-u Zülcelal bizim her halimize (zahir-batın) muttali olduğu için, herşeyi, Allah ve Resulü'nün istediği şekilde dosdoğru yapmamız lazımdır.
Şeyh Abdulkadir Geylani (Kuddise Sırruh) şöyle der:
"Bir mü'min kardeşine kızdığın zaman, eğer o içki içtiği, kumar oynadığı, namazı terkettiği, kardeşlerine hakaret ettiği için kızıyorsan, Allah-u Zülcelal'e hamdedip : 'Allah kızdığı için ben de kızdım, Allah-u Zülcelal'e mutabaat yaptım. Şeytan ise onun haline seviniyordu. Burada şeytandan ayrıldım.' diye düşünerek şükredecektir.
Yine mü'min kardeşine kızdığın zaman eğer: "O namaz kılıyor, ibadet ve zikir yapıyor ve sen de onun için kızıyorsan: "Ben Allah'tan ayrıldım, şeytan kızdığı için kızdım; şeytana mutabaat yaptım!" diye üzülecek ve Allah'a istiğfar getirip, pişman olarak tevbe edecektir. Nefsini tazir edip, Allah-u Zülcelal'e yönelecektir."
Burada anlattığımız hususlar, birbirini takviye edip tamamlamaktadır. Böyle yaptığımız taktirde Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in:
"Allah-u Zülcelal için sevip, Allah-u Zülcelal için buğzetmek" (Beyhaki) hususundaki hadisinin hükmünü yerine getirmiş oluyoruz.
Hal böyle olunca, hangi cemaatten, hangi tarikatten olursa olsun; birbirimizin hizmetini takdir edip sevmemiz gerekmektedir. Aksi halde, ayet ve hadislere muhalefet etmiş oluruz!
Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse kendisi için istediği bir şeyi, mümin kardeşi için de istemedikçe, hakiki mümin sayılamaz." (Ebu Davud)
Allah rızası için yapıldığından, aynı hizmet olsa bile sevinmesi lazımdır. Kendi yaptığı hizmeti sever, kardeşi yaptığı için sevinmezse, Allah için olmaz, belki nefsi için olur. Bu da hasetten başka bir şey değildir. Allah ve Resulü bundan razı değildir. Her halukarda mü'min kardeşi için hüsnü zan etmelidir.
Su-i zanda bulunursa, kendisine faydadan başka her türlü zarar gelir. Mü'min kardeşi için hüsnü zanda bulunmak için kendini zorlayarak: "Sen kendin için istediğini, mü'min kardeşin için istemezsen, Allah razı olmaz; Peygamber Efendimiz ve Sadat-ı Kiram bunu istemez." diye kendi kendini tazir etmeli, azarlamalı...
Mü'min kardeşinin yaptığı her ameli, kendisi yapmış gibi haz duymalıdır. Yine kendine hitaben: Kıyamet gününde Allah-u Zülcelal:
"Sen kendin için istediğini, mü'min kardeşin için istemiyordun. Halbuki ben, benim için yaptığından dolayı seviyordum. Sen ise nefsine hoş gelmediği için mi sevmiyordun?" derse ne cevap vereceksin?
Diyebilir misin ki: "Nefsimden dolayı sevmiyordum." Allah'tan haya etmez misin böyle cevap vermeye?
Öyle ise, nerede olursa olsun, hangi mü'min kardeşi tarafından yapılırsa yapılsın, Allah için yapılan hizmeti sevmek mecburiyeti vardır. Allah-u Zülcelal bizim her halimize (zahir-batın) muttali olduğu için, herşeyi, Allah ve Resulü'nün istediği şekilde dosdoğru yapmamız lazımdır.
Şeyh Abdulkadir Geylani (Kuddise Sırruh) şöyle der:
"Bir mü'min kardeşine kızdığın zaman, eğer o içki içtiği, kumar oynadığı, namazı terkettiği, kardeşlerine hakaret ettiği için kızıyorsan, Allah-u Zülcelal'e hamdedip : 'Allah kızdığı için ben de kızdım, Allah-u Zülcelal'e mutabaat yaptım. Şeytan ise onun haline seviniyordu. Burada şeytandan ayrıldım.' diye düşünerek şükredecektir.
Yine mü'min kardeşine kızdığın zaman eğer: "O namaz kılıyor, ibadet ve zikir yapıyor ve sen de onun için kızıyorsan: "Ben Allah'tan ayrıldım, şeytan kızdığı için kızdım; şeytana mutabaat yaptım!" diye üzülecek ve Allah'a istiğfar getirip, pişman olarak tevbe edecektir. Nefsini tazir edip, Allah-u Zülcelal'e yönelecektir."
Burada anlattığımız hususlar, birbirini takviye edip tamamlamaktadır. Böyle yaptığımız taktirde Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in:
"Allah-u Zülcelal için sevip, Allah-u Zülcelal için buğzetmek" (Beyhaki) hususundaki hadisinin hükmünü yerine getirmiş oluyoruz.
Hal böyle olunca, hangi cemaatten, hangi tarikatten olursa olsun; birbirimizin hizmetini takdir edip sevmemiz gerekmektedir. Aksi halde, ayet ve hadislere muhalefet etmiş oluruz!