- Hilâfet ve Hükümdarlık Mefhumu

Adsense kodları


Hilâfet ve Hükümdarlık Mefhumu

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Eslemnur
Fri 1 October 2010, 01:14 pm GMT +0200

Hilâfet ve Hükümdarlık Mefhumu

Bu lûgat ile ilgili bahisler incelendikten sonra ben sizden hilâfetin bu anlamı üzerinde biraz .düşünmelerini istirham ediyorum. Nitekim Mevlânâ Hz. kendileri de, kendileri için neyi kasdetmiş olduklarını göreceklerdir. Zatı Faziletleri şöyle buyuruyorlar:

"Hilâfetün fi'l - ard'dan maksad yeryüzündeki salta­nat ve hükümetin yerine geçmektir."

Mevlânâ... "İnniy câ'ilün fi'lardi halifeten" in tercü­mesini şu şekilde yazmış bulunuyorlar:

"Ben yeryüzünde bir padişah nasbettim." Sonra da altına bir de not ilâve etmişlerdir: "Hazret-i Adem, kendi­sinden evvelki yeryüzü sâkinlerinin yerine padişah nasbedilmiş oldu."

Lütfen düşünsünler, hilâfet kelimesinin mânası sa­dece yerine geçmek, kaymakamlık, birinin ardından iş başına gelmektir. Böyle olunca, bu kelimenin neresinden padişahlık ve hükümdarlık mefhumu çıkar? Eğer "hilâfe­tin" kendisinde böyle bir mefhum yok ise, — elbette ki yoktur — o zaman, bu anlam "hilâfet" için bir nevi itibarî mâna olur. Halife hilâfeti elde edince, ne şekilde olursa olsun, idareyi ele alacak herhangi bir hükümdarlığa ve iktidara da kavuşmuş bulunacaktır. Şimdi insan da böyle bir "hilâfeti" elde edince, ki burada efendilerinin itirafına göre, saltanat ve hükümdarlık bütün ihtişamı ile önünde parlamaktadır. O zaman hiç olmazsa şuna da inanmalı ki, insan "halife" olunca da — ne olursa olsun — bir hü­kümdar olmuştur.

Buyuruyorlar ki, Kur'an'da ilmi tahkik ile sabit oldu­ğuna göre, insandan önce yeryüzünde herhangi bir mahluk vardı. Bu mahlukata da bir hükümdar hükümdar olmuştu.

Şimdi, hükümdar olmak için, ilim, hikmet, irade, ihti­yar kudret ve daha birçok başka sıfatların mevcud olması şartı vardır. Nitekim bunlar olmaksızın yeryüzüne ve yer­yüzünün sakinlerine hükümdarlık etmenin imkânı yoktur. İlmî tahkikattan anlaşıldığına göre, insandan Önce yer­yüzünde bu saydığımız sıfatlara haiz olabilecek bir mah­lûk bulunmamaktadır. Bu hususu Kur'an-ı Kerim dahi tasdik etmektedir. Biz kendimiz de diyoruz ki, insan, Hak Taalâ'nın mahlukatı arasından en efdal mahluktur. Yani Meleklerden de — ki, onların hakkında "İbâdün mükerremûn: Değerli yakın kullar" Enbiya: 26) buyurulmuştur. — daha efdal yine insandır. Çünkü bu meleklerin ilmi eşyadan: (şeylerin bilgisi) haberleri yoktur.

"Sonra onları Meleklere göstererek dedi: "Siz doğru iddiada iseniz, bunların isimlerini bana bildirin. Onlar da dediler, Hamd olsun sana, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bu hususta bir bilgimiz yok."

(Bakara: 30-31)


Hatta melekler irade ve serbestlikten de tamamen mahrumdurlar:

"Emr edildikleri hususlarda Allah'a karşı gelmezler ve ne emredilmişse onu yaparlar."

(Et – Tahrim: 6).


Melekler bir tarafa dursun; ikinci mahlûk da cinlerdir. Kur'an'da bunların yeryüzünde hükümdarlık ettiklerini anlatacak bir işaret yoktur. Bu ikisi de bir tarafa dursun; kaldı hayvanlar, bitkiler ve cansız varlıklar... Bunların durumunu siz de pekâlâ biliyorsunuz. Şimdi bu saydıkla­rımızın dışında kim yeryüzünde hükümdarlık edebilecek bir durumda olabilir ki; insan da onun yerine geçip, o hükümdar ortadan kalktıktan sonra hilâfeti devir almış olsun?

Şimdi bu insanın yeryüzüne eski sakinlerine halife olacağını kabul edelim. — ki, bu yeryüzünün eski sakin­leri, insandan önce yeryüzünde hükümdar idiler — O zaman şöyle bir sual hatıra gelmez mi? Bunlar asil olarak mı hükümdarlık ediyorlardı? Yoksa bunlar vekaleten biri­nin yerine hükümdar mı olmuşlardı? Beyefendileri de birinci şıkkı kabul edemezler. Çünkü İslâmî akideye göre, asil olarak ve bizzat hükümdar ve hüküm sahibi Hakk Taalâ'dır. Ondan başka kimsenin hüküm sahibi olmağa hakkı yoktur. Her kime de hüküm verme hakkı verilmiş ise yine Hak Taalâ tarafından verilmiştir. Şimdi ikinci şıkka gelince, bu şıkkı kabul ettiğimiz takdirde, o zaman size göre "hilâfet ardından hilâfet" diye bu iş sonu gelmiyecek bir zamana kadar uzar gider; insandan ev­velkiler kimdi diye sorulur. Bu halifeler birbiri ardından halifeliği nasıl teslim almışlardı, diye de sorulabilir. Niha­yet bu halifenin kendisinden önceki halifeden evvelki halifenin daha evveli ve en ilk kaynağı nedir denir. İşte o zaman en ilk kaynağın Allah Taalâ olduğu meydana çı­kar. O zaman mevzuumuz aydınlığa kavuşarak, iktidar ve hükümdarlığın da yine "ilâhî hükümdarlık" olduğu ortaya çıkmış olur.