- Hicretin iki yönü

Adsense kodları


Hicretin iki yönü

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Mon 13 September 2010, 02:45 pm GMT +0200
Hicretin iki yönü

Bir yerden başka bir yere göç etmek, mekan değiştirmek anlamına gelen hicret, özel olarak Hz. Peygamber’in 622 yılında Mekke’den Medine’ye göçüşü anlamına gelmektedir. 610 yılında “Oku” emrine muhatap olarak peygamberlik görevi kendisine verilen efendimiz, yaklaşık 13 yıl boyunca İslam dinini insanlara anlatmaya, kendisine indirilen ayetleri insanlara iletmeye ve çevresinde cereyan eden adaletsizlik ve zulümlerden de insanları uzaklaştırmaya çalışmıştı. Onun bu çağrısına uyarak yeni dine inanan insanlar, bu dini kabul etmeyen insanların çeşitli baskı ve işkencelerine maruz kalmışlardı. Nihayetinde, Hz. Peygamber’in izniyle birer ikişer gizlice Medine’ye göç etmeye başladılar. Peygamberimiz de Mekke’de bulunan tüm müslümanların Medine’ye gitmesinden sonra Hz. Ali’yi yatağına yatırarak, Hz. Ebubekir ile birlikte yola çıktı. Mekkeliler olaydan haberdar olduklarında bu iki dostu takibe başladılar. Sevr dağında bulunan bir mağaraya sığınan Hz. Muhammed ve Hz. Ebubekir, takipçilerinin kendilerini bulamadan tekrar Mekke’ye dönmelerini beklemeye başladılar. Onlar içerideyken mağaranın kapısına kadar gelen Mekkeliler, mağaranın girişini kapatan örümcek ağını ve mağaranın kapısında bulunan yuvasında yumurtalarının üzerinde yatan güvercini gördüklerinde, aradıklarının burada olamayacaklarına kanaat getirerek, mağaradan uzaklaştılar.

Daha sonra mağaradan çıkan iki dost Medine’ye doğru yola çıktılar. Mağara’da yaşanan mucizelere benzer bir mucize de bu yolculuk sırasında yaşandı. Sürakâ isminde bir iz sürücü başlarına konulan ödülü almak için bu iki dostu arıyordu. Nihayetinde izlerini buldu ve Hz. Peygamber’i yakalamak için yaklaşmaya başladı. Belli bir mesafeye geldiğinde atının ayakları kuma gömülüyordu. Bu hadise birkaç kez tekrarlandığında Sürakâ anladı ki takip ettiği kişi sıradan bir kişi değildi. Orada İslam’ı kabul ederek, diğer takipçileri o yönden uzaklaştırmak için geri döndü. Nihayetinde Hz. Peygamber ve Hz. Ebubekir sağ-salim olarak Medine’ye ulaştılar ve günlerdir özlem ve endişe ile kendileri bekleyen müslümanlara kavuştular. Gelişlerini gören Mekkeli ve Medineli müslümanlar hep bir ağızdan:

 

“Ay doğdu üzerimize Veda Tepesi’nden

Şükür gerekti bizlere Allah’a davetinden

Sen güneşsin, sen aysın, sen nûr üstüne nûrsun

Sen Süreyya ışığısın, ey Sevgili hoş geldin”


 

diyerek bu iki dostu karşıladılar.

Asıl adı Yesrip olan hicret şehri, doğan yeni günle birlikte değişti ve yenilendi. Havası, suyu ve toprağı değişti. Yesrip artık Yesrip olmaktan çıktı ve Peygamber şehri olan Medine’ye dönüştü üzerine doğan yeni güneşle birlikte.

Kısaca değindiğimiz bu olayın İslam tarihinde büyük bir önemi bulunmaktadır. İslam dini için Medine dönemi diye bilinen ikinci bir dönem başlamıştır artık. Bu yüzden hicretin yapıldığı yıl olan 622 yılı “Hicrî yılbaşı” kabul edilmiş ve ayrıca bu tarih hicri takvimin de başlangıcı sayılmıştır. Miraç hadisesinde “O ne diyorsa doğrudur” diyerek “Sıddîk” lakabını alan Hz. Ebubekir, bu yolculuktan sonra “Yâr-ı gâr = Mağara dostu” şeklinde anılacaktır şairlerin dilinde.

 

Tarihi yönü üzerinde durduğumuz hicretin biraz da anlamı üzerinde duralım. Hicret’in biri maddî, diğeri mânevî olmak üzere iki yönü vardır. Maddî hicret; “Allah ve Rasûlü için, evlilik ve dünya menfaati için hicret yapılır. İnsanın hicreti kendi niyetine göredir” hadisinde anlatılan hicrettir. Açık bir ifadeyle, belli bir amaçla belli bir zamanda yapılan mekan değişikliğidir.

Manevî hicret; “Kim ayet ve hadislere göre davranır, nefsinden ve halktan uzaklaşır ve kalbi ile hicret ederse haklı ve doğru olur” şeklinde ifadesini bulan ve tüm kötülüklerden uzaklaşmak suretiyle insanın kendi içinde yaptığı hicrettir. Maddeden manaya, nefisten gönüle, halktan Hakk’a yönelmek, ölmeden önce ölmektir bu tür hicret. “İki günü bir birine eşit olan zarardadır” kutlu sözü gereği, sürekli kemal yolunun yolcusu olabilmektir. Allah’tan başka herşeyi terkedip, ağyarı bırakıp geride, hakîki dosta ulaşabilmektir. Dört kapıyı açmak, kırk makamdan geçmek, can ve tenden vazgeçerek, bilmek, bulmak ve olmaktır. Nehrin denize koşması gibi, vuslat için gerçek sevgiliye varmak, gayeye ulaşmak için nefisten akla, akıldan gönüle, gönülden aşk âlemine seyahat etmek, bu yoldaki her türlü zorluk ve meşakkate “hoştur bana senden gelen” diyerek katlanabilmektir.

Hicret bir yürüyüştür, bir yenilenmedir hicret. Sürekli bir arayıştır, bir harekettir. Bunun zıddı olan durgunluk ise yerinde sayma, gerileme ve kişi için zararlı olan bir durumdur. Evrende sürekli bir hareket vardır. Örneğin, güneş bir hareket içindedir, dünya sürekli harekettedir. Akan su tertemiz ve tatlıdır. Akmazsa bataklığa dönüşür. Eğer hava bir sirkülasyon içerinde olmasaydı, Mevlâna’nın ifadesiyle, bir kuyuya hapsedilseydi zehirli bir gaz halini alır, insana hayat yerine ölüm verirdi.

Yusuf, eğer babasının yanında kalsaydı, Yusuf olamazdı. Yusuf’u Mısır’a sultan yapan hicretidir. Hz. Musa, annesinden ayrılıp Medyen’e vardıktan sonra ulu bir peygamber olmuştur. Hz. İsa sürekli yolculuk yapması sonucunda ölüleri dirilten bir âb-ı hayata dönmüştür. Hz. Peygamber’in Mekke’yi bırakıp, Medine’ye hicret etmesi, güçlü bir şekilde geriye dönmesine ve Mekke’yi fethetmesine sebeptir. Hicret, şairin:

 

“Bilirim ki her gidiş bir dönüşe gebedir

Hak yolunda hicrettir üzmez sürülüş beni”

 

şeklinde ifade ettiği gibi, korkulacak bir hareket değil, daha güçlü dönmek için hazırlık aşaması olarak kabul edilmelidir. 

Yazımızı A. Nihat Asya’nın Na’t’ından hicretle ilgili kısmı okuyarak bitirelim.

 

Ne oldu ey bulut

Gölgelediğin başlar

Hatırında mı ey yolcu

Bir aziz yolcuyla

Aşarak dağlar, taşlar

Kafile kafile, kervan kervan

Şimâle giden yoldaşlar

 

Uçsuz bucaksız çöllerde

Yine, izler gelenlerin

Yollar gidenlerindir

 

Şu tekbir getiren mağara

Örümceklerin değil,

Peygamberlerindir, meleklerindir

Örümcek ne havada

Ne suda, ne yerdeydi

Hakkı göremeyen gözlerdeydi!

 

Sen de bir Hac günü,

Başta Muhammed, yanında Ebubekir




Alim YILDIZ
 

hafiza aise
Thu 15 November 2012, 05:35 pm GMT +0200
Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuh ; hicret İslam tarihinin belki de en büyük ve en önemli olayı. .Daha sonra takvim belirlemede hicreti baz almaları zaten hicretin önemini gösteriyor. Bugün ise İslam alemi için hicri yılbaşı. İnşallah hayırlı , ibadet ve taat dolu bir sene geçiririz.

sumeyye
Mon 5 January 2015, 05:23 pm GMT +0200
a.s.. , amin insaallah kardesim bu yil içinde ayni duayi edelim..Arif Nihat Asya'nin bu siirini begenerek okur ve dinlerim onu da tekrarlamis oldum..