- Hicret esnasında Medine

Adsense kodları


Hicret esnasında Medine

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafiza aise
Tue 17 May 2011, 10:50 am GMT +0200
2- Hicret Esnasında Medine

Giriş bölümünde, İslam öncesinde Medine hakkında özet olarak bilgi vermiştik. Ancak, Hicret sırasında buranın sahip olduğu etnik, siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik yapısının biraz daha detaylı bir şekilde bilinmesi gerektiği kanaatindeyiz. Çünkü, bilindiği üzere Hz. Muhammed (s.a.s.), peygamberlik döneminde, adı geçen alanlardaki faaliyetlerinin çoğunu Medine'de gerçekleştirmiştir. Hicretin yapıldığı esnada Medine'deki ortamın bilinmesi, gerçekleştirilen bu faaliyetlerin daha iyi anlaşılmasına vesile olacaktır.

Bilindiği üzere eski adı "Yesrib" olan Medine, İslam'ın doğduğu ve Hz. Peygamber'in hicret ettiği sıralarda Hicaz bölgesinin önemli yerleşim merkezlerinden biriydi. Medine kelimesi aslında büyük kasaba ve şehir manasına gelen bir cins isimdir. Yesrib adı fesat anlamına gelen bir kökten geldiği için Hz. Peygamber hicretten sonra buraya hoş ve güzel anlamına gelen Tâbe veya Taybe unvanlarını vermiştir. Daha sonra Medine diye isimlendirilmiştir. Çünkü burayı bilinen anlamda bir şehir haline getiren Hz. Peygamber olmuştur. Önce "Medînetü Resûlillah" (Allah Resûlünün şehri) ve Medînetü'n-Nebî denilmiş ve daha sonra Medîne şeklinde kullanılır hâle gelmiştir. Hicretten sonra Adiy b. Neccâr oğulları yurduna yerleşen Hz. Peygamber, burayı siyasal, sosyal, kültürel ve medenî bir merkez haline getirmiştir. Şehir, Kur'an-ı Kerim'in Medenî âyetlerinde "Yesrib" ve "Medine" adlarıyla anılmıştır. İklimi güzel, toprağı verimli, fazla derin olmayan tatlı yeraltı sularına sahiptir.

Etnik yapı: Hicretten önce Yesrib'de Kurayza, Kaynukâ' ve Nadîr kabilelerinden oluşan Yahudiler, Güney Arabistan kökenli Evs ve Hazrec Arap kabileleri, Kudâa kabilelerinin ve hatta Amâlika'nın bakiyyelerinden oluşan kabileler ve bunların yanında sayıları az da olsa, daha ziyade köle olan, başka etnik kökenli, meselâ İranlı insanlar bulunuyordu. Yesrib'in, İslam'ın doğuşuna kadar nesilleri gelen Yahudilerden ve Arap kabilelerinden önceki sâkinlerinin Amâlika olduğu söylenir. Amâlika'nın dağılmasından sonra m. ö. VI. yüzyılın başlarında Bâbil kralı Buhtunnasr'ın Kudüs'ü işgal edip oradaki Yahudileri Bâbil'e götürdüğü sırada kaçıp kurtulan bazı yahudiler Hicaz bölgesine giderek Hayber, Vâdilkurâ, Fedek ve bu arada Yesrib'e yerleştiler. Hristiyanlığın Suriye'de yayılmasından sonra Romalıların sıkı takibine uğrayan Suriye ve Filistin yahudilerinden bazıları da Hicaz’a göç ettiler. Yesrib’e yerleşenler Kurayza, Nadîr ve Kaynukâ' Yahudi kabileleridir. Hicaz’a yerleşen Yahudiler Arap kabile geleneğini benimsediler ve Arap isimlerini aldılar. Yahudiler ve Arap kabileleri özel mahallelerde ikamet ediyorlardı. Yesrib'e Yahudilerin gelişinin Hz. Mûsâ zamanına kadar uzandığı da söylenmektedir.

Bu arada Güney Araplarına, yani Kahtânîlere mensup bazı kabileler, Yemen’de Me’rib barajının yıkılması üzerine muhtemelen II. veya III. yüzyılda, önce Tihame'ye, oradan da kuzeye göç ettiler. Sa'lebe b. Amr Müzeykıyâ ve oğulları Yesrib’e yerleştiler. Evs ve Hazrec, Hârise b. Sa'lebe'nin iki oğludur. Anneleri Kayle bint Cefne'ye nisbetle bu iki kabile Araplar arasında Benî Kayle adıyla meşhur olmuştur. Evs'in başlıca kolları şunlardır: Avf b. Mâlik (Kuba ahalisi), Ümeyye b. Zeyd, Abdüleşhel, Zaûrâ'... Hazrec'in başlıca kolları ise şunlardır: Neccâr, Sâide, Amr b. Avf, Zürayk, Selime, Beyâza. Evs ve Hazrec Yesrib'e geldikten sonra bir süre yahudilere tabi olarak yaşadılar. Bu esnada Yahudilerin siyasal, sosyal ve ekonomik baskılarına maruz kaldılar. Bunun üzerine akrabaları olan Gassânîlerden yardım istediler. Gassânîler bu isteğe olumlu cevap vererek Yesrib’e geldiler ve Yahudilerin başkanlarını öldürdüler (492). Yahudilerin bu suretle güç kaybına uğraması üzerine Yesrib’de üstünlük Evs ve Hazrec’in eline geçti. Evs ve Hazrec kabileleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra şehrin iç kısımlarına yerleştiler. Fakat hemen ardından yahudiler bu iki kardeş kabile arasındaki eski rekabeti körükleyerek onları birbirine düşürmeye çalıştılar. Arap kabileleri birbiriyle savaşırken onlar taraf tuttular.

Siyasi durum: Yesrib halkı hadarî, yani yerleşik hayat sürmekle birlikte, yönetimde, sosyal, kültürel ve ahlâkî alanlarda kabile gelenekleri hâkimdi. Kabilelerin başkanları vardı. Kan davaları yaygındı. Merkezî bir otorite mevcut değildi. Bir başka ifade ile şehrin ortak bir yöneticisi yoktu. Arap ve Yahudi kabileleri birbirinden bağımsız bir şekilde ayrı ayrı mahallelerde yaşıyorlardı. Her topluluk, biri diğerinden birkaç kilometre uzaklıkta bir köy oluşturuyordu. Arap ve Yahudi kabileleri arasında zaman zaman ciddî anlaşmazlıklar çıkıyordu. Bununla birlikte çeşitli siyasal nedenlerle birbiriyle ittifak kurdukları da oluyordu; Arap kabileleri zaman zaman birbirlerine karşı Yahudi kabileleriyle işbirliğine gidiyorlardı. Evs kabilesi, Kurayza ve Nadîr ile, Hazrec kabilesi de Benî Kaynukâ' ile ittifak kurmuştu. Evs ve Hazrec reisleri ortak bir kral etrafında birleşmek için çaba sarfettilerse de bunu başaramamışlardı. Reislik konusunda şiddetli rekabet bu projenin uygulama alanına konulmasını imkansız hâle getirmişti. Ortak bir yol bularak Evs ve Hazrec'den birer başkan seçmeyi ve bunların müştereken, sırayla veya birer yıl dönüşümlü olarak görev yapmasını düşündülerse de bu planlarını da uygulama alanına geçirememişlerdi. Kaynaklarımız Yesrib'de, Mekke'deki "Dârünnedve" gibi bir kuruluşun varlığından bahsetmemektedirler. Evs ve Hazrec arasındaki rekabet, ortak bir meclis (Mele') oluşturulmasını da imkansız hâle getirmişti. Abdullah b. Übey'i ortak bir başkan olarak şeçme teşebbüsleri de Hz. Peygamber'in hicretiyle birlikte gerçekleşme imkanı bulamayacaktır. Hicret öncesinde bir bütün olarak Evs ve Hazrec'den ziyade, bu kabilelerin (Amr b. Avf ve Evs-Menât gibi) alt kollarının güçlülüğünün hissedildiği ve daha önemli olduğu görülmektedir. Şehrin etrafında, Taif'teki gibi, bir sur veya duvar yoktu. Kabilelerin, kendi hudutları dahilinde sağlam ve muhkem kaleleri (utum. ç. Âtam) vardı. Tehlike anında erkekler savaşmak için dışarı çıkar, kadınlar ve çocuklar bu kalelere sığınırlardı. Bu kalelerin sayısının iki yüz kadar olduğu söylenmektedir. Ayrıca kabilelerin bahçeleri ve arazileri vardı. Şehir İslam'ın çevreye kolayca yayılmasına imkan sağlayacak merkezî bir konumda bulunuyordu.

Evs ve Hazrec'in Yahudiler üzerine hâkimiyet elde etmesinden sonra meydana gelen sükûnet dönemi fazla uzun sürmedi. Bu iki kabile akraba oldukları halde, birbiriyle yıllarca savaştılar. İki kabile arasındaki düşmanlık İslam'ın doğuşuna kadar, 120 yıl gibi uzun bir müddet, devam etti. Çarpışmalar Sümeyr savaşı ile başladı. Ondan sonra Ka'b b. Amr, Serâre, Hâtıb, Fâri', Birinci Ficâr, İkinci Ficâr, Rubey', Buâs Evs ve Hazrec arasında meydana gelen belli başlı savaşlardır. Bunların en şiddetlisi olan Buâs savaşı, Evsli birisinin Hazrec’e sığınan birisini öldürmesi üzerine başlamış ve Evslilerin galibiyetiyle sonuçlanmıştır. Bu savaş Hz. Peygamber’in Medine'ye hicretinden beş yıl önce meydana gelmiştir. Devamlı savaşlar şehrin gücünü önemli ölçüde tüketmiş ve düşmanlık, şehirde hayatı çekilmez hâle getirmiştir. Yahudiler de zaman zaman Evs ve Hazrec’i birbirine düşürmüşler ve aralarındaki çekişmeleri körüklemişlerdir. Bunun yanısıra Evs ve Hazrec’den her biri, birbirine karşı yahudilerle ve Müzeyne, Cüheyne gibi çevredeki diğer Arap kabileleriyle işbirliğine girmiştir. Çarpışmalar genellikle Evs kabilesi aleyhine dönmüştür. Görüldüğü üzere Evs ve Hazrec, huzur ve istikrara yatkın olmayıp, bilakis savaş ve düşmanlık üzerine kurulu bedevî hayatına Mekkelilerden daha meyilli idiler.

Dini durum: Medine'de Yahudiliğin varlığından yukarıda bahsettik. Bunun yanında, Arap kabileleri arasında putperestlik revaçta idi. Evs ve Hazrec, Müşellel'de, sahilde bulunan Menât adlı puta tapıyorlardı. Medinelilerin asıl putları bu idi. Ona kurbanlar kesiyor, hediyeler sunuyorlardı. Çocuklarına Abdümenât ve Zeydmenât gibi isimler koyuyorlardı. Menât'a diğer kabileler de tapmakla birlikte, ona en fazla saygıyı Evs ve Hazrec gösteriyordu. Bu putun siyah bir taştan ibaret olan ve kutsal kabul edilen mahalli bulunuyordu. Evs ve Hazrec dahil olmak üzere birçok kabile, Menât'a tapmanın yanında hac görevini de yapıyorlardı. Fakat Safâ ve Merve arasındaki sa'y görevini yerine getirmiyorlardı. Menât'ın bulunduğu yerde ihrama giriyorlardı. Haccı ifa ettikten sonra da Menât'a gelip putun önünde saçlarını tıraş ediyorlar ve hac ibadetinin bu şekilde tamamlanacağına inanıyorlardı. Yani ihramdan da burada çıkmış oluyorlardı. Onlar Menât'ın yanısıra Lât adlı puta da tapıyorlardı. Bu putların yanısıra aile bireylerinin taptıkları aile putları vardı. Ağaçtan yapılmış çok sayıda put heykeli bulunuyordu. Arap kabilelerinin, Yahudiliğin ve yahudilerin ahlak anlayışının etkisinde kaldıkları da müşahede edilmektedir.

Bütün bunların yanında Allah'ın anıldığı ve O'nun yaratıcı olarak tanındığı da görülmektedir. En eski müverrihlerimizden İbn Sa'd, Cahiliye döneminde Ebü'l-Heysem (Mâlik b. Teyyihan) ve Es'ad b. Zürâre'nin putlara tapmayı kerih gördüklerini, onlardan nefret ettiklerini ve tevhidi dile getirdiklerini kaydeder. Bazı araştırmacılar bu kayda dayanarak yukarıdaki iki şahsı hanîf olarak nitelendirmişlerdir.

Hristiyanlık Medine'de yayılmamıştı. Bununla birlikte Evs kabilesine mensup Ebû Âmir er-Râhib adında bir kişi, Hristiyanlığın ve Yahudiliğin tesiriyle putperestliğe yeni bir şekil vererek müslüman olan Evslileri kendi tarafına çekmeye çalışmıştır. Bu faaliyetinden dolayı Hz. Peygamber ona "Fâsık" lakabını takmıştır. Çok karmaşık ve halledilmesi zor meselelerde kendilerine başvurulan kâhinler de mevcuttu.

Sosyal hayat: Bölgede çok evlilik hâkimdi. Vefat eden bir adamın sadece hanımı ve kızı değil, küçük çocukları dahi miras alamıyordu; mirası sadece bir savaş esnasında eli silah tutan büluğa ermiş erkek çocukları alabiliyordu. Şayet bütün erkek çocuklar büluğa ermemişlerse, yeğenler ve baba soyundan gelen akrabalar bütün mirası alıyordu. Bu durumda, zengin olan bir aile, şayet mirasçılarla iyi ilişkiler içinde değilse, ertesi gün parasız ve dilenci durumuna düşebiliyordu. Bayramlarda ve düğünlerde görülen profesyonel şarkıcıların yanında cenazelere ağlayan profesyonel ağlayıcılar da vardı. Bu ağlayıcılar gruplar halinde gelirler, bazıları bir müddet feryat edip ağlarlar, onlar susunca da diğerleri ağıtlara devam ederlerdi. Ahenkli bir şekilde şiir söylemeye önem veren şairler ve hatipler bulunuyordu.

Ekonomik durum: Medine, eski zamanlardan beri Güney-Kuzey ticaret yolu üzerinde bulunuyordu. Burada yahudiler ziraat, ticaret, kuyumculuk, demircilik, dokumacılık, silah ve zirâî alet imalatı ile meşgul oluyorlardı. Biraz daha özele indirgeyecek olursak, Kaynukâ' oğullarının diğer mesleklerle birlikte kuyumculuk ve ticaretle, diğer yahudilerin de çiftçilikle ve ticaretle uğraştıkları söyleyebiliriz. Arap kabileleri de daha ziyade çiftçi idiler. Her aile kendi topraklarına sahipti ve herkes kendi çocukları ve gerektiğinde kölelerinin yardımıyla çiftliklerde çalışıyordu. Bunun yanında ticaretle uğraşanlar da vardı. Bunlar Suriye pazarlarına ticaret amacıyla giderlerdi. Şehre ithal mallar da getiriliyordu. Nabatîler arasıra kervanlarla Medine'ye yiyecek maddeleri, tahıl ve zeytinyağı getiriyorlardı. Çeşitli Arap kabileleri, özellikle göçebeler, satmayı veya ihtiyaç duydukları maddelerle takas etmeyi düşündükleri deve, at, zamk, değerli taşlar gibi mallarını şehre getiriyorlardı. Yabancı ithalatçılarla görüşen simsarlar da mevcuttu. Arazisi olmayanlar, para kazanmak için ormandan odun kesip meskun yerlerde satarlardı. Hurmalarıyla ünlü olan Medine'de hurma bahçeleri vardı. O nedenle hurma ziraati çok gelişmişti. Hurmanın bütün yıl boyunca taze kalması ve çürümemesi için konserve endüstrisi vardı. Hurmalardan alkollü içkiler de elde ediliyordu. Bunun yanısıra hurma ihracatı da yapılıyordu. Hurmanın yanında buğday ve arpa ziraati de yapılıyordu. Dokumacı kadın ve erkekler, terziler, kasaplar, demirciler, gıda maddeleri satıcıları, marangozlar, oduncular, parfüm satıcıları başlıca meslek gruplarıdır. Mahallî bir para birimi yoktu ve para olarak Bizans'ın para birimi olan dînar ve İran'ın para birimi olan dirhem kullanılıyordu. Dirhem, dînarın onda birine tekabül ediyordu.

Hicretten önce Medine'de oluşan müslüman kesime gelince, Birinci Akabe Görüşmesi (620) ile başlayan ve Hicrete (622) kadar devam eden iki yıllık süreçte Evs ve Hazrec kabilelerinden müslüman olanların sayısı çoğalmıştı. Birinci Akabe bîatından sonra Medine'ye İslam'ı öğretmek üzere gönderilen Mus'ab b. Umeyr'in faaliyetleri sonucu, reisleri Sa'd b. Muaz'ın İslam'ı kabul etmesi üzerine, Evs'in önemli bir kolu olan Abdüleşhel oğullarının tamamı müslüman oldu. Bu arada Akabe bîatlarından bir yıl önce Ebû Seleme'nin hicreti ile başlayan Mekke'li müslümanların Medine'ye hicreti, daha sonra da devam etti. Öyle ki, kaynaklarımız Hz. Peygamber'in hicreti esnasında, bizzat Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir, bunların aileleri, Hz. Ali, onun annesi ve bunların dışında hapse atılanlardan veya hicret edemeyecek derecede hasta ve güçsüz olanlardan başka Mekke'de müslüman kalmadığını kaydederler.

Hicret eden sahâbîlerden bir kısmı, Evs kabilesine bağlı beş kolun en büyüklerinden kalabalık ve güçlü bir kabile olan Amr b. Avf oğullarına misafir oldular. Ebû Huzeyfe'nin azatlısı Sâlim, Hz. Peygamber'in hicretinden önce Kuba'da müslümanlara imamlık yapıyordu. Hz. Peygamber de Hz. Ebû Bekir'le birlikte Kuba'ya geldiğinde bir müddet bunların arasında kalacak ve meşhur Kuba Mescidi'ni inşâ edecektir. Amr b. Avf oğullarının yanında yine Evs'ten Abdüleşhel kabilesine ve ayrıca Evs'in diğer bazı kollarına mensup müslümanlar, muhacirlere kucak açtılar. Benî Neccâr ve Belhâris b. Hazrec başta olmak üzere Hazrec'in kolları da müslümanları misafir ettiler. Neccâr oğullarından Es'ad b. Zürâre, İslam'ı yayma faaliyetlerine önemli katkıda bulundu ve Mus'ab b. Umeyr'e yardımcı oldu. Hatta Es'ad b. Zürâre'nin Medine'de inşâ ettiği bir mescidde, Mus'ab b. Umeyr'le birlikte vakit namazları ve cuma namazlarını kıldırdıkları kaynaklarda kaydedilmektedir.[226]


226. İslam öncesinde Medine için bk. Eyüp Sabri Paşa, Mir'ât-ı Medîne, İstanbul 1304, s. 293 vd.; Corci Zeydan, el-Arab, s. 280-282; Fr. Buhl, "Medine", İA, VII, 459-471; Cevad Ali, IV, 128-142; Neşet Çağatay, s. 94-98.

gözdenur:)
Wed 21 January 2015, 12:27 pm GMT +0200
Hz peygamber ve arkadaşlarının Mekke'de Medine'ye göçü hicret olarak adlandirilir

MELİKE 7D
Sat 4 April 2015, 05:58 pm GMT +0200
 Hz. Muhammed (s.a.s.), peygamberlik döneminde, adı geçen alanlardaki faaliyetlerinin çoğunu Medine'de gerçekleştirmiştir. Hicretin yapıldığı esnada Medine'deki ortamın bilinmesi, gerçekleştirilen bu faaliyetlerin daha iyi anlaşılmasına vesile olacaktır.