sumeyye
Fri 7 January 2011, 02:07 pm GMT +0200
Hendek Savaşı:
145. Esas olarak Sal' Dağında ve eteklerinde karargâhlarını kuran Müslümanlar, küçük birlikler halinde ayrıldılar ve bunlar hendeğin daimî ve esaslı bir şekilde tarassut ve muhafaza altında bulundurulması için devriye usulüne göre kullanıldılar. Süvariler ve piyadeler arasında vazife taksimi yapıldı. Daha esas savaş başlamamıştı, fakat sadece her iki taraftan da bazı kimseler birbirlerine ok atmayı deniyorlardı. Bilhassa düşman, hendeği geçebilmek için bir köprübaşı tesis etmek gayesiyle harekete geçtiğinde şiddetli ok atışına tutuluyorlardı. Düşman atlıları da hendek boyunca dolaşıyorlar, Müslümanlar cihetinde müdafaası ihmâl edilmiş bir giriş mahalli arıyorlardı. Bunlardan bazı cesur atlılar bir iki defa hendeği atlıyarak aşmaya teşebbüs ettiler. Evvelce de gördüğümüz gibi Nevfel'ubn Abdillah el-Mahzû-mî de hendeği atlamış fakat aşamıyarak içine düşmüştü. Müslümanlar hemen onu taşlamaya başladılar. Nakledildiğine göre Hz. Ali, arkadaşlarını durdurmuş ve hendeğe inerek onun kafasını koparmıştı. Düşman, onun cesedinin iade edilmesi için on bin dirhem vermek istiyordu; bununla beraber Hz. Peygamber (S.A.) onun bilâ ücret (fidye alınmaksızın) iade edilmesine müsaade etmişti. [216] Diğer bir defasında birkaç düşman atlısı, İslâm ordusu hatlarına nüfuz etmeye muvaffak oldu. Fakat, kendi birlikleriyle irtibatı kesilmiş olarak hasımları içinde kaldılar. Ölümü bu dünya hayatından daha fazla özlemiş bu Müslüman muharipler arasında daha (fazla kalamı-yacaklanm anlayarak, hemen geldikleri yere döndüler, fakat geride birçok arkadaşlarını ölü bırakmışlardı.[217]
146. Karanlık bir gecede devriye gezen ve karşı istikametlerden gelerek karşılaşan Müslüman iki devriye birliği, birbirleriyle çarpıştılar; bu arada açıkça parola kullanılmış, fakat yanlışlık meydana çıkana kadar yaralananlar olmuş, kan dökülmüştü. Vak'a Hz. Peygambere (S.A.) anlatıldığı vakit dedi ki: «Ölen, şehit olarak ölmüştür, yaralananlar, Allah yolunda yaralanmışlardır.» Neticede bu vak'a dolayısiyle kimseyi cezâlandirmamiştır.[218] Tabiatiyle O bununla, İslâm camiası mensuplarını ileride daha dikkatli olmaları için îkaz etmiş olmalıdır.
147. Kureyşlilerin gerek kendileri ve gerekse hayvanları için yiyecek yığınakları tükenmeye başlamıştı. Anlaşılan bunlar, yolu daha emniyetli ve Mekke'den daha yakın olan Hayber'den bir miktar yiyecek takviyesi görmüşlerdir. Naklediliyor ki, Nadiri Yahudilerinden olan Huyey'ubn Ahtab, Hayber'den 20 deve yükü arpa, hurma ve hurma kabuğu göndermiştir. Fakat bunlar, uyanık Müslüman devriyelerinin eline düşmüştür. Devriyeler, develeri yükleriyle birlikte, ganimet olarak İslâm Ordusu karargâhına ulaştırmışlardır.[219]
148. Erzak yığınlarının tükenmesi ve muhasaranın gayri müessir bir şekilde devam edip gitmesinden son derece sinirlenen Kureyşliler, bir Nadiri Yahudisi olan Huyey'ubn Ahtab'dan, Medine'de ya-şıyan Yahudileri İslâm ordusuna karşı şehir içinden harekâta geçmeleri suretiyle arkadan vurmaya teşvik etmesi şeklinde istifâdeyi düşündüler. Medine'de yaşayan Yahudilerin en kuvvetlileri olan Qurayza Yahudileri, kendi kurnaz dindaşları tarafından (her ne kadar başlangıçta tereddüt etmişlerse de) sonunda bu işe ikna edilmişlerdir. Bunun üzerine Qurayza-hlar hazırlığa başladılar. Fakat onların pek erkenden değişen tavırları, bazılarının Hz. Peygambere (S.A.) ismen tecâvüz ve hakarette bulunması, etraflarında bulunan bazı Müslümanların durumdan şüphelenmelerini mucip olmuştu. Hz. Peygamber (S.A.) hakikî durumu araştırmak ve haber toplamak gayesiyle, gizli bir memurunu şehre gönderdi; bu ajana, şayet bu söylentiler doğru ise kimseye bir şey sezdirmemesi talimatını vermişti. Bu memur, geri döndüğünde her şeyi öğrenmiş, Hz. Peygambere (S.A.) hakiki durumun mevzuubahis şüphelerden daha, da vahim olduğunu haber vermişti [220] Onların bir ani hücuma kalkma düzenleri, Hz. Peygamberin (S.A.) buna karşı almış olduğu tedbirlerden de çıkarılabilir. Şe'mî'ye nazaran [221] Qurayzalılar, geceleyin şehrin Müslüman kesimine taarruz etmek istiyorlardi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (S.A.), iki yüz kişilik bir kuvvetin başında Selîmet'ubn Eslem'ibn Hu-reyş ve üç yüz kişilik bir kuvvetin başında da Zeyd'-ubn Hârise'yi Müslümanların oturduğu bölgeyi korumak üzere hemen muhtelif istikametlerden şehre şevketti. Bu muhafız askerler, bütün gece yüksek sesle «İslâm harp nidası» olan (Allahu Ekber)'i tekrar ettiler. Qıu"ayzî'ler dehşete kapılmışlardı, yerlerinden icıpırdayamadılar bile.[222]
149. Diğer bir tarihî rivayete göre [223] Hz. Ebû Bekr şöyle demiştir: «Ben, bu çok muhataralı olan günlerde, sık sık Sal' Dağının zirvesine çıkar, Medine'ye. Müslüman evlerine bakar ve onları yerli yerinde görünce de Allaha şükrederdim.»
150. Sal' Dağı üzerindeki grafit kayalara kazılmış bazı yazılar dahi, bu savaşın şiddeti hakkında malûmat vermekte ve aynı zamanda Müslümanların hissettikleri ciddî endişelere şehadet etmektedir. [224] Hz. Ömer'in el yazisiyle yazılmış bu yazılardan birinde şunlar okunuyor: «Gece gündüz, bütün bu aksiliklerin düzelmesi için Ebû Bekr ve Ömer, âcizane duada bulundular». Çok beliğ olan bu ifâde şerhedilirse durum kavranılabilir.
151.. Anlaşılan, hendeğin öte tarafından muha-saracıjar faaliyetlerini o kadar arttırmışlardı ki Hz. Peygamber (S.A.) ve diğer müdafiler, namazları için bile vakit bulamamaya başladılar. Hattâ, bir defasında, öğlen, ikindi, akşam ve yatsı-namazlarını geceîeyin, hepsini birden eda etmek mecburiyeti hasıl olmuştu' [225] Bx\ vak'a muhasaranın son günlerinin ne kadar buhranlı olduğuna dâir en çok anlatılan hâdisedir. Evvelce de gösterildiği gibi, bu günlerin ciddiyeti jçin Kur'ân'm da şahadetine müracaat edilebilmektedir.
151/a. Maqrîzi'nin İmtâ' adlı eserinde 15 veya 20 gün yahut da yaklaşık olarak bir ay denmek suretiyle muhasaranın iki ilâ üç hafta sürdüğü ifade edilmiştir. Bu süre farkları, düşman kuvvetlerinin Medine'y© hep beraber aynı anda gelmemiş olmalarıyla izah edilebilir: Buna göre ilk gelenler belki bir ay kaldılarsa, son gelenler sadece onbeş gün savaş alanında kalmış olmalıdırlar. [226]
Soğuk Harp:
152. Hal ve vaziyet süratle hareket etmeyi icap ettiriyordu. Bu yüzden, Hz. Peygamberin (S.A.) düşman safları arasında ayrılık yaratmak için Haris' ubn Avf ve Uyeynet'ubn Hısn'in reislik ettikleri Gata-fân ve Fezâre zümreleriyle, Kureyşlilerin bu haris ve aç gözlü müttefikleriyle ayrı sulh görüşmelerinde bulunmak üzere gizli memurlar gönderdiğini müşahede etmekteyiz. Bir müddet pazarlıktan sonra, bir anlaşma zemini ortaya çıktı ve bu, bir parşömen üzerine kaydedildi. Medine'nin senelik hurma mahsulünden hisse isteniyordu -. Hz. Peygamber (S.A.) tarafından «üçte bir» teklif edilmesine mukabil, müş-külpesend düşman, «yarı» hisse talep ediyordu. Tekrar edelim ki bunlar, Kureyşlilerle esasen buna mümâsil şartlar tahünda kuvvetlerini birleştirmişlerdi; bunu daha evvel arzetmişUk. Ayrıca, bunlarla Müslümanlar arasında hususi bir münazaa ve ihtilâf yoktu; onlar sadece ücretle tutulmuş menfaatperest askeri topluluklardı. Mamafih Medineli bahçe sahipleri bu fahiş talebe razı olmakla, pek istifadeli neticeler dolmayacağım sanıyorlardı; neticede müzakereler kesildi.[227]
153. Bundan sonra Hz. Peygamber (S.A.) propaganda ve ; soğuk harp yoluna müracaat etti. Şimali Arabistan kabilelerinden Eşcâ'ların bir mensubu ve henüz îslâmı kabul ettiği herkes tarafından bilinmeyen, kabilesiyle beraber Hendek muhasarasına gelmiş ve o esnada Müslüman olan Nu'aym'ubn Mes'-ûd'u evvelâ Qurayza Yahudileri arasına gönderdi. Bu zât orada dedi ki: «Bu vaziyette Mekkelilerin muvaffakiyet kazanacakları katiyyetten çok uzakta kalmıştır. Fakat, bir defa bu müstevli yabancılar dönüp giderlerse ki, er geç mutlaka hiç bir şey yapamadan dönüp gideceklerdir, siz kendinizi Hz. Peygambere (S.A.) karşı müdafaadan âciz kalırsınız. Siz, Mekke-lilerin eski hemşehrilerine karşı hücuma kalkmaları kaüyyet kesbetmedikçe onlarla aranızı son dakikaya kadar bozmayınız. Bu maksatla onlardan teminat olarak rehin isteyiniz." Qurayzalılar bu nasihati mâkul buldular; sonra gizli ajan, Kureyşlilerin karargâhına gitti ve onlara aldığı haberlere göre Qurayza Yahudilerinin Hz. Peygamberle birlikte gizli bir harekete giriştiklerini ve onunla olan dostluklarına teminat olmak üzere bazı Kureyş ileri gelenlerini ele geçirip ona rehin olarak teslim edeceklerini vâdet-tiklerini söyledi: «Bu Yahudilere dikkat ediniz! En iyisi, şu müşterek savaşta sizinle olan teşriki mesâilerinin samimiyet derecesine teminat olmak üzere mukaddes Cumartesi günü onlardan savaşa katılmalarını isteyiniz. Çünkü Müslümanlar, o gün Yahudilerin bu hallerini bildiklerinden onların cephesinde müdafaayı gevşek tutarlar». Bilâhare aynı şekilde Gata-fânî ve diğer düşman zümrelerine de öğütler verdikten sonra Nu'aym, İslâm ordugâhına avdet etti ve bu defa burada Yahudilerin Hz. Peygambere (S.A.) teslim etmek üzere, müstevlilerden teminat istedikleri şayiasını yaydı. Hz. Peygamber (S.A.) de, Ordugâhta çıkan bu söylentilerden usulen haberdâr oldu ve dedi ki; «Yahudilere bu şekilde hareket etmelerini belki de biz emrettik». Mes'ûd'un-Nemmâm isimli düşman casuslarından biri (Bu zatın, Hz. Peygamber (S.AJ tarafından gönderilen, yukardaki gizli ajan Nu'aym'ubn Mes'ûdun babası olduğu anlaşılıyor; kendisi ebleh bir ihtiyardı), acele Kureyşîlerin kampına koştu, mükemmel bir haber getirmiş olmak kaygu ve özentisi içinde Kureyşîlerin kumandanı Ebû Sufyân'a, Hz. Peygamberin (S.A.) Yahudilerden rehin istemeleri hususunda nasıl talepte bulunduğunu olduğu gibi anlattı. Aynı zamanda Yahudilerden de bir heyet gelmiş, Hz. Peygamber (S.A.) ile alenen savaşa başlamalarından evvel rehin almak istediklerine dair.ar-zularım izah ediyorlardı. Mezkûr propaganda, Kurey-şîler arasında şüphe tohumlarının ekilmesine cidden muvaffak olmuştu. Bu suretle, Qurayzalılarla müttefiklerinin arası soğumuş ve teşriki mesâi etme işi suya düşmüştü.[228]
154. Harbe müsait ayların sonuncusu olan Şevval ayı sona ermek üzereydi. Allanın silâhları terk hususunda iradesi olduğu müteakip Eşhur'ul-Hurum denen üç aydan ilki, Zu'l-Qa'de ayı yaklaşmaktaydı. Bu aylarda Mekkeliler Eşhur'ul-Hurum'a tecâvüz edip savaşmaktansa, Kabe'nin bulunduğu Mekke'ye dönüp gelen hacıları karşılamayı ve onlardan faydalanmayı daha müreccah ve mâkul buluyorlardı; bu onlar için bir dönüş sebebiydi. Nitekim, gıda yığınakları tükenmişti; hattâ hava da bozmuş, müthiş bir rüzgâr çıkmış, ordugâhta söküp atmadığı çadır bırakmamıştı. Ebû Sufyân memleketi Mekke'ye dönmeye karar verdi ve diğerleri de onları takip ettiler. Nakledildiğine nazaran, Ebû Sufyân o kadar perişan bir halde idi ki, bindiği devenin ayaklarının iple bağlı olduğunu hatırlayamayacak kadar şaşkın bir halde ona atladı ve hemen dönmek istedi. Bu halde bile zeki Mekkeli kumandan, telâş arasında Hâlid'ubn'ul-Velîd ve Amr'ubn'ul-As'a herhangi bir Müslüman takibi halinde dönen ordunun ardını iki yüz kişilik bir süvari kuvvetinin başına geçerek korumalarını emretmeyi unutmadı".[229]
Netice
155. Hz. Peygamberin CS.A.) bu arada yaptıklarına gelince, O, itimat ettiği bir subayını bu soğuk ve rüzgârlı, müthiş gecede, «düşman ordugâhındaki durumun ne merkezde olduğuna dâir haberler toplaması» için hemen gönderdi ve onları asla korkutup tedirgin etmemesini tenbîh etti. Bu vazifeye tayin edilmiş olan rfuzeyfet'ubn Yemân bakm neler rivayet odiyor: ^Hz. Peygamber (S.A.) birçok defa bu iş için gönüllü istedi. Fakat bu pek korkunç fırtına sebebiyle kimse ortaya çıkmamıştı. Sonra beni ismimle çağırdı. Artık ben de tabiatiyle bu sarih emri reddedemezdim. Ben, düşman karargâhı ile bizimki arasındaki bu uzun mesafeyi hiç bir müşkülâta uğramaksızın, sanki sıcak bir hamam içinde yürüyormuşum gibi rahatlıkla aştım ve geri döndüm. Bizzat gözlerimle, Ebû Sufyân'ın nasıl ayaklan bağlı olan devesine binmek istediğini gördüm; o kadar yakındım ki okumu ona muhakkak isabet ettirebilirdim. Fakat, «düşmanı asla korkutup tedirgin etmemek» hususundaki talimatı hatırhyarak baş düşmanımızı öldürmekten vazgeçtim ve geri döndüğümde Peygamber (S.A.)'e bütün gözlediğim şeyleri anlattım[230]
156. Bu suretle, Mekke - Yahudi büyük suikast teşebbüsü semeresiz bir şekilde sonuçlandı. [231]
[216] Ibn Hanbel, C. I. s. 271-, eş-Şe'mî, C. IV, s. 214a ve müt.
[217] Taberi, C. I, s. 475-76.
[218] Fazla malûmat için, Burhan'ud-Din el-Merğıriânİ'nin •ez-Zahiret'ul-Burhâniyye» adlı eserinin «savaşta arkadaşlarını öldüren Müslümanlar» meselesini inceleyen 23. bölümüne bakımız: Yeni Cami, İstanbul, elyazması.
[219] eş-Şe'mî, ait olduğu yerde.
[220] Vâkıdi, vr. 105a.
[221] C. II, s. 213a.
[222] tbn Sa'd, H/1, s. 48.
[223] eI-Vâqidi, vr. 105b.
[224] Bu yazılar hakkında bak. Islamic Culture, October 1939f ttaydarabad/Deccan.
[225] Kenz'uİ-Ummâl, 5/5483, Ahzâb bahsi; İbn Sa'd, H/1, s. s. 49; Makrizi, îmtâ', C, I, s. 233.
[226] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 126-130.
[227] îbn H;3«m. .s. e?6: Taberî, f. 1474.
[228] Ibn Hişâm, s. 680-81: ~Sarahsi, Şerhus-Siyer'il-Kebîr, C,I, s. 84-85; yeni neşir; I, 121-22.
[229] tbn Sa'd. II/l. s. 50. Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 130-133.
[230] Beyhaqi'nin -Sımen'ııl-Kubrâ-sında, Müslim'in Sahih'in-den alındığı kaydıyla olan Hadîs; İbn Hişâm, s. 683.
[231] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 133-134.