hafiza aise
Mon 25 April 2011, 10:37 am GMT +0200
Hayber'in Ganimetleri
Gerçekten de Hayber, sayılamayacak kadar yiyecek ve içecek, kurutulmuş et her çeşit meyve, koyun ve deve, kumaş ve elbise, silah ve askeri teçhizatla doluydu! Bunların hepsine şimdi el konulmuştu ve Hayber'de elde edilen her türlü ganimet, artık Müslümanlar arasında paylaşılmayı bekliyordu. Elde edilen mallar arasında Tevrat nüshaları da vardı; kitaplarının kendilerine geri verilmesini istiyorlardı. Allah Resülii (sallallahu aleyhi ve sellem) de ashabına emredecek ve Tevrat niıshaları sahiplerine iade edilecekti.
Elde edilen ganimetler arasında küpler dolusu içkiler de vardı; meseleden haberi olur olmaz Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), içki küplerinin kırılmasını emredecek ve yıllanmış içkiler selolup Hayber sokaklarında akacaktı. Bu sırada Abdullah İbn Hammar, dayanamayıp da bu içkilerden içivermişti. Onun bu davranışı ilk değildi ve Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), nefsine hakim olamayıp da açıktan bir hararnı irtikab eden bu sahabiye ceza verdi. Önce kendileri pabuçlarını alıp ona vurdular ve ardından da ashab-ı kiram, pabuçlarıyla Hz. Abdullah'a vurmaya başladı.
Bu sıradan Hz. Ömer'in:
- Allah'ım! Ona lanet et; zira o, içki içmeyi de, içki içtikten sonra dayak yemeyi de alışkanlık hilline getirdi, dediği duyuldu. Onun bu sözlerini Allah Resı11ü de duymuştu ve hemen:
- Ey Ömer! Öyle söyleme; şüphesiz ki o, Allah ve Resı1lü'nü sever, buyurdu.
Her meseleye hassasiyetle yaklaşan ashab, içinde içki içilen ve helal olmayan daha nice yiyecek konulan bakır ve demir kaplar konusunda ne yapmaları gerektiğini sormaya başladılar. Allah Resı1lü (sallallahu aleyhi ve sellern):
- Onları yıkayıp yemeklerinizi öyle pişiriniz, buyurdu. O'nunla birlikte attıkları her adımlarında yeni bir şeyler öğreniyorlardı.
Ferve İbn Amr'ı ganimet memuru olarak tayin eden Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem):
- Paylaşımı yapılmadan ganimet mallarından aldığınız bir iğne veya iplik bile olsa onu geri veriniz; çünkü ganimet mallanna ihanet etmek, çok büyük vebaldir ve kıyamet gününde ateş demektir, diye ilan ettirerek taksimatı yapılmadan ganimet mallarından kimsenin almaması gerektiğini ilan ettirmişti. Sadece hayvanlarıyla ashabın kendilerinin yiyebilecekleri kadar bir miktara cevaz verilmişti. Mesele o kadar hassastı ki, bu malların başında görevlendirilen Hz. Ferve bir aralık, güneşten korunmak için başına bir bez parçası almış ve Efendimiz'in:
- Cehennem ateşinden bir parçayı başına bağlamışsın, şeklindeki uyarısından sonra bin pişman olarak getirip onu da iade etmişti. Efendimiz'den ganimet talebinde bulunan birisine:
- Ganimet eşyası bölüşülmeden Bana, ne bir iğne ne de bir iplik helaldir! Ondan ne kendim bir şeyalabilir ne de başkasına bir şey verebilirim, diye karşılık verecek, o gün devesini bağlamak için kendisinden ip isteyen birine de, ancak mallar paylaşıldıktan sonra bunu verebileceğini söyleyecekti.
Hatta o gün şehit düşen birinin haberini Allah Resülü'ne getirmişler:
- Filan da şehit olmuş, diye müjdelemek istiyorlardı. Allah Resülii:
- Hayır! Öyle söylemeyin, diye ikaz etti onları. Çünkü Ben onu, ganimet malları arasından aşırdığı bir aba yüzünden cehennem ateşinin içinde gördüm!
Mesele çok ciddiydi ve Hz. Ömer' e dönen Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern):
- Ey Hattaboğlu! Git de insanlara, "Cennet'e mü 'min lerden başkası giremez" diye seslen, talimatı verecekti. Ardından da şunları söyledi:
- Bir topluluk arasında, ganimet mallanna karşı hıyanet yaygmlaşınca muhakkak ki onların kalplerine korku salınır!
Sıra o şahsın namazını kılmaya gelince, şehit olan şahsın kabilesine döndü ve:
- Adamınızın namazını kendiniz kılın, buyurdu. Çok ağır bir durumdu; demek ki kamuya ait bir değerin şahıslar tarafından alınıp da kullanılması, sonuç itibariyle Allah ve Resülullah'ın gazabını eelbeden bir husustu. Arkadaşlannın şehadetinden bile endişe duymaya başlamışlardı. Çünkü Allah Resülıi:
- Adamınız, Allah yolunda bir emanete hıyanet etti, buyuruyordu. Bunun üzerine kabile mensuplan, şehit olan şahsın eşyalarını aramaya başladılar; bulduklan, iki dirhem ağırlığında bile olmayan bir kısım boncuklardı!
Oturup düşünmeye başladılar; bu kadarcıktan bir şeyolmaz deyip aynı boneuklardan alan başkalan da vardı ve her biri teker teker Efendimiz'in yanına gelerek onlan teslim etmeye başladı. Ashabının hassasiyeti Allah Resülü'nü memnun etmiş görünüyordu; onlara döndü ve bir kez daha sordu:
- Hepiniz, aldığınız her şeyi teslim ettiğiniz konusunda Allah'a yemin edebilir misiniz?
- Evet, diyorlardı ve hiçbir şey unutmadan aldıklarının hepsini de getirdiklerine dairyemin etmeye başladılar. Bunun üzerine Efendiler Efendisi, şehit olan şahıs için bir sedir getirtti; onu bir örtüye sardırdı ve arkasından da namazını kıldırdı.
Öte yandan ashab arasında, dağıtılan ganimetten kendisine pay düştüğü için üzülenler de vardı. Allah yolunda döktükleri terden dolayı ganimetten payalmayı onurlanna yediremiyorlar, bunu utanılacak bir iş olarak görüyorlardı. Daha Hayher başlamadan önce Ebu Dayyah adında birisi, badiyeden gelip huzurun şerefiyle serfiraz olmuştu; kelime-i tevhidi söylemiş ve Efendimiz'e:
- Senin yanına hicret edeceğim, diyerek bundan sonra birlikte yaşamayı arzu ettiğini belirtmişti. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de bunu kabul etmiş ve ilgilenmeleri için onu, ashabından bazılarına emanet etmişti. Hayber'e gelenler arasında Ebu Dayyalı da bulunuyordu.
İlk kaleler fethedilip de elde edilen ganimetlerden bir miktan paylaşılınca, bu şahsa da pay aynlmış ve kendisine verilmek istenmişti:
- Bunlar da ne, diye sordu.
- Resülullah'ın senin için ganimetten ayırdığı hissedir, diye
cevap verdiler. Kendisine verilen bu maldan dolayı bir hayli üzülen sahabi, soluğu Efendimiz'in huzurunda aldı:
- Ya Resülullahl Bu da ne?
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern):
- Bu, sana bölüştürdüğüm ganimetten sonra düşen hissedir, diye cevapladı. Bunun üzerine Ebü Dayyah, işaret parmağıyla boğazını göstererek:
- Ben Sana, bunun için gelip de iman ve ittiba etmedim; şuramdan bir ok yiyip de cennete gireyim diye geldim ve iman edip Sana tabi oldum, dedi. İçinden gelenleri seslendiriyordu ve onun bu onurlu çıkışı karşısında Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem):
- Şayet sen sözünde doğru isen, Allah da seni doğrular, diye mukabelede bulundu.
Anlaşılan bu şahsın dünya malında hiç gözü yoktu ve kılıcını kaptığı gibi yine devam etmekte olan kuşatmanın arasına katıldı. Nihayet, boğazına ok isabet edip de şehit olan biri Allah Resülii'nün huzuruna getirilince:
- Bu, o mu, diye sordu. Sahabiyi şehit eden ok, Ebü Dayyah'< ın sözünü ettiği ve eliyle gösterdiği yere saplanmıştı. Meseleye daha önceden muttali olanlar:
- Evet, diye cevapladılar. Bunun üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern):
- Bu doğruyu söylüyordu. Allah da onun söylediklerini doğruladı, buyurdu. Daha sonra da onu, kendi cübbesine sararak cenaze namazının kılınması için insanların önüne yerleştirdi ve namazını da kendisi kıldırdı. Namaz sonrasında, onun için şöyle niyazda bulunduğu duyuluyordu:
- Allah'ım! Bu Senin kulun ve Senin başka bir kulunun oğluydu. Senin yoluna muhacir olarak çıkmıştı ve şehit olarak son nefesini verdi! Onun şahidi Benim!