sumeyye
Fri 7 January 2011, 01:51 pm GMT +0200
Hayber'in Fethi
209. Elinizdeki bu kitabın bütün dillerdeki 1964'-den önceki eski neşirlerinde bu bölge hakkındaki benim tavsiflerim, kulakdan dolma malûmat üzerine bina edilmişti. Buraları henüz ziyaret etmemiş bir kimse olarak Hayber'le ilgili önceki tavsiflerimde ben, tarihî metinlerde verilmiş malûmata veya Bay K. S. Twitchell tarafından Saudî Arabistan'ın zirai durumuna dair hazırladığı bir rapora dayanmak mecbu-riyetindeydim. Keza ismi geçen TwitcheH'in bana şahsen göndermek lûtfunda bulunduğu bir mektupdan ve bununla birlikte gönderdiği Hayber havalisinin kaba bir harita-krokisinden de istifâdeler sağlamıştım. Bütün bu vesaik faydalı olmuştur ve fakat yine de hiç biri şahsen girişilecek bir ziyaret ve müşahedenin yerini tutamazdı. 1964 yılında sıcak bir zamana raslayan Haziran ayı içinde Hayber'e bir gün süren bir ziyarette bulunmuştum. İşte bu yüzden bu kısım tamamen yeni baştan yazılmış bulunuyor. Daha uzun zaman sürecek müstakbel bir ziyaretimin ümîdi içinde okuyucularıma şu geçici malûmat ve neticeleri ar-zetmekle bahtiyarım.
210. Gerek Medine ve gerekse Hayber, her ikisi de lâvhk — volkanik bir arazi üzerine müesses iki şehirdir; bununla beraber aralarında büyük farklar bulunduğu anlaşılmaktadır. Medine bir c e v f 'dir, yani geniş bir ova üzerinde kurulmuştur —deve ile enine bir günlük, boyuna da bir günlük yol alınabilecek bir vüs'attadır—. Halbuki Hayber bölgesi, lâvlık arazi ile örtülü yaylahk bir yerdir ki, bunun ortasında birden derin bir çöküklük, bir gedik müşahede edilir. Azami bir veya iki kilometrelik bir genişliğe sahip bu vadide Hayber şehri kuruludur. Mahallin ziraat yapılan yegâne yeridir. Havalinin yayla kısmında üzerinde sayısız bina harabesi mevcut kilometrelerce uzanan düzlükler bulunur. Orada burada küçük lâvlık toprak parçalan vardır ki, eski devirlerde bu kısımlarda da ziraat yapıldığı düşünülebilir. İslâm coğrafyacılarından Ya'qût'un bize naklettiği bilgiye göre, Hayber'de sadece yedi kale (veya kule) vardı. Fakat gerek İbn İshâq ve gerekse İbn Sa'd, eserlerinde açıkça belirtirler ki burada sayısız kaleler bulunuyordu. Her iki müellif de bunların Hayber vadisinde ve yaylahk bölgede olduğunda müttefiktirler. Hâlen buralarda mevcut kale harabeleri, bu son iki müellifin naklettiklerinin doğruluğuna şehadet etmektedir.
211. Bugün Türkiye, Suriye ve Ürdün'ü Medine, Mekke ve Arafat'a bağlayan iyi durumda asfalt bir yol yapılmış vaziyettedir. Bu yol, Tebûk ve Hayber'-den geçer. Böylece biz, ikindi namazını müteakip Medine'den araba ile ayrıldık ve akşam namazı vakti büyükçe bir kasabada konakladık ve geceyi burada geçirdik. Burası münbit bir vadi idi ve katiyyetle ifade edildiğine göre, ovanın yarısı tatlı su kaynaklarıyla bezenmiştir; bu ovanın diğer yarısında bulunan kuyular ise, acı suludur. Ben Fedek bölgesinin yerini de tesbit etme ümid ve düşüncesindeydim; fakat bu ad, bugün bölgede artık bilinmemektedir. Sabah namazını müteakip tekrar yola koyulduk ve takriben üç saatlik bir yol almak suretiyle Hayber'e vardık. Yeni otomobil yolu ise, Uhud Dağını soluna alarak, yeni hava meydanının yakınındaki 'Aqûl gölüne yaklaşır ve buradan ardı arkası kesilmeyen ve son derece manzaralı vadilere ve lâvlık ovalara girer. Bu kısım, yeşillik ve su durumu müstesna, Lübnan'ı andırmaktadır. Bu lâvlık ova, hemen hemen Hayber civarına kadar devam eder. Medine'den gelen bir kimsenin Hayber şehrine tam gireceği yerde sağa doğru bir patika vardır ki bu yol, sayısız harabelere ve artık kullanılmaz hâle gelmiş olan dağınık su bendleri istikametine gider. Artan Hac seyr ü seferi —Türkiye, Yugoslavya ve Fransa'dan gelip de buradan Mekke'ye geçen yüzlerce vasıta mevzu bahistir— ihmâl edilmiş vaziyetteki ve hâlen sıtma hastalığıyla kötü bir şöhret yapmış olan Hayber'e refah getirmiş vaziyettedir. Bu yüzden artan nüfus, gelip geçenlerden bir gelir sağlamakta ve. buralarda yeni yeni binalar yükselmektedir. Şu kadarı var ki bu bölgede, eski harabelerin tahrib edilmesi yoluyla elde edilecek taşların yeni inşaatlarda kullanılmasını önleyecek mani bir tedbir alınmamış bulunmaktadır. Dediğimiz gibi yayla bölgesinde çok sayıda eski bina iz ve kalıntılarına raslanmakta ise de, benim gibi bu işlerin mütehassısı olmayan biri tarafından bunların sivil binalar mı, yoksa askeri maksatlarda kullanılan muhkem yapılar veya burçlar olup olmadığını söylemek mümkün bulunmamaktadır. Bunlar kilometrelerce uzunluktaki bir bölgeyi kaplamaktadır. Medine'den itibaren 150 kilometre kadar tutan bu güzergâh, eskiden deve kervanlarıyla dört günde aşılırdı.
212. Mezkûr yayla, pek derin bir vadi ile kesilmiş bulunduğundan, burada çok sayıda su kaynakları ve sulanan hurmalıklar, sair ziraî çiftlikler ile hayvan üretme merkezleri vardır. Bugünkü mevcut duruma bakacak olursak, Hayber'de içinde 12.000 hurma ağacının —hattâ Makrîzi'ye göre 40.000— bulunduğu çiftliklere dâir tarihî bir kayıtta mübalâğa olmadığı neticesine varabiliriz. Bu çiftliklerle kaplı vadide dik bir yokuş vardır ve bugün de Qasr Merhab diye adlanmaktadır. Klâsik tarihçilere göre Merhab, Hayber'in belli başlı reislerinden biri idi ve onun muhkem kalesi, en-Netât adındaki vadide bulunuyordu. İşte onun bu kalesinin tam alt > anında fetihten sonra Hz. Peygamberin çadırını kurup bir müddet kaldığı yerde Peygamber Mescidi inşâ edilmişti. Hâli hazır topografik durumla beraber bu kalıntılar ve büyük mescid burada bulunmaktadır. Pek tabiidir ki tam tepedeki eski Merhab Kalesi artık mevcut değildir; şimdi onun bu yerinde Saudî Hükümetinin Hayber Valisinin ikamet ettiği mütevazı bir ev kurulmuş vaziyettedir. Bu nokta şüphesiz ki vadinin en sıhhata elverişli, havadar ve hâkim tepesini teşkil etmektedir.
213. İki noktaya işaret edilmelidir: 1) Yaylanın en yüksek hattı üzerinde Hayber Vadisine inen yolun tam başladığı noktada, Hz. Peygambere izafe edilen, bir camiin harabeleri mevcut bulunmaktadır. Pek muhtemeldir! ki Hz. Peygamber, Medine'den geldiğinde ilk olarak bu noktayı fethetmiş ve karargâhını burada kurmuştur. Bu nokta hâkim bir kesimdir ve buradan vadide bulunan kimseler ok atışı altında bulundurulabilir. 2) Diğer nokta biraz zihin karıştırıcıdır : Eski mezarlık burada değil de, vadinin alt tarafında, şehrin artık bittiği ve otomobil yolunun Tebûk'e doğru yeniden yaylaya tırmanmaya başladığı kesimdedir. Acaba yaylada bulunan kalelerin fethi esnasında şehit düşen müslümanlar ne olmuşlardı? Bunların mezarları bugün için kayıp mıdır, yoksa bu şehidler, topluca bir yere gömülebilmek için harbin sonunda ilk mezarlarından çıkarılıp bir arada buraya mı gömülmüşlerdir? Her hâl ü kârda şurası muhtemel ve hattâ mâkuldür ki Müslümanlar muhtelif vesile ve fırsatlardan bilistifade yaylanın yahut vadinin değişik yerlerinden ve hattâ aynı anda farklı istikametlerden hücuma geçmiş bulunuyorlardı.
214. Hz. Peygamber (S.A.) devrine döndüğümüzde, evvelce de gösterdiğimiz gibi, Medine'nin Be-nû'n-Nadîr Yahudilerinin kısmı küllisinin Hayber bölgesine hicret ettiklerini müşahede ediyoruz. Onların buraya göçmelerinden itibaren burada bulunan İslama karşı vaziyet almış kuvvetleri, ayrıca Mekkelileri, Gatafanlılan ve diğejierini bir araya getirip teşkilâtlandırmışlar ve bu, Hendek Savaşı ve Medine'nin Muhasarası ile sonuçlanmıştı (Yukarıda 116. ve müteakip paragraflara bakınız). Mekkelilerle gerçekleştirdiği Hudeybiye Anlaşması, Hz. Peygamberin kuvvetlerini gitgide Hayber'de büyüyen bu tehlike ile uğraşmak üzere serbest bırakmıştı. Bû anlaşma ile Müslümanlar, bir üçüncü taraf ile meselâ Hayber ile bir harbe tutuştuklarında, Mekke'Iilerin bitaraf kalacağına dair onlardan muvafakat almış bulunuyorlardı. Gatafan ve Fezâre kabileleri, Hayberli müttefiklerine yardım edeceklerini ifâde ediyorlardı ve gerçekte de onlar, Hz. Peygamberin bir ordu ile Hayber'e karşı bir sefere çıktığını öğrenir öğrenmez 4.000 kişilik bir askerî kuvvet ile müttefiklerine yardım etmek üzere koştular. Hz. Peygamber (S.A.) derhal tabiye değiştirdi ve Hayber üzerine değil de, Hendek Savaşında Müslümanlara karşı aldıkları düşmanca tavır ve hareketin cezalandırılması için bizzat Gatafan ve Fezâre üzerine yürüyormuş gibi yaptı. Mezkûr iki kabile geride bıraktıkları aile ve sürülerini savunmak üzere derhal geri döndüler ve artık bunların yerlerinden kımıldamayacaklarından emin olması üzerine Hz. Peygamber, Hayber üzerine oian esas yürüyüşüne döndü. Halbuki evvelce o, Medine'nin bir kısım hurma mahsûlünü bu kabileler Hayber seferi esnasında bitaraf kalacak olurlarsa, kendilerine mükâfat olarak verileceğine dâir bir teklifte bulunmuş ve bunlar da red cevabı göndermişlerdi. Şe'mî, Sîre adlı eserinde zikretmektedir ki, bu aç gözlü ve haris kabile halkı Hayber'in fethinden sonra Hz. Peygambere gelip ondan, evvelce vâdedilen hurma tutarını talep etmek istedilerse de pek tabiîdir ki huzurdan koyulmuşlardır. Bir sabah, mûtad veçhile Hayber ahâlisi, ziraat- âlet ve edevatı ve sürüleriyle evlerinden çıktıklarında, İslâm Ordusunu karşılarında buldular ve alelacele kendilerini müdafaa maksadıyla muhkem kalelerine koştular.
215. İslâm tarihçilerine nazaran Nâ'im Kalesi ilk teslim olandır. Buradan atılan bir değirmen taşının bir müslüman askeri şehit ettiğinin tarih kitaplarında nakledilmiş olmasına bakacak olursak, bur.anın muhkem bir kale burcuna sahip olması icab ettiği neticesi çıkacaktır. Qâmûs adlı eserde nakledildiğine göre, Ebu'l-Huqayq adlı bir aileye ait olan bir diğer kale bölgenin en büyük aklesiydi ve düşen ikinci kale buydu. Sonra eş-Şıqq ve en-Netât kaleleri gelir; nakledildiğine göre Qasr Merhab yaylada değil de, vadinin aşağısında bulunan en-Netât bölgesindeydi. İbn Hişâm'a bakılacak olursa, Merhab, Yemenli bir Himyerî idi. Kendisi teke tek bir döğüş yapmak üzere kaleden aşağı inmişti. İbn Hişâm bu döğüş hakkında epey tafsilât verir: 'Uşâr adında çok uzun ve alçak dallı, bol yapraklı bir ağaç vardı ki bir tarafda duran bir kimse öteki yandakini hiç göremezdi. Merhab ve hasmı Müslüman savaşçı, birbirlerini yakalamak üzere ağacın etrafında dönmeye başladılar ve her biri bir kılıç savuruşta bir dal kesip uçurmaya başîadi; neticede öyle oldu ki, sadece ağacın gövdesi ortada kaldı ve Merhab'ın maktul düşmesiyle bu teke tek dövüş son buldu. Hemen arkasından Merhab'ın kardeşi Yâsir ortaya çıktı ve bu da bir diğer Müslüman cengâverin kılıcı altında can verdi. Kaynaklarımıza bakacak olursak, Dâr Benî Qımme işte bu Yâ-
HAYBER'in
KROKİSİ
VE AYNİ 7-VMNPA MÂŞÎO VE DıSER İ
SEDŞ
BEŞ SU BENDİNE GİDEM YOL
Hayber savaşının cereyan ettiği bölgeyi gösteren bir kroki.
sir'e aitti. Anlaşıldığına göre burası yiyecek maddeleri stok edilen bir ambar veya bir mağaza idi. Tarihçilerin bize bildirdiklerine nazaran, uzun süren harp yüzünden sıkıntı çekmeye başlayan müslüman-lar için bu binanın düşüşü çok istifadeli olmuştur. Daha sonra el-Ketibe Kalesi gelir. el-Vetih ve es Sülâ-lim Kaleleri ise en son düşen kalelerdendir ve muhasara edilmeleri ik,i hafta kadar sürmüştür. Tarihçilere göre bir defasında müdafiler, tahkim edilmiş bir mahalden sürülüp çıkarıldıklarında, hemen az ilerdeki bir diğer muhkem mevkie ric'at edip çekilmişler ve burada mukavemete devam etmişlerdir.
216. Diğer kale isimleri de bize rivayet ediimiş bulunuyor. Medine tarafından gelen birinin ilk ras-layacağı kale Vecde'dir. ez-Zubeyr adında bir Yahu-diye ait bir kale olan es-Sa'b Kalesi bilinmektedir. Şe'mi'ye nazaran [311] bu kale, bölge ile irtibatı temin eden gizli bir yeraltı geçidine sahipti. Bu geçidin mevcudiyetini Hz. Peygamber bir Yahudiden öğrenmiş ve kalenin kolaylıkla fethedilmesi üzerine onu mükafatlandırmıştı. Kaynaklar, muhasara edenlerin üzerine taş fırlatmak üzere bazı kalelerde az miktarda da olsa mancınık bulunduğunu bize nakletmektedirler. Makrîzî'ye göre [312], Nitât hisarının fethi esnasında buradan bir mancınık ganimet olarak ele geçirilmişti; işte bu mancınık hiç vakit geçirilmeden Müslümanlar tarafından Nizâr hisarının düşürülmesinde kullanıl-mistir. Merhab Kalesinin üzerine oturduğu tepenin gayet dik yokuşlu eteklerini yerinde müşahede ettiğimde, en şiddetli harbin bu kale önünde verildiğine dair tarihçilerin rivayet ettikleri haberler hakkında en ufak bir şüphem kalmadı. Hz. Ali o günün en bahadır savaşçısı idi. Hiç bir tarihçi Hz. Ali'nin, atılan ok ve taş ve sair şeylere karşı kendine siper etmek üzere, kalenin alınmasından sonra yerinden çekip çıkardığı büyük bir kapıyı elinde taşıdığı vâkıa'sım nakletmeyi ihmal etmez; bu kapı hakikaten o kadar ağırdı ki, sonradan sekiz kişi bu kapıyı yerinden kaldırmaya muvaffak olamamışlardır. Makrîzî, ele. geçirilen ganimetlerle ilgili uzun bir liste [313] vermektedir ki bunlar arasında bir mancınık, birçok üstü tahkim edilmiş (zırhlı) araba (debbâbe) ve çok miktarda şarap da bulunmaktaydı; bu son ganimet maddesi derhal dökülüp yok edilmiştir.
217. Hayber Harbi sırasında, bir gün siyahi bir köle çoban geldi ve Hz. Peygamber ile görüşüp İslâm dinini kabul etti. İbn Hişâm'ın Sîre adlı eserinde [314] bize naklettiğine göre, Hz. Peygamber bunun üzerine bu köleye şu emri vermiştir: «Şimdi sürüsünü Yahudi efendine geri götür; İslâm Dini, emânete hıyanet etmemeyi emretmektedir.» Çoban köle, koyun ve keçi sürüsünü efendisinin hisarına kadar sürdü ve tam kapının yanında sürüyü ürküttü. Hayvanlar esasen sahip oldukları alışkanlıklarıyla ağıla dönüp girdiler ve köle de bunu müteakip İslâm Ordusu Karargâhına (yukarıda 196. paragrafda izah edilen sebeb-ler tahtında) hür bir insan olarak döndü.
218. Maqrîzi [315], ganimet hakkında Hz. Peygamberin (S.A.) şu asil Sünnetini bize nakletmektedir: Hz. Resul, müdâfilerin mukavemeti sona erip sulh tahakkuk edince, Müslümanların eline geçen bütün Tevrat nüshalarını Yahudilere iade etmiştir.
219. Gerek İbn Hişâm ve gerekse İbn Sa'd'ın aynı şekilde beyân ettiklerine göre Hayber önünde îs-lâm Ordusu, iki yüzü süvari olmak üzere, tamamı 1600 askerden ibarettir' [316] Bu duruma mukabil düşman ta-rafda Ya'qûbî'ye nazaran [317] 20.000, halbuki Makrizi'ye göre [318] 10.000 asker bulunuyordu ki bunlar ayrıca, müdafaada bulunmak ve harbi kendi kalelerinde kabul etmek gibi bir muharebe üstünlüğüne de sahiptiler. İbn Sa'd'a göre Harbin sonunda Müslümanlar tarafından 15 şehide mukabil düşman tarafında 93 Hayberli maktul düşmüştü. Hayber arazisini Devlet hudutları içine aldıktan sonra İslâm Hükümetine düşen en başta gelen vazife, sadece yeni lebeamn meşru hak ve menfaatlarmı korumak değil, fakat aynı zamanda bölgede sükûnet ve asayişin de devam etmesini sağlamaktı. Medineli Benü'n-Nadîr Yahudilerinin harp, kan diyeti v.s. gibi ne zaman vuku bulacağı evvelden bilinmeyen anî zaruretler karşısında toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere teşkil ettikleri bir «müşterek-beledî» hazine meselesi vardı. Nadiri Yahudileri Medine'yi terkedip de Hayber'e yerleştiklerinde işte bu «Hazîne»yi de beraberlerinde buraya taşımışlardı. Yukarki Bölümlerde bu Yahudilerin Hendek Muhasarası sırasında Müslümanlar aleyhine oynadıkları rolü belirtmiştik. Hayber'in düşüşünü müteakip Hz. Peygamber (S.AJ, aynı «Hazine»-nin bu defa «yeni beledi teşkilât»a devr ü teslim edilmesini istemiştir. Eski Hazîne muhafızı bütün meblâğın harpler sırasında harcanıp tüketildiğine dâir yemin etmesi üzerine Hz. Peygamber şöyle cevap verdi : Ben sana inanmak isterim. Fakat şayet sonra yalan söylediğin meydana çıkacak olursa, emniyet ve hayatını kaybedersin. Tarihçilerin kaydettiklerine göre, sonradan bu «Hazîne», yerli bir Yahudinin ihbarı üzerine ortaya çıkarılmış ve yalancı -muhafız» akıbetini bulmuştur.
220. Neticede teslim şartlan, Hz. Peygamberin (S.A.) Hayberlilere hayatlarını bağışlayacağı vö onlara memleketi srrtlarındaki elbiseler müstesna, yanlarına hiç bir şey almaksızın terke d e çekleri şeklinde tezahür etmişti. Mamafih, daha sonra bundan vazgeçip şu şekilde bir hâl tarzını muvafık buldu Onlar evvelce sahib oldukları arazide kalacaklar, îslâm Hükümeti ile ziraî bir işletmede ortaklık akdetmiş gibi, işledikleri araziden yarı nisbetinde bir hisse vereceklerdi. Bu şart Devlet tarafından aksi hükmo-lunmadıkca gayrı muayyen bir müddetle devam edecekti, îlerki senelerde Hayber Yahudileri İslâm Devletinden görmüş oldukları yüksek idare üzerine kendi aralarında: «o kadar adalet var ki, cennet yer yüzünde kuruldu» demeye başladılar. Hakikaten Müslüman vergi tahsildarlarının âdeti şuydu: Mahsûlü iki eşit yığın halinde topluyorlar ve bunlardan arzu ettikleri birinin seçimini Hayberli vergi mükelleflerine bırakıyorlardı. [319]
Diğer Yahudiler:
221. Teymâ', Vadi el-Qurâ ve Fedek mıntakala-rmda ya pek az veya hiç çarpışma olmamıştır. Neticede bunlar da aynen Hayberlilerin teslim olduğu şartlarla teslim olmuşlardır. Teymâ'da (Samav'el ibn Âdîye'ye ait) meşhur bir kale vardı. Bu kalenin tes-limiyle neticelenen askeri sefer hakkında fazla bir şey bilememekteyiz.
222. İki yıl sonra Tebûk seferi esnasında (Hicri 9 — Milâdi 630), Akabe körfezindeki Maknâ gibi bazı Yahudi kasabaları da, teslim oldular. Bununla beraber askeri noktai nazardan, Yahudilerin oturduğu bu kasabaların alınmasında anlatılacak hususiyet arzeden bir şey yoktur. [320]
[311] Sîre adh eserinin Hayber bölümüne bakınız; ayrıca bk. Samhûdi, (II. neşir, Beyrut), s. 1320-1321. 12/1.
[312] A.g.e., I, 312.
[313] A.g.e., I. 318.
[314] s. 669-70.
[315] İmtâ', I, 323.
[316] İbn Sa'd'm değişik bir rivayetine göre süvari adedi sadoce 100 binekten ibaretti.
[317] II, 56.
[318] A.g.e., I, 310.
[319] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 181-192.
[320] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 192.