sumeyye
Fri 7 January 2011, 01:43 pm GMT +0200
Hayber Harbinde Haber Alma İşi:
260. Hz. Peygamber (S.A.) Hayber'e doğru yürüyüşü esnasında Gatafânilerin, müttefikleri Hayberlilere yardım için harekete geçtiklerini öğrenmişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber CS.A.), güya asıl hedefi Hayber değil, Gatafân'mış gibi istikamet değiştirdi ve bu haberin yayılması için gerekli tertibatı aldı. Bu oyuna düşen Gatafânîler müdafaasız bıraktıkları mal ve mülklerinin ve ailelerinin yanma koşup döndüler ve Hayber harbi boyunca yerlerinden kıpırdamadılar.[356]
261. Hayber de mevcut müteaddit kalelerden birinde bulunan ve bu kalenin kolaylıkla sükûtuna yardım eden yeraltı geçidi, Hz. Peygamber CS.A.) sayesinde bir düşman şahıstan öğrenilmiştir[357]
262. Hayber'in zabtı üzerine Resûlullah, Hazîne muhafızından Beledi Hazinenin kendisine teslim edilmesini istedi. Muhafızın artık hiç bir şey kalmamış olduğunu beyan etmesi üzerine onu serbest bıraktı ve kendisine : «Şayet bu hususta yalan söylemiş olup da sonradan Hazîne bulunduğu takdirde bunun cezasını hayp.tıyle ödeyeceğini»» hatırlattı. Sonradan bir Yahudi \asıtasiyle bu hazine muhafızının şüpheli bir tarzda harabeliklerden birine zaman zaman girip çıkmakta olduğu haberini alması üzerine, mezkûr yer araştırıldı ve Hazîne meydana çıkarıldı. Bunun üzerine Yahudi nazırın başı vurulmuş ve muhbir ise mükâfatlandırılmıştır.[358]
Mekke'nin Zabtında, Huneyn Ve Tâ'if Seferlerinde Haber Alma:
263. Mekkeliler Hudeybiye anlaşmasını ihlâl etmişlerdi; bunun üzerine Resûlullah hazırlığını epey geniş tuttu. Medineli bir Müslüman, Mekke'de itimad edilen bazı arkadaşlarına yazdığı bir yazıda, Resûlul-lahın çok esaslı bir surette sefer hazırlığına girişmiş olduğunu ve muhtemelen bunun Mekke'ye karşı olduğunu bildiriyordu. Resûlullah bundan haberdar oldu ve Hz. Ali'yi, henüz Medine'yi tek başına terke hazırlanan ve şüpheli bazı tavırları olan deveye binmiş bir kadını tutup getirmesi için gönderdi. Hz. Ali atma atlayıp az sonra bu kadına yetişti ve yakaladı, ona götürdüğü yazıyı ortaya çıkarmasını emretti. Kadın böyle bir şey olmadığını iddia ediyordu. Neticede, kendisine elbisesinin soyulacağının söylenmesi üzerine, kadın saç topuzları arasından Resûlullahm tam zamanında haberdar olduğu mektubu çıkardı.[359]
264. Resûlullah Hevâzinîlerin İslâm devleti arazisine baskın vereceklerine dâir haberler almıştı. Bu sırada kendisi Mekke'yi zabtetmiş ve henüz burada bulunuyordu. Oradan hususî bir haber alma subayını gönderdi; bu zabit mezkûr düşman arasında birkaç gün geçirdi ve lüzumlu haberleri topladı[360]
265. Hevâzinilere karşı girişilen sefer esnasında bir düşman casusu İslâm Ordusu karargâhına girdi ve birçok şey görüp öğrendi; tam kaçıp gideceği zaman şüpheli tavır ve hareketleri Resûlullahm dikkatini çekti ve etrafındakilere onu takip etmelerini ve yakalamalarını emretti. Neticede bu casusun başı vurulmuştur[361]
Mevzua Umumi Bir Bakış:
266. Resûlullah Mekke, Necd, Hayber ve Evtâs (Hevâzİnlerin bölgesi) 'da casuslar bulunduruyordu. Bu casuslar gizlice ona öğrendikleri şeyler hakkında yazarlardı. Tabii olarak bu şehirlerdeki mezkûr faaliyet, bu mmtakalarm İslâm Orduları tarafından zaptından evvel mevzuu bahis olmaktadır.[362]
267. «Beşinci Kol» a benzer bir teşkilâtın da mevcudiyetine dâir tarihî eserlerde bazı malûmata rastlanır. Meselâ Belâzurî'ye [363] göre Mekke'de ailesi tarafından eziyet edilen ve evde hapis kalmaya mahkûm edilmiş iki Müslüman genç vardı. Hicri 3. yılda Hz. Peygamber (S.A.) Mekke'ye gönderdiği bir casusuna «Mekke'ye git ve orada filân adında, gizlice îslâma girmiş samimi bir Müslüman kuyumcu vardır; onu bul, gör. Kendini onun evinde sakla ve mahpuslarla teması sağlamaya çalış...» şeklinde bir talimat vermiştir. Hakikaten de bu iş muvaffakiyetle sona ermiştir.
268. Qutbet'ubn Âmir'in seferi esnasında düşmana mensub bir fert yakalandı, kendisinden bazı malûmat istendiği vakit, dilsiz olduğunu ileri sürdü. Bunun üzerine göz hapsine alındı. Bir müddet sonra kendi kabilesi adamlarına tehlikeyi haber vermek için bir sayha kopardı ve akabinde başı uçuruldu.[364]
269. Hareketlerinin gizliliğini teminat altına almak gayesiyle Resûlullah dâima ters ve şaşırtıcı istikametlerde hareketlerde bulunmuştur. Meselâ birçok günler başka bir istikamette yol alır ve sonra asıl hedefine doğru bir kavis çizmeye başlardı. Tebûk seferinde Bizans imparatoru ile karşılaşmak mevzuu-bahisti ve bu iş hiç de kolay değildi. Bu yüzden sadece bu seföre mahsus olmak üzere halka evvelden asıl hedef bildirilmiştir. [365] Bu Tebûk seferine, Medine'ye gelen Nabatî kervanlarından Heraklius'un İslâm Devleti arazisini istilâ edeceğine dair bazı malûmat elde edilmesi üzerine teşebbüs edilmiştir.[366]
Askerî İstihbaratın Hukukî Görünüşüne Dair Birkaç Söz:
270. Şimdiye kadar daima harp zamanında cereyan eden casusluk hâdiselerinden bahsettik. Aynı mesele sulh zamanında da mevzuubahis olabilmektedir.
271. Muharebe esnasında hasmını öldürmek en tabiî muhariblik haklarındandır. Buna göre yakalandıkları zaman düşman casuslarını ölüme mahkûm etmede hiç bir mahzur yoktur. Yakalanan bir casusa en yüksek cezanın mı verileceği, yoksa daha hafif bir cezanın mı tatbik edileceği veya artık casusluktan vazgeçip ilerde rahat duracağına dair söz alınıp serbest mi bırakılacağı meselesi, tamamen yüksek askeri şeflerin takdirine kalmış bir şeydir. Yakalanan casuslara bildikleri haberleri söyletmek gayesiyle bazan işkenceye tâbi tutulurlar. Bu normaldir ve şimdiye kadar hiç bir devlet çıkıp da bu tarz sorguya çekme işinden feragat ettiğine dair bir beyanda bulunmamıştır. Aynı şekilde halen de bu yakalanan casusların içine düştükleri tehlikelere rağmen hiç kimse bu casusluk teşkilâtından veya haber alma servisinden vaz geçtiğini beyan etmemiştir.
272. Sulh zamanında yakalanan casuslara gelince; îslâm hukukçuları bu halde kadın veya erkek arasında hiç bir tefrik yapılmayacağını, ikisinin de aynı akıbete tâbi tutulacağını söylemektedirler. Mamafih bu âlimler en yüksek ceza olan ölüm cezasının baliğ olmamış casuslara asla verilemiyeceğinde ısrar etmektedirler. Klâsik hukukçulardan bir kısmı vardır ki bunlar nazarî olarak casusluğun kâfirlikten daha az derecede suç teşkil ettiğini ileri sürerler. Onlara göre bir casus ölümle cezalandırılmamalıdır. Çünkü îslâm, Gayrı Müslimleri mukîm yabancılar olarak müsamaha etmekte ve kendisine tâbi olan bu insanları kanun karşısında, Müslümanlarla beraber tam bir müsavat ile korumaktadır. Fakat bu hukukçular, bir düşman casusunun, İslâm Devletinin bütünlüğüne, ülkede oturma hakkına sahip bir Gayrı Müslim mukim yabancıdan çok daha fazla zarar verebileceğini gözden uzak tutmaktadırlar. îslâm Hukukuna göre, şayet bu konuda beynelmilel bir anlaşma varsa, bu halde casuslar ölümle cezalandırılmaya-bilirler. îslâm Devletleri için böyle bir anlaşmaya dâhil olmaya hiç bir mâni bulunmamaktadır.
273. Casusluk şüphesiyle töhmetlendirilen birinin, âdil bir mahkeme huzurunda muhakeme edilmesini talep ve kendini müdâfaa hakkının mevcudiyeti hususunda hiç bir ihtilâf yoktur: Harp icabı, kısa ve kestirme muhakeme usûlü tercih edilirse de İs-lâmın adalet anlayışı, hiç bir ferdin kanunî usul ve muhakemeye tâbi tutulmaksızın cezalandırılmasına müsaade etmemektedir. [367]
9- Hz. MUHAMMED (S.A.) ZAMANINDA DENİZLERDE YAPILAN SAVAŞLAR
Umumi Bilgiler:
274. Hz. Peygamber (S.A.) zamanında İslâm deniz kuvvetleri mevzuunda anlatılacak pek fazla bir şey olmamakla beraber, deniz harpleri ve seferleri tam mâr.asiyle ihmâl edilmiş de değildir. Mamafih askeri olmayan seferleri, meselâ Mekkeli ilk müslü-maniarın Habeşistan'a deniz yoluyla iltica etmeleri, Eş'arîlerin Yemen'den Car'a kadar gemilerle gelip Medine'ye kara yoluyla muvasalatlarını veya Temîm'-ud-Dârînin iştirak ettiği vak'alar gibi hâdiseleri mevzu bahis etmekten sarl'ı nazar ediyoruz.[368]
275. Bu deniz savaşlarına dair ilk tarihi bilgi, Hicretten sonra 8. yıla aittir. İbn Asâkir, Te'rih Dimaşk adlı eserinde:! [369] Mu'ta harbi münasebetiyle şu vakayı da zikretmektedir: «Esasında Eş'ar kabilesine men-sub ve Hz. Peygamberin (S.A.) eshâbmdan olan biri, Resûlullahın kendisini bir heyetin başkanı olarak bir gemiyle Eyle (Eliat) mıntakasına (şimdiki modern Akabe limanı) gönderdiğini söylemektedir. Bu zât burada, Zeyd'ubn Harise ve onun Balqâ'ya muvasalat eden ordusu, bu ordunun Bizanslılar ve bunların Arab kabileleri arasında sahib oldukları müttefiklerle giriştikleri çarpışmalara dair malûmat toplamış ve acele olarak İslâm Ordusunun harbetmekte olduğu sahaya koşmuş, arkadaşlarıyla beraber ,Ordu saflarında yer almış, hararetle savaşa katılmıştır». (Kıssanın bundan sonrası mevzûumuzla alâkalı değildir). Netice olarak şunu anlıyoruz ki Hz. Peygamber (S.A.) kara yoluyla Mu'ta'ya göndermiş olduğu orduya, deniz yoluyla da bir yardımcı kuvvet yetiştirmiş bulunmaktadır.
276. Bu hususta diğer bir vak'a İbn Sa'd [370] ve diğer müellifler tarafından nakledilmektedir. Maqrizi'-nin el-îmtâ adlı eserinde [371] aynı vak'a, Hicrî 9. yılda (M. 639) cereyan etmiş olarak gösterilir. Bunlardan öğrendiğimize göre, Hz. Peygamber Rebî'ul-Âhir (Haziran) ayında Alqamat'ubn Mücezziz'il-Müdlicî kumandasında 300 kişilik bir kuvveti Mekke yakınındaki sahil bölgesine gönderdi. Şu'ayba limanı ahâlisi o sırada gemilere binmiş bir halde, bazı zenci kuvvetler (korsanlar?!) görmüşlerdi. Alqama ve beraberindekiler bir adaya vardılar. Bunun üzerine zenciler buradan kaçtı ve Müslüman ordusu da bunu müteakib geri döndü.
277. Netice olarak söyliyebiliriz ki, Kur'an-ı Ke-rim'de [372] deniz harplerine ve insanlar tarafından denizde meydana getirilen felâket ve fesatlara dâir işaretler vardır. Rûm Sûresinde bu hususlara temas edilir. Korsanlığa dâir oîan âyet [373], İslâmdan evvelki devirlere aittir. Kur'ân-ı Kerİm'de denize temas eden diğer âyetler o kadar çoktur ki onları burada nakletmeyi fazla addediyoruz. Hadisler arasında da Müslümanların giriştiği deniz savaşlarına dâir birçok malûmata rastlanır. Bilhassa Hz. Peygamberin (S.A.) müstakbel devirlere 'dâir önceden verdiği haberler arasında bu mevzu da yer almış bulunmaktadır; fakat bunlar, mevzumuzla doğrudan doğruya alâkalı bulunmamaktadır. [374]
[362] el-Kettâni, et Terâtîb'ul-İdâriyye, 1/362-363.
[363] Ensâb, C. I, s. 210.
[364] İbn SaU C. U/l, s. 117.
[365] İbn Sa'd, H/l, s. 119.
[366] Maqrizî, tmtâ1, C. I. s. 445. Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 214-215.
[367] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 215-217.
[368] Bu sonuncusu Müslim'in Sahihinde nakledilmektedir.
[369] 1951 baskısı, Cilt I, s. 394.
[370] C. U/l. s- 117-118.
[371] Cilt I, s. 443.
[372] K., 30/41.
[373] K., 18/79.
[374] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 219-221.