- Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz...

Adsense kodları


Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz...

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
selsebil
Tue 19 May 2009, 09:04 am GMT +0200

Ey zevk ve lezzete mübtelâ insan! Ben yetmiş beş yaşımda, binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hâdiselerle aynelyakîn bildim ki, hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imândadır ve imân hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa,
dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, hayatın lezzetini kaçırır.
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s.137

*

Bir gün yanıma parlak birkaç genç geldiler. Hayat ve gençlik ve hevesat cihetinden gelen tehlikelerden sakınmak için tesirli bir ihtar almak istediler. Ben de, eskiden Risâle-i Nur’dan medet isteyen gençlere dediğim gibi, onlara dedim ki:
Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eğer siz daire-i meşrûada kalmazsanız, o gençlik zayi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem ahirette kendi lezzetinden çok ziyade belâlar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslamiye ile, o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak, iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz, o gençlik mânen baki kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak.
Hayat ise, eğer iman olmazsa veyahut isyan ile o iman tesir etmezse, hayat zahirî ve kısacık bir zevk ve lezzetle beraber, binler derece o zevk ve lezzetten ziyade elemler, hüzünler, kederler verir. Çünkü insanda akıl ve fikir olduğu için, hayvanın aksine olarak hazır zamanla beraber geçmiş ve gelecek zamanlarla da fıtraten alâkadardır. O zamanlardan dahi hem elem, hem lezzet alabilir. Hayvan ise, fikri olmadığı için, hazır lezzetini, geçmişten gelen hüzünler ve gelecekten gelen korkular, endişeler bozmuyor.
İnsan ise, eğer dalalet ve gaflete düşmüş ise, hazır lezzetine geçmişten gelen hüzünler ve gelecekten gelen endişeler o cüz'î lezzeti cidden acılaştırıyor, bozuyor; hususan gayr-i meşrû ise bütün bütün zehirli bir bal hükmündedir. Demek hayvandan yüz derece, lezzet-i hayat noktasında, aşağı düşer. Belki ehl-i dalaletin ve gafletin hayatı, belki vücudu, belki kâinatı, bulunduğu gündür. Bütün geçmiş zaman ve kâinatlar, onun dalaleti noktasında madumdur, ölmüştür; akıl alâkadarlığıyla ona zulmetler, karanlıklar veriyor. Gelecek zamanlar ise, itikadsızlığı cihetiyle yine madumdur ve ademle hasıl olan ebedî firaklar, mütemadiyen onun fikir yoluyla hayatına zulmetler veriyorlar.
Eğer iman hayata hayat olsa, o vakit hem geçmiş, hem gelecek zamanlar, imanın nuruyla ışıklanır ve vücud bulur; zaman-ı hazır gibi, ruh ve kalbine, iman noktasında ulvî ve mânevî ezvakı ve envar-ı vücudiyeyi veriyor. Bu hakikatin, İhtiyar Risalesinde, Yedinci Ricada izahı var; ona bakmalısınız.
İşte hayat böyledir... Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s.133-134; Kastamonu Lâhikası, s.117

*
"Dünyadaki bu hayatımın hakiki lezzeti ve saadeti nedir?" diye, yine bu "Hasbünallahü ve ni'me'l-vekîl" (ALLAH bize yeter; O ne güzel vekildir. / Âl-i İmrân, 173) âyetine baktım. Gördüm ki:
Bu hayatımın en saf lezzeti ve en halis saadeti imandadır. Yani, beni yaratan ve yaşatan bir Rabb-ı Rahîmin mahlûku ve masnuu ve memlûkü ve terbiyegerdesi ve nazarı altında olmasına ve Ona her vakit muhtaç bulunmasına ve O ise Rabbim, hem İlâhım, hem bana karşı gayet merhametli ve şefkatli bulunduğuna katî imanım, öyle kâfi ve vâfi ve elemsiz ve daimî bir lezzet ve saadettir ki, tarif edilmez. Ve "Elhamdülillahi alâ ni'meti'l-iman" (İmân nimeti için ALLAH’a hamdolsun) ne kadar yerindedir diye âyetten fehmettim.
Bediüzzaman Said Nursî, Şualar, s.68-69

*
Evet, pek çok muvakkat lezzetler var ki, zevalleri daimî elemleri intâc ettiği gibi; çok elemlerin zevali de, leziz lezzetlere bais olur. Lezzet ve nimet ise, devam etmek şartıyla lezzet ve nimet sayılabilir.
Hülasa: İnsan, ebed için yaratılmıştır. Onun hakiki lezzetleri, ancak marifetullah, muhabbetullah, ilim gibi umur-u ebediyededir.
Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü'l-İ'caz, s.197

*
Katiyen bil ki, hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi, iman-ı billâhtır. Ve insaniyetin en âlî mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billâh içindeki marifetullahtır. Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullahtır. Ve ruh-u beşer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için en sâfi sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir.
Evet, bütün hakikî saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve sâfi lezzet, elbette marifetullah ve muhabbetullahtadır. Onlar, onsuz olamaz. Cenâb-ı Hakkı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envâra, esrara, ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır. Onu hakikî tanımayan, sevmeyen, nihayetsiz şekavete, âlâma ve evhama mânen ve maddeten müptelâ olur.
Evet, şu perişan dünyada, âvâre nev-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta, sahipsiz, hâmisiz bir surette, âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder? İşte bu âvâre nev-i beşer içinde, bu perişan, fâni dünyada, insan sahibini tanımazsa, mâlikini bulmazsa, ne kadar biçare sergerdan olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa, mâlikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder. O vahşetgâh dünya, bir tenezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur.
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s.218




Lugatçe:
aynelyakîn: Gözle görür derecede.
feraiz: Farzlar.
adem: Yokluk.
ezvak: Zevkler.
envar-ı vücudiye: Varlık nurları.
masnu: Sanatla yaratılmış.
memlûk: Köle, kul, esir, bende, hizmetkâr.
terbiyegerde: Terbiye edilmiş, yetiştirilmiş.
vâfi: Yeter, tam, elverir.
fehmetmek: Anlamak, kavramak, idrâk etmek.
muvakkat: Geçici.
zeval: sona erme, yok olma.
intâc: netice verme.
bais: Sebeb olan.
marifetullah: ALLAH'ı tanıma, anlama, bilme.
muhabbetullah: ALLAH sevgisi, Cenâb-ı Hakka karşı duyulan sevgi.
umur-u ebediye: Ebede, sonsuz hayata ait işler.
hilkat: Yaratılış.
fıtrat: Yaratılış, tabiat, mizaç, huy.
iman-ı billâh: ALLAH'a iman.
sürur: Sevinç.
envâr: nurlar.
esrar: sırlar.
bilkuvve: Tasavvurda, tasavvurî olarak, düşünce halinde.
şekavet: Bedbahtlık, bahtı karalık. Kötü hallilik.
âlâm: Elemler, acılar.
hâmisiz: Himaye edicisiz, koruyucusuz, sahip çıkansız, gözetensiz.
sergerdan: Başı dönen, başı dönmüş. Sersem, şaşkın. Perişan.
tenezzühgâh: Gezinti yeri, kederi giderecek yer.

ceren
Sat 8 August 2015, 06:34 pm GMT +0200
Esselamu aleykum.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim.Dünyalık heves ve cazibelerine kapılan ve onun için çabalayan Allahım gazabını alır.Ahireti için çalışan ve yaşayan,onun rızasını kazanan kullardan olalım inşallah...

mevlüde06
Sun 15 November 2015, 09:32 am GMT +0200
Bu dunyadaki tek huzur ,mutluluk,Ustadın da dedigi gibi imanda.
Imandan gayri yok bir guzellik..
Insallah farkina varanlardan oluruz.Rabbim imanimizi kuvvetli kilsin insallah.Allah razi olsun Reyyan abla

Yağmur Gümüş 8-B
Sun 15 November 2015, 03:47 pm GMT +0200
İnşallah...
İnsandaki asıl güzellik kalbindedir...
Allah bizleri kalbi güzel olanlardan eylesin...
Rabbim razı olsun inşallah...

Sevgi.
Tue 27 March 2018, 11:40 pm GMT +0200
Esselamü Aleyküm.  Rabbim bizlere imanın güzelliklerini özümüze ömrümüze yansıtabilmemizi nasip eylesin inşaAllah

Bilal2009
Wed 28 March 2018, 12:14 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri doğru işler yapanlardan eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun

ceren
Wed 28 March 2018, 12:59 pm GMT +0200
Aleykumselam.gerçek iman ve tevekkul ile hem ruhunu hemde bedenini besleyen ve iç huzura dünyanın huzuruna allahın rahmetine kavuşan kullardan olalim inşallah. ..